GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve Hükûmet tarafından verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/807) münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:121
Tarih:02.08.2016

MURAT BAKAN (İzmir) - Anlayışınız için teşekkür ederim Sayın Başkan, biraz geciktim az önce.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz zor günlerden geçiyor. Ulusal iradenin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisine ve parlamenter demokrasiye karşı yapılan bu darbe girişimini hep birlikte önledik. Ülkemiz bir felaketin eşiğinden döndü, hepimize geçmiş olsun.

Değerli arkadaşlar, bu millet darbelerden çok çekti, ayrıca biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak darbelerden çok çekmiş bir siyasi partiyiz.

Elbette bu darbeye karışanlar adil bir şekilde yargılanacaklar ve hak ettikleri cezayı alacaklar fakat darbelerle ve darbecilerle mücadele ederken attığımız her adımı dikkatli atmalıyız. Darbeyle mücadelenin ülkenin iç politikasına yönelik olduğu hatasına düşmemeliyiz. Attığımız her adımın ve ülkemizde olan bitenlerin aynı zamanda ülkemizin dünyadaki itibarına etki ettiğini ve dış politikadaki pozisyonumuzu etkilediğini gözden kaçırmamalıyız. Öncelikle kendimize sormamız gereken soru şu: Biz bu noktaya nasıl geldik? Bir cemaat, tarikat örgütlenmesiyle devletin içine yerleştirilmiş ve bir örümcek ağı gibi, tüm kritik devlet kadrolarını ele geçirmiş, ülkede kendi iktidarını kurarak demokrasiyi sona erdirmeyi düşünen darbecilerden bunun hesabını sorduktan sonra, eğer "Bu yaşananlarda bizim sorumluluğumuz var mı?" sorusunu kendimize sormazsak ve bir öz eleştiri yapmazsak bulunduğumuz noktadan bir adım ileriye gidemeyiz. Bugün, ülkemize bu derece zarar veren Fethullahçı terör, örgütü gider, yarın, yerine aklını şeyhine, mürşidine kiraya vermiş, özgür düşünme ve karar alma yetisini yitirmiş bir başka tarikat, cemaat gelir, ülkenin başına bela olur değerli arkadaşlar. Bu bakımdan, öncelikle siyasi iktidar, geriye doğru dönerek son on dört yılda attığı adımlara bakmalı, ülkedeki kutuplaşmanın artmasının, hukuk devletinin ve basın özgürlüğünün zayıflamasının, ülkede giderek artan otoriterleşmenin, Parlamentoyu baypas eden çözüm süreçlerinin, "Ne istediler de vermedik?" yaklaşımının bugün yaşananlarda etkisini sorgulamalıdır. Eğer "Biz bu süreçte hiç hata yapmadık, öz eleştiriye de lüzum yok." dersek, "Biz darbecilerden intikam alacağız." mantığıyla hareket edersek, "Kurunun yanında yaş da yansın." dersek ve suçluyu suçsuzdan ayıramazsak bu yaklaşımla ülkemiz kaybeder. Darbe girişimiyle yargı önünde hesaplaşırken stratejik düşünmeli, aklıselim ile ortak aklı öne çıkararak iktidarı ve muhalefetiyle demokrasimizi güçlendirmeliyiz. Bu diyaloğa, Mecliste, darbe gecesi olduğu gibi tüm grubu bulunan siyasi partileri de dâhil etmeliyiz.

Değerli arkadaşlar, iç politikada atacağımız adımlar dış politikamızı da etkileyecek. Eğer iç politikada, yukarıda tarif ettiğimiz üzere ortak akılla doğru adımları atarsak dış politikada da son on dört yıldır, bugüne kadar atılan yanlış adımları telafi edecek fırsatları yaratırız. Bu Hükûmet dönemine kadar sağ ya da sol tüm iktidarların aşarı yukarı çizgisini sürdüğü cumhuriyetin dış politikasına geri dönmeliyiz; ihtiyat, denge, barış perspektifinde oluşan millî dış politikamıza dönmeliyiz. Tekrar ediyorum: İhtiyat, denge, barış.

Değerli arkadaşlar, mezhepçi bir eksene oturtulan dış politika Libya'da, Tunus'ta, Mısır'da, Irak'ta, Suriye'de iflas etmiştir. Şimdi yapmamız gereken, ülkemizin dış politikasını her konuda olduğu gibi cumhuriyetin ulusal dış politikasına döndürmektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikasının temeli barışçı esaslara dayanıyordu. Türkiye, henüz savaştan yeni çıktığı komşu ülkelerle dahi dostluk ve iyi ilişkiler kurmuştur. 1932 Temmuzunda İspanya'nın teklifi, Yunanistan'ın desteğiyle Türkiye, Milletler Cemiyetine üye olmuştur. Balkan Antantı aynı anlayışla kurulmuştur, Montrö Sözleşmesi yine bu anlayışla kazanılmış bir diplomatik zaferdir, Sadabat Paktı ona keza barış eksenli dış politikanın bir sonucu oluşturulmuştur. Türkiye'nin dış politikada yeniden hak ettiği saygınlığı kazanmasını sağlamak bu Meclisin ortak sorumluluğudur. Bu bakımdan, Türkiye'nin bugüne kadar olduğu gibi şimdi de Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu misyonlara destek vermesini biz olumlu karşılıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun, istikrar ve barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümü için, sivillerin korunması için Türkiye'nin barış gücü olarak asker göndermesini doğru buluyoruz. Ancak bunu yaparken asker göndermek üzere Hükûmete yetki vermeyi konuştuğumuz Mali'de son altı ayda 24 Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerinin öldürüldüğünü gözden kaçırmamalıyız. Hem Selefi teröristler tarafından hem de Kuzey Mali'de ayrılıkçı gruplar tarafından Birleşmiş Milletler gücü saldırıya uğruyor. Mali, yeni bir Afganistan olma riskiyle karşı karşıya. Bu bakımdan, asker göndermeden önce Hükûmet Mali'de olup bitenleri iyi analiz etmelidir, askerimizin orada karşı karşıya kalabileceği riskleri iyi değerlendirmelidir.

Şu an Birleşmiş Milletler içinde kurulan misyonlar içinde en tehlikelisi MINUSMA'dır. Birincisi, bölge çok büyük yüz ölçümü açısından; ikincisi, ayrılıkçı grupların yanı sıra birçok cihatçı örgütün bulunduğu bölgede kimin kimi vurduğu belli değildir. Temmuz başından bugüne MINUSMA çerçevesinde yaşanan gelişmeler önemlidir. Bölgede askeri bulunan Hollanda helikopterlerini geri çekiyor ve başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkeleri de MINUSMA'ya ilave asker gönderme konusunda tedirgin, çekimser davranıyor.

Değerli arkadaşlar, eski bir Fransız sömürgesi olan bölgede emperyalizmin çıkarları bulunduğunu, Fransa'nın hâlâ uranyum ihtiyacının bir kısmını buradan karşıladığını, Mali'nin zengin fosfat kaynakları olduğunu da Hükûmetin kendisine verilen yetkiyi kullanırken değerlendirmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Bizler için dünya barışı çok önemlidir, sivillerin korunması çok önemlidir, Türkiye'nin dünyada yaşanan ve insanların yaşam hakkını ihlal eden teröre karşı ortak tavır alması da önemlidir ancak bir o kadar önemli olan, Mehmetçik'in barış için gittiği bir ülkede hak etmediği bir saldırıyla karşı karşıya kalması riskidir. Bir askerimizin dahi canı bizler için çok önemlidir. Buradaki tüm milletvekillerinin hassas olduğu bir konu olduğunu biliyorum, bizler askerimiz konusunda, Mehmetçik konusunda hassasız. Bu darbe girişimi sonrası hepimizi rahatsız eden görüntüler seyrettik, hiç hak etmediği hâlde darbeden ve yaşanan olaylardan bihaber askerlerin "Tatbikata gidiyoruz." denilerek götürüldükleri darbe girişiminde hayatlarını kaybettiklerini gördük. Biz, yüzlerce yıldır savaşa savaşa Mehmetçik'i, Osmanlı-Rus Harbi'nde, Balkan Harbi'nde, Yemen'de, Trablusgarp'ta, Çanakkale Harbi'nde, Kurtuluş Savaşı'nda şehit etmiş bir halkız. Askerine bu kadar çok türkü yazan bir başka halk olduğunu sanmıyorum. Yemen türküsünü hatırlayın değerli arkadaşlar. Hepimizin yüreğini sızlatan bir başka türkü vardır:

"Eledim eledim, höllük eledim.

Aynalı beşikte balam bebek beledim.

Büyüttüm, besledim, asker eyledim.

Gitti de gelmedi balam buna ne çare?"

Değerli milletvekilleri, biz evlatlarımızı askere gönderirken davulla zurnayla gönderiyoruz, Orta Afrika'ya göndereceğimiz askerlerimizi de gönderdiğimiz gibi sağ salim, davulla zurnayla karşılamak istiyoruz. Hükûmetin aldığı yetkiyi kullanırken, tüm bu hususları ve riskleri etraflıca değerlendirdikten sonra bu kararı vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, son olarak darbecilere ve demokrasi düşmanlarına en büyük darbeyi vurmak üzere, hepinizi İzmir'e, seçim bölgeme, Türkiye'de demokrasinin ve özgürlüklerin en içten ve derinden yaşandığı kente davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Gelin, darbeye karşı "Cumhuriyet ve Demokrasi" demek için, 4 Ağustos Perşembe günü saat 19.30'da Gündoğdu Meydanı'nda buluşalım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)