| Konu: | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 27.07.2016 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz darbe girişiminden sonra burada yapmış olduğum bir konuşmada bir demokrasi fırsatını aslında yakalayabileceğimizin ve buradan gerçekten aslında özgürlüklere, daha fazla demokrasiye geçebileceğimizin, bunun imkânı olduğunu ifade etmiştim. Ancak, daha sonra yapılan uygulamalar gösteriyor ki, maalesef, özellikle getirilen OHAL başta olmak üzere bu fırsatı yakalayabilmiş görünmüyoruz. Ama, hakikaten buna yine de çağrı yapmak, yine de bunun için mücadele etmek gerektiğine inanıyoruz.
Şimdi, olağanüstü hâlde otuz gün gözaltı dediniz. Otuz gün gözaltı, uzunun ötesinde, çok çok uzun ve kabul edilemez bir uygulamadır arkadaşlar. Birçok yerden işkence haberleri geliyor, işkence söylemleri geliyor, insanların darmadağın olmuş suratlarını basında, çeşitli yerlerde, televizyonlarda görüyoruz.
Şimdi, bu insanlar gerçekten nasıl diyeyim... Bu insan haklarına saygı, insan haklarının yerleşmesi bu ülkede her daim, her zaman bizlerin savunduğu şeyler. Darbelere de karşı çıkmak her zaman savunduğumuz şeyler oldu. Belki Kürt illerinde yıllarca, aylarca bombalamalar yapan ve şu anda darbe şüphesiyle zanlı olarak gözaltına alınmış olan insanlara da işkence yapılmaması ya da bizlerin yüzüne bakmayan ve hiçbir şekilde basın-yayın organlarına çağırmayan gazetecilere işkence yapılmaması, onların sadece gazeteci olduğunun hatırlatılması sadece bizim savunmamız gereken, bize düşecek bir şey değildir, bunu hep birlikte yapmamız gerekiyor. "Olağanüstü hâl hukuku" dediğimiz şey olağanüstü hâlde her şeyin yapılabilmesi anlamına gelmemektedir; kısıtlı olan bazı şeylerin yapılabilmesi, bu olağanüstü hâlde bazı tedbirlerin alınabilmesi anlamına gelmektedir.
İntikam kültürüyle yaşamak istemiyoruz. İntikam kültürü hiçbirimize yaramayacaktır, hiçbirimiz için hayırlı olmayacaktır. Bir gün aynı şekilde gözaltında olanlar sizler olsanız, belki sizler bizim için bunu yapmayacaksınız ama emin olun, bizler insan hakları savunucuları olarak sizlere aynı desteği vermek zorundayız çünkü bu ülkede insan hakları hukuku, insan hakları kültürü yerleşmedikçe hep beraber intikam kültürüyle yaşamaya devam edemeyiz.
Bugün savunulan şeyler, örneğin, İstanbul Belediye Başkanının, inanmak istemediğim "hainler mezarlığı" diye bir şey kabul edilebilir bir şey olabilir mi arkadaşlar? Sizler dindar insanlarsınız. "Hainler mezarlığı" diye bir şey, bir ideolojik mezarlık nasıl yaratılabilir? Kadir Topbaş eğer çok faydalı bir şey yapmak istiyorsa, yıllardır şiddete uğrayan kadınların talep ettiği sığınakları açsın İstanbul'da, şiddete uğrayan kadınlara destek olsun, hainler mezarlığı açmasın. Bu, arkada kalanları cezalandırmaktır aynı zamanda. Böyle bir kültür hiçbir insanlıkta, hiçbir hukukta rastlanabilir, kabul edilebilir bir şey değildir.
Evet, örneğin, ben az önce Şırnak Milletvekili arkadaşımıza -ki yüz otuz gündür orada olan, gerçekten her şeyi, her türlü ihlali gözlemiş olan, Kürtlere yapılan her türlü haksızlığı gözlemiş olan, tespit etmiş olan arkadaşımızdır Aycan İrmez- müdahale eden Sayın Kavakçı'nın, bir gün ablasını buraya getiren insanın da Nazlı Ilıcak olduğunu ve "Acaba, gerçekten, Nazlı Ilıcak gazeteci midir değil midir, şüpheli midir değil midir?" diye bakmasını isterdim çünkü bugün yapmamız gereken, gazetecilerle ilgili olarak, akademisyenlerle ilgili olarak özellikle budur. Herkese şüpheyle bakmamız lazım ve herkesin hukuka uygun, insan haklarına uygun, hakları ihlal etmeden yargılanmasını savunmamız lazım. Darbelere karşı olmak başka bir şeydir ama tek tip insan olmak başka bir şeydir. Az önceki bir başka hatibin dillendirdiği gibi, hep birlikte aynı şarkıyı söylemek zorunda değiliz. Hepimiz hangi şarkıyı söyleyeceğimize demokrasi çerçevesinde, çoğulcu anlayış içerisinde kendimiz karar veririz. Aksi "Deutschland, Deutschland uber alles" şarkısını söylemek olur, tıpkı Hitler Nazizmi zamanındaki gibi.
Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)