| Konu: | (10/276, 277, 278, 279) No.lu Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi ile Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 118 |
| Tarih: | 26.07.2016 |
HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
15 Temmuz akşamı kanlı bir darbe girişimine hep birlikte tanık olduk. Katliamcı bir cunta gözünü kırpmadan insanları öldürebileceğini, pek çok yıkıma yol açabileceğini göstererek bir darbe teşebbüsünde bulundu. Bunu bir kez daha huzurlarınızda lanetliyoruz, kınıyoruz.
O gün bu darbenin gerçekleşmesini önleyen toplumun geniş kesimlerinin ortak duyarlılığını buradan bir kez daha selamlıyorum. Özellikle darbeyi engellemek için sokaklara cesaretle çıkan, kahramanca direnen bütün insanları buradan saygıyla, şükranla tekrar selamlıyorum. Hayatlarını bu uğurda kaybeden çok değerli insanlarımıza da Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, bütün toplumumuza da sabır ve başsağlığı diliyorum.
Bugün böyle bir komisyonun, darbeyi araştırmak üzere bir komisyonun Mecliste kurulması konusunda ortak bir görüş ortaya çıkması son derece önemlidir. Ortak komisyon kurulması darbecilikle mücadele adına atılmış son derece değerli bir adımdır. Çünkü bu tür darbelere, darbeci girişimlere ve darbe heveslilerine engel olmanın başlıca şartı geçmişte ve yakın zamanda yaşanmış olan bu tür örneklerle samimi bir şekilde yüzleşmektir, hesaplaşmaktır. Eğer bunlarla yüzleşmezseniz, hesaplaşmazsanız bir süre sonra bir daha tekrar eder, tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Tarihimizde silahlı veya postmodern çeşitli darbeler yaşandı, Sayın Bakan az önce ifade etti, bunlarla ne Meclis ne toplum olarak yüzleşme basiretini gösterebildik. Yüzleşemediğiniz felaketler tekrarlar. Bu, siyaset biliminin ve çeşitli alanlardan bilim faaliyetlerinin vardığı önemli bir sonuçtur. Yüzleşirseniz bir daha tekrar edilmesini önleme şansınız çok yükselir. Neden yüzleşir bir toplum geçmişteki bu tür felaketlerle? Bir daha asla yaşanmamasını sağlamak için. Yüzleşmenin ilk ve en önemli hedefi, bu tür girişimlerin, bu tür cinayet, katliam, baskı, sindirme projelerinin tekrar denenmesini engellemektir.
Şimdi, 15 Temmuza somut olarak bakmadan önce bu tür darbelere yol açan genel faktörleri, zemin hazırlayan genel sebepleri sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Öncelikle, yönetim zihniyeti, bir ülkede darbeciliğe önemli bir fırsat ve imkân sunar. Eğer devleti, fethedilebilecek bir kale, paylaşılacak bir ganimet olarak görüyorsanız, ister meşru, yasal yollarla ister gayrimeşru, darbeci yöntemlerle olsun, o devleti ele geçirmeyi aklına koyan mutlaka olur bir toplumda; gruplar olur, siyasi çevreler olur, cuntalar olur. Ama eğer devleti, demokratik işleyen bir organizasyona dönüştürürseniz, şeffaf, denetime açık ve liyakatle görev alınan bir kamu aracına dönüştürürseniz darbe heveslerini de belki kökünden engellersiniz.
İkinci önemli sebep, bir toplumda çatışmalı ortamın yaşanmasıdır. Eğer çatışmalı ortam varsa, sıcak çatışmalar yaşanıyorsa ve Silahlı Kuvvetler de bu çatışmalarda kullanılıyorsa buradan bir siyasi iktidar, siyasi avantaj yaratma hesabı türetir, Silahlı Kuvvetlerin yapısı üretir bunu, ister cuntalar şeklinde ortaya çıksın bu hevesliler ister bir bütün olarak hiyerarşik emir komuta zinciri içinde Silahlı Kuvvetler olsun.
Üçüncü önemli sebep, toplumsal kutuplaşma ve siyasal gerilimdir. Ülkeyi dost/düşman kamplarına ayırırsanız bundan faydalanarak kendi gayrimeşru, baskıcı, katliamcı iktidarlarını kurmak için heveslenecek gruplar mutlaka ortaya çıkar.
Dördüncüsü, demokrasi ve hukuk devleti eksikliğidir. Demokrasinin olmadığı ülkelerde, toplumlarda ya da zayıf ve eksik işlediği dönemlerde iktidarı silahla ele geçirmeye heves edenler yine mutlaka çıkar.
Beşincisi, derin sosyal adaletsizlik ve ekonomik eşitsizliktir.
Şimdi, bu sebeplerle neden yüzleşilir? Bir darbe girişimiyle veya yaşanmış bir darbe örneğiyle neden bir toplum yüzleşir? İşte bu sebeplerin somut olarak nasıl gerçekleştiğini ortaya çıkarmak için yani darbenin hakikatini aydınlatmak için. Bu sebepleri ortaya çıkardığınızda daha kolay tedbir alır, bir daha asla yaşanmamasını daha kolay sağlarsınız.
Şimdi, 15 Temmuz darbesine gelirken yaşananları kısaca bu çerçevede hatırlamaya çalışalım. Saydığım darbe üreten faktör ve sebeplerin bir süredir çok görünür hâle geldiğini anlatmaya çalışıyoruz, çeşitli vesileler ve yollarla bu konuda uyarılarda bulunmaya gayret ediyoruz. "Şu soruları sorun." dedik Meclis kürsüsünde, başka platformlarda ama kulak asan olmadı. Mesela, 15 Temmuzda insanların üstüne gözünü kırpmadan ateş eden, yüzlerce insanı acımasızca katleden kolluk görevlileri bundan önce hiç böyle şeyler yapmamışlar mıdır? Buna benzer uygulamaların sık sık gerçekleştiğine dair örnekleri dikkatlerinize sunduk. "Bu pratikler gelişirse, sadece belli bir bölgeyle ve belli bir hedefle sınırlı kalmaz, ülkenin bütününü tehdit eden ciddi bir sebebe dönüşür." diye defalarca söyledik. Sonra, mesela, Suruç'ta, Ankara'da ve ülkenin başka yerlerinde bombalar patlarken, insanlar katledilirken "Devletin sorumluluğu yok mudur, bunu araştıralım." diye çıktık, sorduk, taleplerde bulunduk. Bize sürekli, en çok söylenen şey "Güvenlik zafiyeti yoktur, Hükûmetin burada hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır." şeklinde oldu. Şimdi herkesin ağzında güvenlik zafiyeti, üstelik mizah dergilerine konu olabilecek düzeyde. Mesela, istihbaratın ne zaman haber aldığı, Cumhurbaşkanına, Hükûmete ne zaman bilgi verdiği konusunda söylenenler gerçekten komik değil, trajikomik durumdadır. Demek ki daha önce yapılan uyarıları dikkate almak gerekiyordu.
Sokağa çıkma yasaklarının uygulamaya konmasından itibaren orada katliamcı bir grubun gözünü kırpmadan insanları ve yaşadıkları mekânları hedef aldığını hem Meclis kürsüsünde hem de kişisel görüşmeler yaptığımız bakanlarla konuşmalarımızda sık sık dile getirdik, bunları bizzat yerlerinde müşahede ettik, gördük. Orada ortaya çıkan yapının amacının terörle mücadele olmadığını, tam tersine, terörizme benzer yöntemlerle hareket ettiğini söyledik. Hatta şu açıklıkta bile uyarıda bulunduk: "Bakın, bunlar yarın sizin de ülkenin de başına çok ciddi belalar açar." Buna görüşme yaptığımız bakanlar şahittir, buna bizzat dönemin Başbakanı şahittir. Bunu defalarca söyledik. "Bu yapı, bu gruplar ülkenin başına ve sizin de başınıza çok kötü şeyler getirirler. Böyle bir ortam var, böyle bir niyet var." Bunları söylediğimizde bizlere saldırdınız, susturmaya çalıştınız. Oysa şimdi hepsine -büyük çoğunluğuna diyelim- sizler de "terörist" diyorsunuz.
Bakın, görevden alınan subayların büyük bir kısmı bu operasyonları yöneten birimlerde görev almışlardır. Bunları araştırmadan bu darbe mantığını, sebeplerini ortaya çıkarmak mümkün görünmüyor.
Yine, Roboski'deki katliamı her gündeme getirişimizde susturmaya çalıştınız. Uyardık, söyledik, birkaç nedenle araştırılmalıdır dedik, hakikat ortaya çıkarılmalıdır dedik. Roboski'de katledilenler, onların yakınlarından ve onların acısını yüreğinde hissedenlerden özür dilemek gerekir dedik; sorumlular açığa çıkarılmalı, yargılanmalı, cezalandırılmalı dedik. Dönemin Başbakanı bütün siyasi sorumluluğu üstüne aldı, "Ben emir verdim." dedi. Bunu açık söylemese bile, bunu, bu meseleyi kapatın anlamına gelen sözler söyledi. Dönemin bakanları oradaki katledilen yurttaşları suçladı. Hatta alay eden sözler sarf ettiler. Şimdi, bugün, bir bakan "Roboski dosyası yeniden açılmalıdır." diyor. Keşke, o zaman bu uyarılar dikkate alınsaydı.
KCK operasyonları devam ederken de aynı uyarılarda bulunduk, "Bakın, burada, yargı içine çöreklenmiş bir grup, siyasi soykırım operasyonu yürütüyor." dedik ama bu da dikkate alınmadı.
Bütün bu saydığım ve sayabileceğim pek çok örnekte hükûmetler ne yaptılar? Eleştiri yapanları susturmaya çalıştılar, onları, eleştiri yapanları suçladılar; siyasi sorumluluk söz konusu olduğunda asla üstlenmeye yanaşmadılar.
Fethullahçı örgütün devlete yerleşmesi meselesine uzun uzun girmeyeceğim. Bugün, Eş Genel Başkanımız grup toplantısındaki konuşmasında ayrıntılarıyla anlattı. "Sızma" diyorsunuz ama sızma gizli olur; her şey, herkesin gözünün önünde oldu. Bu konuda uyarıda bulunanlara en ağır ifadelerle saldırılar yapıldı. Bir devleti, cemaat veya başka bir ad altında, gayriyasal, gayrimeşru bir yapının ele geçirmesi hiçbir hukuk devletinde, hiçbir demokraside kabul edilemez.
Yıllardır herkesin gözü önünde kadrolaşma devam ediyor. Bugün gözaltına alınan, tutuklanan, hain ilan edilen pek çok insan, buradaki siyasi kararlarla, hükûmetlerin imzalarıyla göreve getirildi. 17-25 Aralık olayları ortaya çıktığında grup önerisi vermiştik "17-25 Aralık iddialarını araştıralım ama aynı zamanda, bu devlet içindeki yapılanmayı da araştıralım." diye. "Hayır." dediniz, kabul etmediniz. Eğer o zaman araştırma önergemize "Evet." deseydiniz, Meclis bu olaya el koysaydı belki de çok daha hızlı yol alınacak ve bugünkü ya da 15 Temmuzdaki o felakete yol açan ama daha büyük bir felaketin eşiğinden de döndüğümüz uğursuz girişimi yaşamamış olacaktık.
Şunu kabul etmemiz gerekiyor galiba, yüzleşmek için bu şart: Evet, bu örgütle zamanında kurulan ilişkiler işinize yaradığında sorgulanmasını istemediniz, bir tür kısa dönemli faydacı hesaplarla göz yumdunuz, teşvik ettiniz ve sonuçta buraya geldik. Bunları söylerken gerçekten bugün suçlamaları yarıştırma gibi bir niyetim yok. Yüzleşme isteğimiz varsa, eğer darbelerin sebeplerini ortadan kaldırma gibi bir kararlılığımız varsa bu sebepleri de, bu faktörleri de dikkate almak yani aynaya cesaretle bakmak gerekir.
Peki, bundan sonra ne yapılmalı? "Yüzleşme nasıl yapılır?" diye çok genel sıralayayım ve bugünkü olaya bağlamaya çalışayım, konumuza bağlamaya çalışayım. Bir defa, kutuplaştırma ve gerilim politikasıyla yüzleşme olmaz; yüzleşme, siyasal diyalog ve toplumsal uzlaşma arayışıyla olur. Antidemokratik yöntemlerle yüzleşme olmaz, demokrasiyi işleterek yüzleşebilirsiniz ancak. İntikamcılıkla yüzleşme olmaz, hakikat ve adaletle yüzleşme olur. Eğer şimdi bu felaketten bir erdem çıkarmak niyetinde isek yeni yaralar açacak yöntemlerden de kaçınmak zorundayız. Amacımız hukuk devleti ve demokrasiyi yeniden güçlendirerek inşa etmekse, hukuk devletine ve demokrasiye aykırı yöntemleri asla kullanmamalıyız. Elbette darbe girişimine katılanları, devlet içinde bunlarla doğrudan bu suç üzerinden birlikte hareket edenleri adil bir şekilde, hukuka uygun olarak soruşturmak ve yargılamak devletin hakkıdır, ayrıca görevidir ama eğer bunu fırsat bilerek bir genel tasfiyeye gidilirse, yeniden demokratik yapılanma yerine kendi iktidarını ve kendine yakın olanları korumak gibi bir hedef güdülürse korkarım ki darbeler için zemin her zaman hazır kalacaktır.
Her şeyi konuşmaya açık olmak gerekiyor. Hepimiz buna açık olmak zorundayız. Bakın, Güney Afrika'da ırkçı rejim çözüldükten sonra hakikat komisyonu kuruldu. Biz de bu komisyonu hakikat komisyonuna çevirebiliriz. Hakikat komisyonunun neden kurulduğunu dönemin adalet bakanı şöyle bir sözle anlatmıştı; kısa, net ve açık bir söz: "Hakikat acıtır, susmak ve susturmak öldürür." (HDP sıralarından alkışlar)
Eğer hakikatle yüzleşmek yerine bunu dile getirenleri susturmaya ve yüzleşmekten kaçınmaya devam ederseniz bu toplum çürür, çözülür. Ama hakikat acıtsa bile bizi çok daha iyi yerlere götürebilir.
Hepinizi bu duygularla selamlıyorum. Bu yolda ilerleyeceğimize inancımı da bu vesileyle tekrar ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)