GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:116
Tarih:20.07.2016

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Sayın Başkan, Gazi Meclisin çok saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla ve muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bugün konuşacağımız, görüşeceğimiz kanun tasarısının, çok daha uygun bir ortamda görüşülüp, konuşulup, tartışılmasını arzu ederdim. Çünkü, uzun zamandır Bakanlığımızın çalışma yaptığı, 2015 yılında kanun tasarısı olarak komisyondan geçirerek Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği ve hakikaten ülkemizin ekonomik hayatı, çalışma hayatı, istihdam politikaları için çok önemli olan bir kanunun burada çok daha anlamlı, daha konsantre olduğumuz bir ortamda tartışılması Hükûmet açısından da bizim için daha verimli olurdu. Ancak, 15 Temmuz tarihinde yaşadığımız ve önümüzdeki süreçte bütün ayrıntılarının tek tek aziz milletimizle paylaşılacağı, direkt demokrasimizi, direkt millî birliğimizi, direkt toplumsal şuurumuzu, direkt geleceğimizi ve direkt ülkemizin büyümesini, zenginleşmesini ve özgürleşmesini hedef alan bir darbe teşebbüsünden sonra bu kanunu konuşuyoruz.

Şunu ifade etmek istiyorum: Benim ailem 1960 darbesini ve 1980 darbesini bizatihi yaşamış, şahsımın da 28 Şubat sürecinde ilçe başkanı olduğum, hemen akabinde de il başkanı olduğum süreçte bizatihi tecrübe ettiğim; uzun yıllardan beri, alfabeyi öğrendikten sonra ilk karşı çıktığımız meselenin demokrasinin kesilmesi olduğu, darbe olduğu, ailemizin bütün acılarının ve bütün yaşantılarının aslında bir Menderes metaforu üzerinden yürüdüğü ve Türkiye'de sivil siyasetin üzerine oturtulmuş büyük bir korku, büyük bir travma olduğu bilinciyle bugünlere gelmiş bir ferdim, bir şahsım. Şunu ifade etmek istiyorum: İçinde bulunduğumuz Meclis, bizim istiklal mücadelemizin kahramanıdır. Dünyada hiçbir meclis yoktur ki kendi Kurtuluş Savaşı'nı, kendi istiklal mücadelesini kendisi yönetsin. Türkiye'de birçok kalkışma olmuştur, birçok asi hareket ve birçok isyan olmuştur ama ifade etmek istiyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi askerlerle kuşatılmış 1960 darbesinde, onun özgür iradesine el konulmaya çalışılmış hatta el konulmuştur ama burada şu çok net ve açıktır ki ilk kez bu Fethullahçı terör örgütü yapılanması, bu alçaklar, bu haysiyetsizler, bu demokrasiye ve Türkiye'nin millî birliğine ve beraberliğine ve geleceğine kastedenler, özellikle Türkiye'de demokrasimizin ve geleceğimizin tecelligâhı olarak nitelendirdiğimiz bu Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalamak suretiyle aslında sadece ve sadece Türkiye'de yönetimi ele geçirmeye çalışmamışlardır başka bir şeyi daha ortaya koymuşlardır: Demokrasiyi ortadan kaldırmaya, Türkiye'nin, insanlarımızın kendini idare etme yeteneğini ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.

O akşam Meclis salonunun açılması anında buradaydık. Çok net ve açık ifade etmek istiyorum, hepinizin huzurunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız Sayın İsmail Kahraman'ın ve buraya gelen her siyasi parti grubundan temsilcilerin ve arkadaşlarımızın, birbirimizi gördüğümüzde birbirimize sarıldığımız ve tek hedefimiz demokrasinin sahiplenilmesi, demokrasiye sadakati ve demokrasiyle beraber ülkemizin birliğinin ve beraberliğinin sağlanabileceği anlayışını ortaya koyduğumuz tüm milletvekillerimizin önünde saygıyla, hürmetle ve demokrasi bilinci açıklığıyla, müteşekkirlikle eğildiğimi ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras hür ve demokratik bir Türkiye'dir, cumhuriyetimizin sahipliğidir ve bu ülkenin zenginliği ve büyüklüğüdür. Bu bilinç içerisindeyiz. Bu darbenin birçok teferruatına sahip olmuş, o akşam bu darbenin her hâliyle karşı karşıya kalmış ve birçok da meseleyle yüz yüze gelmiş bir vatandaş, bu ülkenin bir milletvekili, bir bakanı olarak söylemek istiyorum: Bu darbenin Türkiye Büyük Millet Meclisi direnmesiyle kahramanı olurken, bir diğer kahramanı da aziz milletimizdir. Kızılay'da gördüğüm tablolar, TRT'nin önünde gördüğüm tablolar, Çankaya Köşkü'ne gittiğim zaman o milletin Çankaya Köşkü'nün etrafında ortaya koyduğu tablolar ve yine ifade etmek istiyorum ki, çok net ve açık bir şekilde söylemek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisine gelirken çocuklarıyla beraber, hanımıyla beraber, eşiyle beraber bu milletin namusunu ve onurunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu korumak için buraya gelen milletvekillerimizin ortaya koyduğu tablolar sadece Türk demokrasi tarihine geçmeyecektir. Bugün dünyada bir demokrasi kakofonisi yaşanmaktadır. Yıllarca bizi aşağıladılar, hepimizi aşağıladılar, "Siz demokrasiyi hak etmiyorsunuz." dediler. Şu Meclisin önünde bu ülkenin bir evladı olarak açıkça söylemek istiyorum: Dünyada demokrasiyi hak eden bir ülke ve millet varsa o Türkiye'dir, o Türk milletidir, o Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisidir, başka hiç kimse değildir. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu kadar büyük bir darbeyle, bu kadar darbelerle -1960 darbesi, 1980 darbesi, 28 Şubat, 27 Nisan- ondan sonraki bütün ahaliyle beraber korkmadan, ürkmeden tüm milletvekillerimiz... Biz Menderes'in başına ne geldiğini biliyoruz, onun ailesinin başına ne geldiğini biliyoruz; ondan sonra, 1980 darbesinde, 1971 muhtırasında liderlerin başına neler geldiğini, her siyasi partinin genel başkanının hangi muameleyle karşı karşıya kaldığını, her milletvekilinin hangi muameleyle karşı karşıya kaldığını biliyoruz. Ve yine ifade etmek istiyorum: Darbecilerin ortaya koymuş olduğu o hareket kabiliyetini bir şekilde belirleyen bildiride, tüm sözde sıkıyönetim komutanlıklarına gönderdikleri bildiride bütün milletvekillerinin gözaltına alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortadan kaldırılması ve yönetime tam anlamıyla el konulması konusundaki kararlılık net ve açıktır. Hedefleri Türkiye'dir, hedefleri demokrasidir ve hedefleri Türkiye'nin ortaya koymuş olduğu ve etrafındaki coğrafyaya ve dünyaya bir şekilde vermeye çalıştığı anlayışı bir şekilde ortadan kaldırmaktır.

İnsanlık dışı bir anlayışla karşı karşıya kalınmıştır. Şunu çok açık söyleyeyim: Fethullah Gülen, bu teröristbaşı, bu psikopat ne zaman Türkiye'ye gelirse bu ülkenin bir evladı olarak o kadar rahat edeceğimi ifade etmek istiyorum. Her birimizin kararlılığının olması lazımdır ve bunun Türkiye'ye getirilmesi, adalet makamlarına teslim edilebilmesi, yargılanabilmesi ve gerekli cezaya çarptırılabilmesi elbette ki demokrasimizin bir anlayışı olacaktır.

Hepinize sormak istiyorum: Biz 1960 darbesinden sonra tam -2016 yılındayız- elli altı yıl geçti hâlâ travmasını yaşıyoruz. Allah şahittir ki eğer bunu başarmış olsalardı biz hep birlikte, bizden sonraki nesiller de dâhil olmak üzere yüz yıllık bir travmayla karşı karşıya kalacaktık. Her birimiz ailelerde konuşulacaktı; sevdiğimiz liderlerimiz, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, parti genel başkanları, milletvekilleri; buradaki herkes birinin kahramanıdır, herkes birinin temsilcisidir, onların içerisindeki o duygular, o anlayışlar yıllar boyunca konuşulacaktı. Şu kulaklarımız, hep bunu duyarak büyüdük biz. Ortaokul 1'de İstanbul'da bir bayram tatilinde kartpostal satıyordum, meydanda tahtadan yaptırdığımız, Sirkeci'den aldığımız kartları sattığımız, kendi harçlığımızı çıkaracağımız bir tablayla... Ailede büyüdüğüm için Menderes'in fotoğrafını da almış, o kartpostal tablasının üzerine koymuştum. Yaşlı bir kadının o kartpostal tablasına bir şekilde gelip elini o resmin üzerine koyup dakikalarca ağladığını, "Sana doyamadık." dediğini bugünkü gibi net bir şekilde hatırlıyorum. Allah'a şükürler olsun, her birimizin ortak iradesi ve bundan sonra göstereceğimiz ortak irade ve birçok dezenformasyona karşı, birçok kara propagandaya karşı, birçok yanlış yönlendirmelere, bilgilendirmelere karşı bu Gazi Meclisin namusu adına göstereceğimiz iradedir.

Evet, yasalar yapılabilir, ben geçen gün de söyledim sanki Allah söyletti, bu yasayla ilk kez karşı karşıya kaldığımız gün de Komisyondaki arkadaşlarımız çok net bir şekilde hatırlayacaklar: "Şu yasalarla Türkiye kurtulmaz ama ortaya koyacağımız anlayış, gelecek Türkiye'sinin mimarisi için uygundur. Ne olacak..." dedim. Dün de söyledim. Biz, bu yasayla Türkiye'yi kurtaracak hâlimiz yok, Türkiye'yi demokrasinin üzerinden, demokrasinin gelişmesi üzerinden, ülkemizin yarınlarına adım atabilmesi üzerinden kurtaracağız. Elbette ki farklı düşüncelerimiz, farklı görüşlerimiz olacak. Elbette ki ekonomide, siyasette, insan kaynağında farklı yönelimlerimiz söz konusu olabilecek ama ifade etmek istiyorum: Demokrasi bizim ortak kararımızdır. Bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Biz okullardayken millet tanımlaması yapılırken işte "tarihte, tasada, kıvançta birlik" diye hepimizin bildiği bir tanımlama yapılırdı. Oysa şimdi millet tanımlamasının yepyeni ve önemli bir kararı, bir kavramı daha söz konusudur, o da şudur: Millet olma unsurunun en önemli ayaklarından bir tanesi demokrasidir. Bu şuur bugün bizi ayakta tutmaktadır. Her zaman şu içi geçirdik biz, 1960 darbesi konuşulurken, 1980 darbesi konuşulurken hep şunu değerlendirdik: Keşke 1960 darbesinde millet sokağa çıksaydı. Keşke sokağa çıksaydı. Keşke bunu yapabilselerdi. Büyüklerimiz hep iç geçirdiler. 1980 darbesinden sonra keşke sağcı ve solcu çocuklarımız, aynı annenin evladı olan, birbirine pusu kuran, keşke kurmasalardı. Keşke Kahramanmaraş tezgâhını, Alevi ve Sünni kardeşlerimizin birbirine düşürüldüğü, 27 piyangocunun nereden geldiği belli olmayan bir anlayışla Alevi ve Sünni mahallelere dağılıp her tarafı birbirine tahrik ettiği bu olayı keşke daha önce anlayabilseydik demiştik. Şimdi "keşke" demediğimiz bir zaman dilimi içerisindeyiz. Kimseye fırsat vermeyelim. İktidar koltuğunda sizler de oturabilirsiniz, iktidar koltuğunda bizler de oturabiliriz. Bunun inanın hiçbir anlamı yok ama bir anlam vardır, o anlam şudur: Şu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, şurada hür ve özgür konuşabilme iradesinin ve dünyaya Türkiye'deki demokrasinin ve anayasal sistemin işlediğini ifade edebilmenin iradesi ve geleceğimize travmatik bir dönemi bırakmamanın iradesi bunun her birinden daha önemlidir. Bunu hep birlikte gerçekleştirmek ve yapmak zorundayız. Şunu söyleyeyim: Sorumluluğumuz dünden daha büyüktür. Sorumluluğumuz dünden daha yüksektedir, daha önemli bir dilim içerisindedir. Çünkü bu millet bugün sokaklardadır. Her gün binlerce insan, sadece ve sadece demokrasi şuuru için oradadır. Her gün binlerce insan ekmeğinden, işinden, aşından, uykusundan fedakârlık ederek meydanlarda sahip çıkmaktadır. İşte bu akşam Trabzon'da her siyasi partinin katılacağı, her sivil toplum örgütünün katılacağı, ay yıldızlı bayraklarımızla bir şekilde o bütünlüklerini ortaya koyabilecekleri bir süreci gerçekleştireceklerdir. İşte gün bugündür. Farklı tartışmalarımızın olması bunu ortadan kaldırmaz. Bugün hangi noktada birleşebileceğimiz önemlidir. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve tüm siyasi partilere, tüm milletvekillerimize, milletimizin bizden beklediğini yerine getirdiğimiz için tekrar müteşekkirliğimi ifade ediyorum, saygılarımı sunuyorum. Tarihe ait önemli bir görevi ortaya koyduğumuzu, tarihsel bir sorumluluğu ortaya koyduğumuzu, bu darbe tezgâhına düşmediğimizi ve Türkiye'yi bir şekilde geri götürmeye çalışan unsurlara karşı hep birlikte hareket ettiğimizi ve bunun bizim en önemli onurumuz olduğunu bir kere daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi özellikle bu yasayla ilgili birkaç dakikalık da bilgi vermek isterim. Bir yazılı metnim var, paylaşmayacağım.

4817 sayılı şu anda yabancıların çalışma izinleri hakkında bir kanun var. Biz 2014 yılında 6458 sayılı bir kanun daha çıkardık. 4817 sayılı Kanun'un kendine ait birtakım eksiklikleri söz konusuydu. Evet, çalışıyordu. Bir, bürokratik eksikliği söz konusuydu, iş yükü çoktu. İki, neredeyse Ekonomi Bakanlığından alınacak izinler, futbolcular için Gençlik Spor Bakanlığından alınacak izinler, diğer bakanlıklardan alınacak izinlerle çalışma hayatının uyumu ve senkronizasyonu mümkün değildi. Yani bunun tek elden izlenmesi, bunun o bakanlıklarla uyum içerisinde koordine edilmesi gerekiyor idi. Ve yine bütün bunlarla birlikte, yeni bir dünyadayız. Biz daha önce kaynak ülkeydik yani buradan işçi transfer eden bir ülkeydik, sonra bir geçiş ülkesi olduk. Ne demek geçiş ülkesi olduk? Yani Türkiye etrafındaki coğrafyadan dünya coğrafyasına işçi transfer eden bir ülke hâline geldi. Oysa ifade etmek istiyorum ki, bugün biz hedef ülkeyiz. Yani etrafımızdaki coğrafyadaki birçok iş gücünün Türkiye'de çalışmak istediği, Türkiye'de çalışmak için fırsat kolladığı ve bunun için zemin aradığı bir ülke hâline geldik. Şimdi, bizim bunu iyi yönetmemiz lazım ve bu kanunlar arasındaki uyumu, aynı zamanda yani 6458 ile 4817 arasındaki uyumu sağlayabilecek bir anlayışı ortaya koymamız lazım. Aynı zamanda kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlamamız gerekir ve yine aynı zamanda dünyanın içerisinde bulunduğu bu yeni ekonomik şartlara uygun bir şekilde kabiliyetimizi ortaya koyan yeni bir kanun yani adına "Uluslararası İşgücü Kanunu" dediğimiz kanunu hep beraber gerçekleştirmek zorunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Yine, aynı zamanda, biz, bu arada dünyada bu yabancı istihdamı konusunda ülkelerin hangi pozisyonları aldığını, yeni ekonomik ve küresel çizgilere yönelik olarak hangi anlayışları getirdiklerini teker teker inceledik ve gördük ki her biri özellikle dışarıdan kendi ülkesine katkı koyabilecek insanları çekme noktasında bir cazibe oluşturmaya çalışıyorlar. İfade etmek istiyorum ki İran'dan Almanya'ya kadar, Avrupa ülkelerinden Latin ülkelerine kadar neredeyse bütün ülkeler küresel ölçekte rekabeti sağlayabilmek için bu anlayışı gerçekleştiriyorlar. Ve yine ifade etmek istiyorum ki bütün bunlarla birlikte, bütün bunları ortaya koyarken bir taraftan ulusal ve uluslararası mevzuata uyumlu yani Avrupa Birliği direktiflerine uyumlu, diğer uluslararası mevzuatlara uyumlu bir çalışmayı ortaya getirdik.

Yine, ülkemizin ihtiyaçlarına uygun yabancı istihdam politikasını içeren bir kanun düzenlemesi içerisinde bulunduk.

Yine, nitelikli yabancı yatırımcılar ve çalışanlar açısından ülkemizin çekim merkezi olmasına katkı sunan ve yine, ülkemizde tüm yabancı çalışanlar için uyum birliğini sağlayan bir kanun hazırlığı içerisinde olduk.

Bir turkuaz kart getiriyoruz. Evet, neden getiriyoruz turkuaz kartı? Getirmemizin bir sebebi var. Getirmemizin sebebi şu: Evet, çok önemli yatırımlar yapıyoruz, rekabete hazırlıyoruz Türkiye'yi. Hem uluslararası yatırımlar yapılıyor, uluslararası doğrudan yatırımlar yapılıyor hem uluslararası şirketlerle beraber yatırımlar yapılıyor hem kendimiz yatırım yaparken uluslararası şirketlerle rekabet edebilecek birtakım insan kaynağına ihtiyacımız var. Bunlara bir cazibe sunmamız lazım ve bu cazibeyi sunarken de diğer ülkelerin yaptığı gibi, onların hem işlemlerinin kolaylaşması hem ailelerin burada rahat olabilmesinin sağlanabilmesi hem onlara da... Özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Bilim adamları, AR-GE, teknoloji alanında olan yani altını çizerek söylüyorum ki nitelikli yabancı iş gücünü Türkiye'ye çekmeye çalışan bir anlayışı ortaya koymaya çalışıyoruz. Bunun kendi adına çok önemli ayrıntıları olduğunun da yasanın özellikle bu bölümünde görüşüldüğü zaman teker teker paylaşılacağını, önemli bir geçiş süreci olacağını, geçiş sürecinden sonra da buna bir şekilde tekrar, süresiz çalışma izni verilebileceğini ifade etmek istiyorum.

Burada bir şeyi söylemek isterim; birtakım tartışmalar var, tartışma şu: "Siz vatandaşlık vereceksiniz." Çalışma Bakanlığı olarak bizim vatandaşlık verme hakkımız yok, bu kanun da bunu içermiyor ama arkadaşlarımızla da -hem kendi parti grubumuzdaki arkadaşlarımızla hem muhalefet partilerindeki arkadaşlarımızla- konuştuk, sadece bu kanun içerisinde geçsin. Bir bakan olarak benim bugün, yurt dışından Türkiye'ye gelmiş birisini Bakanlar Kuruluna vatandaş olarak teklif etme hakkım var ama bunun kanun içerisinde geçmesi, nitelikli yabancı iş gücü Türkiye'ye geldiği zaman "Eğer ben çalışırsam benim Türkiye'ye gelmeme izin veren bakanlık Bakanlar Kuruluna böyle bir teklifte bulunabilir." diye, onların da kendi prosedürü içerisinde görmesine ihtiyaç duyduğumuz için böyle bir düzenlemeyi getirdik. Yoksa bizim vatandaşlık verme hakkımız ve Uluslararası İş Gücü Kanunu'nun böyle bir muradı da söz konusu değildir. Bunu çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Yine, dün arkadaşlarımızla bir araya geldik, tekrar bir değerlendirme yaptık. Bilmenizi istiyorum, bundan önceki Komisyonda da, bundan önceki kanunda da aynı şekilde bir araya geldik, değerlendirmeler yaptık, sivil toplum örgütleriyle beraber değerlendirmeler yaptık. Şu eleştiriye katılmam: "Biz bu kanunu son dakikada gördük." Bu kanun ikidir geliyor. Bu kanun çok tartışıldı, bu kanun çok konuşuldu. Bu kanun bundan iki yıl önce, iki buçuk yıl önce de konuşuldu; bütün detaylarıyla, bütün sivil toplum örgütleriyle beraber konuşuldu ve yine, bu kanunu Komisyona gelmeden önce, ifade etmek istiyorum ki Komisyona gelmeden önce tekrar konuştuk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika daha süre vereyim, lütfen toparlayın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu kanun Komisyona gelmeden önce informel bir şekilde, yani Komisyonun gündemine gelmeden önce bütün partilerle bir araya geldik, bu kanun üzerindeki değerlendirmeleri yaptık. Biz kendi çalışma "prospect"imizi tüm milletvekili arkadaşlarımıza verdik, değerlendirmelerine sunduk. Ondan sonra tekrar Komisyona geldi, Komisyonda tekrar tartıştık, tekrar değerlendirdik. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce, dün yine bu kanunla ilgili değerlendirmeleri ortaya koyduk ve bir mutabakat sağladık, önemli ölçüde bir mutabakat sağladık ve bu mutabakatla beraber, bu uluslararası iş gücü kanununun hem çalışma hayatımıza hem uluslararası rekabetimize hem Türkiye'nin kendi coğrafyasındaki cazibe ülke olma iradesine çok önemli katkılar sunacağını bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Başta Çalışma Bakanlığımızın çok değerli bürokrasisine; Aynı zamanda, bu kanunu getirdiğimiz günden itibaren titiz bir şekilde çalışan başta Komisyon Başkanımız olmak üzere Komisyonumuzun bütün üyelerine, tüm milletvekillerimize ve bu kanunda kendi gayretini ortaya koyacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin başta Sayın Başkanımız olmak üzere bütün üyelerine çok teşekkür ediyor, hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)