| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 13.07.2016 |
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; grup önerimiz hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Grup önerimiz, Türk yargı sisteminin, Türk hukuk sisteminin, Türk adalet sisteminin sorunlarının araştırılması, tespit edilmesi ve nihayet bir komisyon kurulması talebine ilişkin.
Yargı sisteminin sorunlarından söz ederken belli unsurlardaki duruma bir bakmak gerekiyor. Bunların en başında da hiç şüphesiz hukuk devleti gelmekte ve hukuk devleti ne yazık ki ülkemizde âdeta bir hukuksuzluk devleti olarak karşımıza çıkmakta. Hukuk devleti ilkesi Anayasa'mızın 2'nci maddesinde ifadesini bulmuş olmasına rağmen, Sayın Cumhurbaşkanının, iktidar partisi yetkililerinin Anayasa'yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını ve pek çok yargı kararını tanımadığını ifade ettiği bir ortamda herhâlde hukuk devletinden de söz edebilmek mümkün değil.
İkinci bir unsur olarak karşımızda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı durmakta. Gerçekten hukuk devletinin de yerli yerinde olabilmesi için hiç şüphesiz yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Ben avukatlık mesleğinden gelen bir milletvekili olarak avukatlığım döneminde de, şu yakın zamanlarda da en basit bir boşanma davasında, bir kira davasında, bir geçit hakkı davasında dahi müvekkillerin gelip hâkimi tanıyıp tanımadığımızı sorduğu, savcıyla münasebetimizi test etmeye çalıştığı bir ortamda ve buna ilişkin pek çok da tartışmanın yaşandığı verileriyle birlikte hafızalarımızda bulunduğu bir ortamda ne yazık ki yargı bağımsızlığından ve tarafsızlığından da yeterince söz edemeyecek durumdayız.
Öbür taraftan, gene bir unsur olarak adalete güven toplumda son derece önemli. Bizler "Şeriatın kestiği parmak acımaz." diye bir atasözüne sahibiz. Bunun mahiyeti şudur: Bizim kültürümüz yani bu atasözünü vücuda getiren kültür hukuka, o hukukun yaptığı yargılamaya ve yargılamanın sonucunda ortaya çıkan karara saygılıdır, ondan dolayı, "Şeriatın kestiği parmak acımaz." diye bir yaklaşıma sahiptir ama bugün geldiğimiz ortamda bunu ısrarla hep ifade etmek durumunda kalıyoruz. Yargıda güven endekslerine baktığımızda bu yüzde 11'lere kadar düşmüş vaziyette ne yazık ki. Bu ülkenin yüz yıllık tarihinde Başbakanın asıldığı dönemler oldu 1960'ta, o dönemlerde dahi yüzde 50'lerin altına düşmeyen yargıya güven endeksi eğer özellikle de 17-25 Aralık 2013 tarihinden itibaren yüzde 11'lere kadar düşmüşse burada da yargıya güvenden, adalete güvenden ne yazık ki söz edebilecek durumda değiliz. Bu da önemli sorunlarımızın başında gelmekte.
Tabii, hukuk sistemimizin sorunlarını dile getirirken karşımıza bir adil yargılama ve bu adil yargılamanın tüm unsurlarının da bir arada çıkabilmesi gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinde ve Anayasa'mızın 38'inci maddesinde adil yargılamanın nasıl olabileceğine dair, nasıl olması gerektiğine dair prensipler açıkça düzenlenmiş. Makul süre içinde yargılanacaksınız, tarafsız bir yargı tarafından yargılanacaksınız, hızla yargılanacaksınız ve yargılama sonunda ortaya çıkan hüküm gene hukuk devleti ilkelerine uygun bir şekilde infaz edilecek. Ne yazık ki bizim yargı sistemimizde yargıçlarımızın, yargı sisteminin unsurlarının böyle bir yargılamayı yapabildiği de vaki değil, bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Yargı sistemimizin bir diğer sorun olarak önemli konu başlıklarından bir tanesi yargımızın fiziksel sorunları. Şimdi, biz bunları yıllardır Milliyetçi Hareket Partisi olarak da, diğer muhalefet partileri olarak da sırası geldiğinde dile getirdiğimiz vakit sürekli olarak iktidar partisinden "Şu kadar yeni adliye sarayı açtık, işte bu kadar yeni cezaevi açtık." gibi savunmalarla karşılaşıyoruz ve yargı sisteminin sorunlarını çözmeye matuf olarak karşımıza gelen savunma argümanı ne yazık ki bunlarla sınırlı kalıyor. Fakat baktığımızda, şu anda kimi cezaevlerinde yoğunluktan dolayı mahkûmlar nöbetleşe uyumak zorunda kalıyor. Yani fiziksel zorunluluklar, sıkıntılar öyle bir durumda ki -o yargılamayı yapan hâkimler- ne yazık ki adalet sarayları hâlâ ülkemizin pek çok yerinde hükûmet konaklarının içinde, iş hanlarında vesaire olduğu için fiziksel ortamların da iyiliğinden söz edebilmek mümkün değil.
Yargı sistemimizin, hukuk sistemimizin önemli konu başlıklarından bir tanesi de tabii, yargılamanın içerisinde, yargının sacayağının içerisinde bulunan insanlarla alakalı; işte, avukatlarımız, hâkimlerimiz, savcılarımız ama bu mesleklere gelirken hukuk fakültesi öğrencilerimiz de ne yazık ki yeterli donanımı edinemeden hukuk fakültelerinden mezun olmakta, arkasından da çok kısa bir staj süresi içerisinde avukat olmakta, ondan sonra da biz bu yetersizlikler içinde, bu sıkıntılar içinde bu insanlardan yargı sistemimiz sorunlu olmasın, adalet doğru dürüst tecelli etsin diye bir emek, bir gayret beklemekteyiz. Hukuk fakültesi öğrencilerinin, arkasından avukat olanların sıkıntıları bu şekilde de hâkimlerimizin, savcılarımızın problemleri yok mu? Elbette ki çok fazla var. Öyle ki ne yazık ki hâkimlerimizin pek çoğu canhıraş, gayretli bir şekilde işlerini yetiştirebilmek için dosyalarını evlerine götürmek suretiyle ya da akşam mesai saatinden sonra evinde bir yemeğini yiyip ya da hafta sonu adliyede böyle sakinlik içerisinde, acaba toplayabilir miyim, işlerimi yetiştirebilir miyim gayretleriyle çalışmakta. O anlamda hâkim, savcı yetersizliğimiz hakikaten diz boyu. Bunlara olan müdahaleler, bunların fiziki yoksunlukları da ayrı problemler olarak karşımızda durmakta.
Gene bu yargı sistemi içerisindeki adliye personellerimiz yani yazı işleri müdürlerimiz, zabıt kâtiplerimiz, mübaşirlerimiz inanın çok zor şartlar altında bu görevi yerine getirmeye çalışmakta. Aylardır mücadele ediyoruz şu mübaşirlerimiz idari hizmetler sınıfına geçsin diye ama hâlâ bir ses bulamadık. Kanun teklifimiz var. "İç Tüzük çerçevesinde çıkalım burada konuşalım"dan ziyade sorunları çözülsün istiyoruz, defalarca -bu konu gündeme geldikçe- bunu dile getirmeye çalışıyoruz. Ne yazık ki hâlâ çaresini görebilmiş durumda değiliz.
Ben şimdi on dakikalık kısa bir süre içerisinde sadece konunun ana başlıkları itibarıyla sorunları sıralamaya çalıştım. İşin açıkçası, bunların her birinin alt başlıklarını burada ifade etmek bile saatlerimizi alır. Bunların tüm nitelikleri hakkında bilgi sahibi olmak, bunları tartışmak; o da, günlerimizi alır. İşte bunlardan dolayı zaten bir araştırma önergesi vermek suretiyle bir komisyon kurulsun, bu komisyonda etraflıca bunlar değerlendirilebilsin istiyoruz ama bu sorunların çözümünün de ortaya konulması lazım.
Şimdi, sorunların çözümü deyince, AKP iktidarı, bu çözüm süreçlerini çok seviyor, ben de ondan dolayı, biraz ironi de olsun, bir retorik de olsun, bir çözüm süreci tahayyülümüzü ortaya koymak isterim bu çerçevede.
Şimdi, işte Suriyelilere vatandaşlık verilmesi de gündemde olduğu için özellikle o kapsamda belki bir çözüm süreci denk getirilebilir. Şöyle bir şey yapabilirsiniz mesela: Bu Suriyeli vatandaşları sınavsız bir şekilde hukuk fakültelerine alabilirsiniz -hani bizim kardeşlerimiz sınava giriyorlar, ter döküyorlar, ben de aynı süreçlerden geçtim- arkasından bunları hukuk fakültesi öğrencisi yaparsınız. Milletvekili seçildiğim günden beri özellikle yıl başları ve dönem ortalarında sürekli olarak öğrenci kardeşlerimiz yurt problemleriyle karşımıza geliyorlar. Siz, bizim bu gariban kardeşlerimiz yurtlara yerleşemeden barınma problemleriyle boğuşurken, bu Suriyeli vatandaşları -vatandaşlığa aldıktan sonra- isterseniz doğrudan doğruya KYK'nın yurtlarına ya da isterseniz TOKİ'de boş bulunan evleri, öğrenci evine dönüştürmek suretiyle buraya yerleştirebilirsiniz. Barınma problemini de çözdükten sonra... Bizim gariban öğrencilerimiz ne yazık ki geri ödemeli öğrenim kredileri kullanıyorlar ve bunların geri ödemesini yapabilmek için işin açıkçası göbekleri çatlıyor fakat hâlâ da yapamamışlarsa haciz marifetiyle bunlar alınıyor. Bunlar böyleyken siz karşılıksız burslar verirsiniz ve böylelikle bir eğitimin sonunda dört yılda bunları mezun edebilirsiniz ya da isterseniz bunların bizim gariban öğrencilerimizden farklı olarak bir yılda mezun olup diploma almalarını temin edebilirsiniz fakat bu konuda dikkat etmenizi istirham ettiğim bir husus var, bu diplomaların sahte olmamasını özellikle dikkate almak gerekiyor. Bu şekilde bunları mezun ettikten sonra gene staj falan yaptırmadan avukat yaparsınız, sınava sokmadan hâkim, savcı yaparsınız, hatta doğrudan doğruya "yargıçay"a, "danışçay"a isterseniz üye yaparsınız, isterseniz daire başkanı yaparsınız, isterseniz de bunları doğrudan doğruya bu kurumların başına getirirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET PARSAK (Devamla) - Şimdi, Mahzuni Şerif'in böyle bir Tersname'si var ve en sonunda da diyor ki: "Hasılı, sözümün tersine yürü." Siz özellikle bu benim son söylediklerimin tersine yürüyün.
Bu çerçevede, komisyon kurulma talebimize ilişkin önergemizin kabulünü talep ediyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)