GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:111
Tarih:12.07.2016

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmeye çalışacağımız kanun tasarısının görüşme süreciyle ilgili olarak, daha önceki torba kanunlarda söylediğimiz şeyleri burada yeniden tekrar etmeyeceğiz...

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, gürültüye engel olur musunuz efendim, kürsüde konuşmacı var.

BAŞKAN - Peki.

Sizi duydular zaten.

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - ...çünkü hem söylemenin bir anlamı olmuyor hem böylece zaten sınırlı olan konuşma süresini de aynı şeyleri yeniden anlatmakla harcamış oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, ancak şu kadarını tarihe not düşme adına söylüyorum. Bu tasarının beşer dakikada konuşulacak 2 maddesi, genel olarak tek bir yasayla getirilip de çözülmesi gereken 2 tane af kanunu anlamına geliyor. Hatta bunlardan bir tanesi daha önceden tek başına bir kanun olarak getirilmiş, görüşülmüş. Şimdi aynı kanun, içeriği genişletilerek, 80 maddelik bir tasarıda tek bir ek madde olarak getirilmiş. Bu Meclise böyle bir şeye onay verme konusunda getirip de tasarı dayatmak, bunun beşer dakikalık konuşmalarla görüşüldüğünü savunmak gerçekten, Meclise ya hakaret olarak algılanmalıdır ya da Meclisin gücünün gerçek anlamıyla algılanmadığı şeklinde alınmalıdır.

Düşünün, 77-80 maddelik -açılımıyla 80 madde oluyor- bir kanun tasarısında beş dakika konuşulacak bir madde. Konuşamazsınız arkadaşlar çünkü maddenin kendisini okumaya kalksanız beş dakikada okuyamıyorsunuz, upuzun bir madde, daha önceden bir kanun olmuş o. Beş dakikada okuyamadığınız, hatta yarısını bile okuyamadığınız bir şeyi nasıl "Beş dakika görüştük." diyebilirsiniz? Böyle hukuk mu olur, böyle hukuk yapmak mı olur? Şu Parlamentoda istenen kanunların mükemmel şekilde çıkarılması için gereken ortamı hazırlayabiliriz diye buradaki arkadaşların hepsinin çırpındığını görüyoruz ama bir kısır döngünün içerisinde geliyoruz, geliyoruz, gene aynı çemberin içerisine çarpıyoruz. Zaten Meclisin gösterdiği ilgi de belli. Yani, Türkiye'nin gelecekteki yurt dışından görünümünü belirleyecek düzenlemeler yaptığınız bir kanun tasarısı; "Yatırım ortamını iyileştiriyoruz." diyorsunuz dolayısıyla bu ortamın dünya tarafından görülmesini sağlayacak olan bir kanun tasarısı ama ilgimiz bundan ibaret. Hatta, buna halkın da ilgisinin olması mümkün değil. Halka hitap ediyoruz desek de zaten halk da izleyemiyor, öyle bir saate denk geliyor.

Değerli arkadaşlar, bu konunun üstünde konuşmayacağız dedik ama yine de neredeyse dört dakika gitti. Ben sizlere Kasım 2015 tarihinde Antalya'da olan çok önemli bir toplantıyı hatırlatmak istiyorum. Antalya'da mükemmel bir organizasyonla, gerçekten övünülecek bir sonuçla G20'lerin Türkiye'nin Dönem Başkanlığı altında toplantıları yapıldı ve burada dünyanın gelecekteki ekonomi politikalarına ve ekonomik ilişkilerine yön verecek inanılmaz derecede önemli kararlar alındı. Bu süreç içerisinde, özellikle de "neoliberal" olarak tanımlanan ekonomi politikalarının dünyada yaratmış olduğu çürümüşlüğü, dengesizliği ortadan kaldırarak yeniden devletlerin hak ettikleri gelirleri alabilecekleri bir sistem kurulması için karar verildi. Bu kadar önemli bir karar oldu bu. Hatta ve hatta, bildirgenin 15 maddesi bunlara ayrıldı.

Başkanlığını Türkiye'nin yapmış olduğu bu toplantıda alınan kararların, ister istemez, bu Meclisin yasa yapma yetkisini ve çalışmalarını etkilemesi gerekirdi çünkü orada çok önemli bir şekilde, özellikle çok uluslu şirketlerin vergi matrahını eritme ve kâr kaydırma mekanizmaları olarak tanımlanacak sistemlerin önüne geçilmeye çalışılıyor idi. Verginin kaynak ülkede vergilendirilmesiyle ilgili olarak düzenlemeler yapılıyordu. Kaynak ülkede elde edilecek fakat elde edilen gelir başka ülkelere, vergi cennetlerine taşınacak, tek bir kuruş vergi verilmeyecek; bunun önüne geçilmesi için önemli kararlar alınıyor idi. Özellikle de ülkeler arasındaki vergi düzenlemelerinin boşluklarından yararlanarak hiçbir ülkede vergi vermeyen çok uluslu şirketlerin yaratılan gelirlerin büyük bir kısmını paylaşmalarının önüne geçilmeye çalışılacaktı. Ülkeler arasında bu konuda bilgi değişimi ve saydamlık sağlanacaktı. Şimdi, bu kararların hepsi bizde, Antalya'da alındı. Böyle kararların alındığı bir toplantıdan sonra ve üstelik de G20'ye Türkiye'nin Başkanlık ettiği bir dönemden sonra bizden beklenen, Meclisten beklenen, Maliye Bakanlığımızdan beklenen nedir? Bu ilkeler çerçevesinde, Türkiye'de gerçek anlamıyla bir vergi reformunu gerçekleştirmektir ve bu şekilde getirilecek olan vergi reformuna bu Mecliste bir tek milletvekilinin bile "hayır" diyeceğini düşünmüyorum. Bunu yapmak zorundaydık. Peki, dünyada bu kapsamda iş birliği projelerine katılan, hatta bu kararların alınmasında başkanlık eden ülkemiz, bu ilkelere uygun olarak vergi düzenlemesi yaptı mı? Üzülerek söylemek gerekiyor ki hayır. Burada gelen düzenlemelerin büyük bir kısmını daha önceden Maliye Bakanlığının tebliğleriyle düzenlediğini, işlem vergileri olarak tanımlanacak olan işlemlere ilişkin olarak yasal bazı düzenlemeler olduğunu, dolayısıyla da itiraz edilmemesi gereken maddeler olduğunu hemen baştan söyleyeyim. İtiraz edilenlere zaten edeceğiz. Buralarda çok somut olarak gördük ki işlem vergilerinin azaltılması suretiyle yatırım ortamının iyileştirileceği gibi bir duygu var.

Değerli arkadaşlar, yatırımcıların hiçbiri işlem vergileri az veya fazla diye yatırım kararı vermez. İçinizde dünya kadar yatırımcı var; hanginiz kalkıp da şu 3 tane kâğıttan veya 10 tane kâğıttan damga vergisi alınıyor diye yatırım kararınızı belirliyorsunuz ya da vazgeçiyorsunuz? Geçilmez. Yatırım kararlarının gerçek anlamıyla belirleyicisi tamamen farklıdır. Yatırımlar için en uygun ortam, evrensel hukuk kurallarının geçerli olduğu, tarafsız ve bağımsız bir yargının hâkim olduğu, ekonomiyle ilgili yasaların kişilere ve olaylara özgü olarak değiştirilmediği ve özel uygulamalar için özel yasaların çıkarılmadığı ortamlardır. Dolayısıyla, bunlardan 3 kuruş vergi alsanız ne olur, almasanız ne olur? Zaten bu şekilde gelen yatırımları yeteri kadar teşvik ediyorsunuz. Dolayısıyla, işlem vergilerinde azaltma yaparak damgaları, harçları, belediye gelirlerini belirli işlemler için azaltmak -itiraz etmedik ama- yatırım ortamının iyileştirilmesi için asla yeterli olan şeyler değildir, olmuyor da zaten.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yatırım ortamıyla ilgili bu belirlemelerden sonra, bırakın yatırım ortamını, asıl, Türkiye'yi dünya ekonomik sisteminin dışına atabilecek, dışlatabilecek, hatta ve hatta uzun yıllardan beri dişiyle, tırnağıyla edinmiş olduğu kazanımlardan uzaklaştıracak bir düzenlemeyle karşı karşıyız burada. Bu, süre azlığı nedeniyle asla doğru dürüst tartışamayacağımız maddeyi her fırsatta arkadaşlarımız burada dile getirmeye çalışacaklar. Hemen, en son söyleyeceğimi ilk olarak söylüyorum: Böyle bir düzenleme Türkiye'nin uluslararası ekonomik sistemden dışlanmasına kadar gidecek bir sürecin başlangıcı olur değerli arkadaşlar.

Biraz önce Sayın Usta'nın söylediği cümleyi aynen tekrar ediyorum: Bu düzenlemenin dışında diğer iki düzenleme daha var ama onlarla ilgili yeniden uzlaşma sağlanabilir, bazı değişiklikler yapılabilir. Diğer konularda herhangi bir karşıtlık söz konusu değildir, çıkarılabilir ama bu kanun böyle çıkarsa bunun sorumluluğunu hiç kimse taşıyamaz.

Değerli milletvekilleri, daha önceden de yapılmış olan bir düzenleme bu. "Varlık barışı" adı altında yapıldı; 3 defa yapıldı, 1 defa da değişiklikleri geldi, 4 defa. Dolayısıyla, böyle bir düzenleme daha önceki tarihlerde tasarı sırasındayken yer alan ancak Genel Kurulda çıkartılan maddeleri de içererek geldi. Şimdi bu tasarının içerisinde hepsi var.

Şimdi, tasarının 2'nci maddesi çok özet olarak diyor ki: Yurt dışında bulunanların varlıklarını yurt içinde beyan etmeleri hâlinde, sırf bu beyanın yapılmış olmasından dolayı bunlara herhangi bir vergi incelemesi, vergi tarhiyatı yapılamaz. Güzel, buraya kadar bir şey yok. Daha önceki düzenlemelerde, bunlar üzerinden yüzde 2, yüzde 5 vergi alınmak suretiyle herhangi bir şey yapılmaz diyordu, bu defa vergi almıyoruz. Niye almıyoruz? Onu birazdan yeniden konuşacağız.

Fakat, daha önemli olanı hemen arkasından sıralamaya başlıyoruz. Tamam, vergi tarhiyatı yapılmayacak, vergi alınmayacak ama Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'a göre de soruşturma yapılamayacak, Sermaye Piyasası Kanunu'na göre soruşturma yapılamayacak, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na göre soruşturma yapılamayacak. 213 sayılı Kanun'daki -vergi suçlarını kastediyor- cezalarla ilgili olarak, Türk Ceza Kanunu'nun 282'nci maddesindekilerle -bu, kara para aklama suçları anlamına geliyor- ilgili uygulama yapılamayacak. Yani, kara para aklayanlarla ilgili herhangi bir soruşturma veya inceleme yapamayacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlarla ilgili olarak araştırma ve kovuşturma yapamayan bir ülkenin uluslararası camiada biraz önce ilkelerini Türkiye'de koymuş olduğumuz düzenlemeler çerçevesinde gerçekten herhangi bir yaşama şansı bulunmamaktadır, olmaz öyle bir şey. Biz şimdiye kadar altıya yakın uluslararası anlaşmaya imza attık, sözleşmeye imza attık sırf bu konularla mücadele etmek için. Birkaç tanesini hatırlatayım size. Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerin Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne imza attık, bu kanunlar uygulanıyor. Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ni imzaladık, bu kanunlar uygulanıyor. Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni imzaladık, bu kanunlar uygulanıyor. Suç gelirlerinin aklanmasıyla ilgili olarak Varşova Sözleşmesi'ni imzaladık. OECD Mali Eylem Görev Gücü'nün (FATF) bu konudaki düzenlemelerini OECD üyesi olarak kabul ettik, uygulamayı taahhüt ettik. Avrupa Birliği direktiflerini imzaladık bu konuda. Şimdi, bütün bu anlaşmaları imzalamış olan Türkiye "Ben kara para incelemesi yapmayacağım, soruşturmayacağım." diyor. Getirilen paralardan hareketle bunların yapılıp yapılmaması konusu kesin olarak bunların yapılacağı anlamını taşımaz değerli arkadaşlar. Buna zaten kimse de inanamaz, inandıramazsınız da. Dolayısıyla, bütün bu yapılan düzenlemenin Türkiye'nin terörün finansmanı ve kara parayla ilgili olarak imzalamış olduğu anlaşmaların tamamına aykırı olduğunun altını bir defa daha çizmek istiyoruz. Yerel hukukun üstünde olan uluslararası anlaşmaların yine aynı şekilde hukukta çiğnendiği bir düzenleme yapıyoruz. Bu güveni sağlayamazsınız Türkiye'de bir defa daha, böyle bir şey yaptığınızda.

Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar yaptığımız varlık barışı vesaire gibi düzenlemelerin her birisinde, özellikle Türkiye'nin kara para aklayan ülkeler suçlamasına maruz kalacak düzenlemelere yer verilmemesine, bu grupta sayılmamasına özel özen gösterilmiş, bundan itinayla kaçılmış ancak daha önceden itinayla kaçtığımız bütün maddelerin hepsi getirilmiş, yeniden önünüze konulmuş. Şimdi "2008 yılında yapmış olduğunuz düzenlemede bunlar var, Plan ve Bütçe Komisyonundaki tasarıdan bu şekilde geliyor ama Genel Kurulda çıkarttınız, niye çıkarttınız?" diye sorarlar. Aynı toplantılara katılmış arkadaşlar kesin olarak buradadır. Şimdi, o zaman çıkarttığımız, haklı gerekçelerle çıkarttığınız bu düzenlemeleri bugün buraya getirip de yeniden "Biz kara parayla ilgili olarak uluslararası sözleşmelerimizin hepsini çiğniyoruz, bundan sonra bunu sormayacaksınız." derseniz bu olay kesin olarak olmaz değerli arkadaşlar. Özellikle ve özellikle, yapılan düzenlemelerde Türkiye'ye getirilen kaynakla ilgili olarak belge aranmaması, bu çok önemli bir olay, herhangi bir vergi filan alınmaya kalkılmaması ki bunu anlamakta güçlük çekmişizdir açıkça. Niye? Yani niye, bu şekilde vergiden kaçınmış veya vergi kaçırmış ya da vergiye tabi bir gelirini Türkiye'ye getiren insanlardan daha önceden olduğu gibi bir vergi, en azından bir katılım payı almıyorsunuz? Bir tek nedeni geliyor akla, o da bunların aleniyet kazanmasının, devlet kayıtlarına girmesinin önlenmesi. Her şeyini bu kadar açık olarak yazdığınız bir tasarının, daha sonra da başkaları tarafından anlaşılmayacağını düşünmek, birazcık başkalarını küçümsemek anlamına gelmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, yurt dışındaki varlıkların ülkeye kazandırılmasıyla ilgili düzenlemelerin hem ülkenin itibarını hem de yatırımcıların itibarını zedelememesi, yasal ve doğal ticari faaliyetlere zarar vermemesi çok önemlidir. Dünyadaki finansal hareketlerin liberalizasyonu yurt dışında birçok yatırımcımızın yatırım yapmasına neden oldu. Bunlar yasal bir şekilde Türkiye'den transfer edilen kaynaklarla yapıldı orada. Şimdi, siz bu şekilde yasalardan yararlanarak -örneğin, yurt dışı taahhüt işleri yapan müteahhitlerin yurt dışında bırakmak hakkına sahip oldukları döviz gelirlerinin bir kısmı da bu grup içerisinde- yasalara uygun olarak yurt dışında kaynak yaratmış, şirket kurmuş olan insanların kara para suçlamasına maruz kalacakları riskini göze alabilir misiniz? Alamazsınız, almamanız gerekir. Bir de üstelik herkesi aynı kefenin içerisine koymak suretiyle, bunlar arasında hiçbir fark yokmuş gibi bir tavır da kesin sergileyemezsiniz.

Değerli arkadaşlar, şüpheli olarak adlandırılacak parasal işlemlerle ilgili olarak dünyada artık kimsenin kimseden saklayacak bir şeyi kalmadı. Bunu bu konuyla ilgilenen arkadaşlarımız hemen bileceklerdir, hatırlayacaklardır, özellikle Malezya, Çin, Hong Kong ve Katar zincirinin nasıl çalıştığını bizler biliyoruz, sizler de biliyorsunuz büyük bir ihtimalle, dünya da biliyor. Bu çok önemli bir olay. Yani, Malezya'dan başlayan, Çin'e gelen zincirin orada tamamen karışık olduğunu, gri alana girdiğini, sonra Hong Kong'da yeniden dolara çevrilerek Körfez'e geldiğini kara para aklamayla ilgili olarak çalışma yapanların hepsi biliyor, biliyor. Dolayısıyla, bu herkes tarafından biliniyor ise diğer taraftan da "Körfez sermayesi" denilen sermaye ve Körfez'de kurulmuş olan şirketlerin orada yaptıkları işlemlerin, orada yaptıkları satışların Türkiye'deki mallar ve değerler üzerinden gerçekleştiğini de herkes biliyor. Yani, Türkiye'de bu olaylar olmuşsa, bütün bu olayların üstüne bir çizgi çekilmek veya bunlarla ilgili bir barış sağlanması gerekiyorsa yapılacak olan bu değildir, bunu bile bile "Evet, bunlar, bunlar, bunlar oldu, biz bunu bu şekilde kapatıyoruz, bundan sonra da bu tür olaylar Türkiye'de olmayacak." demektir. Bunu demezsek bunun altından kalkamayız değerli arkadaşlar.

Dâhilde işleme rejimi kapsamında Türkiye'de üretilip de yurt dışında, vergi cennetlerinde kurulmuş şirketler üzerinden yapılan satışlardan Türkiye'ye tek bir kuruşluk gelir transferinin yapılmadığını bizler bilmiyor muyuz? Daha önceden de konuştuk buralarda, o da biliniyor. Yani, kısacası, Türkiye'ye getirilecek olan kaynakların hepsi zaten bu ülkenin kaynağı ama burada iki grup var, bu grupları birbirine karıştırmamak gerek. Dürüst, yatırımcı, bu ülkenin yasalarından ve uluslararası konjonktürden yararlanarak bu işleri yapmış olanlara kara paracı muamelesi gördürmeye ve bununla ilgili düzenlemeler yaptırmaya kimsenin hakkı yok, bizim de hakkımız yok.

Değerli arkadaşlar, özellikle, mutemet kişilerin, üçüncü kişiler adına bu tarafa kaynak göndereceklerin o mutemet kişilere Türkiye'den nasıl kaynak gönderildiği konusu herkesin kafasını karıştıracaktır zaten. Ya, bu ne demektir yani ne? "Üçüncü kişi adına kaynak göndermek ne demektir?" diye sorulacak, sorulmaması mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, bu gelişmeler karşısında Türkiye'nin bir G20 ülkesi olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - ...OECD ülkesi olarak böyle bir kanunun altından kalkması zor. Konuyla ilgili olarak belki saatlerce daha konuşulabilir ama isteriz ki bunun üzerinde lütfen, hepiniz konuşun, lütfen hepiniz konuşun, bunun ne olduğunu araştırın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)