GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:111
Tarih:12.07.2016

MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Temmuz 1995'te Srebrenitsa katliamının yıl dönümü münasebetiyle, Avrupa'nın ortasında, sözde medeni dünyanın gözü önünde sırf Müslüman oldukları için soykırıma uğrayan savunmasız sivil Boşnak kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, bu soykırımı yapanları, destek olanları, seyirci kalanları lanetliyor, bu soykırımı unutmayacağımızı ve unutturmayacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.

Tabii, HDP grup önerisiyle ilgili HDP'nin çok değerli milletvekili, arkadaşım İbrahim Ayhan Bey'in Urfa Milletvekili olarak burada konuşması, ardından bizim söz almamız aynı zamanda bize bir tarihsel tevafuku hatırlattı. İbrahim Bey, 1990'lı yıllarda, 28 Şubat sürecinde kendisi Şanlıurfa EĞİTİM-SEN ve KESK Başkanıyken, biz de Şanlıurfa'da SAĞLIK-SEN ve MEMUR-SEN Başkanı olarak birlikte sendikal mücadelede yol yürüdüğümüz bir arkadaşımız. Onun için, bahsettiği konularla ilgili zannediyorum tarihî süreci anlatmada Meclis Genel Kurulu içerisinde en fazla karşılık bulacak olan arkadaşlarımızdan biri.

HDP grup önerisi iki temel yaklaşım üzerinde ifade edilmiş: Bunlardan biri, sendikal hakların gelişimiyle ilgili. İkincisi de KESK üyelerine baskı yapıldığı hususuyla ilgili. Sendikal mücadelede sendikal haklarla ilgili gelinen noktada zannediyorum başta İbrahim Bey olmak üzere herkesin üzerinde ittifak ettiği konu Türkiye'de son on beş yıldır sendikal örgütlenme, sendikal hakların korunması ve gelişimi noktasında çok önemli adımlar atıldığıdır.

Türkiye'de özellikle kamu sendikacılığı alanında 1990'lı yıllarda uluslararası sözleşmeler esas alınarak genelgelerle sendikacılık faaliyeti yürütülürken 2001 yılında kamu sendikacılığında toplu görüşme yani memur sendikalarının görüşme yaptığı ama son sözü hükûmetin söylediği ve kamu çalışanlarının kendileriyle ilgili kararları almadığı bir süreçten sonra bugün Türkiye'de kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkının olduğu, kendileriyle ilgili alınan her kararda söz sahibi olduğu ve toplu sözleşme neticesinde mutabakata varılan hususların yasal düzenleme yerine geçtiği ve hükûmeti de bağladığı son derece önemli bir sendikal zemini kazandığımız bir süreç yaşıyoruz.

Kamu çalışanlarıyla ilgili her toplu sözleşme hakkı gündeme geldiğinde AK PARTİ öncesi dönemin iktidarları ilk olarak kamu çalışanlarına "Eğer bu ülkede toplu sözleşme hakkı istiyorsanız önce iş güvencesinden vazgeçeceksiniz." dayatması yapmıştır. Avrupa'daki örneklerin de çok daha ilerisinde bugün Türkiye, kamu çalışanlarının devlet memuru güvencesine dokunulmadan iş güvencesi hakkının yanında toplu sözleşme hakkının alındığı dünyadaki nadir ülkelerden biridir. Bugün Avrupa ülkelerinde toplu sözleşme hakkı vardır ama bunun karşısında kamu çalışanlarının tamamı sözleşmelidir ve iş güvencesi yoktur. Bugün eğer Türkiye'de biz memurların toplu sözleşme haklarından bahsediyorsak, eğer bu kamu çalışanlarının iş güvencesinden bahsediyorsak bunun altındaki temel faktör -AK PARTİ'nin- 2010 yılında Mecliste kabul edilen, ardından da halkımızın onay verdiği Anayasa değişikliği ve ardından 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nda yapılan değişikliktir. Halkımızın toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de "evet" demesiyle birlikte, kamu çalışanları bugün toplu sözleşme hakkına sahiptir.

Sayın Ayhan konuşmasında sendikal mücadeleyle önemli kazanımlar elde edildiğini ifade etti. Aslında, bu cümle sendikal bakış açısıyla belki sendikal bir dildir ama siyasi bir değerlendirme yaptığınız zaman, aynı zamanda son yıllarda sendikal anlamda elde edilen kazanımların da bir ikrarıdır. Evet, önemli kazanımlar elde edilmiştir, elbette ki sendikal mücadele önemlidir ama bunun yanında, iktidarın çalışanlara bakış açısı bundan çok daha önemlidir. 2002'den önce de sendikalar vardı, sendikal mücadeleler vardı ama bırakın yeni kazanımlar elde etmeyi, mevcut olan haklarda dahi geri gitme hadiseleri varken, AK PARTİ'nin emeğin kutsal olduğu, emeğin hakkını korumanın temel insan haklarından olduğu temel yaklaşımıyla atmış olduğu demokratik adımlarla biz, bugün çalışma hayatıyla ilgili çok önemli kazanımlardan bahsediyoruz.

Yine, bu anlamda, 2003'te, 2005'te, 2010'da yapılan önemli yasal mevzuat değişiklikleriyle birlikte, sendikalara basın açıklamaları ve mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlere katılanlar hakkında disiplin soruşturması yapılamayacağıyla ilgili yayımlanan 2003'teki genelge, yine disiplin yönetmeliğinde yapılan önemli bir değişiklikle, az önce ifade edildi, işte binlerce memurun soruşturma geçirdiğinden... Daha önce, kendileriyle ilgili herhangi bir disiplin soruşturmasına tabi tutuldukları zaman merkez disiplin veya yüksek disiplinin aldığı kararlara kamu çalışanlarının veya onların temsilcilerinin hiçbir surette müdahale imkânı yokken bugün kamu çalışanları, sendikalar eliyle bütün disiplin kurullarında temsil edilmekte ve asil üye olarak oy hakkına sahiptir. Bugün eğer kamu çalışanlarıyla ilgili disiplin soruşturmalarında gerek merkez disiplinde gerekse de yüksek disiplin kurullarında sendikaları temsil ediliyorsa, soruşturma geçiren memur arkadaşlarımız kendileriyle ilgili savunma hakkında esas teşkil ediyorsa bu AK PARTİ iktidarı döneminde yapılan yasal düzenlemeler sayesindedir. Bu bağlamda, elbette ki sendikal mücadelede atılması gereken adımlar var mıdır? Siyaset hakkı başta olmak üzere, alınması gereken mesafeler vardır ama burada da şunu ifade edeyim: Bugüne kadar nasıl ki AK PARTİ iktidarının çalışanlara temel bakış açısı noktasındaki olumlu yaklaşımıyla önemli adımlar atıldıysa ben inanıyorum, önümüzdeki süreçlerde de bu önümüzde problem olarak gözüken kamu çalışanlarının talepleri noktasında da önemli adımlar atılacaktır.

Şimdi, son, KESK'e yönelik o soruşturmalara gelince: Hiçbir zaman kamu çalışanlarının bir sendikaya üye olduklarından dolayı özel bir ayrıma tabi tutulmaları söz konusu olamaz. Böyle bir ayrımı hiçbirimizin kabul etmesi de asla kabul edilecek bir husus değil. Bahsedilen soruşturmalar, kamu çalışanlarının yapmış olduğu fiil ve eylemlerden dolayı yapılan soruşturmalardır. Bunlar da genel anlamda incelendiğinde, terörist cenazelerine katılım, terör örgütünün organize ettiği, flamaların açıldığı, terörü destekleyen sloganların atıldığı illegal gösterilere katılım, siyasi parti toplantılarına katılım, sosyal medyada terör propagandası, terörü teşvik ve destek alanında yapılan iş ve işlemlerle ilgili soruşturmalardır. Bu kapsam dışında, sendikal faaliyetlerden dolayı yapılan herhangi bir soruşturma varsa buna karşı sesimizi yükseltmek hepimizin temel görevi. Bakın, şunu ifade edeyim...

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Grev dolayısıyla bu soruşturmalar hep, grev dolayısıyla.

MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Grevle ilgili, siz de biliyorsunuz ki sendikalar grev kararı alırlar. Bununla ilgili yapılan bütün soruşturmalarla ilgili de Danıştayın bu konuda iptal kararları vardır. Yani, bugün bir grev kararında veya iş yavaşlatma eyleminden dolayı geçmişe dönük, matuf olarak netleştirilen, somutlaştırılan bir ceza yoktur. Ancak, yapılan işlemlerde eğer kamu çalışanlarının temel görevi dışında, illegal yapıların propagandasını yapma, terörist cenazelerine katılım gibi, kamu çalışanlarının değil, normal vatandaşlarımızın da hukuk devleti içerisinde temel sorumluluğu ve sorumluluğunun karşısında da cezanın olduğu işlemler varsa elbette ki hukuk devletinde bunlara karşı bir müeyyide uygulamak da takdir edersiniz ki en doğal sonuçtur.

Sendikalarla ilgili konu yapıldı ve bir sendikaya atıfta bulunuldu, işte, "yandaş sendika", "Kurulduğu zaman üyesi şu." diye, MEMUR-SEN'le ilgili bir yaklaşım. Elbette ki ben 2011'den itibaren milletvekiliyim, 2011'den sonrasıyla ilgili MEMUR-SEN'in yetkili organları bununla ilgili açıklamaları yapar ama 2011 öncesi bu sendikada genel başkanlık yapmış birisi olarak çok açık ve net ifade ediyorum: 2001 yılında çıkan yasayla üyeleri sıfırlanan, baskı altına alınan ve ötekileştirilen, eğer sendikal mücadelede bir örnek görülüyorsa bu ötekileştirme ve baskı MEMUR-SEN'e ve MEMUR-SEN üyelerine yapılmıştır. Bugün Diyarbakır Belediyesinde, bugün Batman Belediyesinde, bugün Siirt Belediyesinde MEMUR-SEN'e ait 1 üye dahi bulma imkânınız yoktur. Ama, bugün AK PARTİ belediyelerinin birçoğunda KESK'in yetkili olduğunu görürsünüz, MEMUR-SEN'in yetkili olduğunu görürsünüz, KAMU-SEN'in yetkili olduğunu görürsünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Onun için, eğer bir baskıdan bahsedeceksek KESK'e yapılan baskı değil, HDP'li belediyelerin kamu çalışanlarına yaptığı baskılarla ilgili bir Meclis araştırması önergesi verilmesinin daha doğru olduğunu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)