GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu'nun, Bosna Hersek Srebrenitsa'da yaşanan soykırımın 21'inci yıl dönümü münasebetiyle yaptığı gündem dışı konuşması dolayısıyla
Yasama Yılı:1
Birleşim:111
Tarih:12.07.2016

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yirmi bir yıl önce Avrupa'nın ortasında Srebrenitsa'da yaşanan insanlık dramı ve vahşet konusu üzerine Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Meclisin bayram sonrası ilk çalışma günü olması nedeniyle, geçmiş ramazanışerifi ve bayramınızı tekrar kutluyorum, ettiğiniz duaların Yüce Rabb'imiz katında karşılık bulmasını temenni ediyorum.

Ayrıca, bugün Türk Dil Kurumunun ya da kurulduğu zamanki adıyla Türk Dili Tetkik Cemiyetinin de kuruluşunun 84'üncü yıl dönümüdür. Bugüne kadar Türk Dil Kurumu, güzel Türkçemize birçok katkılarda bulunmuştur, bundan sonra da bu doğrultuda çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir, zaten de etmektedir.

11 Temmuz 1995 tarihinde Bosna Hersek'in Srebrenitsa şehrinde büyük bir insanlık ayıbı yaşandı, yüzyılımızın en büyük insanlık ayıbı burada gerçekleşti. Masum insanları korumak için görevlendirilmiş olan Birleşmiş Milletler Barış Gücünün komutanı Thom Karremans, bilemediğimiz bir nedenden, belki de bir dinî dayanışma duygusuyla, kendisine sığınan 25 bin Boşnak Müslüman ve şehri, silahsızlandırıp Sırplara teslim etti. Bundan cesaret bulan Sırp lider Radovan Karadziç ve kasap Mladiç, sistematik olarak 12 yaş üzeri bütün erkekleri katletti. Srebrenitsa'da 8.372 Boşnak Müslüman katledildi. Lahey Mahkemeleri bunu "soykırım" olarak tarif etti ve kabul etti.

Burada zaman zaman gözden kaçan bir detayı da dikkatinize sunmak isterim. O da, Balkanların çoğu yerinde ve Avrupa'da olduğu üzere, öldürülenlere "Müslüman Boşnak" yerine "Türkler" denmesidir. Maalesef oralarda genel algı da bu doğrultudadır.

Değerli milletvekilleri, aradan yirmi bir yıl geçmesine rağmen vahşetin boyutu o kadar büyük ve vahimdir ki hâlâ öldürülenlerin kimlikleri tespit edilmeye, yakınlarını kaybedenlerin acıları bir nebze olsun dindirilmeye ve hiç değilse bir mezar taşına kavuşturulmaya çalışılıyor. 8.372 olarak ifade edilse de öldürülen Müslüman Boşnak sayısı hâlâ tam olarak bilinemezken, aradan geçen bunca zaman içinde kaybedilen eşlerinden, çocuklarından bir haber bekleyen acılı Bosna Hersek vatandaşları bekleyişlerini sürdürüyor. Bu yıl dahi, daha kimliği yeni tespit edilen 127 kişi ayrı mezarına katledildikten yirmi iki yıl sonra kavuştu. Bu arada Boşnak kadınların maruz kaldığı alçakça muameleler de en az bu katliam kadar iç yakıcı.

Değerli milletvekilleri, andığımız bu acı olayın 21'inci yılında, 20'nci yüzyıl başında ve ortalarında kurulmuş olan çok uluslu kuruluşların gerçekten kuruluş amaçlarındaki veya mevcut durumlarında kendilerine tarif edilen görevlerini tam ve layıkıyla yerine getirip getirmediğine bir göz atmak istiyorum.

Birleşmiş Milletler, dünyadaki birçok ihtilaf noktasına barış gücü göndermektedir. Bu birliklerin barış ve huzuru temin etmesi gerekirken, Srebrenitsa örneğinde olduğu gibi, oradaki bir yetkilinin veya sorumluların siyasi tercihleri ve inançlarıyla, maalesef, yanlı ve yanlış kararlar alınmaktadır. Keza, Sudan'da aynı milleti farklı dinlere mensup diye ikiye bölen zihniyet ile Kıbrıs'taki iki farklı milletin beraber yaşamasında ısrar eden de aynı yönetim kademeleridir.

Yine, NATO, Avrupa Birliği ülkeleri veya ABD'ye yaklaştığı üslupla, kurulduğundan bu yana ikinci en büyük silahlı güce sahip olan Türkiye'ye ve Türkiye'nin problemlerine acaba aynı hassasiyette davranmakta mıdır? Srebrenitsa'da bu katliamlar yapılırken Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanı Thom Karremans, Bosnalı Müslümanları Sırplara sattığında NATO'nun, olay yeri üzerinden üç beş jet uçurmanın ötesinde hiçbir faaliyet yapmadığı artık resmî belgelerle de sabit olmuştur. Burada dinî bir karşıtlık ve düşmanlık arayışı içinde konuşmuyorum, sadece dikkatinize sunmak istediğim, 21'inci yüzyılın bu ilk çeyreğinde dünyada yaşanan olaylarda demokrasi havariliği yapan, gelişmişliği ve medeniyeti temsil ettiğini iddia eden yapıların bazen ne kadar yanlı olduğuna dikkatinizi çekmektir. Çok uluslu kuruluşların 21'inci yüzyıla göre uygulanabilir ve gerçek kriterler üzerinden fonksiyon icra etmeleri gerekmektedir.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 21'inci yüzyılın medeniyetini ayakta tutan 3 temel sütun vardır. Bunlar, ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve demokrasidir ama bunlardan da önde gelen, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin en temel maddesi olan yaşama hakkıdır. 21'inci yüzyılda çok uluslu kuruluşlar başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerin, medeniyeti ve demokrasiyi hakkıyla temsil ettiğini söyleyen ülkelerin gözlerinin önünde, Avrupa'da, Srebrenitsa'da bu soykırımın yaşanmış olmasının ayıbı bütün bu kuruluşlara ve ülkeleredir. İnsanlar dili, dini, ırkı nedeniyle saldırıya maruz kalıyorsa dünyanın hiçbir yerinde gerçekten insan hakları, hukukun üstünlüğü veya ifade özgürlüğü olduğundan bahsetmek mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bu konuşmada Batı'daki dostlarımızın ve müttefiklerimizin düştüğü hataya düşmeyeceğim. Yani, mesela, Norveç'in Utoyo Adası'nda çoğu mülteci 77 kişiyi öldüren Breivik'i "Hristiyan bir katil" olarak tarif etmeyeceğim. Keza, Hollandalı komutan Thom Karremans'ı -üçüncü defadır tekrar ediyorum bunu ki bu ismi iyi hatırlayınız diye- ülkesi sebebiyle -inancını bilmiyorum ama- "Hristiyan bir katliam destekçisi" veya Karadziç veya Mladiç'i de "Hristiyan soykırımcılar" olarak da tarif etmemek gerektiğine inanıyorum. Ama gerçek şudur ki, 21'inci yüzyılda dünyanın her yerinde bangır bangır bağırarak İslami terörden bahsedilirken ne gariptir ki mağduriyetlerin çok büyük bir ekseriyeti, Müslüman ülkelerinde veya Müslüman topluluklarında yaşanmaktadır. Hepimizin malumu olduğu üzere yüce dinimiz İslam, barış ve hoşgörü dinidir; şiddet ihtiva etmez. Tarikatlar ve mezhepler iyiyi, doğruyu, güzeli bulmak için arayışları düzenleyen yollardır. Bunları göre göre bugünün dünyasında uluslararası yayın kuruluşlarında, batıda, doğuda, her yerde bir dinî terör örgütünden bahsederken görülmesi gereken, terörden gerçekten kimin zarar gördüğüdür. "İslami terör" diyerek yüce dinimizi terörle yan yana getirmeye çalışanlar, bu terör örgütlerinin verdiği bütün zararın Müslümanlara olduğu gerçeğini gözardı ediyor. Dünyanın ve özellikle Batı medyasının da artık bağnazlığı bir yana bırakması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Batı'da gelişen İslamofobi ve yabancı düşmanlığı da dikkat çekici boyuttadır. Almanya'da döner satan Türklere saldırılar yapılırken, aynı işi yapan Yunanlılara dokunulmaması dikkat çekicidir.

Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı, daha doğrusu ırkçı partilerdeki oy artışının üzerinde de mutlaka durulması gerekmektedir.

Bütün bunlar yaşanırken geçtiğimiz ay Alman Federal Meclisinde 1915 olaylarıyla alakalı alınan karar ise tam bir kara mizah örneğidir, âdeta "Bizden önce de bu ayıp işlenmişti, tarihteki ilk örnek biz değiliz." dercesine alınan bu yanlı karar, umuyoruz yeni hataların yapılmasına zemin oluşturmaz.

İngiltere'nin Avrupa Birliğinden ayrılmak için yaptığı referandum neticesinde konuşulan konuların başında Balkanların güvenliği gelmektedir. Umuyorum ve diliyorum ki bütün ülkelerin ve özellikle Avrupa ülkelerinin liderleri, bu yeni dalga üzerinde sörf yapmak yerine tehlikeyi görürler ve gerekli adımları atarlar.

En önemli insan hakkı, tüm insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasıdır. Herkes, cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi farklar olmaksızın kanun karşısında eşittir.

Bu vesileyle, Bosna Hersek halkına ve Balkanlarda katliamlarla karşılaşmış, etnik temizliğe maruz kalmış, acılar yaşamış tüm milletlere bir kez daha acılarını paylaştığımızı ve daima yanlarında olduğumuzu hatırlatıyorum. Srebrenitsa'da hayatını kaybetmiş, hâlen kimlikleri bile belirlenememiş, hâlen bulunamamış tüm mazlumları rahmetle anıyorum, yakınlarını kaybedenlere, yakınlarını arayanlara Allah'tan sabır diliyorum.

Bu vesileyle de, başta büyük devlet adamı Aliya İzzetbegoviç olmak üzere ebediyete intikal eden tüm kahramanlarını da saygıyla anıyor, "Bosna size emanettir." sözünü hatırladığımızı tekrar ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)