| Konu: | Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 29.06.2016 |
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının ikinci bölümü üzerine söz aldım.
Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve yargının tarafsızlığı gerçekten çok uzun zamandır konuşuluyor. Belki de en fazla konuştuğumuz konulardan biri olmuştur anayasal ve hukuksal açıdan. Ayrıca, bunun siyasal sonuçlarının çok ciddi olduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Beklerdik ki bu tasarı yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda mevcut sorunları düzeltmeye yönelik olsun, birikmiş sorunların en azından bir kısmını halletme amacı taşısın ama maalesef öyle değil.
Türkiye'de yargı bağımsızlığı ve yargının tarafsızlığıyla ilgili sorunların giderek büyüdüğünü son bir iki yılda yayınlanan çeşitli raporlarda da görebiliriz. Şüphesiz, bu raporlara bakmamız şart değil yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla ilgili çok sorun bulunduğunu görmek için. Ama eğer bizlerin gözlemleri bazılarını ikna etmiyorsa, eğer bizlerin teşhisleri iktidar partisini tatmin etmiyorsa o zaman bu raporlara bakılsın. Mesela -raporlara geçmeden önce- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına bakalım. 2012-2015 yılları arasında Türkiye hakkında verilen ihlal kararlarının yüzde 75'inden fazlası adil yargılama hakkının ihlalinden dolayıdır. Yani, Türkiye 6'ncı maddeyi ihlal ettiği için en çok mahkûm edilen ülkedir. 1.464 ihlal kararı verilmiştir Türkiye'yle ilgili adil yargılama hakkı açısından.
En yakın rakibi Rusya; 6'ncı maddeden 924 ihlalle bu sırayı paylaşmaktadır yani sondan 2'nci sırayı.
Bunun dışında, başka kurumlara bakalım. Bizi doğrudan etkileyen, bağlı olduğumuz sözleşmeler ve kurumlar var, bunların raporları da aynı şeyleri söylüyor. Mesela, 20 Haziran 2015'te, Venedik Komisyonu, Türkiye'yle ilgili bir rapor hazırladı yargı bağımsızlığı konusunda. Hazırlanan bu rapor yargıya müdahalelerin Türkiye'de yargı bağımsızlığını, hâkim teminatını ciddi biçimde zedelediğini, ihlal ettiğini belirtmiştir.
Yine, Avrupa Birliğinin 10 Kasım 2015 tarihinde yayımlanan 2015 yılı İlerleme Raporu'nda da aynı vurgulara rastlıyoruz. Orada da güçler ayrılığı ilkesinin ciddi biçimde ihlal edildiği özellikle belirtiliyor ve bunun da en önemli nedeni olarak, hâkim ve savcıların büyük bir siyasi baskının altında bulunduğu belirtiliyor.
Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyinin ve Avrupa Savcıları Danışma Konseyinin de raporları aynı doğrultuda. Bu raporlar çok yakın zamanda yayımlandı, 24 Mart 2016'da. Bu raporlara baktığımızda, yine, yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatıyla ilgili çok ciddi eleştiriler var Türkiye'ye. Türkiye'nin çok ciddi bir gerileme içinde olduğu belirtiliyor.
Uluslararası Hukukçular Komisyonun daha yirmi gün önce yayımladığı bir rapor var, 2 Haziran 2016 tarihinde yayımlandı. Bu rapor, orada da yine aynı şekilde, yargının hızla siyasallaştırıldığı, bunun yürütmeye, yargıyı dizayn etme, hâkimleri tayin etme, önemli davalara belirli hâkimleri atama ve bireysel olarak hâkimler üzerinde baskı kurma imkânı sağladığı eleştirileri yapılıyor.
Şimdi, bütün bu raporlara baktığınızda, hepsinin düşmanca bir zihniyetle, Türkiye'ye karşı hasmane bir niyetle hareket ettiklerini iddia etmek hakikaten her türlü aşırı komplo teorisinin sınırlarını da zorlar. Bunları ciddiye almak gerekiyor.
Bu tasarıda yapılanlar, dünden beri belirtiyoruz, bir defa, hâkimlik teminatını kökten ihlal ediyor. Şimdi, önümüzde başka örnekler varken neden bütün üyelerin hepsinin görevinin bitmesini öngören bir hüküm kondu bu tasarıya yani üyelerin yenilenmesi için mevcut üyelerin tamamı azlediliyor, bir kanunla azlediliyor. Anayasa Mahkememizin bu konuda daha önce verdiği kararlar var, bu kararlarda da kanunla hâkimlerin azlinin Anayasa'ya aykırı olduğu belirtiliyor. Şimdi, 2010 yılında Anayasa Mahkemesiyle ilgili bir değişiklik yapıldı biliyorsunuz, o yöntemi burada da tercih etmek mümkündü ve çok da iyi olurdu eğer bu yöntem kabul edilseydi, bu yöntem uygulansaydı. O zaman da Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süreleri on iki yıl olarak belirlendi ancak mevcut üyelerin yasal yaş sınırına kadar çalışma hakları korundu, yedek üyelerin de asil üye olarak görevlerine devam edeceği hükme bağlandı yani mevcut üyeleri azletme yoluna başvurulmadı, bir geçiş süreci kuruldu ve bu geçiş sürecinde de hâkimlik teminatı, yargı bağımsızlığı ilkeleri belli ölçüde de olsa gözetildi.
Şimdi, bütün bunlar ortadayken peki neden böyle bir düzenlemeye gidiyor Hükûmet, neden AKP böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyor?
Şimdi, biraz önce Komisyon Başkanı Sayın İyimaya bana Komisyon raporunun belli bir bölümünü gösterdi, özellikle dikkat etmemi istedi, ben de hemen baktım. Birlikte değerlendirelim istiyorum Sayın İyimaya, sizin bu konuda çalışmaları sıkı takip ettiğinizi biliyorum, bu tasarıdan rahatsız olmanız gerektiğini de hep söyledim, düşünüyorum. Bugüne kadar sizinle yaptığımız değerlendirmelere baktığımızda Anayasa'ya aykırılığının açık olduğunu sizin de göreceğiniz bir tasarıyı Başkanı olduğunuz Komisyondan geçirmeyi ben üzüntüyle karşıladım. Şöyle deniyor raporda, Komisyon görüşü: "Bağımsızlık, tarafsızlık ve teminatlar yargı erkinin özüdür, adil yargılanma hakkının vazgeçilmezleridir. Bu temel değerlerin taşıyıcısı da, koruyucusu da evvelemirde hâkimler olmak gerekir. Yargıtay ve Danıştay gibi kadim ve güzide yüksek yargı kuruluşlarımızla ilgili bir düzenleme zaruretiyle karşı karşıya kalınması kimseyi sevindirmez." diyor ama, tırnak içinde, zaruret yasama organını da zorunlu olarak harekete geçirir. Bu zaruretin ne olduğunu çok açık ifade etmenizi beklerdim aslında. Gerçi, herkes tahmin ediyor bunu. Yargıda bir grubun hâkimiyetinden söz ediliyor ama bir hukuksuzluğu gidermenin yolu başka bir hukuksuzluk olamaz. Eğer böyle yaparsanız hukuksuzluk döngüsünü belki de sonsuza kadar sürdürürsünüz. Bu döngünün yarattığı başka bir şey var; rövanşizm, intikamcılık. Şimdi, eğer imkân sizdeyken daha önce bu grubun kullandığı yöntemlere benzer yöntemleri kullanırsanız, başka gruplara aynı adaletsizliği uygulamaya kalkarsanız yarın çoğunluk değiştiğinde mağdur olanlar bunun rövanşını almak isteyeceklerdir. Son elli altmış yılımız bu rövanş karşılaşmalarıyla doludur ve bundan hiçbir şekilde bu toplumun mutlu olduğunu kimse iddia edemez.
Yargı bağımsızlığı son derece önemli, bunu herkes söylüyor fakat bu okuduğum raporlara baktığınızda, artık yargı bağımsızlığını bırakın, ortada yargının kalmadığını bile iddia edebiliriz.
1920'lerin Almanya'sında yaşayan çok değerli bir hukuk eleştirmeni, yargı eleştirmeni var Kurt Tucholsky diye, yargıya bakıyor, bugün anlattığım tabloya benzer bir tablo görüyor ve şu sözleri kullanıyor: "Şu gördüğüm kötü bir yargı değil, bu eksik bir yargı bile değil, aslında bu hiçbir şekilde yargı değil."
Yargı olabilmek için tarafsızlık şarttır. Biliyorsunuz, halk deyişimiz vardır bizim, peygamber postunda oturan adamdır hâkim yani yargı Peygamberin postudur. Neden böyle takdir etmiş bilgeler? Çünkü adalet, tarafsızlık bunun özüdür. Eğer bunu çıkarırsanız ortada ne Peygamber postu kalır ne adalet kalır.
Son olarak şunu söyleyeyim, yıllar önce yazdığım bir yazıda bir söz: Bir toplumu çok şey çürütür ama bir toplum ne zaman ölür? Turgut Uyar'ın şiirini uyarlıyorum izninizle, bir toplum adaleti solduğu zaman ölür. Buna hepimiz dikkat edelim.
Saygılarımla efendim. (HDP sıralarından alkışlar)