| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 29.06.2016 |
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak terör örgütleriyle mücadelede yaşanan idari, istihbari ve güvenlik sorunlarının tespiti, ihtiyaçlarının belirlenmesi, zafiyetlerin giderilmesi, sorumluluğu ve ihmali olanların tespit edilmesi konusunda vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün İstanbul Atatürk Havalimanı'nda gerçekleştirilen saldırıda; yine, Lice'de yapılan bombalı saldırıda, Van Gürpınar'da yapılan saldırıda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza, askerimize, polisimize Cenab-ı Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Yine, bugün sabah, bu olaylardan sonra, Sayın Genel Başkanımız Sayın Başbakanı telefonla arayarak Türkiye'nin teröre karşı yürüttüğü kararlı mücadelede devletin ve milletin yanında olduğumuzu ifade etmiştir. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin tutumu ortadadır ve nettir.
Tabii ki, dün İstanbul'da yaşanan saldırıdan sonra hepimizi hayretler içerisine düşüren bir açıklama Sayın Başbakandan gelmiştir. "Bu olayda güvenlik zafiyeti yoktur." diyor Sayın Başbakan. ABD, dün sabah kendi personelini ve Türkiye'yi uyarıyor; yine, yirmi gün öne istihbarat güvenlik birimlerini uyarıyor. Eğer böyle bir ortamda bu saldırı gerçekleştirilebiliyorsa bunun adına "güvenlik zafiyeti" demeyeceksek bunun adını ne koyacağız? Değerli iktidar partisi yetkilileri bunun adını bir koysunlar, biz de bunun adını bundan sonra böyle kullanalım.
Bir başka konu da tabii ki böyle bir olay olunca herkes "Birlik, beraberlik içerisinde olalım, bu konuda beraber hareket edelim, bu olaya karşı tavrımızı beraber koyalım." diyor. Koyalım arkadaşlar, olması gereken bu ama bu tavrın ortaya konması için normal zamandaki tavrın da birazcık gözden geçirilmesi lazım.
Bakın, Bülent Arınç ne diyor: "Biz yüzde 50'nin oyunu alıyoruz ama diğer yüzde 50'nin de nefretini kazanıyoruz." Bunun sebebini hiç düşündünüz mü? Bunun sebebi hep ayrıştırma politikası. İç Güvenlik Paketi çıktı geçen dönem, 24'üncü Dönemde burada. 24'üncü Dönemde İç Güvenlik Paketi çıkarken de bunu çok uzun uzadıya konuştuk. O paketteki şey neydi? Ehliyet, liyakat vesaire önemli değil, her kademede bir mülakat koymak suretiyle "Benden misin, değil misin?" diye emniyeti bir ayrıştır.
Şimdi görüşmekte olduğumuz 400 sıra sayılı Danıştayı, Yargıtayı yeniden yapılandıran kanun buradaki olay nedir? Bununla birlikte, gene hâkim alımlarında getirilen ikinci mülakat ve Yargıtaydaki, Danıştaydaki üyelerin görevlerinin sona erdirilip yeniden atanması nedir? Benden misin, değil misin? Bendensen problem yok, benden değilsen, o zaman olmaz!
Arkadaşlar, polis alımında da aynı bu mülakat sistemi; aldığınız polis memurunu mülakatla alıyorsunuz, bir sene sonra eğitimini bitirince acaba bu bir sene içinde bizim tespit edemediğimiz bir durum ortaya çıktı mı, yeni bir mülakatla göreve başlamadan ilişiğini keselim yani benden misin, değil misin? Şimdi, bu kadar ayrımla kamu görevlisi seçerseniz, kucaklamazsanız insanları, böyle bir günde beraber olmak o kadar kolay değildir.
Bakınız, Londra Emniyet Müdürü süresiz atanır. Londra Emniyet Müdürünün görevden ayrılmasıyla ilgili üç tane yol vardır: Ya ölür ya emekli olur ya da istifa eder.
Şimdi, siz benden olmayana hayat tanımadığınız için benden olana da öyle bir sahip çıkıyorsunuz ki onun hiçbir yanlışını görmüyorsunuz, sorgulamıyorsunuz. Bu bakımdan, bu yaşanan olayların sorumlularını ortaya koyma konusunda da hiçbir girişiminiz, çalışmanız ve sonuca ulaştığınız hiçbir olay yok.
Bakın, Brüksel'de yaşanan terör olayları sonrasında adalet bakanı ve içişleri bakanları istifa etti. Türkiye'de bu kadar olay oluyor, hiç bunun siyasi sorumluluğu yok mu? Hiç bunun bürokratik sorumluluğu yok mu? Hükûmetin bu manada ortaya koyduğu bir tane tavrı gösterin "Filanca istifa etti.", "Filancayı görevden aldık." Var mı böyle bir şey? Yok.
Yine Belçika Hükûmeti bu Brüksel saldırısından sonra Fransa'yla sınırlarını kapattı. Bakın, Türkiye bu kadar terör olayı yaşıyor, etrafımız bataklık hâline gelmiş, terör bataklığı hâline gelmiş -Suriye, Irak ve diğer ülkeler- bizim sınırlarımızı koruma konusunda aldığımız tedbirler o, Belçika Hükûmetinin aldığı tedbirlerle mukayese edilebilir mi?
Yine Paris'te terör saldırısı oldu, o saldırıdan sonra Hükûmet ülke genelinde olağanüstü hâl ilan etti, aylarca bunu uyguladı. Şimdi, bu kadar olay oluyor, aldığımız kalıcı, toplumu tatmin edecek hiçbir tedbir yok.
Arkadaşlar, demokrasinin diğer rejimlerden en önemli farkı hesap vermedir. Yani bu hesap birkaç türlü olur: Siyaseten hesap verilir, birisi, sorumlu olan istifa eder. Hukuki olarak bürokratların sorumluluğu vardır, siyasetçiler o, işini yapamayan bürokratları görevden alır. Bir günde 3 tane bombalı saldırının yaşandığı ülkede hâlâ MİT Müsteşarı yerinde duruyor, İçişleri Bakanı yerinde duruyor. Yani bunlara da Allah rızası için bir el atın. Ya da bu bürokratik sorumlularla ilgili bir işlem yapılır, bunların hiçbirisi yok.
Efendim, şimdi, tabii ki, dün bazı iktidar partisi milletvekillerinin paylaştığı "tweet"ler var, işte, "Bizim diplomatik başarılarımızı kıskanan ülkeler, işte böyle yollara tevessül ediyorlar." Arkadaşlar, bu doğru bile olsa, yabancı ülkeler kendi adına bir iş yapıyor; bizim işimiz onlara laf üretmek değil, onların Türkiye'ye uyguladıkları politikaya karşı ortaya bir tavır koymak, bunun tedbirlerini almak. Bizim, devlet olarak eğer bu olayları engelleyecek birikimimiz yoksa, teknik eksikliğimiz varsa bunları giderelim, bunların açığını kapatalım. Başka ülkeleri suçlayarak bir yere gidemeyiz. Başka ülkeleri biz değiştiremeyiz. Biz, kendimize çekidüzen vererek, kendi güvenlik yapımızı kontrol ederek, kendi savunmamızı yaparak bu işlerin içerisinden çıkabiliriz.
Bakınız, Nizamülmülk, Siyasetname'sinde üç önemli konuya dikkat çeker: Birincisi adalet, ikincisi liyakat, üçüncüsü rüşvet ve yolsuzluk. Bunlar da tabii ki demokrasinin temel taşları. Bunlar olmazsa demokrasiden diktatörlüğe doğru gidersiniz, diktatörlüğe gittiğinizde de sonucu iyi düşünün. Yani Hitler de seçimle gelerek diktatörlüğe gitmiştir. Yani "Seçimle geldik, yüzde 50 oy aldık." demeniz, sizi diktatörlüğe giden yoldan ayırmaz; sizin davranışınız sizi diktatörlüğe ya götürür ya götürmez, ama diktatörlerle ilgili de hem tarihtekilere hem de yakın tarihte çevremizde yaşananlara bir bakarsanız, diktatörlerin çoğu eceliyle ölmemiştir. Toplumu ayrıştırarak bir yere varamazsınız, toplumu birleştirin. Bugüne kadar yaptığınız yanlışları masaya doğru yatırın. Habur'da yaptığınız karşılama törenini masaya doğru yatırın. İmralı'daki bebek katilini meşrulaştıracak, onu kahramanlaştıracak tutumlarınızı gözden geçirin. Bugüne kadar terörle ilgili yaptığınız ne kadar yanlış varsa... Efendim, milleti bir araya getiren, birliğimizi sergileyen, o "Ne mutlu Türk'üm." yazılarını sildiniz, kurumların başındaki Türkiye Cumhuriyeti tabelalarını kaldırdınız, Andımızı ortadan kaldırdınız; ortak olmayı gerektiren, birlikte yaşamayı gerektiren şeylerin hepsini bertaraf ettiniz, bunların hepsini gözden geçirin. Olaylar olduktan sonra ağlamak para etmez, kınamak para etmez. Türk milleti yüce Meclisten artık kınama lafı istemiyor; Türk milleti, kendisinin seçtiği yüce Meclisten bu olayların karşısında topyekûn, istikrarlı, kararlı bir mücadele iradesi istiyor. Tabii ki bu ortaya çıkan iradeyi somut olarak alanda uygulamak da iktidarın işidir, demokraside seçilmiş iktidarlar bu işi yapar. İktidarın bugüne kadar gelgitler yaşayarak terörle mücadeleyi bugünkü hâle getirmesinin sonucu hâlâ biz terörü konuşuyoruz. Terörü gündemden çıkarmamız için iktidarın terörle mücadele konusundaki kararlılığını, burada ortaya serpdikleri kararlılığı doğru ve sürekli uygulaması gerekmektedir.
Ben bu duygularla, buna benzer yeni olayları yaşamamak temennisiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)