| Konu: | Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 28.06.2016 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 400 sıra sayılı Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez olan unsurlarından birincisi "Hukuk devletinde devletin, dolayısıyla yürütmenin bütün tasarrufları hukuk denetimine tabidir." düsturudur. Elbette devletin ve yürütmenin yani hükûmetlerin nitelikli hukuki denetimleri yüksek yargı eliyle gerçekleştirilebilmektedir. Bugün bulunduğumuz noktada Türkiye'de gerek Sayıştay raporlarının etkin denetiminden uzak ve yüzeysel bir yapıda olması gerekse Sayıştayın denetimine tabi olan bakanlık ve kurumların denetim sürecinde ilgili harcamalara dair belgeleri sunma konusunda takındıkları lakayıt tutum göz önüne alındığında Hükûmetin kamunun ekonomik birikimini ne şekilde harcadığıyla ilgili etkin bir denetim yapılabildiğini maalesef hiçbirimiz iddia edemeyiz.
Diğer taraftan, yüksek yargının diğer önemli bileşenleri olan Danıştay ve Yargıtaya dair düzenlemeler içeren bu kanun tasarısında da açıkça görüldüğü gibi, yürütmenin iş ve işlemlerinin etkin denetimi alabildiğine ortadan kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tabii, gerek Danıştay gerekse Yargıtay üyeliklerine ilişkin 2011 ve 2014 yıllarında yine AKP Hükûmetince kapsamlı ve bir o kadar da çarpık düzenlemeler gerçekleştirildi. Bu iki yüksek yargı organının üye sayıları neredeyse 2 katına çıkarıldı. Ancak üye sayılarına ilişkin yapılan düzenlemeler adaletin daha hızlı tecelli etmesi için yapılmadı, siyasi iktidarın bağımsız olması gereken yargı organları üzerinde baskı gücü oluşturabilmesi maksadıyla yapıldı.
Değerli milletvekilleri, tasarının ne hukuk devleti ilkeleriyle ne de Anayasa'nın yüksek yargıyı düzenleyen maddeleriyle bağdaşmadığı gayet açıktır. AKP Hükûmeti tarafından Yargıtay ve Danıştaya 2011 ve 2014'te yapılan müdahaleye bakıldığında, her iki yüksek yargı organının üye ve daire sayıları artırılmışken bu tasarıyla azaltılması yoluna gidilmektedir. Âdeta olağanüstü rejim dönemlerinde devreye konulan örneklerle açıklanabilecek bir müdahale söz konusudur. Zira, başkan, başkan vekili ve daire başkanları dışında tüm üyeliklerin düşürülmesini başka türlü açıklamak mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla Yargıtay ve Danıştaya seçilecek yeni üyelerin görev sürelerinin on iki yılla sınırlanmasıyla Anayasa'nın 139'uncu maddesinde yer alan hâkim teminatı ilkesine açıkça aykırıdır. Mevcut durumda, yüksek yargı organı üyelerinin emekli olana kadar o makamda kalmalarının esprisi, hâkimlik teminatıyla, yüksek yargı üyesi hâkimlerini, vereceği kararlardan dolayı yürütmenin rahatsız olacağı endişesinden korumaktır.
Bu düzenlemeyle, âdeta bir darbeyle bir gecede yüksek yargı üyelikleri lağvedilecektir. Yargı bağımsızlığına alenen müdahaleyi hedefleyen bu tasarıyla yüksek yargı organı hâkimlerin özlük hakları da yine Anayasa'nın 13'üncü maddesine aykırı bir biçimde ihlal edilmektedir. Yargıtay ve Danıştay üyesi yargıçlarının bir bölümünün üyeliğinin devam edecek olması ise eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı on dört yıllık hükûmetleri süresince sözüm ona "Yargıyı vesayetten kurtaracağız." sloganıyla hem yargı kurumunun güvenilirliğini alt seviyelere düşürmüş hem de yargı üzerinde kendi vesayetini kurma ve güçlendirmenin çabası içerisinde olmuştur önce statükocu vesayete savaş açtığını ilan ederek, sonra da paralel devlet vesayetine karşı savaş açtığını ilan ederek; kısaca, hep birilerine karşı savaş açarak aslında savaş açtığı odaklarla iş birliğini de güçlendirerek kendisini vesayetin en büyük ortağı hâline getirmiştir. AKP Hükûmetinin bu anlayışı aslında kendinden önceki hükûmet anlayışları gibi yargıya hâkim olmak ve yargıyı siyasal iktidarın baskı aracı olarak kullanmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir.
Değerli milletvekilleri, yargı bağımsızlığına müdahalenin son halkası niteliğindeki bu tasarıyla, hâkimlik mesleğine girişte uygulanan yazılı sınavın yanı sıra sürekli bir biçimde haksızlıkların, kayırmacı ve ötekileştirici yaklaşımların bir aracı olarak kullanılagelen sözlü sınavın mesleğe kabuldeki oranının yüzde 40 olarak belirlenmesi denetimsiz ve subjektif yöntemlerle uygulanmaya devam edeceğinin kanıtıdır. "Sınav esaslarının yönetmelikle belirleneceği"ne ilişkin muğlak ifade ise yapılacak yeni haksızlıkların habercisidir.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla, hukuk devletine ilişkin evrensel normlar hiçe sayılırken mevcut darbe Anayasası'nda yer alan asgari hukuk ilkelerinin dahi çok gerisine düşülmektedir.
Tasarı, siyasi iktidarın kendisine yakın görmediği ticari kurumlara da gözdağı içeren düzenlemeler getirmektedir.
Bildiğiniz gibi, bir süredir "kayyum uygulaması" adı altında keyfî bir el koyma mekanizması devreye sokulmuştur. Elbette kayyum uygulamalarında yürütülen keyfî tutumlar hepimizin aşikârıdır. Bu tasarıyla kayyumların keyfî tutumlarına, şirketleri zarara uğratan karar ve uygulamalarına karşı koruma zırhı getirilmektedir. Halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerinin dokunulmazlıklarının Anayasa'ya açıkça aykırı olarak kaldırılmasından sonra kolluk güçlerine getirilen koruma zırhı, şimdi de iktidarın muhalefet üzerinde bir baskı aracına dönüşmüş olan kayyumlara getirilmektedir. Bu şekilde getirilen koruma zırhı, kayyumların iktidarın talimatlarına bağlı kalmasını garantiye almak maksadıyla düşünülmüştür. Dolayısıyla, âdeta her alanda, kendisinden olmayan herkesi, her kurumu tasfiye etmek yolunda alelacele kanunlar çıkarmaya çalışan bir Hükûmetle karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, bağımsız hâkimler olmadan hak ve özgürlüklerin doğru ve hukuka uygun bir şekilde hayata geçirilmesi mümkün değildir. Yargı bağımsızlığı hâkimlerin kişisel bir ayrıcalığı olmayıp, onların kişi hak ve özgürlüklerinin koruyucusu olma görevlerini yerine getirmeleri için bir gerekliliktir. Gerek Avrupa'da gerekse daha geniş uluslararası alanda yargı bağımsızlığına dair çok sayıda belge ve birikim vardır. Yargı bağımsızlığına ilişkin standartları belirlemek için sıfırdan yeni bir çalışmaya başlamak gereksizdir. Örneğin, Venedik Komisyonunun yargı sisteminin bağımsızlığı, hâkimlerin bağımsızlığı konusunda hazırladığı raporlara bakmak bile bizi aydınlatmaya yetecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, Venedik Komisyonu Raporu'nun sonuç bölümünde yer alan maddelerinden sadece 1'inci ve 2'nci maddelerini okumak istiyorum. 1'inci madde şöyle diyor: "Yargı bağımsızlığına ilişkin temel ilkeler anayasalarda veya eş değer belgelerde düzenlenmelidir. Bu ilkeler arasında yargının diğer devlet güçlerinden bağımsız olduğu, hâkimlerin yalnızca hukuka tabi olduğu, hâkimlerin yalnızca farklı görevleri nedeniyle birbirlerinden ayrıldıkları ve bunların yanı sıra tabii hâkim ilkesi ile hâkimlerin yerlerinin değiştirilememesi ilkeleri de yer almalıdır."
Şimdi sormak istiyorum: Bu tasarının ve bundan önceki 2011 ve 2014 düzenlemelerinin Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği ilkelerle bağdaşır bir yanı var mıdır? Elbette yoktur. Komisyon Raporu'nun 2'nci maddesi de aynen şu şekildedir: "Hâkimlerin mesleğe kabulleri ve kariyerlerine ilişkin tüm kararlar hukuk çerçevesinde, liyakati gözeterek ve objektif kıstaslara dayalı olarak alınmalıdır."
Değerli milletvekilleri, şimdi, Türkiye'de hâkimlik sınavlarını dikkate alarak sormak istiyorum: Evrensel zeminde önemli bir otorite olarak kabul edilen Venedik Komisyonu'nun kabul ettiği mesleğe kabul şartlarıyla Türkiye'deki şartların bağdaştığını iddia edebilir miyiz?
Değerli milletvekilleri, buradan hareketle rahatlıkla ifade edebiliriz ki genel adalet sisteminin fiilî işleyişi bakımından hukuk devleti olma gereğinin temel asli şartı olan yargı bağımsızlığını yerine getirmeyen bir ülkenin anayasasında sembolik olarak hukuk devleti olarak tanımlanması o ülkenin gerçek bir hukuk devleti sayılması için asla yeterli değildir. 21'inci yüzyıl Türkiyesi gerek hukukun üstünlüğü ilkesiyle gerek özgürlükçü demokrasisiyle ve gerekse özgürlükçü laiklik ilkesiyle ve evrensel hukuk ilkelerinin bir savunucusu olarak bölgesinde örnek, model bir ülke olmak durumundadır. Ancak bu ilkelerin yaşamsal ve sürekli kılındığı bir Türkiye istikrarlı bir iç barışı sağlayabilecek ve bölge barışına ciddi katkılar sunabilecektir. Bu bağlamda, gerek birer yurttaş olarak gerekse halkın Parlamentodaki temsilcileri olarak hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına inanan ve bunu uygulayan bir hukuk mekanizmasını bir an önce devreye sokmak zorundayız diyorum, tekrar Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)