GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:108
Tarih:28.06.2016

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de dış politika alanında yaşanan bu hızlı dönüşümler üzerine verilen CHP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu önerinin lehinde konuşacağım.

İki gündür önemli gelişmeler var dış politikada, herkes izliyor. Bunları da dünden beri konuşuyoruz Mecliste. Rusya'yla uçak krizinden sonra özür mektubu birinci olay; diğeri de İsrail'le uzun süredir devam ettiği söylenen görüşmelerin ardından varılan mutabakat ya da imzalanan anlaşma. Şimdi "ya da" diyorum çünkü ne olduğunu tam bilmiyoruz. Ne oldu? İsrail'le hangi konularda anlaşma yapıldı? Açık anlaşmanın hükümleri nelerdir? Gizli bir anlaşma var mı? Bu konuda net bilgiler gelmiyor Hükûmetten. Esasen, bu anlaşmayı Hükûmet mi yaptı, Cumhurbaşkanı mı yaptı; o da belirsiz çünkü anlaşmayla ilgili açıklamalar Hükûmetten çok Cumhurbaşkanlığından geliyor, ya Cumhurbaşkanı Sözcüsü ya da bizzat Cumhurbaşkanının kendisi açıklama yapıyor. Dolayısıyla, burada, zaten bir anayasal sorun var. Dış politikadan kim sorumlu? Dış politikayı yürütmekten kim sorumlu? Hükûmet şüphesiz ve Dışişleri Bakanlığı birinci derecede burada yetkili ama Dışişleri Bakanlığından ayrıntılı herhangi bir açıklamayı ben şimdiye kadar okumadım.

Peki, ne var? Söylenen ne? İsrail'le anlaşmadan başlayalım: Öncelikle üç şart ileri sürülmüştü İsrail'le ilişkilerin normalleşebilmesi için. Aslında, bu üç şart yerine gelse bile İsrail'le ilişkileri hiçbir zaman normalleştirmeyeceğini Sayın Cumhurbaşkanı defalarca söylemişti, bu konuşmayı yine İnternet'te bulabilirsiniz, açıkça şunu demişti: "Ben görevde olduğum sürece, benim sorumluluğum altında bir yönetim bulunduğu sürece, İsrail'le hiçbir zaman iyi bir şey olmayacaktır."

Peki, şimdi ne oldu? Kendisi hâlâ sorumlu, sorumlu olduğunu da zaten her açıklaması ve tavrıyla açıkça belli ediyor, ama İsrail'le iyi şeyler oldu. Dün terör devletiydi, dün zalim devletti, zulüm yapan devletti, bugün dost ve müttefik bir ülke olarak anılıyor. Nasıl oldu da bu kadar büyük bir dönüşüm gerçekleşebildi, neyin karşılığında gerçekleşebildi?

Hükûmet ve Cumhurbaşkanı üç şart ileri sürdüğünü söylüyordu; bunlardan biri özürdü -arkadaşlarımız belirttiler- özürle ilgili açık ve resmî herhangi bir belge ortada yok. Nasıl bir özür bu? Hükûmetten Hükûmete resmî bir belgeyle iletilen bir özür mü, yoksa Obama'nın tanıklığında bir telefonla üzgün olduğunu bildirmesi mi özür sayılıyor? Bunu açıklığa kavuşturmanız gerekiyor.

İkincisi, tazminat meselesi. İsrail "Tazminat yok, sadece bir fona 20 milyon dolar bir para verilecek, tazminat vermeyeceğiz." diyor, ama Hükûmet ve Cumhurbaşkanlığı adına yapılan açıklamalarda tazminatın da kabul edildiği belirtiliyor.

En önemlisi ablukaydı, biliyorsunuz Mavi Marmara'nın yola çıkışının sebebi buydu, ablukayı kaldırmaktı; ablukanın uluslararası hukuka, insancıl hukuk kurallarına aykırı olduğunu göstermekti. Peki, abluka kalktı mı? Hayır.

Netanyahu çok açık söyledi, Abluka aynen devam edecek, sadece Aşdod Limanı'na getirilecek insani yardım malzemeleri Gazze'ye ulaştırılacak.

Peki, 2009'dan önceki durum bundan farklı mıydı, 2010'dan önceki durum bundan farklı mıydı? Hayır, aynı şeydi, zaten insani yardımlar o limandan ulaştırılıyordu.

Peki, burada, ortada bir büyük diplomasi zaferi, bir büyük başarı olduğunu iddia ederken neye dayanıyorsunuz? Dün söylenenler ile bugünkü arasındaki bu yaman çelişkiyi nasıl açıklıyorsunuz? Hangisi doğru? İsrail'in terör devleti olduğu mu, dost ve müttefik olduğu mu? Şimdi bize deniyor ki: "Diyalogdan niye rahatsız oluyorsunuz?" Hayır, biz ülkeler arası, toplumlar arası ve toplum içi bütün sorunların medeni yollarla çözülmesini savunuyoruz. Her alanda ve her durumda diyaloğu, müzakereyi en doğru yöntem olarak öneriyoruz. Esasen, Eş Genel Başkanımız Sayın Demirtaş'ın Rusya uçağının düşürülmesinin ardından kriz ortaya çıkınca Rusya'ya ziyaretinde dile getirdiği görüş de buydu, amacının da bunu vurgulamak ve anlatmak olduğunu defalarca söyledi ama o gün hain ilan ettiniz, bugün peş peşe hangi kelimelerle özür dileyeceğinizin yollarını arıyorsunuz. Diyalog tamam ama özür dilerken unutmamanız gereken bir şey var: Geçmişte söylediğiniz sözlerden dolayı, o sözlerin üzerinden rant devşirmek için yaptıklarınızdan dolayı bu toplumdan öncelikle özür dileyeceksiniz. Sadece Rusya'nın uçağını düşürdüğünüz için ölen pilotun ailesinden özür dilemek yetmiyor, özür dilemeniz gereken asıl merci insanlık vicdanıdır ama öncelikle de bu toplumdur. Bu topluma defalarca yalan söylendi, dendi ki: "Bu uçağı bilerek düşürdük, hava sahamızı ihlal etti, bugün olsa gene düşürürüz." Ama, sonrasında hemen çark edildi ve başka bir dil kullanıldı. Ne dendi o zaman da? Yok, efendim "Yanlışlık olmuş."; yok, işte, bilmem "istihbarat hatası", "bir pilotun hatası", "bir komutanın hatası" falan dendi. Hangisi doğru? O gün toplumu galeyana getirirken, milliyetçi duyguları okşarken, insanları bu duygularla sokağa dökmeye çalışırken mi yalan söylendi, bugün mü yalan söyleniyor? Eğer bugün doğru söylüyorsanız dün yalan söylediniz. O yalanın hesabını, hiç olmazsa, özürle ödemek zorundasınız ama Türkiye toplumundan özür dilemek zorundasınız.

Peki, devam edelim: Ne için yapılıyor bütün bunlar, mesela İsrail'le bu pazarlığın ardında ne var? Netanyahu'nun açıklamasına baktığımızda "Gazze ablukası sürecek ve -burada çok konuşulmayan bir başka konu- İsrail askerlerine açılan davalar da düşecek." diyor. Biliyorsunuz, Türkiye'de, İstanbul'da 7. Ağır Ceza Mahkemesinde İsrail ordusunun üst düzey komutanlarına dava açıldı. İki yıldır mahkemenin gönderdiği fezlekeler bekletiliyor, INTERPOL'e iletilmiyor. Peki, o davalar açılırken ne yapılmış oldu? O davalar açılırken kamuoyunun gazını almak, bir yandan da milliyetçilik gazını pompalamak amaçlandı. Yazık değil mi, bu topluma yazık değil mi? Bu kadar yalan, bu kadar ikiyüzlülük nasıl yapılır, niye yapılır, hangi menfaat için yapılır? Eğer iktidarda kalmak için yapılıyorsa bu iktidarın kimseye bir hayrı olmayacaktır. Bu iktidar önünde sonunda kazdığı bu derin çukurlarda, yarattığı bu derin hamaset oyununda ve yalan havuzunda boğulur çünkü hiçbir toplumda bu kadar kamuoyunu aldatan, yanıltan, bu kadar kolay manevra yapan, bu kadar kolay çark eden bir iktidarın uzun ömürlü olması mümkün değil.

Evet, belki İsrail'le anlaşmanın temelinde şöyle bir sebep aramak daha mantıklı olur: İtiraz edemediğiniz yöntemleri var İsrail'in. İsrail "terörle mücadele" adı altında Gazze'yi ablukaya alıyor, orada evleri yıkıyor, altyapı tesislerini yıkıyor. Aynı şeyler burada da Cizre'de, Sur'da ve diğer ilçelerde yapılıyor; Nusaybin'de yapılıyor, Şırnak'ta yapılıyor, ortak bir yöntem var. İsrail'in bugünkü hükûmetiyle, Netanyahu'nun zihniyetiyle burada Kürt sorununda izlenen politika aynıdır. Size diyor ki: "Askerlerimi yargılayamazsınız." Siz de askere dokunulmazlık getiren yasalar geçiriyorsunuz. Belki de bu zihniyet yakınlığından, belki de "terörle mücadele" adı altında yapılan bu uygulamalara itiraz edilemediği için şimdi çok kolay anlaşma yapılıyor. Netanyahu zihniyetiyle anlaşmak o nedenle bu kadar kolay olabiliyor. Belli ki burada yine Kürtler pazarlık konusu yapılmıştır. Kürtlere karşı ortak hareket amacıyla kim bilir başka hangi kirli pazarlıklar yapılmıştır.

Bakın, Lincoln'ün bir sözü var, hepiniz biliyorsunuz ama kayıtlara geçsin diye söyleyeceğim: "Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız."

Bir de bir şey söyleyeceğim, hukuk önemlidir, bir toplumu ayakta tutmak için ona uymanız lazım. Ahlak da önemlidir ama hepsinden önemlisi, insanlığı kurtaracak şey hicaptır, utançtır. Bu ikiyüzlülükten, ahlaksızlıktan utanç duymayanın insanlığı da sorgulanır.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)