| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 28.06.2016 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi lehine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin dış politikasını belirleyen en önemli faktörlerden birincisi coğrafyası, ikincisi jeopolitik durumu ve üçüncü olarak da millî ve tarihî referansları ve çıkarları olarak sayabiliriz. Dış politikanın hedefi, eldeki bütün imkânları kullanarak ülkenin güvenliği, siyasi, ekonomik ve kültürel çıkarlarının savunulması ve geliştirilmesi olur.
Bu on dakikalık süre içerisinde de yine, önergedeki bu Hükûmetin uyguladığı, bugüne kadar uygulayageldiği dış politika yanlışlarına ilişkin sadece İsrail'le olan ilişkiler bağlamında kısa bir özet sunmaya çalışacağım.
Tabii, on dört yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politikasının genel karakteristiğine baktığımızda, maalesef ilkesiz, çelişkili, tutarsız, maceracı, hayalci ve kendi kendine gelin güvey olan bir politika olarak tarif etmek mümkündür. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Mevcut Hükûmet, on dört yıldır, yüzlerce yıldır ve bilhassa da cumhuriyet tarihimiz boyunca uygulanagelen temel dış politika eksenini kaybetmiştir. Bunun birincisi "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi; ikincisi, komşularla iyi geçinme; üçüncüsü, yabancı ülkelerin ve bilhassa komşuların iç işlerine karışmama politikasını terk ettiği için işte bu çelişkili, tutarsız, dün öyle bugün böyle politikalarla, uygulamalarla karşı karşıyayız.
2009 yılı Ocak ayı Davos'ta "..."(X) şovuyla başladı, bayağı bir, birkaç yıl gitti ve İsrail'le bir sürtüşme başladı. Gazzeli Müslümanlara yapılan zulümler ve İsrail düşmanlığı üzerinden iç kamuoyuna mesajlar verilerek siyasi rant devşirilmeye çalışıldı ve devşirildi. 31 Mayıs 2010, Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda saldıran İsrail, 1'i Türk asıllı Amerikan vatandaşı olmak üzere 9 Türk vatandaşını öldürmüş, onlarcasını da yaralamıştı. Sonradan öğrendik ki bazı AKP milletvekillerinin bu Gazze'ye gidecek gemiye son anda binmekten vazgeçirildiğini. Bu da hâlâ meçhul bir durumda. Ve bu tarihten itibaren de Türkiye-İsrail ilişkileri, görünen yüzüyle, kopma noktasına gelmişti. Sayın Erdoğan Mavi Marmara gemisine yapılan bu saldırıları kınamış, İsrail'i terör devleti olarak suçlamış, İsrail'in döktüğü kandan dolayı hesap vereceğini ifade etmiştir. Demiştir ki: "Ben bu görevde bulunduğum sürece hiçbir zaman İsrail'le olumlu bir şey düşünemem. Zulüm bitmedikçe Türkiye-İsrail ilişkileri normalleşmez. O masum çocukların ahı, o masum annelerin feryadı er ya da geç İsrail'den sorulacak." E, bugün ne oldu da âdeta İsrail'in sözcülüğüne soyunuldu?
Dün Sayın Başbakan yaptığı açıklamayla 2009 yılında başlayan iç kamuoyuna yönelik, siyasi ranta yönelik İsrail düşmanlığı şovunu bir anda bitirdi. Şimdi, merak ediyoruz, dün İsrail'le ilgili bu ağır ithamları yapanlar bugün 180 derece neden dönmüştür? Sabahki konuşmamda söyledim, neden tornistan yapılmıştır? Bir gemicilik terimidir biliyorsunuz "tornistan", gemiler geri geri giderken iskeleye yanaşma manevrası yaparlar.
Türkiye'nin şartları vardı İsrail'e; tazminat, özür ve Gazze'ye ablukanın kalkması. Bu imzalanan mutabakata baktığımızda, İsrail devleti resmî olarak özür dilemedi. Obama'yla olan bir görüşmede "Hadi hadi, olur böyle şeyler." denilerek geçiştirilmeye çalışıldı. İsrail özür dileyecekse dün Sayın Erdoğan'ın mektubundaki gibi bir dileme olması gerekirdi. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, Rusya'ya gönderilen mektupta özür dilenmiş, "Yok, özür dilenmedi." diyor, "kusura bakma" veya başka birtakım kelimeler ama İsrail'den Türkiye'ye verilmiş bir mektup filan yok, özür de yok. Kimse özür diye bahsetmesin.
İsrail hayatını kaybedenlerin ailelerine insani fon aracılığıyla 20 milyon dolar ödeyecek ancak Türkiye'de İsrailliler hakkındaki davalar da düşecek. Bunun adına tazminat değil, sus payı derler değerli arkadaşlar. Bunun hukuki niteliği de tartışmalıdır ve tazminat da değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
İsrail'in Gazze'ye yönelik deniz ablukası sürecek, Türkiye Gazze'ye İsrail'in Aşdod Limanı üzerinden yardım gönderebilecek. Yani, İsrail'in ablukasını Türkiye resmen de tanımış oluyor. E, şimdi, ne oldu? İsrail'in dediği yere geldiniz.
Mavi Marmara gemisi yardımı gideceği zaman da İsrail "Yardımları bana vereceksiniz, ben ulaştıracağım." demişti. Şimdi anlaşmaya vardığınız, altına imza attığınız bu yardım meselesi de bu şekilde.
İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - Olan da 10 garibana oldu Sayın Akçay, 10 garibana oldu.
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Ve Türkiye-Hamas ilişkisi fotoğrafın içine girecek. Yani, bu ilişki, Türkiye'nin Hamas'la olan münasebeti artık İsrail'in bilgisi dâhilinde yürütülecek. Korkunç bir durum ve egemenlik hakkının da ihlalidir. Neden bilgi vermek durumunda kalacak eğer yaptığı doğruysa, hakkıysa? Bunu da yapacak.
Dün, İsrail'i terör devleti olarak suçlayanlar bugün sadece İsrail'in çıkarlarına hizmet eden bu mutabakat metnine neden imza atmışlardır? Yani, netice itibarıyla, daha evvel İsrail'in dediği noktaya gelinmiş ve anlaşılmış oldu.
Roma'da imzalanan mutabakat metniyle İsrail âdeta Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası arenada teröristlere yardım etmekle suçluyor ama dolaylı ama doğrudan. Türkiye'nin Hamas'la ilişkileri İsrail'in bilgisi dâhilinde yürütülecek, tekraren söylüyorum tekraren düşünülsün diye. Bu anlaşma sadece İsrail'in çıkarlarına hizmet etmektedir en başta. Bu anlaşmanın yapılmasının tek nedeni vardır o da, Doğu Akdeniz'de büyük doğal gaz yataklarına sahip olan İsrail'in doğal gazının hem Türkiye'ye hem Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınması. Ancak havuz medyası, İsrail çıkarlarına yapılan bu hizmeti bir zafer gibi göstermeye çalışmaktadır. Bu anlaşma kesinlikle zafer değildir, başarı değildir. O yüzden, bazı iktidar sözcüsü milletvekili arkadaşlarımız diyor ki: "Yahu dün de eleştiriyordunuz bu politikamızı, e bugün de eleştiriyorsunuz." E, işte, sizin çelişkilerinizi eleştiriyoruz. Siz istiyorsunuz ki "Benim dün dost olduklarımla sen de dost ol, eğer ben onlarla bugün düşman olmuşsam sen de düşman ol." Kusura bakmayın, biz bu tutarsızlıklara prim veremeyiz.
Aslında, AKP döneminde İsrail'le ilişkiler kapalı kapılar ardında farklı, dışarıda çok farklı cereyan etmiştir. Filistin'in yanında olduğunu, Filistinlilerin haklarını savunduğunu söyleyenlerin İsrail'le dostluğuna bir göz atarsak Filistin için dediklerinin ne kadar samimi olduğunu anlarız. 30 Ocak 2009'daki "..."(X) şovundan sonra dahi AKP, İsrail'le ilişkilerini kapalı kapılar ardında sürdürmüştür. 11 Ocak 2010'da İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısının Türk Büyükelçisine muamelesini hatırlayınız ve bu olaylardan sonra dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan ve AKP'li yetkililer kameralar karşısında İsrail'le ilgili sert eleştiriler yaparken bir taraftan da İsrail'le ilgili gizli görüşmelere devam etmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) - Süremizin elverdiği bu kadar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)