| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 28.06.2016 |
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan önerge üzerinde söz aldım.
Öncelikle, bugün Diyarbakır'da hain terör saldırısında hayatını kaybeden polis memurumuza Allah'tan rahmet diliyorum; ailesine sabır, aziz milletimize de başsağlığı diliyorum.
Ülkemizin birlikte yaşama iradesine, halkımızın huzur ve refahına kasteden terör örgütüne destek olanları, kol kanat gerenleri, bugünkü düzeyde eylem yapabilme cesaretine ulaşmada önünü açanları huzurlarınızda telin ediyorum, kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, terörle mücadele nasıl bir partinin siyasi çıkarları doğrultusunda yürütülemezse dış politika da bir partinin siyasi çıkarları doğrultusunda şekillendirilemez, olgunlaştırılamaz, yürütülemez. Dış politika bütün ülkeler için geçerli. Herkes bazı kelimelerden alerji kapabilir ama dış politika millîdir. Dış politikalar, bu ülkede yaşayan herkesin ortak çıkarlarını savunan bir çizgide olmak zorundadır. Ve dış politikanın çıkarımından ortaya çıkan sonuçlar ülkede yaşayan herkesin geleceğiyle doğrudan ilintilidir.
Değerli arkadaşlarım, dış politika hamasetle, şovenizmle, süslü laflarla, iç piyasaya malzeme sunmak amacıyla yapılabilecek bir politika türü değildir. Dış politika rüyalar âleminde yaşayanlar, soğuk gerçek karşısında uyandıkları zaman, bedelleri kendileri değil, bütün milletin ödediği gerçeğiyle karşılaşırlar.
Değerli arkadaşlarım -ifade ettim- dış politika iç politik ihtiyaçlara göre şekillendirilemez. Yapılan hatalara geleceğim. "Hadi bakalım, biz bir taş atalım. Allah kerim, yürüyelim, kervan yolda düzülür." mantığıyla yürütülecek silsile politikası değildir dış politika. Dış politikanın tarihsel boyutu vardır, konjonktürel boyutu vardır -demin söylediğim gibi- her şeyden önemlisi millî ekseni vardır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Kılıçdaroğlu da bugün grup konuşmasında belirtti. Devletlerin daimî dostları, daimî düşmanları yoktur; devletlerin daimî çıkarları vardır, bu çıkarları korumak ve geliştirmek de hükûmetin görevidir. Tarihin binbir badiresinden süzülerek gelen birtakım kurallara maalesef Hükûmetiniz sırtını döndü. Yapılan iyi niyetli uyarılara, hiçbir siyasi beklenti olmadan, demin söylediğim eksen etrafında yapılan tüm uyarılara kulaklarınızı kapattınız, gerçeklerle yüzleşmek istemediniz. Ve daha da ileri gittiniz, oluşturduğunuz havuz medyalarıyla, algı oluşturma mekanizmalarıyla, bu uyarıları birer millî görev, birer siyasi görev olarak yapanları hain olarak ilan ettiniz, çarmıha gerdiniz, haysiyet cellatlığı yaptınız bu arkadaşlarımıza karşı. Maalesef bunları yaşadık ama gün geldi, katı gerçekler hepimizle buluştu.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; "stratejik derinlik" dendi bir dönem, hayaller âlemi bence, daha farklı da ifade edebiliriz. Yani, buradan kalktık, bugün cumhuriyetin temel değerleri üzerinden sürekli yıpratıcı, eleştirici, küçük görücü, hakir görücü politika oluşturan bir yayın organının da belirttiği gibi, gerçekten, yurtta sulh, dünyada sulh... "Bu, gerçekten önemli bir kavrammış." deme noktasına geldi o yayın organı da bir köşe yazarı aracılığıyla.
Şunu söylemek istiyorum: İşin ehli olan, aldığı eğitim ve yıllara dayanan tecrübeleriyle sizi uyarmaya çalışanları monşerler olarak küçük gördünüz, onları önemsizleştirdiniz, toplum önünde itibarsızlaştırmaya çalıştınız. "Ey Moskova, ey Washington, ey Şam, ey Bağdat, ey Brüksel..." Bu "ey"le başlayan çok nutuk dinledik, hatırlıyorsunuz. Bu "ey"lerin sonunda aynı kahramanlık tınıları sonuç paragrafında çıkmadı; sonuç paragrafında tam tersine alınması gereken dersler gerçeği önümüzde dururken -benden önce konuşan çok değerli hatibin ifade ettiği gibi- aynı sözleri söylemeye, aynı hatalar üzerinden politika oluşturmayı savunmaya devam ediyorsunuz. Bugün yaşadığımız gerçekler de işin cabası.
Değerli arkadaşlarım, hiç özel şeylere girmeyeceğim. Çok konuşuldu, konuşuluyor da, bir sonraki araştırma önergesinin konusu da aynı, İsrail konusu, Rusya konusu.
Yine, bugün bir köşe yazarımızın dediği gibi, hani Nasrettin Hoca fıkrasında var, oradaki deyimiyle söylemiyorum ama "Biz bu haltı niye karıştırdık?" noktasına geldi iş. Hani, usta ile şey giderken eşekle "Biz bu haltı niye karıştırdık köyün girişinde?", o noktaya geldi bugün politikamız. Yani, yapılanlar hakikaten ulusal çıkarlar bakımından, getirdiği ekonomik sıkıntılar bakımından, oluşturduğu Türkiye aleyhine bölgedeki dengeler bakımından hepimize ağır faturalar olarak çıkmaya başladı.
Bunlardan bir sonuncusu -belki değinilecek ama özetlemeye çalışayım- Avrupa Konseyi. Avrupa Konseyi, Türkiye'nin de kurucu üyesi olduğu, 47 üyeden oluşan bir demokrasi okulu, Sayın Abdullah Gül'ün dediği gibi. Birçok arkadaşım var, ben de 2007 yılından itibaren orada görev yapıyorum. Sosyalist grupta da bana verilen önemli görevleri şu ana kadar ifa ettim ve Türkiye'yi de temsil ettim. Arkadaşlarımızla beraber kapalı toplantılarda da bulunduk, onlar da bilirler. Türkiye'de, burada ne söylüyor isek basın özgürlüğüyle ilgili, medya bağımsızlığıyla ilgili, güçler ayrılığı ilkesinin tahrip edilmesiyle ilgili, otoriterleşmeyle ilgili orada da aynısını söylüyoruz ama Türkiye'nin birlikte yaşaması bakımından, Kürt kardeşlerimizle birlikte eşit haklara sahip, eşit hukuku savunan, eşit hukuku paylaşan eşit cumhuriyet yurttaşları olmak yolunda ne eksiğimiz varsa onun giderilmesinin meşru, açık zeminde -gizli kapaklı değil- Parlamentoda, bu milletin tanıklığında burada tartışılması gereğinin de altını çiziyoruz.
Teröre orada da karşı çıktık, burada da karşı çıkıyoruz; Sayın Küçükcan orada. Bütün konuşmalarımızda bunun altını özellikle çiziyoruz. Yani, Brüksel'de terör olduğu zaman, o Avrupa için terör; Ankara'da, İstanbul'da terör olduğu zaman, o terör değil. Böyle bir mantığı kabul etmek mümkün değil Batı gözünde. Buna da şiddetle karşı çıkıyoruz. Terörün insanlık suçu olduğunun, hiçbir siyasi kurum, kuruluş, kişi tarafından korunmaması gerektiğinin altını çiziyoruz.
Ve burada baktığımız zaman, Avrupa Konseyi, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, temel ilkeler; Türkiye darbe döneminden sonra 2004 yılında denetim sürecinden çıkmış... Sayın Çavuşoğlu'yla da birlikte çalıştık, başkan seçilmesine de sosyalist grupta da katkımız oldu karınca kararınca. Kendisi bunu değerlendirdi, değerlendirmedi ama kendi grubundan daha çok imzayı toplayan bir arkadaşınızım o dönemde. Burada daha farklı yorumlar oldu, ben de cevap vermiştim o zaman, o geride kaldı.
Baktığımız zaman, Türkiye 2004 yılında bu kurumda denetimden çıkıyor ve bugünkü uygulamalar karşısında, Türkiye 2017 Nisanında tekrar denetim altındaki ülke statüsüne girecek.
Değerli arkadaşlarım, bu eleştirileri ciddiye alın. Burada bir iç siyaset malzemesi yok, hatalarınız var. Hâlâ bundan sonra görüşülecek olan kanun tasarısı, bu hatalardan bir tanesi. Bunu, hiçbir demokratik süreçte, hiçbir demokratik organizasyona anlatamayız, anlatamazsınız, nitekim anlatamayacağız da. 17 Aralıktan sonra, belki, Konseyi Rusya gibi terk edeceğiz bize yaptırılan, yapılan, yapılacak olan muameleden sonra. Bu acılarla karşı karşıyayız. Bizi destekleyen Azerbaycan, Ukrayna, Gürcistan'ın iktidar partisi dışında, bir iki dost milletvekilinden başka tutacak dalımız yok orada. Bu gerçekleri saklayamayız, Avrupa'nın gözünden de saklayamayız. Bunlarla sizler de yüzleşmek zorundasınız.
Onun için, sayın vekilimin buradaki konuşmasının, gerçeklerle biraz daha uyumlu olmasını beklerdim. Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili koalisyon görüşmeleri sırasında orada da görevliydim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET HALUK KOÇ (Devamla) - ...bazı arkadaşlarımla beraber çok net ifade etmiştik, a'den z'ye değişmesi gerekir. Orada da itham edildik -itham değil, tartışmalar sırasında- ama bugün geldiğimiz noktada bazı yanlışlardan dönülüyor; dönülüyor ama hani, Nasreddin Hoca'nın fıkrasındaki gibi "Biz bu haltı niye karıştırdık?" denilerek, faturalar üstlenilerek dönülüyor.
Umarım, bundan sonrasında daha sağlıklı, daha sağduyulu, daha birbirini okuyabilen ve iç politikanın dışında değerlendirilebilen, ulusal çıkarları önceleyen bir dış politikayı hep beraber yürütme şansımız olur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)