| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 27.06.2016 |
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri, bizi ekranları başında izleyen çok değerli vatandaşlarım; yüksek müsaadelerinizle öncelikle söze başlarken ben de biraz bölgecilik yapacağım. Üç gündür Antalya'nın Kumluca ilçesinde ve Adrasan beldesinde yaşanan orman yangınından dolayı bölge halkına, vatandaşlarımıza sabırlar diliyorum ve devletimizin acılarını bir an önce sarmasını, tamir etmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlar, yıllardır konuştuğum gibi, özellikle bütünşehir kanununun yangınların önlenmesinde ve bir an önce söndürülmesinde çok büyük zafiyetler yaratacağını ısrarla söylemiştik ve bunu Antalya'daki son iki buçuk yıl içindeki bütün yangınlarda gördük. İki gün önce de Antalya'da "Sabaha karşı kontrol altına alındı." denilen orman yangınının hâlâ devam ettiğini gördük ve rüzgârın birazcık artmasıyla da ikinci bir yangına sebep oldu ve onlarca ailenin de evleri yandı. Büyükşehir Belediyesi bu yasanın yarattığı zafiyetlerden ötürü vatandaşın evine ve serasına koşamadı, ormanda sadece orman yangınıyla uğraştı. Değerli milletvekili arkadaşlarım bunun da burada not olarak geçmesini istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, 1970'li yıllarda dünya kapitalizmi, sıkıştı, finansman bulamadı ve dünyada yeni finansman modelleri yaratmaya çalışırken hepinizin bildiği gibi, 1980'li yıllarda yeni bir rüzgâr esti. Bu rüzgâr neoliberalizm rüzgârı ve Türkiye'de de karşılığını biraz kan ve gözyaşı... 12 Eylül askerî darbesi ile biraz da Turgut Özal kanunlarıyla beraber bir rüzgâr esti Türkiye'de. Bu rüzgâr kârın maksimize edilmesi rüzgârıydı ve bu rüzgârın sonunda Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin yarattığı birçok kârlı kurum, önce itibarsızlaştırılarak, zarara sokularak yok edildi, KİT'ler satıldı, bir kısmı el değiştirdi ve yeni bir felsefe, yeni bir kültür hâkim olmaya başladı. Bu özelleşme rüzgârının sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra, hepinizin bildiği gibi, 3359 sayılı Sağlıkta Dönüşüm Yasası 2005 yılında çıkarıldı. Biz, o zaman Türk tabipleri olarak, Türk sağlık çalışanları olarak, her yerde, bunun koruyucu hekimliğe büyük bir darbe indireceğini, sağlık harcamalarını olağanüstü boyutta artıracağını, çok ciddi sağlık sorunları yaratacağını dile getirdik. Benden önceki hatip arkadaşım çok pembe gözlüklü bakışlar sergiledi sağlık sektörüyle ilgili ama o zamanlar sayıları 10 bine yaklaşan, sağlık sosyalizasyonunun verimli ürünü olan sağlık ocakları kapatıldı ve bir de aile hekimliği müessesesi yaratıldı. Türkiye'de koruyucu hekimlik adına -devletin şu anki resmî rakamlarıyla- vatandaş başına yapılan yatırım harcaması yılda 20 Türk lirasıdır değerli arkadaşlar, 20 Türk lirası. Devletin rakamlarıyla konuşuyorum. Şimdi, bunun sonucunda ne oldu? Özelleştirme rüzgârları biraz daha güçlü esmeye başladı ve 2013 yılında 6428 sayılı Kamu Özel Ortaklığı Yasası diye bir yasa bu Meclisten çıkarıldı. Bu yasanın ilk uygulaması olarak da Yozgat Devlet Hastanesi yatırımı 2013 yılında başlatıldı.
Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti'nin gündeminde kamu-özel ortaklığı programında 34 tane hastane var. Bu 34 tane hastanenin, bildiğim kadarıyla, 8 tanesinin ihaleleri tamamlandı. Mersin ve Yozgat yatırımlarının bu sene içinde açılışı yapılacak.
Değerli arkadaşlar, kamu-özel ortaklığı veya yap-işlet-devret modeli her neyse -ben buna "kira öde ortaklığı" da diyorum kamu özel ortaklığına- dünyanın birçok ülkesinde özellikle 1980'li yıllardan itibaren kullanılmaya başladı, bunu inkâr edecek değiliz ama bunun en son kullanılacağı iki tane sektör vardır, o da sağlık ve eğitim sektörüdür değerli milletvekilleri. Çünkü, sağlık ve eğitim birinci derecede devlet kurumudur, özelleştirme riskine bırakılamaz, vatandaşın cebine bu konuda el atılamaz. Çünkü, herkese aynı kalitede ve eşit sağlık hizmeti vermek bugün dünyada birçok devletin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası'nda yer almış olan çok önemli kamu görevlerinden biridir.
Değerli arkadaşlarım, bu özelleştirme modeline dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye Cumhuriyetinde Türk Tabipleri Birliği ve sivil toplum kuruluşları çok akılcı gerekçelerle karşı çıktılar. Şimdi, bunu ısrarla uygulayan bir ülke var, İngiltere. Zaten, neoliberalizmin de en birinci uygulayıcılarından biriydi rahmetli Thatcher'la birlikte. Değerli arkadaşlar, İngiltere 2007 yılı sonrasında bu konuda ciddi sıkıntılar yaşadı. İngiltere'de 8 tane hastane battı, İngiltere'de yüzlerce sağlık çalışanı, hemşire, doktor işsiz kaldı. Bugün kamu-özel ortaklığının İngiltere'ye vereceği yakın dönem zararın 15-20 milyar sterlin olduğundan bahsediliyor İngiltere'de. Bunları bilesiniz diye söylüyorum.
Özetle bu sistem, gerçekten -adına imtiyaz diyelim, adına kapitülasyon sistemi diyelim- sizin çok övündüğünüz Osmanlı'yı batıran bir sistemdir ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra sizin yerden yere vurduğunuz Mustafa Kemal Atatürk'ün hiçbir şekilde denemediği bir sistemdir. Yani, aklın yolu bir. Bunu yeniden yaratmaya gerek yok, Osmanlı'yı batıran zihniyet. Eğer bugün bunun arkasında ısrarla durursanız Türkiye Cumhuriyeti'ni de batıracaktır değerli milletvekilleri. Osmanlı'yı diriltmek için, kurtarmak için yüz binlerce şehit verdik. Bunun sonunun da, bu gidişatın sonunun da Türkiye için iyi olmayacağını söylemek istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakınız, biraz önce benden iki önceki hatip de değindi. Örneğin, Kayseri, sabit yatırım bedeli 427 milyon lira, yıllık kira bedeli 137 milyon lira. Değerli arkadaşlar, üç buçuk yıl sonra bu sistem kendini finanse ediyor. Böyle güzel mama nerede görülmüş? Ben size söyleyeyim, bugün özel sektör yedi sekiz yılda amorti edeceği her türlü yatırıma balıklama girer ama Kayseri Devlet Hastanesinin sadece kâğıt üstünde gözüken amortisman süresi üç buçuk yıl. Ankara Etlik örneği verildi. Dünyanın en büyük sağlık projesi denilen, henüz realize olmamış Bilkent örneği verildi. Arkadaşlar, Bilkent'teki yatırım dört yıl sonra kendini finanse ediyor, ondan sonrası 25'inci yıla kadar müteahhide kâr olarak kalıyor. Elâzığ'daki yatırım, yıllık kira bedeli 94 milyon lira, sabit yatırım bedeli 218 milyon lira. El insaf! İki yılda kendini finanse ediyor. Manisa'daki yatırım, sabit yatırım bedeli 123 milyon lira, yıllık kira bedeli 64 milyon lira. El insaf! İki yılda kendini finanse ediyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, konunun bunun ötesinde birçok belirsiz ve cevaplandırılmamış yönü var. Türk Tabipler Birliğinin ısrarla sormasına rağmen, "Bunlar gizli bilgilerdir, devlet bilgileridir veremeyiz." demeler var. Acaba, bu mevcut eski hastanelerin arazileri ne olacak? Bu arazilerin yükleniciyle olan ilişkisi nasıl belirlenecek? Ben size açık söyleyeyim, bu hastanelerin hepsinin yeri kent merkezlerinde ve ranta kurban edilecek, yerlerinde AVM yapılacak ve müteahhitler buradan ayrıca bir rant sağlayacaklar. Şimdiden söylüyorum, yarın bir gün bu gerçekleştiği zaman inşallah bu kürsüden gene bunları sizlere söyleriz.
Arkadaşlar, şimdi benden önceki hatip söyledi, "İşte bu müteahhitlerin yükleneceği çok başka sorumluluklar falan da var." diye. Bunları geçelim. Ben yıllarca hastaneler kurmuş, hastaneler işletmiş bir sağlık yöneticisiyim. Hastanelerin en büyük kârlarından birisi otoparklardır arkadaşlar, hastanelerin en büyük kârlarından birisi kantinlerdir, alışveriş merkezleridir. Buradan müteahhidin götüreceği kârlar, çok açık söylüyorum, hastanenin belki binasından götüreceği kârların çok daha üstündedir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün, hastaneler de batık durumda, üniversite hastaneleri özellikle batık durumda. Bu konuda bir araştırma önergesi Meclisin gündeminde. Akdeniz Üniversitesi Hastanesinin döner sermayesi 205 milyon lira borçlu. Birçok üniversite hastanesi bu boyutta borçlu. Yani şunu söylemek istiyorum: Aynen Türkiye Cumhuriyeti'nin kurduğu fabrikalar, kurduğu hastaneler, işletmeler gibi, kötüleyip, itibarsızlaştırıp satışa koyduğunuz yerler gibi yakında üniversite hastanelerini de batırıp sonunda bu müteahhitlerin ve özel sektörün eline sağlık sistemini muhtaç hâle getireceksiniz. Ben size başka bir şey daha söyleyeyim: Yarın bu hastaneler batak durumuna düşerse bu borçları kim ödeyecek? Bu hastanelerin ortaklığının büyük çoğunda yabancı sermayenin payı var. Bakın, bugün bu hastanelerin ihaleleriyle ilgili onlarca, yüzlerce dosya var, bu ihalelerin yolsuzluklarıyla ilgili dosyalar var. Ben başka bir şey daha söyleyeyim, bu ihalelerin bedellerini bu kadar yüksek tutan paralar yarın öbür gün havuz medyasının kasasına girecektir ve çok örtülü ödenek olarak bazılarının cebine girecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)