GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:106
Tarih:23.06.2016

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkanım, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım, değerli yazman arkadaşlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarım; bugün, burada, HDP tarafından verilmiş olan önergeyi konuşmak üzere, bu konunun lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere hazır bulunuyorum.

Arkadaşlarımız şöyle diyorlar taleplerinde, biraz önce grup başkan vekili arkadaşımız da ifade ettiler: "1993 Kulp katliamı davasının ivedilikle sonuçlanması açısından kolaylık sağlayacak faili meçhul davaların zaman aşımı riskiyle karşılaşmadan sonuçlanmasını ve bu konuda gerekli yasal tedbirlerin alınmasını sağlamak üzere Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz." Kulp davası üzerinden arkadaşların Meclisin dikkatini çekmek istediği nokta şudur: Davalar zaman aşımına uğruyor, zaman aşımına uğrama nedeniyle de adalet yerine gelmiyor.

Biraz önce AKP adına konuşan vekil arkadaşımız da adaletin sağlanması üzerinden, adalet üzerinden görüşlerini ifade etti. Adalet bir erdemdir, adaletin sağlanmasını talep etmek de erdemli bir tutumdur. Burada bütün gruplar, hep birlikte adaletin sağlanmasını istiyoruz. Eğer adaletin sağlanmasını istiyor fakat davaların zaman aşımına bırakılmasına göz yumuyorsak, bu konuda bize düşen yasal düzenlemeleri yapmıyorsak ve bize düşen denetleme görevini yapmıyorsak, bu durumda bir şeylerin eksik olduğu kesindir.

Bugün Kulp davasından söz edeceğiz fakat sadece anımsatmak için ifade etmek isterim: 28 Haziran günü bir duruşmamız var, Sivas katliamı davası duruşması. Bu duruşmanın aynı tarihte, 1993 tarihinin 2 Temmuzunda yani çok yakında da yıl dönümü. Bu davanın da 1994 yılından sonra gelen sanıklar, yakalanan sanıklar yönünden iki yıl önce zaman aşımına uğratıldığını biliyoruz. Şimdi, birkaç sanık yönünden, haklarında daha uzun ceza istenen, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen sanıklar yönünden ise dava 3 kişiyle devam ediyor; 28'indeki duruşma da bu.

Gerek Sivas katliamı davasının gerekse Kulp davasının zaman aşımı tehdit ve tehlikesiyle karşı karşıya kalması özünde yeni cinayetlerin, yeni insan hakkı ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Gerçekten adaleti aramak istiyorsanız adil davranmak durumundasınız. Adil davranma zorunluluğunu da bize sadece bizim vicdanımız ya da bizim ahlak anlayışımız emretmez, esas olarak bu emri bize uymak zorunda olduğumuz yasalar verir; Anayasa verir, ceza yasaları verir; hukukla ilgili diğer yasalar verir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verir.

Biraz önce arkadaşlar söz ettiği için özetle değinmek istiyorum. Kulp olaylarıyla ilgili 11 kişinin yok edilmesi... Değerli arkadaşlar, bunun hukuktaki adı faili meçhul cinayettir, faili meçhul cinayettir ya da yargısız infazdır. Birisini gözaltına alırsınız, gözaltına aldığınız şahsı mahkeme önüne çıkarmadan onu infaz edersiniz. Nasıl infaz edersiniz? Yine kamu görevlileri kanalıyla onları, örneğin Gölbaşı'na götürürsünüz, infaz edersiniz; onları Kulp'ta, onları Diyarbakır'ın bir başka yerinde ya da Kars'ın bir köyünde infaz edersiniz.

ERKAN HABERAL (Ankara) - Devlete katil diyorsunuz, devlete!

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Ortaya çıkan durum yargısız infazdır ve yargısız infaz bir toplumun üzerine leke gibi düşer. Yargısız infazı savunmak, cinayeti savunmaktır, bir katliamı savunmaktır.

Burada karşılaştığımız durum nedir? Ben, öncelikle, Kulp davasından bahsederken, belki sözlerime de başlarken bazı arkadaşlara teşekkür etmek istiyordum. Bunlardan biri, yaşamdan koparılması şu anda hâlâ bir faili meçhul cinayet durumunda olan Tahir Elçi'yi, avukat Tahir Elçi'yi anmak isterim. Bu davaya emeği büyüktür. Şimdi aramızda olan ve vekil olana kadar, vekil olduktan sonra da duruşmaları izleyerek ısrarla bu katliamın açığa çıkması konusunda emek veren Sezgin Tanrıkulu arkadaşımıza da teşekkür etmek isterim, her ikisinin de ismini anmak isterim. Ama, aynı şekilde, kaybedilenlerin, yok edilenlerin yakını olan ve il genel meclisi üyesi sıfatıyla yoğun bir emek veren ve bu ölümlerin en azından aydınlığa çıkması konusunda, mahkeme önüne gelmesi konusunda emek veren kaybedilenlerin yakını Mehmet Emin Akdeniz'e de buradan teşekkür etmek isterim. İşte, adalet böyle sağlanır değerli arkadaşlar. Ya yurttaşlar katkı sunarlar ya avukatlar katkı sunarlar. Tehdit vardır, tehlike vardır, sizin için de ölüm ihtimali vardır ama siz ısrarla adaletin yerine gelmesi için mücadele edersiniz.

Şimdi, bu olayda, bakalım, 22'nci Dönemde vekil arkadaşlarımız -isimlerini de okumak isterim- Cavit Torun, kendisi Adalet ve Kalkınma Partisi Diyarbakır Milletvekiliymiş; Hakan Taşcı, yine Adalet ve Kalkınma Partisi Manisa Milletvekili; Mesut Değer, Cumhuriyet Halk Partisi Diyarbakır Milletvekili. Bu arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda araştırma yapmışlar ve bu araştırmayı bir raporla saptamışlar.

Değerli arkadaşlar, rapordaki en önemli saptama şudur: Bunlar herhangi bir biçimde PKK'lı ya da başka bir gizli örgütle bağlantıyla anılacak insanlar değildir, halktan insanlardır, o köyün insanlarıdır ve o köydeki askerî grupların da tanıdığı insanlardır. Fakat Bolu'dan bir tabur gelmiştir. Bolu'dan gelen tabur gelişigüzel toplamalar yapmıştır ve o toplamaların sonucunda da bu insanları infaz etmiştir. Anımsayacaksınız, kısa bir süre önce yine HDP'li bir arkadaşımız bu kaybedilenlerden birinin eşinin ifadelerini bize okudu.

Şimdi, elimin altında Meclis tarafından tutanaklara geçirilmiş olan ifadeler var. Bu ifadelerde bir haksızlığın yapıldığı açıkça gösterilmiştir. Şimdi, bunu bir yana bırakıyorum. Bir de İHD'ye teşekkür etmem lazım çünkü İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi bu davanın üzerine gitmiş ve aydınlanması konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden olumlu bir karar almıştır. İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesi, 3'üncü maddesi ve 5'inci maddesine aykırılığı saptamıştır, etkili bir soruşturma olmadığı kanaatine varmıştır. Bu aşamadan sonra cesetlerin parçalarının bulunmasıyla dava gündeme gelmiştir ama alıştığımız şekilde -Meral arkadaşım anlattı- bizim yargısal pratiğimiz budur. Normal mahkemeden, ağır ceza mahkemesinden, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinden dosya askerî mahkemeye, askerî mahkemeden tekrar Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine, oradan yeniden Ankara'ya gönderilmiştir. Bütün bunlar birer yıllık, ikişer yıllık aralarladır ve hâlâ fail olarak gösterilen, yargılanmakta olan kişi tutuksuz olarak yargılanmaktadır, 11 kişinin ölümünden sorumlu olan kişi hâlen tutuksuz olarak yargılanmaktadır.

Biz şimdi ne yapacağız? Bu tür davalarda yargının hızlandırılması gibi bir görevle karşı karşıyayız arkadaşlar, davaların adil bir şekilde sonuçlanması gibi bir görevle karşı karşıyayız. Örneğin, Gezi olaylarını anımsayınız. Gezi olaylarında yaşamlarını yitirmiş olan insanların davalarının hiçbiri öldükleri mekânda değildir yani Ankara'da değildir, İstanbul'da değildir; yeniden sevke tabi olmuştur, nakle tabi olmuştur ve aileler davalarını izleyemez hâle gelmiştir.

Burada eğer biz adil davranma konusunda hem dinî inançlarımıza göre hem düşünsel inançlarımıza göre bunun ahlaki bir sorun olduğu düşüncesindeysek yapacağımız şey doğru, dürüst yargılanmanın yollarını açmaktır ve bunun için de buradaki ihmalleri saptamaktır, gerekli araştırmaları yapmaktır; ne gibi ihmaller olmuş, bu ihmaller yeniden gündeme gelmesin diye mücadele etmektir. Bunu yapamadığımız sürece...

Örneğin bir olayı hatırlatmak isterim: İstanbul'daki gencecik bir kızın şehir otobüsünde yaşamını yitirmesi, ona atılan bir molotof kokteyliyle, bir bombayla yaşamını yitirmesi olayından sonra "Kızımızı öldürdüler." diye bağıran bir yetkili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Daha sonra bir başka yetkili yani Adalet Bakanı tarafından bunun MİT'in işi olduğu açıklanmıştır. Ve yanılmak her zaman mümkündür, yanılmamak için de mücadeleye devam etmek, doğru düzgün yargılama için çaba göstermek gerekir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)