GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:105
Tarih:22.06.2016

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce tamamlayamadığım sözlerime devam etmek istiyorum ben. Bu 6'ncı maddede yine teknik bir düzenleme var. Zaten bütün tasarıya karşıyız ve tamamının geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, son bir yıldır ülkenin bir bölgesinde, 12 Eylül darbesi döneminde dahi görülmeyen bir yöntemle süresiz sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, kentler bombalanıyor, insanlar katlediliyor ve göçe zorlanıyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Neden?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Bu sürecin siyasi kanadını AKP iktidarı yürütürken, operasyonel kanalını JÖH ya da PÖH diye bilinen özel birlikler yürütüyor. Sokak aralarına savaş ortamında kullanılabilecek ağır silahları, tankları sokmaktan çekinmeyen bu polis ve asker birlikleri, son bir yılda abluka bölgelerinde 80'i çocuk en az 350 sivili öldürdü. Son bir yılda tüm yurtta ise 108'i çocuk en az 1.161 insan yaşamını yitirdi. Bir halkı bombalayıp yok etmeye çalışan ve kontrolden çıkmış bir güç var orada.

Kendinizce bir terör tanımı yapıyorsunuz ve koca bir halkı bu tanımın içine sokuyorsunuz ve zaten, bu ülkede "terör" ve "terörle mücadele", "Kürt" kelimeleri yan yana bile geldiğinde artık kimse konuşamaz hâle gelmiş durumda.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Şu anda nerede konuşuyorsun?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Sivil halkı öldürüp, evlerini başına yıkıp adına da "terörle mücadele" diyorsunuz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Senin kimliğin ne ve sen nerede konuşuyorsun?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Dinleyin lütfen.

Açıkçası, önümüzdeki bu tasarı, âdeta AKP ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında yapılan bir sözleşme niteliğini taşıyor. Bu iki kurum, birbirlerine verdikleri taviz ve güvenceleri yazılı bir metne dönüştürmüşlerdir.

Tasarının görüşülmesi sırasında düzenlemenin omurgası olan bazı hususlar gözden kaçmış gibi görünüyor ama yeri geldiğinde yine tartışılacaktır.

Buradaki ibarelerle, muğlak kavramlarla gözden kaçırmaya çalıştığınız başka bir konu daha var; sivillere yönelik, askerler tarafından işlenen infaz, işkence gibi suçların soruşturmasını yine bir askerin iznine bağlıyorsunuz. Açıkça, taraf olan bir kurumun bu izni bağımsız bir şekilde vermesi beklenemez. Kaldı ki bütün tasarı, askere "Sen istediğin gibi vur, öldür, ben seni korurum." sözleşmesinden başka bir şey değil. Bu düzenleme, bölgede zaten devrede olan süreci yasayla güçlendirmekten başka bir anlam taşımıyor.

Tasarının esas gövdesini oluşturan maddede, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bu madde çerçevesinde işleyeceği suçların askerî suç kapsamına alınması öngörülmektedir. Suçların mevcut yasalarda içeriği çok muğlak bir şekilde tanımlanmıştır, askerî suç kapsamına alınması oldukça sorunlu bir durumdur. Asker kişilerin sivillere yönelik işledikleri suçların yeri sivil mahkemeler olmalıdır. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Sivil yargıyı demokrasi ve özgürlükler adına güçlendirmek yerine içini boşalttınız, şimdi ise askerî yargıyı, 12 Eylül darbe anayasasıyla darbecileri aratır şekilde güçlendiriyorsunuz.

Öncelikle, sivil ve askerî yargı ayrımı, mevcut durumda bile evrensel hukuk ilkeleri açısından askere soruşturma izni verilmemesi ya da bu izni verme yetkisinin de askerde olması açıkça "tarafsızlık" ilkesine aykırıdır. Hukukun üstünlüğüne inanan, insan haklarına saygılı bir devlet yönetimi istiyorsak sivillere yönelik suç işlemiş asker kişileri yargı zırhıyla korumak yerine bu tür iddiaların ve şikâyetlerin derhâl ve tarafsızca incelenmesinin sağlanması gerekir. Bu ise ancak bu amaçla oluşturulmuş bağımsız soruşturma birimlerinin varlığıyla mümkündür. Bu amaçla, bu kapsama giren bütün görevliler ve bunlarla ilgili şikâyet ve ihbarların "şüpheli" konumundaki görevlilerin bağlı bulunduğu teşkilatlardan ve yürütme organından tamamen bağımsız bir şekilde yapılandırılacak şikâyet ve soruşturma mekanizmaları içerisinde ele alınması gerekir.

Değerli milletvekilleri, işkence yasağı tüm uluslararası sözleşmelerde "mutlak yasak" kapsamındadır. Dolayısıyla, tasarıda yer aldığı hâliyle işkence suçlarının yanlış nitelendirilerek kolluk güçleri hakkında soruşturma açılması için izin gerekliliği kapsamına sokulması engellenmelidir. Bunun için, tasarıdaki ilgili maddelerin çıkarılmasının yanı sıra Türk Ceza Kanunu'nda bu suçlara özgülenmiş yasa maddeleri de gözden geçirilmeli ve bu suçların unsurlarının başka alternatiflere başvurmaya imkân vermeyecek şekilde kesinlik ve açıklıkla tarif edilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, TSK personelinin işleyebileceği ve yaşam hakkının ihlali, işkence gibi insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilebilecek vakalarla karşılaşmak istemiyorsa söz konusu suçların faillerini korumak yerine bu vakaları engelleyici tedbirler almalıdır diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)