Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 105 |
Tarih: | 22.06.2016 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum öncelikle.
HDP olarak sunmuş olduğumuz, cezaevlerinde son dönemde artan hak ihlallerinin araştırılması konusunda grubumuzun verdiği önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri, on dört yıllık AKP iktidarının yarattığı sorun alanları ve ayrıca toplumda yarattığı tahribat elbette saymakla bitmez. Ancak, cezaevleri bu anlamda en hassas ve bir an evvel tedbir alınması gereken bir alandır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye cezaevlerinde her dönem mahpuslara yönelik infaz ve işkence vakaları başta olmak üzere, birçok ihlallerin yaşandığını biliyoruz, çok yakından biliyoruz. Bunun en yakın örneğini "Yasa dışı örgütlerin hâkimiyetini kırmak." iddiasıyla 19 Aralık 2000 yılında 20 cezaevinde, bir kısmı kimyasal silahlarla olmak üzere, 30 tutsağın ölümüne neden olan Hayata Dönüş Operasyonu'nda görmüştük. Hayata Dönüş Operasyonu'nun gayesi belliydi; o dönem tecrit niteliğindeki 1 veya 3 kişilik koğuşlardan oluşan F tipi cezaevlerine geçişi sağlamak amaçlanıyordu. Bugün tecrit işkencesinin mahpuslarda yarattığı tahribatın boyutlarını tariflemek bile imkânsız hâldedir.
Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken cezaevlerinin AKP'nin oluşturduğu en büyük sorun alanlarından biri olduğunu ifade etmiştim. Bunu ben değil, aslında AKP'nin on dört yıldır işgal ettiği Adalet Bakanlığı verileri söylüyor. Zira, AKP iktidara geldiği 2002 senesinde cezaevlerinin mevcudu 60 bin iken 31 Mart 2016'da bu sayı 188 bine ulaşmış durumdadır yani tam 3 katı. Daha açıklayıcı ifade etmem gerekirse cezaevlerinin nüfusu toplam kapasiteyi aşmış durumdadır. Bizlere, sivil toplum kuruşlarına gelen mektuplardan da biliyoruz ki sadece bu nedenle insanlar ranzalarda nöbetleşe yatıyorlar. Yer bulamayan mahpuslar kapı önlerinde, tuvaletlerde uyumak zorunda kalıyorlar. Hatırlayın, 2012 senesinde, doluluk nedeniyle artık nefes alamadıklarını belirten Şanlıurfa Cezaevindeki mahpuslar seslerini duyurabilmek için isyan çıkarmışlar ve ne yazık ki 13 mahpus da yaşamını yitirmişti. Bu örnekten yola çıkarak ifade etmeye çalıştığım husus, hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı fakat en belirsiz de olduğu alan cezaevleridir. Katı disiplin koşulları ve cezaevi yöneticilerinin keyfî cezalandırma yöntemlerini, "arama" adı altında mahpuslara uygulanan işkenceleri, cezaevlerinin sivil denetime açık olmaması sebebiyle maalesef takip etmekte çok zorlanıyoruz. Buna rağmen, bizlere hâlâ ulaşabilen tutuklu ve hükümlüler var, onların şansı ise yargılandıkları davaların siyasi niteliği dolayısıyla hak arama yöntemlerini kısmen biliyor olmalarıdır, adli suçlardan tutulan mahpusların böyle bir şansı bile yoktur.
Tabii, cezaevlerindeki ihlal sebepleri doluluk oranıyla sınırlı değil. Hâlâ, neredeyse tüm cezaevlerinden şüpheli ölüm haberlerini, tedavilerinin engellenmesi nedeniyle yaşamını yitiren hasta mahpus haberlerini, sadece mahpuslara yönelik değil ziyarete giden yakınların dahi tabi tutulduğu çıplak arama, makat arama işkencelerini, kamerasız alanlarda darbetme olaylarını, süngerli odaya kapatma gibi işkence yöntemlerini, tedavileri engellenen ağır hasta tutsakları, yakınlarından binlerce kilometre uzağa sebep olmadan gönderilen, sevk edilen ya da sürgün edilen mahpusları duyuyoruz ve biliyoruz. Neredeyse tüm cezaevleri bu durumla karşı karşıya.
Aylardır, ablukaların başlamasından beri, iletişim ve görüş hakları kesilen, ağır hasta ve yaralı oldukları hâlde tedavileri yapılmayan Şırnak T Tipi Cezaevindeki mahpuslardan üç aydır da haber alamıyoruz, yakınları dahi kimse görüşemiyor. Tutuklu ve hükümlüler 8 Marttan bu yana telefon hakkını kullanamıyor. Yine, 14 Marttan bu yana ise mahpuslar aile ve yakınlarıyla görüşemiyor. Tutuklu yargılananlar duruşma tarihleri geçmesine rağmen mahkemeye çıkarılmıyor, duruşmaların görülmesi için "SEGBİS" denen ve savunma hakkını kısıtlayan yönteme başvuruluyor. Yıllardır, cezaevleri, gözaltı merkezleri gibi kapatılma alanlarındaki işkence ve diğer hak ihlali iddialarının araştırılması için bu yerlerin bir an önce uzman sivil kurumların denetimine açılması gerektiğini dile getirdik ve Hükûmet de üzerine düşeni yapmamakta ısrarcıdır. Hükûmet, İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol gereğince bu sistemi bir türlü devreye sokmamıştır. Öte yandan, Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesindeki Cezaevi İnceleme Komisyonu da çalışmalarını sınırlı tutmakta ve bu bahsedilen iddiaları araştırmakta isteksiz davranmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hâlihazırda Şakran Cezaevinde yaşanan olayları endişeyle takip ediyoruz. Yirmi dört günden fazladır orada bulunan tutsaklar açlık grevine başlamış durumdalar, sebebi de işkence ve onur kırıcı muameleye tabi tutulmalarıdır. Bu konuda Adalet Bakanına da defalarca soru sormamıza rağmen, oradan sağlıklı bir bilgi vermemektedir, bilgi vermekten de kaçınmaktadır. Bizler çok endişeliyiz, bir an önce Şakran Cezaevinde neler olup bittiğine dair açıklama yapılmasını bekliyoruz ve uygulanan insanlık dışı ve onur kırıcı muamelelere de son verilmesini diliyoruz.
Bizler, milletvekili olarak yasama faaliyetimizin bir parçası olan cezaevi ziyareti görevini ne yazık ki tam bir yıldır Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın ambargosuyla yerine getiremiyoruz. Sayın Bakan hukuka aykırı bir şekilde ve tamamen keyfî olarak HDP'li milletvekillerinin cezaevlerine gitmesini engellemektedir. Bu engelle beraber, kendileri de cezaevlerindeki uygulamalardan ve insanlık dışı muamelelerden haberleri yokmuş gibi davranıyor, gözlerini kapatıyor ve umursamaz davranıyor, açıkça görevini kötüye kullanıyor.
Yine, cezaevlerinden işkenceyle ölüm haberleri, tedavi engellendiği için yaşamını yitiren mahpus haberleri geliyor. Bakanlığın sesiz ve ilgisiz kaldığı bu soruna eğer bizler veya sorunları tespit etmeye gönüllü sivil toplum kuruluşları da müdahil olamazsak bu insanların haklarını kimler savunacak ve nasıl savunulacak? Anayasa'nın 17'nci maddesine göre kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan muameleye tabi tutulamaz. Anayasa'nın 13'üncü maddesine göre, temel hak ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir.
Ayrıca AİHM, çıplak aramayla ilgili kararlarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü maddesinde düzenlenen işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağı ve 8'inci maddede düzenlenen özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkıyla sağlamaktadır, güvence altına almaktadır ancak bunlara sürekli aykırı davranışlar sergileniyor.
Sayın milletvekilleri, tutulduğu Oltu T Tipi Cezaevinde 2 Mayıs 2016'da gece saatlerinde beyin damarlarında meydana gelen tıkanma sonucu fenalaşan Ferhat Sarıhan, fenalaşmasına rağmen dokuz saat koğuşta keyfî bir şekilde bekletildikten sonra hastaneye kaldırıldı ve tam dört gün hayatta kalma mücadelesi verdikten sonra hayatını kaybetti. Buradan sormak istiyorum: Bu sorumlularla ilgili, bu ölüm olayına yol açan, keyfî davranan görevlilerle ilgili Bakanlık bir soruşturma başlatmış mıdır? Sorduğumuz sorulara cevap verilmemektedir. Tekrar Meclis kürsüsünden söylüyorum: Bu ihlallere artık son verin.
İzmir'deki Açık Ceza İnfaz Kurumunda kalp krizi geçirdiği hâlde hastaneye sevk edilmeyen ve cezaevi yönetiminin "Biraz yürü, dolaş ağrın geçer." diyerek koğuşuna gönderdiği Erkan Aydoğan'ın 30 Mayıs 2016'da ölümüne yol açılmıştır.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerindeki işkence uygulamaları ve diğer hak ihlalleri artık kabul edilemez bir noktaya gelmiştir. Her cezaevi yönetimi ayrı bir yönetim kurmuş ve mahpuslara akıl almaz işkenceler yapmaktadır. Keyfî olarak görüş yasağı verilen, mektuplarına, kitaplarına el konulan, ailelerinden binlerce kilometre ötedeki cezaevlerine sürgün edilen bu insanların sesini duymak zorundayız. Dışarıda olduğu gibi, tüm bu baskıcı uygulamaların ve işkencelerin en büyük mağduru yine kadın ve çocuklardır.
Gün geçmiyor ki çocuk cezaevlerinden işkence, cinsel istismar, tecavüz haberleri gelmesin. Henüz 15-16 yaşında olan bu çocuklara yapılan tüm bu zulümler yetmezmiş gibi, bir de ailelerinden koparılıyorlar. Ailesi Şırnak'ta, Hakkâri'de kıt kanaat geçinen çocuklar çeşitli bahanelerle Sincan'a, İzmir'e, Adana'ya sürgün ediliyor.
Değerli milletvekilleri, zamanım da kalmadığı için... Birçok ihlali de burada saymak elbette ki imkânsız ama Türkiye cezaevlerinde yaşanan başta yaşam hakkı olmak üzere işkence dâhil tüm hak ihlali iddialarının Meclisin katkılarıyla bir an evvel aydınlatılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bir an evvel esaslı şekilde çalışacak bir komisyonun kurulması ve ihlallerin tespit edilip tedbirlerin alınması gerekir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)