| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 21.06.2016 |
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 387 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Türkiye iyi yönetilmiyor. Türkiye'de kavramlar, hukuk, adalet anlayışı on dört yıldır iktidarda bulunan AKP iktidarının günlük siyasi durumuna, konjonktürel gelişmelere ve o gelişmelerin yol açtığı sonuçlara göre şekillenir oldu. Türkiye'nin hızla bu süreçten çıkması gerekiyor sayın milletvekilleri.
Türkiye çok kritik günlerden geçiyor. Farkında mıyız acaba bunların? Türkiye'nin içinde bulunduğu durum bütün dünya tarafından ibretle takip ediliyor ve Türkiye'de çok derin çatışmalar, çok derin anlaşmazlıklar, giderilemeyecek boyutta siyasi davranışlar her gün artan bir travma etkisiyle tüm Türkiye'yi sarıyor. Birbirimizden kopuyoruz, birbirimizden uzaklaşıyoruz. Bu devasa sorunları, terör sorununu görüşürken dahi anlaşmazlık içerisindeyiz.
İktidar partisi kimi zaman kendi konjonktürel durumuna göre bir farklı tutum alıyor, bir başka zaman bakıyorsunuz ki birkaç yıl önce söylenen sözler unutulmuş, çıkartılan kanunlar o gün sanki hiç çıkartılmamış, onlar üzerinde AKP sözcüleri hiç konuşmamış gibi hemen kanunlar değişiyor ve AKP iktidar sözcüleri o gün farklı konuşuyorlar, muhalefeti suçluyorlar, aynı kanunları değiştirmek istedikleri zaman da konuştukları zaman yine muhalefeti suçluyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin en önemli sorunu, AKP'deki bu kafa karışıklığıdır, berrak olmayan yönetim anlayışı, çözümlenemeyen sorunların üstesinden gelememek, onun altında kalmak. Bu altında kalınan sorunların yarattığı devasa sorunlar içerisinde AKP'nin ikircikli yaklaşımları bir gün öyle bir gün böyle. Gün geliyor, "çözüm süreci" diye bir süreç ilan ediliyor, o süreçte iktidara destek veren bütün aydınlar baş tacı ama süreç bittikten sonra iktidarın tutumunu eleştiren bütün aydınlar terörist. Çözüm sürecinde haklı olarak uyaran partiler havuz medyası tarafından linç ediliyor. "Siz sürecin bitmesini mi istiyorsunuz, Türkiye'de kan akmasını mı istiyorsunuz?" dendiği zaman çok aklı başında tavsiyeler, ilkeler öne süren muhalefet partilerinin bu önerileri ellerinin tersiyle itiliyor, yine havuz medyası muhalefet partilerine tam kadro, hep bir ağızdan, koro şeklinde "Siz ihanet ediyorsunuz. Biz Türkiye'de kan akıtılmasına engel olmak istiyoruz, siz engel oluyorsunuz." diyor. Bugün gelinen noktada "Yahu, süreçle ilgili eğer ilerleme olacaksa, Türkiye'de kan akmayacaksa gelin Mecliste bu sorunu tartışalım." dendiği zaman bu sefer muhalefet partileri terörist muamelesi görüyor.
Değerli arkadaşlarım, önemli bir konu. Bu konu tam da siyasetin dışında bir konu, bu konu bir millî beraberlik konusu. Bu konu üzerinde en ufak bir yalpalanma bizleri bir uçtan alıyor bir başka uca götürüyor.
Bakın, 7 Hazirandan sonra tam 550 şehit vermişiz. Aslanlar gibi, genç polislerimiz, askerlerimiz hayatını kaybetmiş. Doğu ve güneydoğuda önlenmek istenen terör olayları nedeniyle binlerce ev yıkılmış, binlerce evimiz, ilimiz, ilçemiz Suriye'yi aratmıyor. Birçok insan göç etmiş. Bu sorunların temeline baktığınız zaman, iktidar partisi bir süreç başlattığında şunu "billboard"larına astı, dedi ki: "Çözüm süreci başladı, anaların gözyaşı dindi. Onlar konuşur, AKP yapar."
Ne olmuş, nedir bu süreç, kiminle yapılıyor bu süreç, sürecin diğer tarafı kim? PKK. Oslo'da görüşen kim? AKP. O zaman, o süreç yürürken her şey iyi, o kadar iyi ki şimdiki Cumhurbaşkanı diyor ki: "PKK'yla görüşen arkadaşı ben gönderdim. Sıkıntısı olan bana söylesin." AKP'den, havuz medyasından hiç ses yok. Hangi PKK? Şu anda "terörizm" olarak nitelendirilip mücadele edilen PKK'ya Erdoğan diyor ki: "PKK'yla görüşen arkadaşı ben gönderdim. Sıkıntısı olan bana söylesin." Askerlerden de ses çıkmıyor. Sonra Beşir Atalay diyor ki, önceki bakanlardan: "Öcalan'ın mesajları bizim de düşüncemiz."
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Çok yalanladılar onu Levent Bey, yapmayın.
LEVENT GÖK (Devamla) - Sonra, önceki bakanlardan Yalçın Akdoğan "Öcalan'ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var." dediği zaman kimseden ses çıkmıyor değerli arkadaşlarım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - O da yalanladı.
LEVENT GÖK (Devamla) - Hele, yine AKP içerisinden bir milletvekili, sayın milletvekili "Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor, bizden daha iyi okuyor." dediği zaman kimseden tık yok. Bülent Arınç "'Sayın Öcalan' demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkarttık." deyip Hükûmetin yaptığı toplantıdan sonra çıkarak müjde veriyor herkese.
Değerli arkadaşlarım, o zaman işler iyiyken AKP yine "billboard"larında diyor ki: "Olağanüstü hâl kalktı, baskılar bitti, köyümde özgürce yaşıyorum." Ne olmuş? AKP zamanında demokratik gelişmeler olmuş ve olağanüstü hâl kalkmış.
Peki, değerli arkadaşlarım, bu süreç böyle yürüdüğü zaman, Cumhuriyet Halk Partisi "Ben kan akmasın diye sana kredi veriyorum." dediği zaman iktidar partisine, Cumhuriyet Halk Partisinin bu kredisi elinin tersiyle itilmedi mi? İtildi. "Yanlış yapıyorsunuz. Gelin, bu sorunu Mecliste hep beraber, MHP de, HDP de, AKP de, CHP de bütün Türkiye'nin hassasiyetlerini gözeterek çözelim." dediğimiz zaman niçin Cumhuriyet Halk Partisinin bu görüşüne itibar etmediniz? O zamanlarda her şey iyiyken şimdi terörle ilgili, Silahlı Kuvvetlere yetki veren yasayı çıkaracağız ama 10 Temmuz 2014 tarihinde bu Meclisten bir yasa geçti, çözüm süreciyle ilgili bir yasa değerli arkadaşlarım: Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun. Bu kanunun amacı da, terörün sona erdirilmesi, buna yönelik siyasi çalışmaların yapılması, sosyoekonomik çalışmaların yapılması. Bir hukuki zemine oturtmak için AKP iktidarı bu yasayı çıkardı. Kiminle yapılacaktı bu görüşmeler? PKK'yla yapılacaktı. Yani, o zaman, süreç işlerken işler iyi, PKK baş tacı. O kadar baş tacı ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk defa 2013 yılında, 2014 yılında ve 2015 yılında Abdullah Öcalan'ın Nevruz Bildirisi Diyarbakır alanında Hükûmetin emniyet tedbirleri altında okundu değerli arkadaşlar.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Beraber yazdılar Levent Bey, beraber.
LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi Türkiye bunları unuttu mu, şimdi Türkiye bunları unuttu mu? Geldiğimiz noktaya bakın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bildiri beraber yazıldı Levent Bey.
LEVENT GÖK (Devamla) - Abdullah Öcalan'ın bildirisi Diyarbakır meydanında okunduğu zaman bütün televizyonlar naklen verdi arkadaşlar. Emniyet tedbir aldı, askerler tedbir aldı kimsenin başına bir şey gelmesin diye. Apo flamaları her yerde, bayraklar her yerde. "E, o zamanlar iyiydi?" Öyle mi? E, o zamanlar iyiyken, tabii, Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı ordu çökmüş durumda. EMASYA Protokolü ortadan kaldırılırken o zaman diyor ki -o zamanki Başbakan- Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Bu EMASYA Protokolü falan diye bir şey olmaz, olmayacak, bu adımları atacağız." diyor. "Arkadaşlar, EMASYA Protokolü'nü ortadan kaldıracağız, biz bu işi bitireceğiz." diyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kaldırdık.
LEVENT GÖK (Devamla) - Hangi işi bitireceksiniz? Askerin İçişleri Bakanıyla imzalamış olduğu protokolü kaldırarak, EMASYA Protokolü'nü kaldırarak Türkiye'yi demokratik bir hâle getirdiğinizi zannettiniz, bunu yaptınız. Başka bir şey daha yaptınız: İç Hizmet Kanunu, değerli arkadaşlarım. İç Hizmet Kanunu'nu buraya getirdiniz ve AKP'li milletvekillerinin oylarıyla burada İç Hizmet Kanunu'nu değiştirdiniz ve -Sayın Başkan, değerli milletvekilleri- Silahlı Kuvvetlerin görevi tanımlandı. Öyle değil mi sayın askerlerimiz?
Silahlı Kuvvetlerin vazifesi -eski hâlinde- Türk yurdunu ve Anayasa'yla tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamaktan çıkarıldı, Silahlı Kuvvetlere sadece yurt dışından gelecek saldırılarla ilgili görev verildi, iç hadiselerle ilgili görevleri çıkarıldı.
Askerliğin tanımı değiştirildi. Askerlik -eski hâlinde- Türk vatanını, istiklal ve cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetinden çıkarıldı; sadece, "Askerlik, harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir." diye değiştirildi 13 Temmuz 2013 tarihinde. O zaman, çıktı buraya bir AKP sözcüsü, şu anda da AKP Grubu içerisinde bir sayın milletvekili... İç Hizmet Kanunu'nu değiştirdiğiniz zaman askerlerden de ses çıkmadı. Artık nasıl bir ilişki varsa aralarında, devam ediyordu, o zaman İç Hizmet Kanunu değiştirilirken buraya çıkan, bu kürsüye çıkan AKP'li sayın milletvekili dedi ki: "Asker yurt dışında bizi koruyacak, zaten cumhuriyeti millet koruyacak kardeşim." Aynen tutanaklardan okuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Korusanıza şimdi.
LEVENT GÖK (Devamla) - Yani askerin iç olaylardaki yetkisini elinden alan yasayı çıkardığınız zaman, gerekçe olarak bunu söylediniz ve şunu dediniz: "Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nu Türkiye'yi değişen dünyaya entegre etmek için çıkarıyoruz. Artık cumhuriyet orduya verilen bir görev değildir, cumhuriyeti millet koruyacaktır. Artık cumhuriyeti garnizon cumhuriyeti olmaktan çıkarıyoruz, sivil cumhuriyet için değiştiriyoruz."
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Yanlış mı Levent Bey?
LEVENT GÖK (Devamla) - Bunlar hep söylendi.
Bakın değerli arkadaşlarım, nereden nereye geliyoruz: Bütün bunların hepsi yapıldı. Bütün bunların hepsi yapılırken o zaman asker suskun, havuz medyası ambargo uyguluyor, askerin büyük bir kısmı Ergenekon ve Balyoz davalarından dolayı içeri girmiş, kimsenin sesini çıkaracağı bir ortam yok. Sonuçta, AKP bizzat Başbakan Erdoğan'ın söylediği "PKK'yla görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin." noktasından, bugün gelinen nokta tam bir kan gölü, tam bir iflas, tam bir iflas. AKP o zaman ne söylediyse tam tersi oldu. AKP o günlerde hangi kanunu çıkarttıysa şimdi tam tersini çıkartıyoruz, tıpkı bu kanun gibi.
Değerli arkadaşlarım, sorun burada. Sorun AKP'nin öngöremeyen anlayışı, vizyonu olmayan yaklaşımları. Türkiye'yi bir gün öyle bir gün böyle yöneten anlayışıyla, Türkiye'yi bir tek kişinin tartışma olmadan götürdüğü bir Türkiye'de iç işlerinden çıkamamış sorunlarla boğuşan bir Türkiye hâline gelmesi sorunudur. Bu sorunları biz AKP'yle yüzleşerek yaşıyoruz.
Şimdi, gelinen noktada terör almış başını azmış gitmiş, terörün yarattığı travmalar her yeri sarmış durumda ve bir yandan böyle bir gelişim çizgisi içerisinde PKK'yla içli dışlı olan iktidar partisi şimdi gelinen noktada "PKK düşman, buna karşı mücadele edeceğiz." Elbette edeceksiniz. Biz size çözüm sürecinde valilere verdiğiniz talimatları gösterdiğimiz zaman bize dudak büktüğünüz zaman yapacaktınız. Neydi bu talimatname? Valinin oluru var, asker operasyon izni istiyor, vali, "Olmaz." diyor, "İleri bir tarihe ertelenmiştir" diyor. Silah deposu hâline getirdiği zaman biz bas bas bağırdık "Terörle mücadelede gereğini yapın. Bu terör öyle kandırılmaya gelmez." Gerçi siz kandırılmaya alışkınsınız, bir gün FETÖ'cüler kandırıyor, bir gün PKK kandırıyor, yarın bir gün kim kandıracak bilemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Kandırıla kandırıla... Bunu da itiraf ediyorsunuz "FETÖ'cülerle beraber olurken kandırıldık.", "PKK'yla süreç yürütürken kandırıldık."
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Siz neredesiniz şimdi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Her zaman durduğumuz yerdeyiz.
LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ciddi olun ciddi. Biz terörün tam da karşısındayız, ülkemizi seviyoruz. Biz Kürt sorununun çözülmesini istiyoruz, biz Kürt sorununun Mecliste hep beraber çözülmesini istiyoruz. Bunları söylerken siyasetin ötesinde söylüyorum, yanlışları bir daha yapmayın diye söylüyorum.
Terörle mücadele: Değerli arkadaşlarım, terörle mücadeleyle getirilen bu kanundaki bir kısım yetkilerin tümü İl İdaresi Kanunu'nda var, yani bilmiyorum kimse incelemiyor mu, etmiyor mu; yani açın bakın, İl İdaresi Kanunu'nun 11'inci (D) maddesi, bu kanunun 12'nci (J) maddesinde aynen var. Demek ki bir korku var askerlerde, illa bir özel kanun olsun diye bastırıyorlar. E, nasıl bastırmasın ki asker, Millî Savunma Bakanı geçen gün kalkıyor diyor ki: "Askerin operasyon yapmadığı zamanlar olmuştur." Sayın Bakan bu sözünüzü düzelttiniz mi? Askerlerle yan yana oturuyorsunuz, düzelttiniz mi bu sözünüzü? Ne zaman talimat verdiniz de asker yapmadı? Ve Millî Savunma Bakanısınız, eski bir Genelkurmay Başkanı çıkıyor şiddetle eleştiriyor Bakanı, iktidardan ses yok. Değerli arkadaşlarım, askere operasyon yaptırmama yetkisini işte, sizler bu şekilde verdiniz, valiler tarafından verdiniz. Şimdi, önümüze bakacağız.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak PKK'yı da, IŞİD'i de, DHKP-C'yi de, elinde silah bulunan bütün örgütleri, masum insanları öldüren bütün örgütleri terörist olarak görüyor ve bunlara karşı mücadele edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz, bu konuda hiç "ama" demeden, "ancak" demeden. (CHP sıralarından alkışlar) Bu terörizmle ilgili Cumhuriyet Halk Partisini yanınıza almanız gerekiyor, karşınıza değil. Yaptığınız o kadar yanlışlar var ki Cumhuriyet Halk Partisinin bütün milletvekilleri Türkiye'nin dört bir yanında patlayan bombaların üzerinde o olayların acısını ve travmasını yaşayan insanlardır. Bakın, Ankara'da 10 Ekim patlaması oldu, 103 vatandaşımız hayatını kaybetti. O patlamada biz de ölebilirdik değerli arkadaşlarım çünkü o gün Demokrasi, Barış ve Emek Mitingi vardı ve partimiz 10.30'da toplanma kararı almıştı garın önünde, o bomba 10.05'te patladı, biz de oraya giderken patladı; Cumhuriyet Halk Partisinin Malatya Gençlik Kollarından 11 üyesi öldü, başka arkadaşlarımız da öldü, Ankara İl Örgütü de o gün çok büyük bir zayiat verecek durumdaydı. Oraya ilk giden milletvekillerinden bir tanesi benim, Ankara'daki diğer 2 patlamadan sonra da oraya ilk giden milletvekillerinden bir tanesi benim. Değerli arkadaşlarım, gördüğümüz tablo vahim, kollar, bacaklar, uzuvlar parçalanmış; polisler şaşkın, daha olayın vahameti... Bu anlattığım olaylar, patlamadan hemen on dakika sonra, on beş dakika sonra oluyor. Biz, patlayan bedenlerin ilk tanığıyız. O bedenleri birleştirmek için uzuvları toplayan insanlarız, milletvekilleriyiz. Bu terörizmin travmasını daha olay olduktan sonra yaşadık, ondan sonra da adli tıp koridorlarında yaşadık değerli arkadaşlarım.
Patlama oluyor, aileler, dostlarından, arkadaşlarından, kızlarından haber alamıyorlar, CHP milletvekilleri adli tıpta. Ben Keçiören İlçe Başkanımızın parçalanmış cesedini ilk teşhis eden kişiyim. Onu ailesine üzülerek söyledim, ama 16 yaşındaki Destina Peri'yi söyleyemedim. Babasını yıllar önce kaybetmiş 16 yaşındaki Destina Peri'nin annesi boynuma sarıldığında, "Sayın vekilim, kızım adli tıpta mı?" dediği zaman, ona "Evet, onu gördüm." diyemedim. Biz bu acılardan geçtik.
Terörizmle sonuna kadar mücadele, ama insan hakları çerçevesinde, ama hukuk çerçevesinde, kimsenin burnu kanamadan. Terör elbette yok edilecektir, hiçbir yerde en ufak bir terörist örgüt kalmayacaktır, kalmamalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi bunu destekliyor, ama Cumhuriyet Halk Partisi bu desteğini insan hakları yönünde, hukukun üstünlüğü yönünde, temel evrensel ilkeler yönünde veriyor. Kimsenin burnu kanamasın, masum hiçbir insanın burnu kanamasın. Bu nedenle, çok dikkatli olunması gereken bir süreçten geçiyoruz. Terör belasından ülkemizi kurtarmak için biz sizlere köstek değiliz değerli arkadaşlar.
Dokunulmazlıklar konusunda, "Dokunulmazlıklar kalksın, biz terörü önleyeceğiz." dediniz. Buyurun önleyin, şimdi silah sizde, şimdi yetki sizde. Biz, ülke gündeminden bir an önce terörizmin çıkartılmasını istiyoruz. Sorumluluk sizde, yetki sizde. Bizim vatandaş olarak, milletvekili olarak, parti olarak hakkımızdır Türkiye'nin terörsüz bir ortamda daha ileri noktalara gitmesini istemek. Bunu sizlerden talep ediyoruz. Türkiye'yi bir an önce terörizmden çıkartın, bunu bekliyoruz ve bu bakımdan da Cumhuriyet Halk Partisi her zaman olduğu gibi üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirecektir diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)