| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 21.06.2016 |
SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sığınmacıların sorunlarıyla ilgili Halkların Demokratik Partisi grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Göç sorunu, insanlık tarihi kadar eski bir sorun. Göçlerden en fazla etkilenen coğrafyaların başında gelen Anadolu, tarih boyunca uygun iklim koşulları, limanlar, verimli otlaklar gibi avantajlarından dolayı birçok kavmin, milletin göç ettiği bir yer olmuş, malum.
Anadolu'da ilk büyük göç, milattan önce 1200'de "Ege Göçü" olarak adlandırılan, Balkanlardan gelen kavimlerin göçü olduğu bilinmekte. Bu göç dalgasından sonra onlarca kavim, millet göç yolu olarak Anadolu'yu seçmiş; Anadolu'nun çok kültürlü yapısını biraz da buna borçluyuz aslında. Örneğin, bugün bu topraklarda yaşayan Sefarad Yahudileri, 1492 yılında İspanya'dan gelen gemilerle Osmanlı İmparatorluğu topraklarına geldiler. Yine bugün, artık bu toprakların asli unsuru hâline gelmiş olan Çerkezler, 1864'te büyük bir göç dalgasıyla Anadolu'ya geldiler. Tarihimizin en önemli gelişmelerinden biri olan matbaanın kullanımı bir göçmen olan İbrahim Müteferrika sayesinde olmuştur. İşte, bugün birçoğumuzun misafir olarak baktığı Suriyeli sığınmacıların da yarın öbür gün bu toprakların önemli bir zenginliği olarak tarihteki yerlerini alacaklarına inanıyoruz. Bugün misafir olarak gördüğünüz sığınmacılar yarın öbür gün bizim kadar haklara sahip olan birer vatandaş olacaklar. Dolayısıyla, soruna böyle yaklaşmamız gerektiği kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri, Avrupa, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük göç dalgasıyla karşı karşıya. Birleşmiş Milletlerin son verilerine göre, dünyada toplam mülteci nüfusu 65 milyon, son bir yılda 5 milyon insan mülteci olmuş durumda. Türkiye bu göç rotasının en önemli limanı olarak 3 milyon insanla dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapıyor.
Evlerinden, yurtlarından binlerce kilometre uzakta yaşamak zorunda kalan insanlara elbette elimizden gelen yardımı, kolaylığı göstermek zorundayız. Ancak, bu göçün nedenlerini de iyi irdelememiz gerekiyor. Bu göçün en önemli kaynağı konumunda olan, Suriye'de altıncı yılına girilen iç savaş sonucunda yaklaşık 400 bin insan hayatını kaybetti, 11 milyonu yer değiştirdi ve yaklaşık 5 milyon insan da ülkeyi terk etti.
Mülteci krizinin bu kadar derinleşmesinin altında AKP'nin izlediği yanlış ve öngörüsüz Suriye politikası yatıyor. AKP'nin "stratejik derinlik" dediği dış politikası, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Suriye'de de bataklığa saplandı. AKP Hükûmeti mezhepçi bir anlayışla "Üç saatte Şam'a varırız." gibi hülyalarla Suriye'deki savaşı kışkırtarak dış politikayı ve uluslararası dengeleri okuyamadığını göstermiş, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine bir anlamda destek vermiştir. AKP'nin vizyonsuz ve hayal âlemindeki dış politikası, Suriye'de yönetim değişikliğinin kısa sürede gerçekleşeceğini düşünerek buraya gelen sığınmacıların ülkelerine geri döneceğini hesap etmiş ama evdeki hesap çarşıya uymamıştır. Suriye'de yönetim değişikliği olmadığı gibi, ülke altıncı yılına giren bir iç savaşa sürüklenmiştir. Başta 100 bin mülteci için "kırmızı çizgimiz" diyen AKP, şu anda Türkiye'deki 3 milyon Suriyeli mülteci için çözüm aramaktadır.
AKP'nin Suriyeliler başta olmak üzere, ülkemizdeki sığınmacılara yaklaşımı hak temelli ve çağdaş bir yaklaşım olmaktan uzaktır. Ülkemizdeki sığınmacılar yoğun insan hakları ihlallerine maruz kalmakta ve AKP'nin siyasi emelleri için âdeta birer pazarlık unsuru olarak kullanılmaktadır. Karanlık Orta Çağ zihniyetiyle köle alıp satar gibi gerçekleştirilen geri kabul anlaşması da bu kapsamdadır. AKP ile Avrupa Birliği insan onurunu ayaklar altına alan bir pazarlık yapmış, temel bir insan hakkı olan göç hakkını, daha iyi bir yaşama ulaşma hakkını el ele gasbetmişlerdir. CHP olarak bu anlaşmayı devletler arası insan ticareti olarak gördüğümüzü bir kez daha açıklamak istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Anlaşma kapsamında Avrupa'dan ne kadar bir para gelmiştir, geri kalan para ödenecek midir, gelen para nereye harcanmıştır, gerisi nereye harcanacaktır? Bunların hepsi, iktidar tarafından yanıtlanması gereken sorulardır.
Sayın milletvekilleri, biz CHP olarak, ülkenin tüm sorunlarına ilişkin araştırmalar yapıyoruz, komisyonlar kuruyoruz, illeri ziyaret ediyoruz ve çözüm önerilerimizi sunuyoruz. İşte, sığınmacılar için de bir komisyon kurduk, aylarca çalıştık, kampları ziyaret ettik, sığınmacıların dertlerini dinledik, akademisyenlerle, STK'larla bir araya geldik, yoğun bir emek harcadık ve sonunda, bu elimde görmüş olduğunuz kitabı hazırladık, raporumuzu kitap hâline getirdik; hepinizin okumasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Çözüm önerilerimizi sıralıyoruz bu kitapta. Raporumuzu hazırlarken görüştüğümüz akademisyenlerin bize aktardığı bir gerçek var, o da şu ki: Bir gün bu insanların ülkesine barış gelse bile, göçmenlerin genellikle yüzde 60'ı ve 70'i ülkelerine geri dönmüyorlar. Dolayısıyla, burada kalacakları dikkate alınarak, buna uygun politikaların geliştirilmesi bir zorunluluk.
Burada doğan çocukların gözlerini ilk burada açtıkları, ilk anılarının, ilk adımlarının burada olduğu düşünüldüğünde, bu hayatlar, artık burada kurulacak, onların ana vatanı Türkiye olacak.
Geç kalacağımız her bir gün, suça sürüklenmiş 10 binlerin 100 binler olmasını yakınlaştıracak, bir an evvel önlem almazsak, sokaklarımızda, gözlerinin içine bakamayacağımız dilenci çocuklar gün geçtikçe artacak.
Değerli milletvekilleri, ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların sadece yaklaşık yüzde 10'u kamplarda kalıyor ve diğerleri, Türkiye'nin çeşitli illerinde, dışarıda yaşam savaşı veriyor. Kampların güvenli olduğu zannediliyor ancak öyle değil -en son, Nizip Mülteci Kampı'nı da gördük- 12-13 yaşlarındaki kızlar ikinci eş olarak satılmakta, fuhşa sürüklenmekte ve gelecekleri çalınmakta.
Şimdi, çözüm önerilerimize geçmek istiyorum ancak ondan önce, hiç sözü edilmeyen bazı mülteci kesimleri var. Örneğin, Türkiye'de 50 binin üzerinde Müslüman olmayan sığınmacı var, bunların farklı sorunları var. Engelli sığınmacılar var, LGBTİ sığınmacılar var; bunların sorunları dile dahi getirilmiyor.
Bizler sadece sorunları dile getirmekle yetinmiyoruz, çözüm önerileri de sunuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak çözüm önerilerimizi sıralamak gerekirse, sığınmacı ve mülteciler konusu dinî referanslar ve geçici çözümler ekseninde değil, hak temelli ve kalıcı çözümleri arayan bir anlayışla ele alınmalı. Mültecilere yapılan yardımlar bir lütuf gibi sunulmamalı, yardımlar devletin sosyal yardımları kapsamına dâhil edilmeli ve hak temelli olmalı.
İlk aşamada misafir olarak kabul edilen ancak daha sonra geçici koruma statüsü verilen Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmının ülkemizde kalıcı oldukları kabul edilmeli. 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne koymuş olduğumuz coğrafi çekince derhâl kaldırılmalı ve bizim için en önemlisi, çok acil olarak bir göç ve uyum bakanlığı kurulmalı, bu mesele Göç İdaresi ve AFAD gibi kurumların elinden alınarak daha derli toplu bir yapıya kavuşturulmalı. Uluslararası anlaşmalarda da hüküm altına alınan göç etme hakkı çerçevesinde geri dönmek isteyen insanlar için Avrupa'yla hakkaniyetli bir yük paylaşımı yapılmalı. Mülteci krizinin çözümünde en önemli ayaklardan biri de Orta Doğu'daki savaşların bir an önce sona erdirilmesi elbette. Terör örgütleriyle mücadele etkin, kararlı ve hızlı bir şekilde yapılmalı. Ülkemizdeki sığınmacı ve mültecileri hedef alan ve yabancı düşmanlığına yaslanan ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve uygulamalara tolerans gösterilmemeli. Geri gönderme merkezleri ve sığınmacı kampları şeffaflık ilkesi doğrultusunda sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi parti yetkililerinin ziyaret ve denetimine açık tutulmalı. Bu merkezlerin işleyişinde sivil denetim artırılmalı.
İşte, tüm bu nedenlerden dolayı biz, Halkların Demokratik Partisinin sunmuş olduğu grup önerisi lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)