GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:1
Birleşim:104
Tarih:21.06.2016

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 21 Haziran Dünya Mülteciler Günü münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.

Sizlerin de malumunuz olduğu üzere, günümüz dünyasının en önemli sorunlarından biri göç ve mülteci sorunudur. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının yıkıcı etkileriyle başlayarak, son yüzyılda yaşanan her sosyal ve politik hadise göç ve mülteci sorununun katlanarak küresel bir sorun hâlini almasına neden olmuştur. Özellikle de dünyanın son yirmi beş yıl boyunca içerisinde bulunduğu toplumsal ve siyasal bunalım, belli bazı coğrafyaların dışında dünyayı yaşanılmaz bir hâle getirmiştir. Körfez Savaşı, Bosna katliamı, Afganistan ve Irak müdahalesi, Arap Baharı, Suriye iç savaşı, Afrika'daki yoksulluk ve açlık derken kendi kaderlerine terk edilen insanlar bulundukları bölgeleri terk etmeye mecbur kalmışlardır.

Suriye özelinde, Orta Doğu genelinde yaşanan trajedi ise insanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olarak dünyaya çok ciddi sorumluluklar yüklemektedir. Gerek stratejik konumumuz gerek tarihî ve kültürel bağlarımız itibarıyla bu sorumluluktan en büyük pay, tarih boyunca her medeniyete beşiklik etmiş olan bu vatana ve onun evlatlarına nasip olmuştur. Ancak ne yazık ki dünyanın gözünü kapadığı, kulağını tıkadığı, sırtını döndüğü bu trajediye en gür sesle karşılık veren Türkiye bile kendi içerisinde konuya siyasi bir bütünlük içerisinde yaklaşamamaktadır. Öyle ki Suriyeli mülteciler konusu Türkiye siyaseti içerisinde AK PARTİ iktidarının mahiyetinde bir sorun olarak kabul edilmeye başlanmış ve 7 Haziran öncesi, hepimizin malumu olduğu üzere, iktidarın el değiştirmesi durumunda sığınmacıların Suriye'ye gönderileceği talihsiz propagandası defalarca yapılmıştır.

Meseleye ulus devlet kafasıyla yaklaşanların, tarihi 1923 itibarıyla okuyanların, biz sırtımızı döndükten sonra Orta Doğu'nun nasıl talan edildiğini ve bir damla kanın bir damla petrolden daha değersiz telakki edilerek insanların namuslarına nasıl girildiğini göremeyenlerin bizi anlamalarını ve arkamızda durmalarını elbette beklemiyoruz. Emniyet teşkilatı yüz yetmiş bir yıllık, Yargıtay ve Danıştayı yüz kırk sekiz yıllık olan bir devletin doksan üç yıllık bir tarihten ibaret olduğunu zannedenlerle ortak paydamızın olacağını zaten düşünmüyorum. Ancak, biz yine de telkin etmekle, anlatmakla ve anlaşılmayı beklemekle mükellefiz.

Biz Suriye'de varız, bundan sonra da olacağız. Biz Irak'ta, Mısır'da, Filistin'de, Tunus, Libya, Cezayir'de, Balkanlarda, hatta Somali'de ve Afrika'da da vardık, yine olacağız. Efendim, "Suriye'de ne işiniz var.", "Orta Doğu bataklığından çekilin." gibi yaklaşımlar öteki kulağımızdan çıkmak için bir kulağımıza giremeyecek kadar niteliksiz, derinliksiz ve değersiz yaklaşımlardır. Orta Doğu insanının canı, malı, namusu gasbedilirken, kundaktaki bebekler, okuldaki çocuklar, hastanelerdeki insanlar katledilirken dünyanın içerisine düştüğü acziyet, gün gelecek, bizim bu kararlığımız ve inancımız karşısında diz çökecektir.

Değerli milletvekilleri, artık kendimizi olduğumuz gibi görmenin, son on beş yılda kazandığımız öz güvenin bilincinde olarak tarihsel birikimimize sahip çıkmanın ve yola böyle devam etmenin vakti gelmiştir. Bakınız, Osmanlı'nın çökmesiyle dünyadaki denge mekanizması dağılmış ve insanlık tarihinin en büyük zulümlerine giden yollar 1900'lü yıllardan itibaren açılmaya başlamıştır çünkü tarih boyunca Osmanlı, gücünü zulmetmek için değil, adaleti sağlamak için kullanmıştır. Bugün dünya üzerinde gücünü adalet ve merhamet için kullanacak yegâne topluluk yine bu coğrafyadadır ve bu topraklardadır. Suriyeli muhacir kardeşlerimize karşı sergilediğimiz ev sahipliği bunun bir göstergesi değil midir? Harran'da 31 bin, Akçakale'de 75 bin olmak üzere vekili olduğum Şanlıurfa genelinde 700 bin sığınmacıya ev sahipliği yapmak iddia ettiğimiz değerlerin bir tezahürü değil midir? Vatanlarından koparılan, türlü işkencelere maruz kalan ve sırtını bize dayamaktan başka alternatifi olmayan muhacirlerin ve nice mazlumların bizlerden, bu kadim medeniyetten beklentisi sinekleri öldürmemiz değil, bataklığı kurutarak yaşanılır bir hâle getirmemizdir. Ben inanıyorum ki bu muhacir-ensar bilinci var oldukça Türkiye olarak bu sıkıntıların üstesinden geleceğiz, mazlumun yanında ve zalimin karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz.

Temennimiz odur ki bir dahaki Dünya Mülteciler Günü'nde dünya daha yaşanılır ve daha adil bir hâle gelir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)