GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:103
Tarih:16.06.2016

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sesim geliyor mu?

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Ses gelmiyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Mikrofonda da ses yok, Engin Bey'de de ses kalmamış.

BAŞKAN - Mikrofon açık Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - İktidar partisi grup başkan vekillerinin tutumu nedeniyle bu akşam çok sayıda sayın milletvekili uçağı kaçırdı galiba, öyle anlıyorum yani bunu da söyleyeyim.

Sayın Bakan, bir Bakan olarak Bakanlığınızla ilgili iddiaları ortaya sermeniz güzel. Arkadaşların biri söyledi "Siz bir enkaz devraldınız." Tabii "Enkaz devralmadım." demeniz; o da ayrıca güzel. Yani "Ben enkaz devraldım, ne yapayım." diyecek hâliniz de yok.

2003'ten bu yana on üç yıldır burada Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi konuşulur. Planlamanın hazırladığı, milletvekillerine dağıtılan yıl programlarının millî eğitim başlığı hep şöyle başlar: Türk millî eğitim sistemi güven, nitelik, başarı, eğitime erişim, fırsat eşitliği, öğretmen yeterliliği konularını temel sorun alanı olarak her sene yazar. On dört senedir bunu yazıyorsunuz. Ben yazmıyorum, siz yazıyorsunuz; milletvekillerine de sunuyorsunuz. Millete, kamuya, valiliklere gönderiyorsunuz. Ne yaptınız on dört senedir? Umarım ve dilerim ki siz farklı bir perspektifle iyi şeyler yaparsınız ama bu saydığım altı sorun alanını çözmedikten sonra Varto'daki öğrencinin 120 tam puanla 120 soruyu cevaplaması eğitimde başarı olduğu anlamına gelmez. Tıpkı şunun gibi: Bir öğrenci laboratuvarda kimya, fizik, biyoloji laboratuvarlarında harikalar yaratabilir; bu, eğitimin kalitesini göstermez, geleceği emanet edeceğimiz nesle güvenin de ölçüsü bu olmaz.

"Biat ve itaat" dedik. Biz de dedik, arkadaşlar da dedi: "Sayın Cumhurbaşkanı bu talimatları veriyor." Fende laboratuvarda iyi işler yapsın ama biat etsin. Biat eden çocuktan adam olmaz. Eğitimin tanımı değişeli otuz sene oldu. Eskiden "eğitim" deyince şöyle bir tanım vardı: "Kişide istendik davranış oluşturma süreci." O iş geçeli yıllar oldu. Eğitim deyince akla şimdi aklın özgürleştirilmesi gelir. Sizin de hiç tahammül edemediğiniz olay budur. Millet biraz aklını çalıştırıp ister öğrenci olsun ister vatandaş olsun sizin tutumunuz, yönetim tarzınızla ilgili vatandaş bırak isyan etmeyi biraz müşteki olduğu zaman, sizin için o artık ya bir din düşmanıdır ya teröristtir ya da teröristlerle sıkı fıkı olan kişidir ya da darbecidir. Bu kafa, iyi kafa değil.

Bir yandan da lideriniz her vesileyle "ileri demokrasi, ileri demokrasi" deyip durur. "İleri demokrasi" iddiasını ortaya atan insanın kendisinin demokrat olması lazım. Demokrat olmanın bir tane ölçüsü var: Hak ve özgürlük taleplerine saygılı olmak, tepki ve protestolara hoşgörülü bakabilmek; gerisi teferruat. Böyle bakılabilmeli. Şikâyet ettiğiniz, benim de şikâyet ettiğim 28 Şubatın beterini bu millete siz yaşatıyorsunuz.

Türkiye'de bir yanlışlık da şu, sizin en çok düştüğünüz, zaman zaman bizim de düştüğümüz: "Laiklik" deyince aklınıza baş açmak ya da baş kapatmaktan başka bir şey gelmedi, sizin de başkalarının da. Türkiye, yanlışı burada yaptı. Hep söylerim "Baş açmakla din elden gitmez, kimsenin de böyle bir şeyi iddia etmeye haddi olmaz. Ama, elbette baş kapatmakla da laiklik elden gitmez." Bu kadar basit.

Gelelim kanuna. Bir sayın milletvekili -ismini hatırlayamadığım için özür diliyorum- "Bu kanunu çıkarmak için çok geç kaldık." dedi. Sayın İsen de -onu biliyoruz köşkten- "Sizin bizi eleştirmeniz lazım 'Şimdiye kadar bunu niye çıkarmadınız?' diye." dedi. Bakın, bu kanun Genel Kurulda üç günde çıktı. Peki, sizin on dört senedir aklınız neredeydi? (CHP sıralarından alkışlar) On dört senedir niye bu kanunu çıkarmak için... Yani, içinizde hiç mi bir tane akıllı adam yoktu? Hepinizin aklı başına yeni mi geldi?

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Hep bizden bekliyorlar.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Millî Eğitimin, bürokrat kökenli milletvekillerinizin, Hükûmetin, on dört senedir... Madem bu kadar büyük bir ihtiyaçtı, Allah aşkına, bir tane akıllı adam yok muydu içinizde?

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Biz bunu Komisyonda defalarca dile getirdik, geç kaldıklarını.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tek başına on dört senedir bu devleti idare ettiniz; yapmadığınız, çıkarmadığınız kanun kalmadı; 2.500 maddelik kanun geçti buradan. Topu tomarı 8 madde, neredeydiniz? Bir cevap verin ya! Gelin, deyin ki: "Biz bunu şu sebeple yapmadık."

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Taşeron vardı o zaman, taşeron.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Cemaat vardı, cemaat. Cemaat okullarıyla idare ediyorlardı. Paralel gidince ihtiyaç doğdu.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ya, ya, ya!

Taşeron bitti, sıra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Altay, sizin sesiniz kısık olduğu için size bir dakika daha verelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Suç ortağıyla yolları ayırınca kendinize yeni bir manivela yarattınız, yaratmak istiyorsunuz. Bu vakfı, bu tasarıyı bir intikam projesinin aparatı olarak ortaya koyduğunuzu düşünüyoruz. Bu şekliyle Türk millî eğitim sistemini içeride kimi cemaatlere, dışarıda da maalesef, arkadaşlarımın biri söyledi, güzel söyledi, marifet holdinge -maarif holding bile diyemiyorum, hadi öyle diyeyim- maarif holdinge ihale ediyorsunuz, taşere ediyorsunuz, delege ediyorsunuz. Sayın Bakan, ben de iyi bir eğitimciyim, eski bir eğitimciyim, boş zamanınız çok olacak, sık sık gelelim Millî Eğitim Bakanlığında bari çay içelim, yapacak başka bir işiniz yok.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vakfı iktidarınızın bittiği günün haftası kapatacağız ya da Millî Eğitim Vakfına devredeceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)