GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:101
Tarih:14.06.2016

CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maarif Vakfı Kanunu Tasarısı'nın tamamı üzerine grubum adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir ülkeyi yönetenlerin en önemli görevi iyi yurttaş yetiştirmektir. İyi yurttaş yetiştirmek ancak ve ancak iyi eğitimle mümkün olabilir. Ancak, on dört yıllık AKP hükûmetlerine baktığımızda, değişen Millî Eğitim bakanlarına, değiştirilen eğitim sistemlerine baktığımızda ne yazık ki bu başarılamamıştır. AKP hükûmetlerinin bakanlarından Sayın Hüseyin Çelik'in dediği gibi "Eğitim yapboz tahtasına döndürülmüştür." Bunu biz demiyoruz, sizin hükûmetlerinizin bakanlarından birisi söylüyor.

Eğitimde nicelik ve nitelik sorunları her geçen gün daha da artmakta. Bugün bu sorun yumağı Millî Eğitim Bakanlığının kendi eliyle oluşturduğu büyüyen bir çığa dönüşmüştür ve Millî Eğitim Bakanlığı bu çığın altında giderek daha çok ezilmekte, giderek daha çok küçülmektedir.

Kısacası değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitim karnesi bozuktur, eğitim karnesi zayıftır, Adalet ve Kalkınma Partisi eğitimde başarısız olmuştur. Aslında, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin Millî Eğitim Bakanlığına ilişkin öyküsünün en can alıcı başlangıç noktası 30 Mart 2012 tarihidir. Ne oldu bu tarihte, gelin yüce Meclis çatısı altında hep birlikte hatırlayalım. 6200 sayılı Yasa yani daha çok bildiğimiz adıyla 4+4+4 yasası bu tarihte kabul edildi. Bu yasa bu Meclisin, bu yüce Meclisin çatısı altından nasıl geçti? Kavgayla, gürültüyle, patırtıyla. İtirazları dinlemediniz, "ortak akıl" demediniz, "bizim yurttaşlarımız" hiç demediniz, yasayı bu Meclisten güle oynaya geçirdiniz. 4+4+4 yasasıyla Millî Eğitim Bakanlığı o güne kadar sürdürmüş olduğu politikayı daha da sertleştirdi. Âdeta bu yasayla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi eğitimde yeni bir anlayış benimsedi.

Bu yasadan sonra neler oldu, gelin hep birlikte bakalım. Dinsel söylem ve dinsel eylemleriyle vücut bulmuş bazı vakıf ve dernekler "sivil toplum örgütü" adı altında Millî Eğitim Bakanlığının politikasını belirler hâle geldi. Başta TÜRGEV olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığı bu vakıf ve derneklere tutsak edildi. Ortaöğretime konulan dersler, müfredatın belirleyicileri, "değerler eğitimi" adı altında sorunlu uygulamalar, öğrencilerin hangi dersleri seçmeleri gerektiğine kadar bu vakıf ve dernek adı altındaki cemaatler söz sahibi oldular. Amaçları siyasal iktidarın ideolojisine uygun bir nesil yetiştirmek olan bu vakıf ve dernekler âdeta Millî Eğitim Bakanlığının alternatifi hâline geldiler. Millî Eğitim Bakanlığı "Nasıl daha iyi bir yurttaş yetiştirilebilir?" diye düşüneceği yerde "Saraydan tanımlanan gençliği nasıl formatlarız?" anlayışıyla hareket etmeye başladı.

Sayın Bakan, okulları dönüştürdünüz, okulları sıradanlaştırdınız, dershaneden bozma temel liseler yaptınız, özel okullara yani parası olanlara teşvik verdiniz, TEOG sınavlarında başarılı olamayan çocuklarımızı açık liselere yani mesleki teknik eğitim liselerine ve daha da fenası, daha büyük çoğunluğunu imam-hatip liselerine mahkûm ettiniz. İş o kadar çığırından çıktı, iş o kadar sizin kontrolünüzden çıktı ki, azınlıkların çocuklarına, Alevi yurttaşlarımızın çocuklarına dahi adres olarak imam-hatip liselerini gösterdiniz.

Yalnız, unuttuğunuz bir şey var sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekilleri, format atmaya çalıştığınız kuşak Z kuşağı, bunu unuttunuz. Üç yıl önce Gezi eylemini başlatan üniversiteli öğrenciler Z kuşağının öğrencileriydi. Bugün Z kuşağı yeniden isyanda. Üniversitelerden sonra liselerde başlayan öğrenci hareketlerini, Sayın Bakan, görmezden gelmeyin; iyi izleyin, iyi dinleyin bu öğrencileri. Sayın Cumhurbaşkanının dün gece bir iftar yemeğinde söylediği dış güçler ve dış düşmanlar, liseli eylemlerinin sorumlusu değildir. Liseliler eylemde, liseliler antilaik öğretime karşı, karanlığa sürüklendikleri eğitime karşı ve liseliler, özgürlüklerine yapılan müdahalelere karşı eylemde.

Nereden başladı bu eylemler? İstanbul Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi gibi geleneksel okullardan başlayan eylemler yurdun dört bir yanına yayıldı; dün Samsun'daydı, bugün Rize'de ve Sayın Davutoğlu'nun memleketi Konya'da.

Değerli milletvekilleri, bu bir başkaldırı, siyasal ve toplumsal çürümüşlüğün eseri, habercisi. Seslerine kulak verin liselilerin ve onları anlamaya çalışın. Bilin ki, tüm dünyada tarihin her döneminde öğrenciler siyasal tartışmaların tam da ortasında yer almışlardır.

Bakınız Osmanlı tarihine; dinci, gerici uygulamalara ilk isyan edenler Osmanlı'da medrese öğrencileri olmuştur. Yine, Osmanlı'da suhte isyanları tam da bugünkü liselilerin eylemleriyle aynıdır, Osmanlı'daki karşılığıdır. Bu isyanların temeli bugünle aynıdır; gerici eğitimdir, yoksulluktur, işsizliktir isyanların nedeni. Kısacası, bugün Millî Eğitim Bakanlığı zaten devre dışı kalmış, yönetme erkini kaybetmiş, iradesini ve gücünü yandaş vakıf ve cemaatlere terk etmiş bir Bakanlıktır.

Bugün tartışacağımız Maarif Vakfı, aslında eğitime karıştırılmak istenen vakıf, tüm bu yaşananlardan sonra, detaylarını okuduğumuz zaman hepimiz için ürkütücü, hepimiz için düşündürücü bir yasa tasarısıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda yer alan vakfın amaçlarına baktığımızda yok yok. Eğitimin planlanmasından eğiticinin yetiştirilmesine, anaokulundan üniversitelere, yurt ve pansiyon açılımından burslara kadar çok geniş bir yetki donanımından bahsediyoruz. Evvelce, Millî Eğitim Bakanlığını kendi ellerinizle bugün "paralel", bugün "devlet içinde bölücü terör örgütü" dediğiniz cemaate siz teslim etmiştiniz. Bugün, Millî Eğitim Bakanlığı içinden bu cemaati temizlemeye uğraşıyorsunuz. "Bu cemaati temizleyelim, bu cemaatlerin açtığı okulları ortadan kaldıralım." derken Maarif Vakfı Yasa Tasarısı'yla yeni bir paralel yapıyı yasa marifetiyle ve bu yüce Mecliste parmaklarınızın sayısının çoğunluğuna güvenerek buraya getirdiniz.

Bakınız tasarıda neler var: Bu tasarının kanunlaşması hâlinde, yurt içi ve yurt dışındaki, kamuya ait varlıklar bedelsiz olarak vakfa devredilecek. Vakıf eğitmenini kendisi yetiştirebilecek. Vakfın bulunduğu şehirde başka kamu kurumu okul açamayacak. Bakanlık eğitim hakkını vakfa devredecek, bununla Tevhidi Tedrisat Kanunu ihlal edilecek. Yurt dışındaki diğer kamu ve kuruluşlara ait tüm eğitim birimleri bu vakıf tasarısının yasalaşması ile kapatılacak. Kuruluş aşamasında vakfa Millî Eğitim Bakanlığının kendi bütçesinden 1 milyon Türk lirası aktarılacak. Yönetim kimlerden oluşacak? Yönetim, 7 kişilik kalıcı yönetim, 4'ü Cumhurbaşkanı, 3'ü Bakanlar Kurulu olmak üzere, siyasetin ta kendisi tarafından, siyasi erkin ta kendisi tarafından atanacak. Geriye kalan 5 kişiyi zaten saymıyorum kalıcı üyeler zaten çoğunluğu oluşturdukları için. Bu vakıf siyasetin güdümünde, siyasetin ta kendisi olarak yasalaşacak. Peki, vakfın merkezi neresi olacak? Vakfın merkezi İstanbul olacak, şaka gibi.

Başlarken bir cümle ile özetlemek istiyorum: Maarif Vakfı Yasa Tasarısı'nın kabul edilmesi hâlinde kurulacak olan vakıf aslında paralel bir Millî Eğitim Bakanlığı örgütlenmesidir değerli arkadaşlar, ben bu noktayı çok önemsiyorum. Ezcümle, aslında şöyle tarifleyebiliriz: Kurulacak vakıf sarayın maarif vekâletinin ta kendisidir. Millî Eğitim Bakanlığının Ankara'da olmasına karşın, bu, Bakanlık marifetiyle kurulacak vakfın merkezinin İstanbul olarak belirlenmesi vakfın çalışmalarını kontrol ve gözetim dışına çıkarmak amacından başka bir şey değildir.

Kaygılarımızı Komisyonda dile getirdik. AKP'li Komisyon üyesi arkadaşlarımız "Vakfın merkezi neden Ankara değil?" diye sorduğumuzda dediler ki: "Böyle bir vakfın merkezinin medeniyetler şehri İstanbul olması yakışık almaz mı?" Yine, başka bir AKP'li Komisyon üyesi arkadaşımız ise dedi ki: "Bu vakfın merkezi İstanbul olmalı çünkü İstanbul Ankara'ya göre ulaşım ve iletişim kolaylığı olan bir şehir." Değerli milletvekilleri, bu gerekçeler, bu açıklamalar kusura bakmayın ama ne gerçekçi ne de samimi. Bu yasa tasarısıyla kamunun yani Millî Eğitim Bakanlığının asli görevleri özel hukuk tüzel kişisine Millî Eğitim Bakanlığının elleriyle teslim edilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın İsmet Uçma çok güzel konuştu, çok zarif bir konuşma yaptı ama yirmi dakikalık konuşmasının belki de sadece beş dakikalık bir kısmı Maarif Vakfıyla ilgiliydi. Sayın Uçma'nın konuşmasından hatırlayabildiğim, dedi ki: "Değerli arkadaşlar, bu vakıf Adalet ve Kalkınma Partisinin vakfı değil, bu vakıf hepimizin vakfı." Keşke Sayın Uçma burada olsaydı da sözlerimi o da duyabilseydi. Değerli milletvekilleri, bu vakıf bizim değil, bu vakıf elbette Adalet ve Kalkınma Partisinin de değil, bu vakıf sarayın vakfı, sarayın maarif vekâleti. (CHP sıralarından alkışlar)

Tasarının bu şekilde yasalaşması hâlinde vakıf tüm yurt dışı eğitim öğretim faaliyetlerinde tek belirleyici olacaktır ve Millî Eğitim Bakanlığının önüne geçecektir. Bir anlamda, Sayın Bakan, bu vakfı kurduğunuzda birçok yetkinizi vakfa devretmiş olacaksınız. Yasanın içeriğinde mütevelli heyetinin oluşumu vakfın siyasetin güdümü altında olması sonucunu getirecek, denetim ise yine siyasetin keyfiyetine bırakılacaktır.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Siyaset de halkın güdümündedir, siyaset milletin güdümündedir.

GAYE USLUER (Devamla) - Yasanın içeriğinde mütevelli heyetinin 72 yaşına kadar görev yapabilecekleri ibaresi akılla alay eder, devlet ciddiyetiyle ölçüşemez niteliktedir. Düşününüz, bu yaklaşımla, yaşı 30 olan bir mütevelli heyeti, atanan bir kişi tam kırk iki yıl bu vakıfta görev yapacaktır. Yani siyasi kontrol, bu yapıdaki siyasi erkin etkinliği âdeta mütevelli heyetindeki kalıcı üyeler ölene kadar devam edecektir. Yetmiyor, vakfın mütevelli heyeti üyelerine 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 13'üncü maddesi kapsamında -iyi dinleyin, bunu okumadığınızı düşünüyorum- olacak şekilde, yani mütevelli heyeti üyelerine diplomatik pasaport verilecektir. Ne zamana kadar? Milletvekillerinin diplomatik pasaport hakkı dört yılla sınırlıyken saraya bağlı vakıftaki mütevelli heyetinin diplomatik pasaport süresi 72 yaşına kadar olacaktır.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Ölünceye kadar.

GAYE USLUER (Devamla) - Ölünceye kadar.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Saray da mütevelli de millete bağlıdır, milletin iradesiyle gelmiştir.

GAYE USLUER (Devamla) - Değerli milletvekilleri, dinleyiniz, daha sonra kürsüden cevap veriniz.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Yetkiyi siz alın, siz gelin.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Kırk yıl göreve atandı ya, kırk yıl göreve atandı onlar.

GAYE USLUER (Devamla) - Değerli milletvekilleri 430 sayılı...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, konuşmacı kürsüde. Sayın İrgil, lütfen.

Buyurun Sayın Usluer.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Söyleyin onlara laf atmasınlar Gaye Hanım'a.

GAYE USLUER (Devamla) - Değerli milletvekilleri...

Teşekkür ederim Sayın İrgil.

Değerli milletvekilleri, dinlerseniz devam edeceğim. 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim öğrenim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığına devredildiğini elbette ki hepiniz biliyorsunuz. Tasarının bu hâliyle yasalaşması durumunda Anayasa'nın 174'üncü maddesiyle koruma altına alınan 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu da ihlal edilmiş olacaktır. Sayın Bakan, bunu belki hatırlatmam doğru değildi ama tam da bu noktada hatırlatmak gereğini hissettim. Bu vakfın kurulmasıyla, kamuoyunu giderek artan ölçüde rahatsız eden az önce saydığım vakıfların -başta TÜRGEV olmak üzere- görev alanları bu vakfa devredilecektir.

Kurulacak vakıf aslında TÜRGEV'in ikiz kardeşidir, hayırlı olsun. Kurulacak vakıf eğitimin öznesi olacaktır ve bu vakıf, bugüne kadar başka isimler altındaki vakıflar ve cemaatler tarafından yürütülen tüm gayriyasal uygulamaların yasal kılıfı olarak kullanılacaktır. 1981 yılında kurulmuş olan Millî Eğitim Vakfı hâlen görevlerine devam ederken, faaliyetlerine devam ederken benzer nitelikte daha üst yetki donanımına sahip yeni bir vakfın kurulmasındaki amaçları görmek zor değildir. Aslında, esas olarak yurt dışında faaliyet gösterecek olan bu vakıfla istenilen, eğitimin içindeki legal, yasal cemaat örgütlenmesini sağlamaktır.

Sonuç olarak -tekrar edecek olursam- Maarif Vakfı Yasası, devlet eliyle "Maarif Vakfı" adında bir eğitim vakfının kurulması, devletin kendi elleriyle bir bakanlığın görev ve yetkilerini devretmesi anlamına gelmektedir. Vakfın kendi eğitmenlerini yetiştirecek olması, Millî Eğitim Bakanlığının yetki devrine yasal kılıf anlamına gelmektedir.

Vakıfla Millî Eğitim Bakanlığının görevleri kısıtlanacak, vakıf görevleri üzerine alacaktır. Maarif Vakfı kurularak Millî Eğitim Bakanlığı âdeta kendi paralel örgütüne yasal zemin hazırlayacak ve yetki devri sağlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, ezcümle, başında da söylediğim gibi bu vakıf sarayın Maarif Vekâleti olacaktır. Sayın Bakan, bu vakıf yasalaştığında ne yazık ki siz koltuksuz kalacaksınız ve Millî Eğitim Bakanlığı bizzat kendisi paralel örgüt hâline geçecektir.

Sözlerimi bitirirken, Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucularından, bir dönemin belki de en etkin isimlerinizden olan eski Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in eleştirileriyle noktalamak istiyorum. Diyor ki geçen hafta: "Ne yapıldığını anlayan bir hayırsever varsa, Allah rızası için bana da anlatsın." Sanırım, ne bize ne milletimize ne de kendinize anlatamayacaksınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)