GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakan Binali Yıldırım tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programı'nın görüşülmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:93
Tarih:27.05.2016

CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 65'inci Hükûmetin programını görüşüyoruz. Çok ilginçtir, Parlamento belki de tarihinde ilk defa bir hükûmet programını görüşürken bu kadar düşük profilli bir pozisyon aldı. Bu, herhâlde, Hükûmetin kuruluş sürecinde siyasi literatürümüze giren "düşük profil" tartışmasından kaynaklanıyor ve Parlamentoya da söyleyecek bir şeyim yok; böylesi bir Hükûmet değişikliğine kendi penceresinden, sanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi de böylesi bir tepkiyi herhâlde uygun görüyor.

Değerli arkadaşlar, 1 Kasım 2015 yılında bir seçim yaşadık ve o seçimin ardından kurulan 64'üncü Hükûmetin programı burada okundu, görüşüldü, konuşuldu, oylandı. Arkasından Hükûmet güvenoyu aldı Parlamento tarafından ama bir bakıyoruz, önce iktidar partisinin içerisinde bir siyasi operasyon yapıldı yetki alıp verme konusunda, arkasından da 4 Mayıs, sarayda bir saray darbesiyle Hükûmet haledildi. Hani vardır ya tarihimizde "Abdülhamid'in halli" denir, "Abdülaziz'in halli" denir, şimdi de Davutoğlu'nun hallini yaşadık burada.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bunun arkasından başka bir tartışma girdi, bir düşük profil tartışmasıyla karşı karşıya kaldık. Herkes sıraya girdi, "En düşük profilli ben olacağım." diye bir yarış başladı. Aslında normal yarışmalar "En iyisi benim." diye yapılır ama ne yazık ki siyaset tarihimizde yeni bir şey kazandık: En düşük profilliyi seçme yarışı! Ben buradan ÖSYM Başkanına bir teklifte bulunuyorum. Bundan sonra üniversite sınavlarına bir de bunu eklesinler. En düşük profilli kimdir, onu da objektif seçelim.

Değerli arkadaşlar, aslına bakarsanız, sorun bir Hükûmet sorunu değil; sorun bir profil sorunu, çok açık. Bunu biz ifade etmiyoruz. Sorun bir profil sorunu ve öyle bir şey ki aslında 64'ücü Hükûmetin profili de yüksek değildi. O Hükûmette de her seferinde ısrarla Sayın Davutoğlu nasıl saraya tabi olduğunu ve Anayasa'daki parlamenter sistemden uzak, fiilî başkanlık rejimi uygulama konusunda kararlı olduğunu anlatıyordu. Ama, o düşük profil bile az geldi ve daha düşük profilli, arayışın sonucudur. Şimdi, endişem şu: Burada bir güven oylaması yapacağız ve eğer bu Parlamento bu Hükûmet programına güvenoyu verirse aynı düşük profile ortak olmuş olacak, tarihe bu şekliyle geçecek. Onun için, değerli milletvekili arkadaşlarım, buna dikkat edin oy kullanırken.

Şimdi, bir çap sorunu var ortada, demokrasimizin çapıyla ilgili bir sorun var. Şimdi, Türkiye'de demokrasinin çapını ölçmek için yeni bir kırat, yeni bir ölçü ortaya çıktı: 64'üncü Hükûmetin gidiş şeklini, 65'inci Hükûmetin geliş şeklini alın, Türkiye'de demokrasinin çapını bulursunuz. Demokrasinin çapı budur.

Bakın, 64'üncü Hükûmet döneminde neler olmuş, bir hatırlayalım: 12 Ocak 2016 Sultanahmet saldırısı, 11 vatandaşımız ölmüş; 17 Şubat 2016 Ankara'da Merasim Sokak saldırısı, 29 ölü; 13 Mart 2016 Güvenpark saldırısı, 37 ölü; 19 Mart 2016 İstiklal Caddesi'ndeki saldırı 5 ölü; 1 Mayıs 2016 Gaziantep saldırısı 3 ölü; toplu katliamlarla, toplu terör saldırılarıyla toplam 85 ölü. Toplam şehit sayımız 519'u geçmiş. Hangi dönemde? 64'üncü Dönemde. 64'üncü Dönemde bütün bunlar yaşanmış, bir tane bakan bile istifa etmemiş, Başbakan çıkıp istifa etmemiş. Hükûmetin istifa etmesi meselesi gündeme bile gelmemiş, böyle bir dert yok, yüzlerce vatandaşımızın ölümünden siyasi sorumlu bir Hükûmet istifa etmemiş ama Başbakan Davutoğlu bir hata yapmış: Saraydan izinsiz Obama'yla görüşme telaşına düşmüş, randevuyu istemiş. İşte, gün o gündür Davutoğlu'nun hallolduğu gün. Böyle bir çap, böyle bir anlayış, böyle bir demokrasi olur mu arkadaşlar? 64'üncü Hükûmet gidecekse bu akan kanlar nedeniyle gitmeliydi, sarayın 4 Mayıs darbesiyle değil! Mesele bu.

Şimdi...

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Bağırmadan konuşursanız dinleriz sizi.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yok, yok. Yani, belki duymazsınız diye söylüyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Yok, yok, bağırmadan konuşursanız dinleriz sizi. Ses tonu rahatsız ediyor.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bakın, bu Hükûmetin nasıl kurulduğuna bir bakalım: İlk defa Hükûmet kurulduğu gün Hükûmet programı okundu burada, dikkat edin. Ya, 27 bakan; 1 Başbakan, 26 bakan. Bu bakanlar bu Hükûmet programıyla ilgili hiç kanaat bildirmediler mi? Ne zaman yazdınız, ne zaman baktınız, ne zaman konuştunuz? Cumhuriyet tarihimizde hiç yoktur, bir ilktir bu da.

Ama ben size nasıl kurulduğunu söyleyeyim: Sayın Binali Yıldırım saraya gitti, saraya gittiğinde kendisine 3 tane zarf verildi, böyle 3 tane sarı zarf, aynı anda.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Orada mıydın?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Birinci zarf, Başbakan ataması zarfı. Birinci zarfın içinde Başbakan atandığı yazısı vardı, koyduk. Hemen ikinci zarf, hiç ayrılmaya gerek yok. İkinci zarfın içinde Bakanlar Kurulu listesi vardı. O da kapalı zarfla verildi, onu da aldı. Ondan sonra üçüncü zarf. Üçüncü zarfta da -hani şimdi konuşuyoruz ya- bu Hükûmet programı vardı.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Biraz fazla tutun, çekemediler oradan.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bunların hepsi saraydan hazırlandı, verildi ve şimdi burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu Hükûmet programı oylanmak isteniyor değerli arkadaşlar. O zaman güven oylamasını da kaldırın, ne gerek var güven oylamasına? Sarayın güveni yetiyor zaten! Parlamentodaki bir siyasi partinin çoğunluğu için sarayın güveni yetiyorsa bu tiyatro oyununa ne gerek var, ne gerek var bu tiyatro oyununa?

MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Sistemi değiştirmemiz lazım. Değiştirelim sistemi, doğru söylüyorsunuz.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Tabii, arzu ettiğiniz şey o zaten, şimdi oraya geleceğiz, yazmışsınız. Neymiş efendim: "Birinci vazifemiz -hani diyor ya- yeni anayasa."

Değerli milletvekilleri, hangi yeni anayasa, hangi yeni anayasa? Mevcut Anayasa'yı uyguladınız mı? Burada yazanı uygulayan bir sistem var mı? Buna uyan bir Cumhurbaşkanı var mı? Buna uyan bir Başbakan var mı? Buna uyan bir Bakanlar Kurulu var mı? Buna uyan bir iktidar grubu var mı, Meclis çoğunluğu var mı? Anayasa'yı açıkça ihlal edeceksiniz, ondan sonra yeni anayasayı bir Hükûmet programı olarak koyacaksınız.

Bakın, Türkiye bir anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya. Çok açık bir şekilde Anayasa'yı fiilî olarak ihlal ede ede bir anayasasızlaştırma süreciyle karşı karşıya. Şimdi, bunun teorisini de yapmaya kalkıyorsunuz, bunu biliyorum, mesele fiilî durumu kabul ettirme çabası.

Anayasa'nın 112'nci maddesi çok açık: Hükûmet siyasi sorumluluğun sahibidir, Başbakan ve bakanlar; Hükûmet siyasi sorumludur, Cumhurbaşkanı değil. Peki -birinci toplantıdan itibaren- daha Meclisten güvenoyu almadan sarayda yapılan bu toplantı, ilk Bakanlar Kurulu toplantısı neyin işaretidir? Mevcut Anayasa'da Cumhurbaşkanı Hükûmetin başkanı değildir, başı değildir, yürütmenin başıdır, Hükûmetin başı Başbakandır, siyasi sorumluluk Başbakandadır ve ne yazık ki Türkiye'de yetkileri Cumhurbaşkanı tarafından gasbedilmiş bir Hükûmet var. Bu tablo içerisinde yeni anayasa tartışmaları... Belli ki yaratılan fiilî durumu bir meşruiyet zeminine oturtma telaş ve çabası var.

Bakın, Anayasa'nın 101 ve 103'üncü maddeleri çok açık. Ne diyor? Bir: Cumhurbaşkanı tarafsızdır, siyasi partisiyle ilişiği kesilir. İki: Tarafsızlığı konusunda yemin eder Cumhurbaşkanlığı görevine başlayınca. Peki, var mı bir tarafsız Cumhurbaşkanı? Hayır. Bakın, seçim dönemi kampanya yapıp muhalefet partilerini eleştirdi, koyduk bir tarafa. İktidar partisi lehine konuştu, koyduk bir tarafa. Bugüne kadar doğrudan doğruya Bakanlar Kurulunu ısrarla sarayda, oradaki kaçak sarayda toplayıp fiilen Bakanlar Kurulunun Başkanlığını, Hükûmetin Başkanlığını yaptı, onu da koyduk bir noktaya. Artık Adalet ve Kalkınma Partisinin içerisinde operasyon yapıp Hükûmeti deviren ve yeni bir Hükûmet kuracak kadar siyasetin içine girmiş, teşne olmuş bir Cumhurbaşkanı var. Değerli milletvekilleri, bu, açık Anayasa'nın ihlalidir. Anayasa artık fiilen askıya alınmıştır. "Parlamenter sistem buzdolabındadır." diyen bir Cumhurbaşkanı var. "Yargı benim için ayak bağıdır." diyen bir Cumhurbaşkanı var. "Rejim fiilen değişmiştir." diyor. Ya, Anayasa'yı ihlal suçu, anayasal düzeni ihlal etmek Türk Ceza Kanunu'nda özel olarak düzenlenmiş bir suçtur. Cumhurbaşkanı yaparsa ne olacak? Cumhurbaşkanı, tam da bulunduğu makam ve mevki nedeniyle bu noktada en etkili durumdaki kişidir ve gerçek anlamda sorgulanması ve cezalandırılması gereken birisi.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Bülent, başka bir şey söyle artık ya, bilmediğimiz yeni bir şey söyle ya! Bize bir faydan olsun!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, böyle bir noktada "Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum." diyen bir Cumhurbaşkanı var. Şimdi, bütün bu tabloda; yargının teslim alındığı, 3 tane yüksek mahkeme başkanının -Danıştay, Sayıştay, Yargıtay başkanının- "Anayasa Mahkemesini tanımıyorum." diyen, "Yargı bana ayak bağıdır." diyen Cumhurbaşkanıyla seçim gezisi gibi Rize gezilerinde Türkiye'yi dolaştığı ve -ne yazık ki söylemek zorundayım- sıkılmadan "devlet başkanım" diye hitap ettiği bir tabloda yaşıyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Öyle değil mi? Devlet başkanı değil mi?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Açın Anayasa'yı okuyun, devlet başkanı mı, değil mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Anayasa'da "devletin başı" diyor! Anayasa'yı oku sen önce!

MEHMET METİNER (İstanbul) - Devletin başı değilse devletin başı kim?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekilinin ağzından yargıya güvenin yüzde 30'lara indiği bir süreçte, şimdi -çıkacaksınız- yeni anayasayla Türkiye'de yeni bir tablo yaratacağınızı iddia ediyorsunuz. Bu, Türkiye'de demokrasiyi ortadan kaldırıp diktatörlüğü kurma heves ve çabasından başka bir şey değildir.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Devletin başı kim Anayasa'ya göre?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, hangi ortamda yapacaksınız bu anayasayı? Bir bildiriye imza attı diye akademisyenlerin tutuklandığı bir ortamda...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Terör bildirisi o!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - ...1.800'ün üzerinde kişinin "Cumhurbaşkanına hakaret etti." diye yargılandığı bir ortamda...

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Etmesinler! Siz grup toplantınızda küfür ettiniz ya, küfür ettiniz grup toplantınızda!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - ...Cumhurbaşkanı herkese hakaret ederken 1.800'ü aşkın kişinin "Cumhurbaşkanına hakaret etti." diye yargılandığı bir yerde, gazetecilerin tutuklandığı, basılmamış kitapların yasaklandığı bir Türkiye'de, bu ortamda "Anayasa yapacağız." diyeceksiniz ve buradan özgürlükçü bir tablo ortaya çıkacak.

Bakın, size tarihimizden bir bölüm okuyayım, okuyayım da bilmeyenler anlasın devlet başkanlığı nasıl olur, devlet nasıl yönetilir. Mustafa Kemal Atatürk'e geliyor birileri, diyor ki: "Paşam, hani hakkınızda ağır bir manzume yazmış olan bir öğretmen vardı." "Evet." "Aftan istifade ettiği için tekrar öğretmenliğe tayinini istiyor." Atatürk soruyor: "Tayininde kanuni bir engel var mı?" "Hayır Paşam." "O hâlde niçin bana soruyorsunuz?" "İşlediği cürüm zatıdevletlerine ait de onun için Paşam." Atatürk'ün cevabı unutmamanız gereken bir cevaptır: "Suçun şahsıma karşı işlenmiş olması bu gencin kanuni haklarını çiğnemek için hiçbir sebep teşkil etmez. O öğretmeni ilk açılacak memuriyete tayin ediniz." (CHP sıralarından alkışlar) İşte, bu gelenek Türkiye'yi bugün o karanlık çağlardan alıp bu noktaya taşıyan geleneğin adıydı.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Genel Başkanınıza söyleyin, her birimiz hakkında dava açıyor.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, siz el birliğiyle bu geleneği yok etmenin hesabında ve telaşındasınız.

Şimdi, çıkmış, hedef başkanlık rejimi...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sistemi, "rejimi" değil.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - İyi, iyi de adını bile doğru koymuyorsunuz. Herkes çok iyi biliyor ki bu rejimin adı başkancı rejim.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Rejim değil bir kere ya, sistem, sistem.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bu rejime siyaset literatüründe patronlu başkanlık rejimi deniyor. Hani siz Türk tipi başkanlık rejimi diyordunuz ya, aslında bu rejim... Hani gerçek anlamda demokratik olmayacağını bildiğiniz için bu adı uydurma ihtiyacı hissettiniz, bunu biliyoruz. Hani sihirbaz anayasa hukukçuları var aranızda, mukallit mukallit anlatıyorlar, onların bulduğu isimler bunlar. Bu başkancı rejimin Güney Afrika'da ya da Sahra Altı Afrika'da uygulanan bir model olduğunu, ondan daha kötü ve tek adam rejimini dayatan bir model olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlar, hafta sonu bir kongre yapıldı. Hafta sonu bir kongre yapıldı, kongrede, bir siyasi partinin kongresinde tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının mektubu okundu.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Kaldır kaldır görmüyorlar, az daha kaldır!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Mektup böyle dinlendi.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Size ne?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Olabilir, olabilir, olabilir de bu bir şeyi çağrıştırıyor, hani "Türk tipi başkanlık rejimi" diyorsunuz ya, bu bir şeyi çağrıştırıyor.

Bir fotoğraf da Uzak Doğu'dan, Kuzey Kore'deki parti kongresi; bu da Kuzey Kore'deki parti kongresi. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sandalyeler uçmamış.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Benzerliği milletimize havale ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Aynen.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Benzerliği milletimize havale ediyorum.

Şimdi, bugün, AKP, Türkiye'de bir despotik parti devleti kurmuştur, "despotik parti devleti" bunun adı. Valiler, kaymakamlar, mülki amirler AKP'nin fiilî il başkanı ve ilçe başkanı gibi çalışmaktadır. Şimdi bakıyorum, tahmin ediyorum ki grup başkan vekili hazırlanıyordur cevap hakkını kullanmak için: "Canım, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde de valiler, kaymakamlar o zaman parti başkanıydı..." İyi de o zaman Türkiye'de tek parti dönemiydi ve hedefi çok partili rejime gitmekti -İsmet Paşa gibi, onun dediği gibi- yoksa, sizin gibi, çok partili demokrasiden tek parti düzenine dönüştürme arzusu yoktu o kadroların, hiç olmadı onların öyle bir hesabı. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) - Öyle bir hedefiniz yoktu, öyle bir hedefiniz asla yoktu. Mecbur kaldığınız için...

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, sendikaları kontrol edeceksiniz, bütün sivil toplumu kontrol edeceksiniz -odaları, borsaları- işinize gelmezse teftiş edeceksiniz. Oda başkanlarının dahi Hükûmeti eleştirmekten korktuğu, sendikaların doğrudan doğruya iktidara yandaş olabildiği ölçüde üye kazanabildiği bir tablo yarattınız. Bunun adı tek parti düzenidir, fiilî tek parti düzenidir. Despotik tek parti rejimi kurdunuz.

Aslına bakarsanız, başkanlık rejimiyle ilgili... Yine hiç unutmayın Atatürk'ü, aman ha unutmayın.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Siz unutmayın, siz! Biz biliyoruz Atatürk'ü!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Çünkü, o, doksan sene önce bu yanlışları görüp uyarmıştı. Eğer unutmazsanız yanlışa yönelmezsiniz.

Bakın, cumhuriyetin ilanı döneminde 5 milletvekili Mustafa Kemal Atatürk'e gidiyor. O Mustafa Kemal Atatürk savaşlardan çıkmış -üniformayla bir kahraman ama siyasete girince üniformayı çıkarmasını bilecek kadar büyük bir demokrat- ve cumhuriyetin ilanında diyorlar ki: "Paşam, gelin, başkanlık rejimi getirelim, bizdeki sistem başkanlık sistemi olsun Amerika'daki gibi." Mustafa Kemal Atatürk'ün cevabı çok önemli ve çarpıcıdır: "Padişahlıktan yeni kurtulduk. Başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz?" der. "Başınıza yeni padişahlar mı arıyorsunuz?" Size söylüyor, size söylüyor; o günkü 5 milletvekiline değil, size söylüyor. (CHP sıralarından alkışlar)

O yüzden, bu Hükûmet programındaki başkanlık rejimi ya da Anayasa'yla ilgili söylenen her şey, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili çok tehlikeli bir adımın ve kırılma noktasının başlangıcıdır.

Bakın, bu programda, yolsuzluk yok arkadaşlar, yolsuzluğa hiç değinilmemiş, hiçbir yerinde yok.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yok ki zaten!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - 150 sayfaya yakın, hepsini okudum, tamamladım; yolsuzluk yok. E, şimdi, nasıl olacak? Niye olsun? Mesela, 2012 yılında Uluslararası Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk Endeksi'nde 54'üncü sıradayız. E, bugün, 2015 yılında 64'üncü sıraya gerilemişiz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Bunları konuşuyorsun. İzmir Karabağlar'daki utancınızı anlatsana!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - E, yani, nasıl olacak yolsuzluk, nasıl olacak? Koca devleti soyanlar Karabağlar'ın hesabını burada sormaya kalkmasınlar, koca devleti soyanlar. Oralarda hiçbir şey yok, hiç hesabı verilemeyecek bir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Sayın Vekil, belediye başkanının aldığı rüşveti de söylesene orada! Kılıçdaroğlu'nu protesto etti Antalyalı, onu da söylesene!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, tabii, bir şeyin Sayın Başbakan cevabını vermek zorunda. 4 Kasım 1999 tarihinde Ali Müfit Gürtuna İstanbul Belediye Başkanı iken Sayın Binali Yıldırım'ı İDO Genel Müdürlüğünden niye aldı? Bu Hükûmetin Başbakanı bunun cevabını bir vermek zorunda. Arşivler unutmuyor. O zamanki müfettişlerin belediyede yaptıkları incelemelerde, ihalelerde kayırmacılık ve yolsuzluk çerçevesinde düzenledikleri raporlar üzerine kendi partisinin belediye başkanı bugünün Başbakanını görevden aldı. Şimdi -bunun hesabını- arkasında böyle bir yük olan bir Başbakanın programında tabii ki yolsuzluk olmayacak.

Yetmez, yetmez, bitmedi daha, daha bitmedi. E, bir havuz medyası hikâyesi var, hatırlayın. Hatırlayın, bir havuz medyası hikâyesi var. 2 iş adamı Mehmet Cengiz ile Celal Koloğlu'nun konuşmaları "tape"lere yansıdı. Diyor ki: "Şimdiki Başbakan Binali Yıldırım büyük beyefendi tarafından görevlendirilmiş, Turkuvaz Medya Grubunun satın alınması için iş adamlarına 100'er milyon dolar salma salınmış; toplam 600 milyon dolar."

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 630 milyon dolar.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Ne oldu? E, tabii, olmaz yolsuzluk! Başka? Daha bitmedi.

4 Bakanı burada akladınız, 4 Bakanı burada akladınız, parmak hesabıyla akladınız. Şimdi ne oldu? Amerika'da bir savcı çıktı, soruşturma açtı, sizin akladığınız dosyaları orada takip ediyor.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Paralelci onlar, paralelci.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bu Meclis utanmayacak mı şimdi Amerikan mahkemesinden böyle bir şey çıkarsa? Aklamak için parmak kaldıranlar utanmayacak mı?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Savcı paralelci miymiş Bülent?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sizin kapatmaya çalıştığınızı Amerikan savcıları açmaya çalışıyor. Derhâl Türkiye'de yargının bu meseleye yeniden el atması bir zorunluluk hâline gelmiştir.

Dokunulmazlıkları konuştuk. Ya, milletvekili ne kadar yolsuzluk yapabilir? Yetki kullanamaz, imza atamaz. E, milletvekillerinin dokunulmazlığı kalktı fezlekelerle ilgili -700'e yakın olmuş- bakanlarınki duruyor, milletvekilliği bitse de bakanlığı duruyor. Böyle bir tablo olur mu? Yolsuzluğu kural hâline getiren ve sistemleştiren bir anlayıştan Türkiye'ye fayda gelir mi? Şimdi, bakın, anlıyoruz ki yolsuzlukla mücadele sadece bunların programında değil, bu Hükûmetin programında değil, aynı zamanda bunların fıtratında da yok yolsuzlukla mücadele; fıtratında da yolsuzlukla mücadele yok, sadece programlarında değil. (CHP sıralarından alkışlar) Hani diyorlardı ya "Fıtratında yok." diye, yok tabii. Yani yolsuzlukla mücadele bu Hükûmetin fıtratında yok, onun için de programa girmemiş.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Niye yargılanmaya karşısınız o zaman? Kendinizle çelişiyorsunuz.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - 2002'de AKP iktidara gelirken ne dedi? "3Y" dedi değil mi, "3Y"? Yani neydi bunlar? Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar. Ne oldu? Yolsuzluğu anlattım, onu geçtik, o gitti, yıkıldı, yıkıldı o minareler, şimdi geçtik öbür tarafa.

Yoksulluk: Ne oldu yoksulluk? 17 milyon yoksul var Türkiye'de, 6 milyon işsiz var Türkiye'de, 6 milyon işsiz, 17 milyon yoksul.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Ya, bu oyu nasıl alıyoruz biz? Ya, bunları söylüyorsun da bu oyu nasıl alıyoruz biz?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - 2002 yılında Türkiye nüfusunun en zengin yüzde 1'i millî gelirin, servetin yüzde 39'unu alıyordu, paylaşıyordu; şimdi, 2015 yılında en zengin yüzde 1 servetin yüzde 54'ünü alıyor. Zenginin daha da zenginleştiği, yoksulun daha da yoksullaştığı, servetin tekelleştiği bir düzen yarattınız, yolsuzluk ekonomisiyle el ele yürüyen ve servetin tekelleştiği bir düzen.

Gelelim yasaklara. Yasaklar ne oldu, ne oldu yasaklar, hani üçüncü Y vardı ya? İlk defa, basılmayan kitap yasaklandı, kitabı yazan da içeri atıldı bu hükûmetler döneminde, AKP hükûmetleri döneminde. Bakın, basın özgürlüğünde 180 ülkede 151'inci sıradayız. 180 ülkede 151'inci sıradayız. Gazeteciler tutuklu. Biraz önce söyledim, bildiriye imza atanlar imza attı diye tutuklu, içeriğinin ne olduğu önemli değil, imza atanlar imza attı diye tutuklu, Cumhurbaşkanını eleştiren tutuklu; basın özgürlüğünde Afganistan'ın gerisindeyiz.

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Eleştirin, hakaret etmeyin.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Ekvador'un gerisindeyiz, Afrika ülkelerinin gerisindeyiz.

Şimdi, böyle bir tabloda dokunulmazlıklar da kaldırılırken hani dediler ya: "Terörle mücadele ediyoruz." Gene burada, bunun 8'inci sayfasında teröre karşı mücadeleyi anlatıyor, "Bölücü terör örgütü ve paralel terör örgütü -dikkat edin- başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla devam edecek." diyor. 8'inci sayfada, okumayanlara söylüyorum, okumadan oy veriyorsunuz ya, saraydan öyle yazılmış, geldi. Diyor ki: "Bölücü terör örgütü ve paralel terör örgütü başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir." Şimdi, gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Her ikisini de siz büyüttünüz, her ikisini de siz beslediniz, sizin kucağınızda büyüdü, el ele, el bebek gül bebek beraber büyüdünüz, beraber büyüttünüz bunları, beraber yürüdünüz bu yollarda. Niye? (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Fethullah terör örgütü FETÖ, iyi, güzel. Sayın Bakan gene Adalet Bakanı, geçen sefer burada bir konuşmada söyledim tekrar etmeyeceğim. Fethullah Gülen'le ilgili o güzel, öven sözleri vardı Sayın Bekir Bozdağ'ın, gene burada. "Çok ulvi bir âlim, büyük adam." diyordu. Yine, bugünün Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanına Amerika'ya giderken sorduklarında "Sayın Fethullah Gülen'i ziyarete gidecek misiniz?" diye. "Gök ne istedi de yer kabul etmedi." diye huşuyla söylüyordu. Yine, Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakanken "Ne istediniz de vermedim?" diye söylüyordu, "Ne istediniz de vermedim?"

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hangi partiden olduğunuzun önemi yok, Yargıtaya 160 tane militan Fethullahçıyı AKP hükûmetleri yerleştirmedi mi? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Aynen öyle.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yargıyı AKP hükûmetleri cemaate teslim etmedi mi? Kaçakçılık, organize suçlar başta olmak üzere emniyetin tamamını adım adım cemaate teslim eden AKP hükûmetleri değil miydi? Milletvekilliği bittikten sonra "cemaat üyesi", "terör örgütü üyesi" diye tutuklanan milletvekili, açın Meclis arşivinde, hangi partinin grubunun üyesiymiş dönüp bakın bakalım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Şu zırhlı arabayı da söyle, zırhlı arabayı.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yani, yok öyle şey, şimdi siz devleti teslim edeceksiniz... Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarını, kumpaslarını, tezgâhlarını beraber kurmadınız mı? Onlara bütün lojistik desteği, siyasi desteği, iktidar desteğini siz vermediniz mi? "Siz" derken, milletvekillerine söylemiyorum, AKP iktidarına söylüyorum, AKP iktidarına.

Şimdi gelelim bölücü teröre. İyi, güzel. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde terör sıfırdı, bugün, sadece haziran ayından bu yana, 2015'in Haziranından bu yana 600'e yaklaştı, 519-520. Her gün artıyor, takip edemiyoruz şehit sayısını.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Kıbrıs'ı geçti, Kıbrıs'ı.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Nasıl oldu bunlar, nasıl oldu? Hani hep "çözüm" konuşuluyor ya, her şey nasıl oldu? Habur'da seyyar mahkemeyi kim kurdu? Devletin savcısını terör örgütünün ayağına Habur'da kim gönderdi, kim; hangi hükûmetti, hangi hükûmetti, hatırlayın, hatırlayın?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Tarihte bir ilk, tarihte bir ilk.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Paralelciler gönderdi, paralelciler!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Oslo'da pazarlık yaptınız, ondan sonra İmralı'da bir başka pazarlık daha yaptınız. İmralı'da sadece çözüm konuşulmadı. İmralı'da devlet düzeninin pazarlığını yaptınız, devletin idari yapısını konuştunuz. Bunu Apo'nun mektupları söylüyor. 21 Mart Nevruz'unda okunan mektuba bakın. Devletin idari yapısını, terör örgütünün lideriyle oturdunuz, İmralı'da pazarlık yaptınız. Kandil'i de onay makamı yaptınız. Bütün bu sözleşmeler Kandil'e gitti devlet gözetiminde, onaylandı; geldi, onaylandı. Kandil'i onay makamı yaptınız, Dolmabahçe'de duvara tosladınız. İş Dolmabahçe'ye geldi, duvara tosladınız, olan da Yalçın Akdoğan ile Mahir Ünal'a oldu sanki bütün sorumluluk onlarınmış gibi, bütün bu süreç birlikte yönetilmemiş gibi; şimdi bakıyorum, Hükûmette yok, grup yönetiminde yok, parti yönetiminde yok.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Ne kadar düşünüyorsunuz bizi, ne kadar düşünüyorsunuz!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Demek ki fatura bir yere kesilecek ki buluna buluna onlar bulunmuş.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Bizim partinin iç işlerine karışmayın lütfen, kendi iç işlerinize bakın.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, bugünkü Cumhurbaşkanının dönemin Başbakanıyken verdiği talimatlar kendi ikrarıdır, ben söylemiyorum: "Biz, çözüm sürecinde valilere talimat verdik, 'Dokunmayın bunlara.' dedik." O zaman bu bombalar gömüldü. İşte, "'Dokunmayın.' dedik." diyor, işte bu bombalar o zaman gömüldü, kamyonlardan Kalaşnikof silahlar o zaman dağıtıldı, hendekler o zaman kazıldı. O dönemde terör örgütü vergi dairesi kurdu, vergi topladı; askere alma dairesi kurdu, militan topladı; mahkeme kurdu, yargılama yaptı ve bunlar bu iktidarın gözünün önünde yapıldı. Şimdi, bunlar bu terör örgütünü, bölücü terör örgütünü büyütmek değil de... Ne büyütüyor bu terör örgütünü, bu cesareti, bu manevi cesareti, bu psikolojik cesareti, bu öz güveni ve bu lojistik desteği nereden aldılar, kimden aldılar? AKP hükûmetlerinden aldılar, bunu çok iyi biliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, ondan sonra terörle mücadele kapsamında şehitler geliyor diye 23 Nisanı yasakla, terör bahanesiyle millî bayramları yasakla ama düğünler serbest olsun, EXPO'da davul zurna çalmak serbest olsun, millî bayram kutlamaya gelince bunlar yasak. Böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz. Bu anlayışla kurulan ve devam eden bir Hükûmet...

Şimdi, değerli arkadaşlar, geçenlerde -siz bilirsiniz- Ennahda, Tunus'ta, sizin kardeş partiniz, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Gannuşi'nin Başkanı olduğu parti...

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Tunus'ta değil, Fas'ta. Yanlış biliyor.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - ...kongresini topladı, kongresinde siyasal İslam'ı terk etti; dikkat edin, siyasal İslam'ı terk etti. 1937 yılında bizim Anayasa'mıza laiklik girdi, 1937 yılında. Yani, seksen yıl önce Atatürk bunu görüp Anayasa'ya laikliği koydu. Gannuşi'nin hareketi, Tunus'taki hareket ya da Afrika'daki siyasal İslamcı hareketler, dünyadaki siyasal İslamcı hareketler, seksen yıl sonra Atatürk'ün çizgisinin ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladı.

Şimdi, bakın, böyle bir tablo içerisinde, dünya siyasal İslam'ı terk ederken, Sayın Meclis Başkanımız -şimdi, Meclisi idare ediyor- çıktı diyor ki: "Anayasa'dan laikliği çıkaralım." Bakın, dünya siyasal İslam'ı terk eder ve laikliğin önemini kavrarken, Orta Doğu mezhep çatışmaları nedeniyle kan gölüne dönmüşken ve bölgede tek çağdaş, modern demokrasinin tohumlarının Atatürk'ün kurduğu laik cumhuriyetin temelleri üzerine şekillenebileceğini herkes görmüşken, Gazi Meclisin Başkanı çıkıp, "Laikliği Anayasa'dan çıkaralım." diyor.

Değerli arkadaşlar, hepimiz oturup aklımızı başımıza alalım. Bırakın Afrika'nın, Orta Doğu'nun arkaik ihvancı anlayışını, Mustafa Kemal Atatürk'e dönün yüzünüzü, Atatürk'e dönün. (CHP sıralarından alkışlar) Çevirin yüzünüzü o arkaik ihvancı anlayıştan, terk edin o anlayışı; oradan Türkiye'ye bir gelecek yok, oradan Türkiye'ye bir çıkış yok.

Bakın, aynı anlayış eğitime geldi bulaştı. Şimdi burada eğitimle ilgili anlatıyorlar, anlatıyorlar... Laik, bilimsel, aklın egemen olmadığı bir eğitimle dünyayla rekabet edebilecek kuşakları nasıl yetiştirirsiniz; sanayide rekabet gücü olacak kuşakları nasıl yetiştirirsiniz; akılcı ve bilimsel üniversiteleri, araştırma yapan üniversiteleri nasıl yaratırsınız? Özgürlükçü, aklın hâkim olduğu, akılla dünyadaki gelişmeleri takip eden çağdaş bir eğitimi yani laik, modern, çağdaş eğitimi yerleştirmediğiniz sürece Türkiye'yi, dünyada insani gelişmişlik endeksinde ilk 20'nin içerisine nasıl sokarsınız; Türkiye'yi dünyayla rekabet eden bir ülke hâline nasıl getirirsiniz? Ne oldu Türkiye'de eğitim? Eğitim vakıf, cemaat, tarikat eksinine sıkıştırıldı. Fark etmiyor, dün Fethullahçı cemaat vardı, onu gönderdiniz, aranız açıldı, şimdi yeni cemaatler duyuyoruz, iktidar ittifaklarında yeni cemaatler oluşmuş. "Filanca cemaatin temsilcisi filanca bakanlığa geldi." deniliyor.

Arkadaşlar, eğitim de aynı şekilde. Eğer eğitimi vakıf, cemaat ve tarikat eksenine sıkıştırırsanız küçücük yavrularınızı da Ensar Vakfının yurtlarında yasa dışı olarak taciz ve tecavüze maruz durumda bırakırsınız, maruz kalırlar. (CHP sıraların alkışlar)

Bakın, OECD raporları meydanda. OECD, PISA sonuçlarını yayınladı. 2012 yılında Türkiye 34 ülke içerisinde 32'nci sırada. Yine OECD'nin küresel eğitim araştırma sonuçlarında 2015 Mayısına göre Türkiye 76 ülke içerisinde 41'inci sırada. Atanamayan 300 bin öğretmen var, 300 bin öğretmen atanamıyor ama bütün hesap, Anadolu liselerinin tamamını imam-hatibe çevirelim hesabı.

Ya, arkadaşlar, kimsenin imam-hatibe karşı olduğu falan yok, isteyen imam-hatibe girsin, istediği kadar girsin ama bu milletin bütün çocukları sizin arzu ettiğiniz okullara mı gitmek zorunda? Genel liselere bu düşmanlığınız niye? Niye bütün genel liseleri imam-hatip yapıp da istemeyen bütün vatandaşların çocuklarını da oraya yollamaya mecbur bırakıyorsunuz? Böyle bir anlayış olur mu?

Bakın, İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de bütün aileler çıkıp diyor ki: "Ya, bizim okulumuz yan tarafta var -imam-hatip- bunu niye yaptınız?" Türkiye'yi, bir imam-hatip tartışması üzerinden Türkiye eğitimini sıkıştırıyorsunuz.

Bakın, burada ekonomiyle ilgili söyleyecek çok şey var. Aslında ekonomiyle ilginiz de yok.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Bülent Bey...

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Siz cevap verirsiniz biraz sonra.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Bülent Bey, bir de Hükûmet programıyla ilgili partinizin görüşlerini duyalım.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bunların hepsi Hükûmet programı.

Bakın, Zonguldak'ta işçiler ücretlerini alamadıkları için açlık grevindeler, Yeni Çeltek'te açlık grevindeler, Soma'da işçiler direnişte, Sakarya'da işçiler direnişte, Türkiye'de emeğiyle çalışan "ücretimi alamadım" diye direnişte. Onlara sahip çıkmaya kalkanların önüne polis barikatları diziliyor. Böyle bir tablo yarattınız. İflas ertelemeler bini geçti, bini geçti sadece 2015 yılında iflas ertelemeler. Tarım, ithalat lobisine teslim edildi. Ortaklık var, biliyoruz. Pamuk, mısır, buğday, nohut, mercimek, sıvı yağ, ne varsa... Ya, 9,5 milyar dolar tarımsal ürün ithalatı var. Yani merak ediyorum, bu çiftçiyi çökerttikten, tarımı çökerttikten sonra ortada çiftçi kalmayınca çiftçiyi de ithal edebilecek misiniz? Nereden ithal edeceksiniz Türk çiftçisini?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Sizin görüş, önerilerinizi duymak istiyoruz.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, gelelim dış politika meselesine. Hani anlatıyor ya, dış politikayla...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Önerileri ben anlatacağım.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi dış politikada iki temel eğilim var, bu belirdi. Birinci eğilim, birinci tercih "Yurtta sulh cihanda sulh" tercihi. İkinci tercih "Hazır ol cenge sulhu salah istiyorsan" tercihi.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Görüş, öneri bekliyoruz Sayın Tezcan.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bakın, birinci tercihin sahipleri Türkiye'de ulusal Kurtuluş Savaşı'nı veren, cumhuriyeti kuran, savaşın ne olduğunu bilen ve onun için barış konusunda hassasiyetle davranan, cumhuriyeti kuran kadroların tercihiydi. İkinci tercihse AKP'nin hamasetten başka bir şey bilmeyen kadrolarının tercihi. Ne oldu? Orta Doğu'da, Suriye'de şu yaşadıklarımıza bir bakın. Şimdi, programın 119'uncu sayfasında diyor ki: "Vizyoner ve gerçekçi bir politika izliyoruz." Vizyoner ve gerçekçi bir politikaymış. Hangi vizyoner politika? Hani Suriye'ye girecektik, 3 milyon Suriyeli bize girdi.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Nasıl bir söz, nasıl bir söz! Ayıp ya, ayıp ya! Utanç ya!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Emevi Camisi'nde namaz kılma hesabıyla yola çıkanların abdesti Süleyman Şah'ta bozuldu, camiye kadar gidemediler. (CHP sıralarından alkışlar) Süleyman Şah'ta abdest bozuldu.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Allah rızası için görüş, öneri istiyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Esad'la fotoğraf çektirenlerin arasında sen de var mıydın?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, burada, Türkiye, Orta Doğu'daki mezhep ve etnik çatışmadan kaynaklı terörün doğrudan cephe ülkesi hâline geldi. Bu politikalar nedeniyle doğrudan cephe ülkesi hâline geldi ve bugün orada yaşanan tabloya bakıyoruz, her gün Kilis bombalanıyor. Ne oldu angajman kuralı? Ne oldu angajman kuralı? Hani efeleniyordunuz ya, ne oldu angajman kuralı? Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü dış politika birikimi ve deneyimi on dört yıllık AKP iktidarı dönemindedir ne yazık ki, büyük bir talihsizlik.

Şimdi, yine burada bir başka ifade var, çok önemli. Sayın Başbakan yok herhâlde, gelmedi. Soracağım kendisine, öğrensin saraydan o ifadeyi kim yazmış.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Sayın Başkan, hanımefendi devamlı laf atıyor, suç işliyor, uyarın lütfen.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Burada diyor ki: "Dış politikada Türkiye donör ülke olmuş." Donör ülke, donör. Burada yazmış. "Donör ülke" ne demek? "Donör" ne demek? "Türkiye donör ülke olmuş dış politikada." Aslında doğru söylüyor, alnından öpeceğim onu kim yazdıysa. Ben söyleyeyim size. "Verici" demek donör, verici, verici.

Bakın arkadaşlar, 2004 yılından bu yana AKP hükûmetleri döneminde Ege adalarından 16 tane ada, 1 tane kayalık olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altındaki adalar Yunanistan'a ilhak ettirildi, teslim edildi. Yunanistan işgal etti adalarımızı, verdiniz, sesinizi çıkarmadınız. Doğru söylüyor, donör ülke.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bir Çiller kadar olamadılar ya, kayaya çıktı, 5 metrekarelik bir adacık.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ya, o adaları kim teslim etti Yunanistan'a? O adaları, Sayın Tezcan, Yunanistan'a kim teslim etti? Önce onun hesabını ver sen!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - O adaları... Okuyun tarihi. Burada yazıyor, burada yazıyor.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Kim teslim etti? O konferansa bile gitme gereği duymadı sizin genel başkanınız. Kim teslim etti 12 adayı?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yetmedi, yetmedi; bitmedi, bitmedi; bakın, burada bir fotoğraf var. Turistlik kıyafetle müze geziyor. Kim o biliyor musunuz? Sayın Başbakan Binali Yıldırım. Nerede? O işgal edilen Yunan adalarında. Koyun Adası'na gitmiş...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bırak Koyun Adası'nı; Rodos Adası'nı, İstanköy'ü, Girit'i kim teslim etti? 12 adayı kim teslim etti?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Yavaş!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - ...Cumhurbaşkanı danışmanıyken bakan pasaportuyla gitmiş ve giderken orada pasaportuna Yunanistan mührü vurmuş.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - 12 adayı kim teslim etti?

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Sayın Başkan...

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Yunan Hükûmetinin damgasıyla Türk adasına giden bir Başbakanımız olmuştur. Hayırlı uğurlu olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Sayın Başkan, ek süremi verin, toparlıyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - 12 adayı kim teslim etti Yunanistan'a, önce onun cevabını ver?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Bağırma arkadaş, yavaş!

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Sayın Başkan, uyarsanıza şunları ya! Lütfen uyarın ya!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Rıza Bey, sana ne oluyor?

BAŞKAN - Lütfen, müdahale etmeyiniz efendim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Senin elinde miydi 12 ada?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sabırla dinleyiniz.

Buyurun Bülent Bey, iki dakika süre ekliyoruz.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Tamam.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sanki elindeymiş de teslim etmiş. Osmanlı teslim etmiş hepsini be!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ne teslim etmiş?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hepsini vermiş.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - 1948'de 12 adayı sizin genel başkanınız verdi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hepsini vermiş, hepsini; dünyayı vermişsiniz be!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sonuç olarak tablo meydanda. Türk topraklarını Yunanistan'a teslim eden bir anlayışın ve pasaportuna utanıp sıkılmadan Yunan mührü vurdurarak Türk topraklarına giren bir Başbakanın hükûmetidir bu Hükûmet.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - 12 adayı biz resmen verdik be!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Memleket bırakmamışsınız memleket! Toprak bırakmamışsınız ülkede.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Böyle bir Başbakanın Hükûmetidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Onun için, biz, bu mesele bir profil meselesi olduğu için, bu güven oylamasında da en düşük profilli olana güvenoyu vereceğiniz için biz kendi pozisyonumuzu bu düşük profilde tarif etmeyeceğiz, biz Hükûmet programına ret oyu vereceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)