| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 24.05.2016 |
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin yargı sisteminin sorunları hakkında vermiş olduğu grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve saygıdeğer hazırunu saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, "yargı sistemimizdeki sorunlar" denilince, tabii, önce bir sistemden söz etmek lazım fakat ne yazık ki özellikle AKP hükûmetlerinin iktidarda olduğu dönemde, yani 2002 yılından bu yana, adına "sistem" diyebileceğimiz bir durum çoğunlukla ne yazık ki mümkün değil. Yani başka her şey söylenebilir ama içinde bulunduğumuz, yargımızın içinde bulunduğu durumla alakalı "sistem" lafını edebilmek gerçekten güç.
Evet, yargı sistemimizde, adalet mekanizmamızda AKP iktidarlarından önce de çok ciddi problemlerimiz vardı. Milletimizin belli bir kesimi her zaman yargıya güvenmek noktasında zorluk çekti ama hiçbir dönemde, ne yazık ki, AKP'nin iktidarda olduğu dönem kadar yargının siyasallaşması ve bu siyasallaşma tablosundan dolayı yargıya güven duyulmaması, yargıya güven endekslerinin yüzde 14'lere kadar düşmüş olması ve bunun AKP hükûmetleri dönemlerindeki Adalet Bakanları tarafından ne yazık ki hicapla dile getirilmesi gibi bir gerçekle bu kadar yoğunlukla, bu kadar çoğunlukla karşılaşmadık. Özellikle, 2002 yılından sonraki tabloya baktığımızda -biraz önce de ifade ettiğim gibi- yargı en fazla tartışılan alanlarımızın başında geldi ve hep şöyle değerlendirildi: "Biz bir yasa çıkarıyoruz, Anayasa Mahkemesine gidiyor ve Anayasa Mahkemesi bunu iptal ediyor. Biz siyasi sorumluluğu taşıyan Hükûmet olarak bir idari tasarrufta bulunuyoruz, bir yönetmelik çıkarıyoruz, bir tüzük çıkarıyoruz; bu, Danıştay tarafından iptal ediliyor." İşin açıkçası, Anayasa Mahkemesinin görevi, çıkarılmış olan yasalarda Anayasa'ya bir aykırılık söz konusuysa bu durumu tespit edip iptal kararı vermektir. Keza, Danıştay başta olmak üzere idari yargının da görevi, idarenin çıkarmış olduğu bu düzenleyici işlemlerde bir hukuksuzluk söz konusu olduğunda bununla ilgili hukuka aykırılığı hükme bağlamak, bunu ortadan kaldırmaktır. Ben avukatlık mesleğinden gelen bir milletvekilli olarak şunu üzülerek ifade etmek durumundayım: Özellikle, vatandaş ile idarenin nizalaşması bakımından 2002 yılına kadar cumhuriyet tarihi boyunca açılmış olan dava sayısı ile AKP hükûmetleri döneminde 2002 yılı ile 2009 yılı arasında açılmış olan dava sayısı aynı. Yani, tüm cumhuriyet tarihi boyunca 2002 yılına kadar idareye karşı vatandaşın, personelin açtığı davalar ile AKP iktidara geldikten sonra 2009 yılına kadar açılmış olan dava sayısı aynı ve bu dönemde çok ciddi hukuksuzluklarla karşılaştık. Elbette ki bundan memnun olmadık ve biraz önce zikrettiğim "Biz kanun çıkardığımızda Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesi bunu iptal ediyor; Danıştay bunu ortadan kaldırıyor." denilen dönemde, bunların en yoğunlaştığı bir zamanda milletimiz bir Anayasa değişikliği referandumuyla karşı karşıya geldi: 12 Eylül 2010. Şimdi, 12 Eylül 2010 Anayasa referandum sürecinde Anayasa'mızın 26 maddesini milletimizin huzuruna götürdük ve özellikle, bugün, o 26 maddeden 2 madde hariç, eminim, huzurda bulunan milletvekillerimizin önemli bir çoğunluğu da geri kalan maddelerin neler olduğunu çok da fazla hatırlayabilecek durumda değil çünkü 12 Eylül 2010'daki referandumun temel sebebi biraz önce zikrettiğim Anayasa Mahkemesinden dönme, Danıştaydan dönme durumları olduğu için, bir, Anayasa Mahkemesinin yapısını yeniden düzenlemek; iki, HSYK'nın yapısını düzenlemek ve böylelikle HSYK üzerinden kürsü hâkimleri ve genel olarak yargı sistemini kontrol altına almak gibi bir saik söz konusuydu.
Büyük ajitasyonlarla, duygu sömürüleriyle ve büyük vaatlerle yani o zamanki "billboard"ları gözümüzün önüne getiriyoruz, Göktürk uydumuzun uzayda olacağı vesair sunumlarla, vaatlerle ve 12 Eylül 1980 ihtilalinin doğurduğu 1982 Anayasası'ndan kurtulma noktasında büyük bir adım olduğu düşünülerek, hiç unutmuyoruz, ülkücü şehidimiz Kurumahmutoğlu'nun Samsun'da annesi, kardeşi meydanlara, mitinglere çıkarıldı, Meclis kürsülerinde yine rahmetli ülkücü şehidimiz Pehlivanoğlu'nun mektupları okundu, eksik okundu. Böylelikle, genel bir istismar sürecinin sonunda da o Anayasa değişikliği gerçekleştirildi.
Anayasa değişikliği gerçekleştirildikten çok kısa bir süre sonra asıl hedef durumundaki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda ilk oluşum aşamasında -üzülerek ifade ediyorum- deyim yerindeyse ava giderken avlanmış olunduğu gerçeğiyle karşılaşıldı ve hızla yeniden, bozulmuş olan bu yargının düzeninin yeniden düzeltilmesi, çivisi çıkmış olan o yargı sisteminin yeniden olması gereken noktaya getirilmesi gayretleri idari planda girişimler noktasında geldi. 24'üncü Dönemde Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bununla ilgili daha yeni değişmiş olan HSYK'ya ilişkin olarak bir değişiklik yapılması teklifi AKP Grubu tarafından sunuldu ve 17-25 Aralığa geldiğimizde bu işin artık bir bumerang gibi bir noktaya geldiği de gözetilerek bir devlet kriziyle de sonuçlanmak suretiyle artık içinden çıkılmaz bir hâl aldığı gözlendi.
Bakın, biz bugünlerde, Yargıya Güven Endeksi'nin yüzde 14'lere kadar düştüğünü görüyoruz. Ülkemizde, başbakan asılan dönemde, 1960'ta yüzde 50'nin altına düşmemişti yargıya güven. Ama böylesi bir dönemde sokaktaki vatandaş her yere güvense ne yazık ki yargıya güvenebilecek durumda değil ve bundan dolayı biz belki bir yirmi yıl daha uğraşarak ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçte de sorumlu siyaset anlayışımızı sürdürerek bir duruş sergiledik. Ama acı tablo da hepimizin gözleri önünde ne yazık ki. Ve yargı sistemimizin içinde bu temel perspektiften hareketle, personel düzeninden tutunuz, yargı faaliyetinin yürütüldüğü adli mercilere, bu faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan hükümlerin infaz edildiği cezaevlerine, tutukevlerine, iş yurtlarına varıncaya kadar çok ciddi problemlerle karşı karşıyayız. Dolayısıyla da, bu sorunların araştırılması, bu sorunların önlenmesi için yapılacak hususların tespit edilmesi yönünde verilmiş olan araştırma önergesi çıkış itibarıyla bu yönüyle doğrudur. Ama şunu da ifade etmeden geçemeyeceğiz ki, Cumhuriyet Halk Partisinin bu araştırma önergesi Avrupa Birliği uyum yasalarına istinat ediyor. Yani Türkiye'de yargının siyasallaşması, yargı sisteminde genel olarak sıkıntılar varsa, bu, Avrupa Birliği raporlarında olmasa araştırma önergesine konu olmayacak mı? Bu sorunların ortadan kaldırılması için bu aziz milletin iradesinin yegâne tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi bunlarla ilgili bir şey yapmayacak mı? Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin bu yaklaşımını bu yönüyle doğru bulmamakla birlikte, bunun gerçekten milletimizin ihtiyacı, gerçekten milletimizin hakkı olduğunu gözeterek ama karşılaştığımız tablonun da en önemli problemlerimizden, en sürecek problemlerimizden biri olduğu gerçeği karşısında da netice itibarıyla bu araştırma önergesinin sonunda bu yönde kurulacak komisyon için "evet" oyu da kullanacağımızı ifade ederek yüce Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)