| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 92 |
| Tarih: | 24.05.2016 |
İLHAN CİHANER (İstanbul) - Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Önce, bir mektuptan alıntı yapacağım: "Halk mahkemeleri bundan böyle bir karar verirken, sizin nasıl karar vereceğinize inanıyorsa o yönde karar vermeye çalışacaktır." Bu mektup, alıntı yaptığım mektup, Nazi Almanyası döneminde, yargı üzerinde Nazi rejiminin yerleştiği dönemde Yargıç Roland Freisler tarafından Adolf Hitler'e yazılmış bir mektup. Şu anda, maalesef, özellikle ceza yargısı ortaya konulan pratiklerle neredeyse bu mektupla bire bir örtüşür hâle gelmiş durumda. Burada, genellikle, Türkiye'deki yargının sorunları, sonuçları bir yasa, yasalaşma faaliyetleri çerçevesinde değerlendirilip çözüm de onun üzerinde aranmaya çalışılıyor ama asıl önemlisi, yargıçların yargılama kültürü ve bağımsızlık ve tarafsızlık algılarıdır. Bunu, aslında, en çok dile getiren, muhalefetten daha fazla, Hükûmet. Örneğin, Adalet Bakanı "Bu konudaki anketlerdeki durumumuz iyi gözükmüyor." diyor, bu bahsettiği konu da yargıya olan güven.
Üniversitelerin bazılarına göre, OECD verilerine göre "Yargı sistemine güveni olan vatandaşlar 2014 yılında yüzde 48 olarak gözüküyor." diyor. Bu sayı, bu oran bugünlerde yüzde 30'lara kadar gerilemiş durumda.
Gene, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit "Şunu ifade etmek istiyorum: Geçmişte yargıya güven yüzde 70 idi, şimdi yüzde 30'lara düşmüş durumda." demiştir. Gene, AKP mensubu olan bir milletvekili "Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde." bir başkası da "Oğlan bizim kız bizim." diyerek aslında yargıda ne kadar büyük sorun olduğunu kendileri söylemiş oldular. Gene, Cumhurbaşkanı "Yargıya son dönemde en büyük zararı, yargıyı kendi tekeline almak isteyen birtakım gruplar vermiştir." diyerek yargının içerisinde, neyi kastediyorsa, kastettiği hangi gruplarsa, çok ciddi bir sorun olduğunu ortaya koymuştur. Gene "Devlet şirket gibi yönetilmeli. Eğer mevzuat amcayla bu işi yürütmeye kalksaydık biz yanmıştık." diyerek en azından mevzuata dair bir soruna işaret etmiş.
Bunların hepsi, aslında, yargı bakımından ne kadar vahim bir durumda olduğumuzu ortaya koyuyor. Bunu bağımsız araştırma kurumları, Avrupa Birliğinin ilerleme raporları çok daha detaylı bir şekilde ortaya koyuyor. Üstelik de bunun dışında, AKP'nin yargıda dönüşümü sağlarken kullandığı birtakım argümanları hatırlarsak, örneğin, geçmişte Genelkurmaydaki brifinge giden birtakım yargı mensupları üzerinden 12 Eylül 2010 referandumunu meşrulaştırırken de, yargıdaki değişimin temel taşlarını döşerken de yargının hiçbir güç karşısında brifing alamayacağını ortaya koymuştu. Ama geldiğimiz noktada, çok daha vahim bir durumla karşı karşıyayız.
Biliyorsunuz, birkaç gün önce, yüksek yargı başkanları -Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları- Cumhurbaşkanıyla birlikte, Rize'de çay toplama ve Rize'nin kültürünü tanıtma amaçlı olduğunu iddia ettikleri bir toplantıya katıldılar. Bizatihi bu toplantının, özellikle ceza yargısındaki tartışmalar, bazı partilerin kongreleriyle ilgili ya da bazı siyasilerle ilgili tartışmalar ortadayken, doğrudan doğruya yargı bağımsızlığının ve yargı tarafsızlığının önündeki en büyük tartışma konularından, başlıklarından birisini oluşturduğu ortada.
Bunun dışında, şu anda, yargı iktidarını elinde bulunduran Hükûmetin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargıyla ilgili temel sorun olarak kodladığı yargıdaki cemaatçi kadrolaşma sorunu var. Kuşkusuz, bu cemaatçi kadrolaşma göz ardı edilemez, mücadele de edilmeli ancak bugüne kadar izlenen mücadele yöntemi bu sorunu çözmekten ziyade daha fazla çetrefil hâle getirmeye başladı. Her şeyden önce, cemaatçi yargıya olan eleştiriler, bir çeşit, bu yargıçların hukuk dışı bir bakış açısıyla formatlanmasına ilişkindi ama şimdi, aynı formatın siyasi iktidar tarafından atıldığını görüyoruz. Oysa oradaki sorun, formatlanma mekanizması; formatın kim tarafından atıldığı ikincildir. Bugün birisi atar formatı, yarın gelip başka birisi atar ama oradan da adalet çıkmaz.
Tabii ki bu sorunların etraflıca tartışılıp, Parlamento tarafından ortaya konulup sorunların da sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması lazım. Önergemiz tam da buna ilişkin.
Kuşkusuz, sadece yüksek yargıya, hâkim, savcılara ilişkin sorunlar yok, yargı personelinin, yargı emekçilerinin de yıllardan beri çözülemeyen birçok sorunu var. Başta, atama, nakil ve terfilerde özellikle gene "cemaatle mücadele" adı altında yürütülen eşitsiz ve yeni bir kadrolaşma modeli, yargıda inanılmaz bir rahatsızlık yaratmış durumda. İstinaf mahkemelerinin nasıl çalışacağı, başarıya ulaşıp ulaşmayacağı, daha başlarken ölü bir proje olarak doğup doğmadığı konusunda çok ciddi sorunlar ve tartışmalar var. İşte, bunların tamamının Parlamentoda tartışılıp sağlıklı çözümlerinin ortaya konulması için bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.
Tabii, bu uyumlu yargı, kuvvetler arasındaki kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetlerin uyumu noktasını göstermesi açısından yüksek yargı başkanlarının Rize'deki toplantısıyla ilgili bir çağrı yapmak istiyorum ben. Umuyorum ki aynı başkanlar, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'yle birlikte Osmaniye'de de yaprak sarması şenliğine katılırlar, orada yaprak sarmasının sorunlarına dair bir farkındalık yaratırlar; Sayın Demirtaş'la birlikte Diyarbakır karpuzunun sorunlarıyla ilgili böyle bir etkinliğe katılırlar; Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu'yla da Dersim dağlarında türkü nasıl söyleniyormuş, mantar nasıl toplanıyormuş Tunceli'de, bununla ilgili bir etkinliğe katılırlar. Aksi takdirde, bu yaptıkları doğrudan doğruya kuvvetler arasında uyumun değil, Führer'e, iktidara, tek adama uydurulmuş bir yargının en somut göstergesi hâline gelecektir ve buradan ben de bugün Genel Başkanımızın grup toplantısında yaptığı istifa çağrısını tekrar etmek istiyorum: Ya istifa edeceklerdir ya da toplumun geri kalanına tarafsızlıklarını, bağımsızlıklarını gösterecek bir açıklamayla bu jestlerinin ne anlama geldiğini anlatmak zorundalar.
Bunun dışında, özellikle cumhuriyet savcılarımıza da bir çağrı yapmak istiyorum. Bakın, Türkiye'de yargıya olan güven, cumhuriyet savcılarına olan güven o boyutta örselenmiş durumda ki -belki de dünya yargısı içerisinde eleştiriye en çok muhtaç hâle gelmiş- Amerika'da açılan bir soruşturma, 17-25 Aralık soruşturmasıyla bağlantılı olduğu anlaşılan bir soruşturma Türkiye'de bu savcıyı neredeyse kahraman hâline getirmiş durumda. Bunun özellikle cumhuriyet savcıları tarafından, yargı iktidarını elinde bulunduran tüm kesimler tarafından etraflıca düşünülüp, bu gidişin Türkiye'yi bir felakete, topyekûn bir çöküşe götürdüğünü fark edip yeniden özgür, bağımsız, adaleti arayan, adaleti önceleyen, tarafsız bir yargıyı inşa etmemiz gerekir diye düşünmeleri gerekir. Umuyorum ki en çok Hükûmetin, Hükûmet mensuplarının, AKP'lilerin şikâyet ettiği, yargının sorunlarının araştırılması için vermiş olduğumuz bu önergeye onlar olumlu oy verirler ve biz de Parlamentoda gerçekten, sahici, üzerinde uzlaşılmış, sorunları çözen bir perspektif ortaya koyabiliriz. İnanın bana, eğer bunu yapmazsak, mücadele ettiğinizi iddia ettiğiniz konu başlıklarının hiçbirinde başarıya ulaşamayacaksınız.
Saygılar sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)