| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 17.05.2016 |
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz dokunulmazlığa her zaman ilkesel yaklaştık. Öteden beri, dokunulmazlıkların 83'üncü maddedeki şu hâliyle son derece geniş olduğunu, özellikle, dokunulmazlıkların, kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılması gerektiğini savunduk. Kürsü dokunulmazlığının yani Meclisin bu kürsüsündeki ifade hürriyetinin ve dokunulmazlığın aynı zamanda Meclis çatısı altındaki ifade ve sözler için de geçerli olması için mücadele verdik ve vermeye devam ediyoruz. Ancak şimdiye kadar dokunulmazlıklar konusunda, 2002'de "kaldıracağız" sözü veren AKP'nin, her zaman, dokunulmazlıklar söz konusu olduğunda tutarsız ve ikircikli tavır içerisinde olduğunu hep beraber izliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bizler yargıdan kaçılmayacağını, yargının bağımsız olmasa da, taraflı olsa da en nihayetinde Türkiye yargısı olduğunu ve milletvekilliği yapmak için böylesine korunaklı zırhlara ihtiyaç olmadığını söyledikçe, AKP'nin, özellikle o zamanki Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın "Yargıya güvenmiyoruz, bu nedenle biz bu yargıya kendimizi teslim etmeyiz." dediğini daha dün gibi hatırlıyoruz. Bununla birlikte, ne söyleniyordu, anımsayın; deniyordu ki: "Sıradan bir memurun bile böylesine dokunulmazlığı varken milletvekillerini yargının önüne atmak, yanlış olacak, millî iradeye saygısızlık olacak." Ama sizin bu getirdiğiniz öneride de bunlara ait hiçbir belirti, hiçbir düzenleme olmadığı gibi -aynı zamanda, örneğin, bu Ankara Garı katliamında da gördük- açık seçik suç işlemiş olan, istihbarat bilgilerini açık seçik üstlerine bildirmemiş olan ve mülkiye müfettişleri "Yargılansınlar." demiş olmalarına rağmen o memurlar hakkında da yine sizin Hükûmetiniz ve ilgili bürokratlar tarafından yargılama izni verilmemiş olması da son derece düşündürücüdür.
Dokunulmazlık konusuna gelecek olursak, bugün için yargıyı kendinize göre tanzim ettiğinizi, dizayn ettiğinizi düşünüyorsunuz, kendinizi güçlü hissediyorsunuz ve bu yargıdan dilediğiniz kararı çıkartabileceğinizi hissettiğiniz için, bundan emin olduğunuz için de bugün artık toptancı bir yaklaşımla "dokunulmazlığı kaldıralım" noktasına geldiniz.
Gerekçesine bakıyoruz; bir hesap yapılmış, bir bakkal hesabı yapılmış. Efendim, neymiş? İşte, şu kadar süre görüşülse toplam sekiz ay Genel Kurulun çalışması gerekiyormuş. Arkadaşlar, size günaydın demek lazım. On dört yıldır siz yönetiyorsunuz, Komisyon Başkanı sizde, Komisyon sizde. Niye indirmediniz zamanında bu dosyaları? Bu dosyaları zamanında usulüne göre görüşseydik, 83'üncü maddenin öngördüğü usulle görüşseydik daha uygun olmaz mıydı? Dolayısıyla, bugün, hodri meydan anlayışıyla "Hepsini getirelim." diyorsunuz, sonrasında bakıyoruz ki -bu uygulama yürürlük tarihi eğer bu şekilde geçecek olursa- yağmur gibi de yeni yeni dosyaların, fezlekelerin Meclisimize geldiğini, gönderildiğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, AKP'nin programına baktığımızda -bakınız bilmeyenler açısından bunu sizinle paylaşmak isterim- son derece güzel bir program var, deniyor ki: "Milletvekili ve bakanların yargılanmaları önündeki anayasal engeller kaldırılacak, dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmelerinin önündeki engeller ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir." İşte, size şimdi sormak istiyorum değerli arkadaşlar, hem aklınıza hem vicdanınıza: Bugün bizim önümüze gelen Anayasa değişiklik tasarısında bunların hangisi var? Bunları siz öylesine mi yazdınız? Bakın, on dört yıllık iktidarın kendi programındaki hiçbir şeyi yaşama geçirmemek konusunda böylesine tutarsız olmaması gerekir.
Peki, bu ihtiyaç nereden kaynaklandı? Çünkü ülkemiz bir şiddet sarmalı içerisine girdi, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra ülkeye kaos gelmeden, ülke kan gölü olmadan, siz kandan beslenmeden tekrar iktidar olamayacağınızı gördünüz ve teröre yardım ve yataklık yapma özelliğinizden ve politikanızdan vazgeçtiniz.
Önce, "Çözeceğiz." dediniz, "Analar ağlamasın." dediniz ama yanlış başladınız. Bu sorunu, bu temel sorunu bu çatının altına getirmek yerine adalarla, dağlarla görüştünüz, gizli pazarlıklar içerisine girdiniz. Biz "Yanlış yapıyorsunuz." dedikçe, siz "Analar ağlasın mı istiyorsunuz?" dediniz ama yanlışı siz yaptınız, bedeli, bütün ülke olarak hep beraber ödüyoruz. Kim ödemiyor? Siz ödemiyorsunuz bir tek.
Değerli arkadaşlar, bakın biz "Siz PKK'yla masaya oturuyorsunuz." deyince, dedi ki Sayın Cumhurbaşkanı: "Bunu söyleyen şerefsizdir." Ondan bir süre sonra Efkan Ala "AK PARTİ ile PKK görüşüyor." dedi. Bunu unutacak mıyız? Nerede kaldı şeref?
Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanının zamanında söylediği birkaç sözden alıntı yapmak isterim. 22 Ağustos 2013'te şöyle demiş: "Hazmedilemeyen bazı durumlara rağmen, operasyon yapmıyoruz. Sekiz aydır bir sükûnet var, yetkililer hazmedilmeyen bazı olaylara katlanarak, operasyon yapmadılar." İşte bu, yardım ve yataklığın açık itirafıdır. 7 Eylül 2015'te söyledikleri de son derece vahim: "Çözüm sürecini bunlar, güneydoğuda -kısmen doğuda- kendileri için âdeta silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler. Çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Güvenlik güçlerimiz, 'Herhangi bir çatışmaya, şunu buna girmeyelim.' dediler ama sonra anladık ki bu süreç içinde bunu yaptılar. Valilere 'Operasyon yapmayın.' diye talimat verdik... Bakın bu, kendi sözleridir: "...belki kendilerine çekidüzen verirler dedik." Bakınız, 2014'te güvenlik güçleri, 290 operasyon talebinde bulunuyorlar, bunların sadece 8'ine "Evet, yapabilirsiniz." deniyor. İşte bu, teröre yardım ve yataklıktır.
İşte bugün yapılan, bu teröre yardım ve yataklığın üstünün örtülmeye çalışılması ve sizin elinize bulaşan kanın bir şekilde yıkanmaya çalışılmasıdır. Siz, sıklıkla aldatılan, yanıltılan ve "Yanıltıldık." diyerek de her işin içerisinden sıyrılmaya çalışan bir iktidarsınız, çok yanıltılıyorsunuz, haberiniz olsun.
17-25 Aralık soruşturmalarını nasıl kapattığınızı hep beraber izledik. Sulh ceza hâkimlikleri ihdas ettiniz, onlara yandaş hâkimler atadınız, delilleri örtbas ettiniz; olmadı, atamalar yaptınız; olmadı, yönetmelik çıkardınız; olmadı, yönetmelik iptal edilince tekrar kanunu çıkardınız ama vicdanlarda ve gerçek hukukta 700 bin liralık kol saatini, ayakkabı kutularını ve yatak odasındaki para kasalarını asla aklayamadınız.
Biz ne diyoruz? Madem getirdiniz bunu -bize göre eksik bir düzenleme, elbette daha iyisinin yapılması gerekir ama- bakanları da getirin. Siz değil miydiniz "Hodri meydan!" diyen? Niye saklıyorsunuz bakanları 100'üncü maddenin arkasına, hep beraber getirin. Madem öyle hep beraber gidiyorsak yargıya neden korkuyoruz? Hani çok cesurdunuz?
Değerli arkadaşlar, bakınız, hukuk eliyle bu yolsuzlukları kapattıktan, aklamaya çalıştıktan sonra konu Meclise de geldi. Sayın Başbakanın yani hani darbe sonrasında şu anda görevden el çektirilen Sayın Davutoğlu'nun sözü -belki de bu nedenle el çektirilmiştir- "'Ortaya birçok şey saçılır.' diyorsunuz, saçılırsa saçılsın." Siz, işte bunların saçılmasına asla izin vermediniz.
Dolayısıyla, bugün yapılmaya çalışılan, 83'üncü maddenin bir yeni Anayasa maddesiyle, geçici bir maddeyle askıya alınması, aslında Türkiye'de bambaşka bir yola gidiştir. Bu, eksik bir düzenlemedir, yanlış bir düzenlemedir. Yapılması gereken, kalıcı bir biçimde, dokunulmazlıkların, milletvekillerinin hem bu kürsüde hem ülkemizin her yerinde siyasetini rahatça yapması, fikirlerini rahatça ifade etmesi ama bunun dışındaki her türlü suçtan, özellikle de yüz kızartıcı suçlardan dolayı yargılanmasının sonuna kadar önünün açılmasıdır.
Bakın, bu Anayasa düzenlemesi, hukuki açıdan da sakatlıklar içeriyor. Biraz önce ifade ettim, 100'üncü madde, özellikle saklanıyor, özellikle düzeltilmiyor. Bir grup milletvekili için çıkarıyorsunuz, eşitlik ilkesi zedeleniyor. Bunun ötesinde, suç ve cezalarda geri yürümezlik ilkesi burada yine çiğneniyor. Dolayısıyla, bu açılardan da sorunlu bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlar, biz, sizden de sizin yargınızdan da korkmuyoruz. Milletvekilliği yapmak için böylesine dokunulmazlıklara ihtiyacımız yok.
Dolayısıyla, elbette Türkiye'nin daha demokratik, daha bağımsız yargıya sahip ve milletvekillerinin de rahatça siyaset yapabildiği bir ortamı ve bir anayasal ortamı hep beraber hazırlamamız gerektiğini ifade ederek huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)