| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 17.05.2016 |
CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 313 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Ancak, bir hukukçu olarak vurgulamak zorundayım, aslında bu, bir anayasa değişikliği değil, geçici bir maddeyle Anayasa'nın 83'üncü maddesinin askıya alınmasından ibaret çünkü Anayasa'mızda, maalesef, bu teklifle hiçbir madde değişmiyor, aynen yürürlüğünü sürdürüyor.
Hatırlarsanız, siyasi etik yasa tasarısı geldiğinde komisyonda tartışmıştık derinlemesine ve baktık ki siyasi etik yasasında siyasetin gerçek anlamda etik kuralları belirlenmiyor; siyaset, medya, ticaret ilişkileri yok, bakanlar yok, başbakan yok, parti yöneticileri yok, belediye başkanları yok, o zaman dedik ki "Bunun adını değiştirelim, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ya da milletvekili etik kanunu yapalım." dedik ve oy birliğiyle kabul edildi çünkü öyleydi, yalnızca milletvekillerini kapsayan bir düzenlemeydi. Aslında bu da bir değişiklik değil, biz kendimizi de milletimizi de kandıramayız. Bakın, siz, Anayasa'nın 2'nci maddesinde güvence altına alınan, devletin temel niteliği olan demokratik devleti bu tür yaklaşımlarla, hukuk devletini sürekli, maalesef, temelinden zedelersiniz ve bu, hiçbir zaman doğru bir şey olmaz.
Ben konuya şuradan girmek istiyorum: İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül'le ilgili gerekçeli kararını açıkladı ve gerekçeli kararının önemli bir bölümünde Anayasa Mahkemesi kararına eleştiriler getirdi. Dedi ki: "İlk derece mahkemesi olarak benim delilleri takdir etme yetkimi elimden aldın, yargı bağımsızlığını zedeledin." Can Dündar ve Erdem Gül davasında soruşturmanın ve kovuşturmanın her aşamasında Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef, açıkça yargıya müdahale etti, savcılara ve hâkimlere telkin ve tavsiyelerde bulundu. Keşke 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bir cümleyle açıkça yargıya bu müdahaleyi de eleştirseydi, çok daha saygın ve itibarlı olurdu. Bugün eğer yargıya ve adalete olan güven yüzde 30'lar, yüzde 20'ler düzeyine inmişse, hepimizin, evet, şapkamızı önümüze koyup ciddi düşünmemiz gerekiyor. Bu ülkenin gerçekten cesur ve vicdani kanaatine göre karar veren yargıçlara ve hukukçulara çok ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bakın, basın özgürlüğünü yani halkın haber alma özgürlüğünü yok sayarsanız, Anayasa'mızın 2'nci maddesindeki demokratik devlet ilkesini de yok saymış olursunuz.
Ben size yaşadığımız döneme ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum: Bakın, Sayın Ahmet İyimaya 2 Nisan 2016 tarihinde yaptığı bir konuşmada şöyle diyor: "1982 Anayasası'nın yürürlükten kaldırılması, yeni anayasanın yapılmış olmasından daha önemlidir. Yeni anayasa yapmasak dahi bu Parlamentonun kurucu iktidar yetkisi içerisinde yürürlükteki Anayasa'yı yürürlükten kaldırması, gerçek bir demokratik kazanım olacaktır. Beş yıl, iki yıl, üç yıl anayasasız kalabiliriz; anayasal kurumlar var, anayasal kurumların bağlı olduğu yasalar yani 'organik yasa' dediğimiz yasalar var." Bu, çok önemli; bakın, AKP iktidarının gerçek niyetinin samimi ve güzel bir itirafıyla karşı karşıyayız. Sayın İyimaya, hukuk devletini değil, kanun devletini savunuyor. Bu, gerçekten acı bir tablo ve biz bu dönemi bir "anayasasızlaştırma dönemi" olarak adlandırıyoruz artık. Evet, bir anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma dönemiyle karşı karşıyayız. Bu dönem, bizi otoriter bir tek adam yönetimine doğru hızla götürüyor.
Değerli milletvekilleri, sizlere sormak istiyorum, Anayasa'mızın 112'nci maddesi şu anda yürürlükte mi? Evet, Anayasa'mızın 112'nci maddesi, biliyorsunuz "Bakanlar Kurulunun görev ve siyasi sorumluluğu" başlığını taşıyor ve bu maddeye göre, Hükûmetin genel siyasetini belirleme yetkisi Başbakana ait. Evet, bu yüce Meclisin çatısı altında, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu yerde Sayın Başbakan, Hükûmet Programını sundu ve bu Meclisten güvenoyu aldı. Milletten de dört yıl için yetki ve görev aldı ama 4 Mayısta ne oldu? Millî irade yok sayılarak, yasama organının iradesi yok sayılarak "Kurultaya git ve görevi devret." denildi Sayın Başbakana. Bu, açıkça millî iradeyi yok saymaktır ve maalesef AKP Grubu, Sayın Başbakanı, Genel Başkanı sarayın iradesi karşısında yapayalnız bıraktı ve onun yanında, arkasında durmadı. Hiçbiriniz bir dakika bile itiraz etmediniz.
Anayasa'mızın 6'ncı maddesinin son cümlesi çok açık değerli milletvekilleri, "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz." diyor. Evet, Cumhurbaşkanı da kaynağını Anayasa'dan almadan bir devlet yetkisini, maalesef, kullanarak Başbakanı ve millî iradeyi tasfiye etmiştir.
Bakın, saraydan açıklama gelmiştir, "Cumhurbaşkanı, hem devletin başı hem Hükûmetin başıdır." denmiştir, buna da itiraz edilmemiştir. Bizim Anayasa'mıza göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır, Hükûmetin başı Başbakandır.
Evet, artık, üniversiteler sessiz, meslek odaları sessiz, sivil toplum örgütleri sessiz ve demokrasiye açıkça müdahaleler karşısında bir itiraz, maalesef, toplumumuzda yükselmiyor. Ama, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda her yerde açıkça demokrasiyi ve özgürlükleri ve Anayasa'yı savunacağız. Çünkü, sizler de kurulmuş bir iktidar olarak bu Anayasa'yla kurulduğunuzu hiçbir zaman unutmayın.
Bakın, önergemizi sayın Parlamentoya sunduk, "83'üncü maddeyle beraber 100'üncü maddeyi de birlikte değerlendirin." dedik. 100'üncü madde bize neyi söylüyor? Bakanları söylüyor, Başbakanı söylüyor. Ama, siz, maalesef, Anayasa Komisyonunda bu önergeyi dikkate almadınız, umarım yüce Mecliste dikkate alırsınız.
Neden bakanlar? Bakın, 17-25 Aralık dosyasını bir ceza avukatı olarak okuduğumda hem bir milletvekili olarak hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin bir yurttaşı olarak, çok samimi söylüyorum, utandım. O rüşvet ağını, o ilişkileri, o "tape"leri okurken gerçekten utandım. Ama, siz, bu dosyayı Yüce Divandan kaçırdınız. Her zaman yargıdan kaçtınız. 2002 yılında iktidar oldunuz, tek başınıza iktidar oldunuz, "Biz bu yargıya güvenmiyoruz." dediniz, yargıdan kaçtınız. 17-25 Aralıkta bakanlarınızı, o rüşvet ağının içindeki bakanlarınızı Yüce Divandan, maalesef, kaçırdınız. Keşke oraya gönderseydiniz de aklansalardı.
Evet, bakın, şu anda, saray, yüksek profili olmayan bir başbakan aradığını açıkladı, buna da itiraz etmediniz ama sonuçta yüksek profili olmayan bir Başbakan adayı hemen hemen netleşti. Sayın Binali Yıldırım hakkında da, biliyorsunuz, ciddi iddialar var. Ben şimdi buradan sormak istiyorum: Bu iddialarla ilgili yarın bir fezleke geldiğinde yüce Meclise tavrınız ne olacak AKP iktidar grubu olarak, tavrınız ne olacak? Bakın, Sabah-ATV grubunun satın alınmasıyla ilgili, havuz oluşturulmasıyla ilgili, iş adamlarının kendi aralarında yaptığı telefon görüşmelerinde bütün oklar Sayın Binali Yıldırım'ı gösteriyor. Binali Yıldırım'ın bacanağının ilişkileri, eşinin yeğenlerinin ilişkileri, bunlarla ilgili ciddi iddialar var. Yarın bunlarla ilgili bir fezleke gelirse tavrınız ne olacak? Bu, çok önemli. Çünkü yargıdan sürekli kaçıyorsunuz ve dokunulmazlıkları kaldırmaktan korkuyorsunuz.
2002'den önce, 2002 Kasım genel seçimlerinden önce şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı, o zaman milletin huzurunda söz verdi "Dokunulmazlıkları kaldıracağız." dedi, söz verdi ama on dört yıldır, on beş yıldır tek başına iktidarsınız, dokunulmazlıkları kaldırmak aklınızın ucundan hiçbir zaman geçmedi. Çünkü yargıdan kaçtınız ve korktunuz. Bakın, çok samimi olarak bir şey paylaşmak istiyorum: En büyük sefalet, başkalarının iradesine bağlı olarak yaşamaktır değerli milletvekilleri, evet, en büyük sefalet, başkalarının iradesine bağlı olarak yaşamaktır. İnsan, insana itaat etmemek için devleti icat etti, toplumsal sözleşmeler yaptı ve yüz yıllardır insanoğlu demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyor. Neden? Birilerine itaat etmek, biat etmek için değil. Eğer insanın insana itaat ettiği bir yerde yaşarsak o yerde anayasa da olmaz, hukuk da olmaz. Bunu hepimiz çok çok iyi biliyoruz ve bu anayasasızlaştırma ve hukuksuzlaştırma süreci, emin olun, darbe dönemleri gibi, bir gün gelir kendi evlatlarını da yer, bunu sakın unutmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için biz tarihin akışını tersine çevirmeye çalışmak yerine, gelin hep birlikte demokrasi ve özgürlükler için mücadele edelim, otoriter tek adam yönetimine bu yüce Meclis her zaman "hayır" demelidir.
Çok teşekkür ediyorum, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)