GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:90
Tarih:17.05.2016

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, her ne kadar İç Tüzük gereği aleyhte söz almış isek de biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde oy kullanacağımızı konuşmamızın başında ifade etmek istiyorum.

Bu grup önerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma takvimi belirleniyor. Aslında bu öneriyi geçtiğimiz hafta Perşembe günü görüşecektik ancak 317 sandalyeye sahip Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu 184 milletvekilini Genel Kurulda hazır bulunduramadığı için bu grup önerisi bugüne kaldı.

Bugün, ülkemizin içinde bulunduğu ve karşı karşıya kaldığı çok önemli ve derin sorunlar vardır. Terör ve bölücülük, siyasi istikrar, ekonomi, işsizlik, borçluluk, dış politika sorunları, mülteciler, yaşanan temel hukuksuzluklar gibi çok temel sorunlar vardır, bunları daha da sayabiliriz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak büyük bir gayret ve iyi niyetle Türkiye Büyük Millet Meclisinin işlerliğini sağlamaya gayret ediyoruz. Vatandaşlarımızın, milletimizin lehine gördüğümüz olumlu düzenlemeleri destekliyoruz; olumlu bulmadıklarımızı eleştiriyoruz, karşı çıkıyoruz. Bu tutumumuz dün olduğu gibi, eskiden olduğu gibi önümüzdeki süreçte de aynı şekilde devam edecektir. Örneğin, daha geçtiğimiz ay içerisinde müstafi ve devrik Başbakan Sayın Davutoğlu vize muafiyeti için Avrupa Birliği şartlarına dair destek istediğinde Mecliste bu desteği gösterdiğimize hepiniz şahitsiniz. Meclis günlerce, gece gündüz mesai yaptı, zaman zaman akıntıya kürek çekildi çünkü toplantı yeter sayısını ve karar yeter sayısını çoğu zaman iktidar partisi grubu sağlayamadı. Çalışma saatlerinin ve günlerin boşa harcanmasının en önemli sebebi budur.

Peki, bu mesai yapıldı da ne oldu? Mehmet Akif Ersoy'un deyimiyle bin kıssa, bir hisse verdi mi? Vermedi. Haziran için söylenen vize muafiyeti için bu sıralar ekim ayı telaffuz edilmeye başlandı. Sayın Başbakan ayrı konuştu, Sayın Cumhurbaşkanı ayrı konuştu. Şimdi bu ekim ayı da tereddütlü, verilip verilmeyeceği dahi belli değildir. Yani, bu çalışmaların büyük ölçüde akıntıya kürek çeker gibi boşa gittiğini de üzülerek görüyoruz.

Türkiye'nin gündeminde sanal birtakım tartışmalar yapılıyor, bunun da adına efendim, "sistem tartışması", "rejim tartışması" deniliyor. Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bir rejim ve sistem sorunu yoktur, öncelikle iktidar partisinin, iktidar grubunun, ülkeyi yönetenlerin en iyi, en başta bilmesi gerekenler budur. Türkiye'de sistem sorunu yoktur, mevcut sistemin, kuralların ve hukukun iyi yönetilememesi, iyi işletilememesi söz konusudur. Bu yapay sorunlarla yani Hükûmet krizi bile çıkarıldı. Bu, ülkeyi kötü yönetmenin bir neticesidir. Aylarca savunduğunuz "Tek parti istikrarı getirir, cumhurbaşkanının başbakanın aynı orijinden gelmesi gerekir." gibi kendi iddialarınız, kendi tezleriniz bir anda çöktü ve yerle bir oldu. Yıllardır mücadele ettiğinizi söylediğiniz vesayet makamlarını kendi ellerinizle inşa ettiniz.

Şimdi, Türkiye şahsi ve keyfî bir yönetim altında sürüklenirken bir çözüm arayışı tartışmaları da sanal düzlemde devam ediyor ve bu sorun kendi yarattığınız, kendi ortaya çıkardığınız bir sorundur çünkü teşhisi yanlış koyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, Antik Yunan'da "Elealı Zenon" diye bir filozof vardı. Bu kişi aynı konuşmasında birbirini tekzip eden, birbiriyle çelişkili düşünceleri aynı anda kullanmasıyla meşhurdur. Adalet ve Kalkınma Partisinin bazı sözcülerine baktığımızda âdeta bu Elealı Zenon'un çağımızdaki torunları gibi davranmaktadır. Bir taraftan tek adam yönetimine evrilecek başkanlığı savunurken diğer yandan hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığından bahsetmek işte bu çelişkiyi ifade etmektedir.

Artık sorunun tanımını yapabiliriz. Sorun şahsi ve keyfî bir yönetim anlayışının sonucu ortaya çıkmıştır. İktidar partisinin seçim önceleri genelde adaylarına bazı kitap tavsiyeleri olur fakat o tavsiyelerin içerisinde Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig'ini bir türlü göremeyiz. Hepimizin Kutadgu Bilig'den bazı devlet yönetimine, hukuka, geleneğe, göreneğe ait, kamu yönetiminin devamlılığına ait ilkeleri öğrenmesinde fayda var. Diyor ki: "Adalete istinat eden kanun göğün direğidir, kanun bozulursa gök yerinde duramaz." Çünkü devlet adalet üzerine, hukuk üzerine inşa edilir. Devleti kurum ve kurallarıyla yönetemezseniz hukuk düzeninden çıkar.

Sonuç olarak değerli milletvekilleri, yüce Meclisi ve iktidarı Türkiye'nin gerçek sorunlarına odaklanmaya davet ediyorum. Türkiye kurum ve kurallarıyla yönetilmemektedir, Anayasa, kanun, hukuk hiçe sayılmaktadır. Yeri geldiğinde mevzuatı bir kenara bırakamazsınız. Kurum ve kurallar zamandan ve mekândan bağımsızdır ve tekrar ediyorum; Türkiye şahsi ve keyfî bir yönetim altındadır. Yaşanan menfi hadiselerin arkasında yönetememe sorunu vardır. Bunu bazı düşünürler "yönetemeyen demokrasi" olarak tanımlamaktadır. Yönetemeyenler kabahati kendinde arayacaklarına suçu sisteme ve Anayasa'ya yükleyerek sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar ancak sorumluluktan kurtulamazlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin de çalışmalarını, Anayasa, kanunlar, İç Tüzük hükümleri çerçevesinde, sadece milletimizin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ali çıkarları ve ilelebet payidarlığı ülküsü çerçevesinde yürütmesi gerekmektedir.

Bu düşüncelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)