GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler İnsani İşler Eşgüdüm Ofisi Arasında Türkiyede Bir Ülke Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:88
Tarih:11.05.2016

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler İnsani İşler Eşgüdüm Ofisi Arasında Türkiye'de Bir Ülke Ofisi Kurulmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler insanlığın karşı karşıya kaldığı krizlere hızlı ve etkili bir şekilde yanıt verebilmek amacıyla kapasitesini geliştirmek arayışı içine girmiş ve bu doğrultuda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1991 yılında kabul edilen kararla Birleşmiş Milletler İnsani İşler Bölümü ihdas edilmiştir. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Bölümü 1998 yılında Birleşmiş Milletler İnsani İşler Eşgüdüm Ofisine dönüştürülmüştür. Bu ofise insani kriz durumlarında Birleşmiş Milletler kuruluşları arasında ortak stratejiler geliştirmek, ihtiyaç değerlendirmesi yaparak eylem planları oluşturmak ve bunların uygulanmalarını izlemek, eş güdüm forumları teçhiz etmek, kaynakları harekete geçirmek, koordinasyon mekanizmalarını yönlendirmek gibi görevler yüklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler, insani yardım çalışmalarını, ilk kez İkinci Dünya Savaşı'nın yarattığı tahribat sonrasında Avrupa'da yerlerinden edilenlere insani yardım ileterek başlatmıştır. O günden bugüne uluslararası topluluk ne zaman doğal ya da insan nedenli bir felaketle karşı karşıya kalsa yardım için Birleşmiş Milletlere başvurmaktadır. Bugün Birleşmiş Milletlerin, acil durum ve uzun süreli destek gerektiren durumlarda insani yardım sağlayarak hükûmetler ve yardım kuruluşları arasında da katalizör rolü üstlenmek ve yardıma muhtaç olan insanların savunuculuğunu yapmak gibi önemli rolleri bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletlerin en büyük başarılarından biri de bütün uluslarca kabul edilebilecek, tüm insanlarca arzu edilen ve uluslararası ölçekte korunan evrensel bir yasa niteliğinde kapsamlı bir insan hakları hukuku çatısı kurmasıdır. Birleşmiş Milletler, uluslararası ölçekte kabul edilen, geniş kapsamlı bir ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ve siyasi, medeni haklar dizisi tanımlanmıştır. Aynı zamanda, bu hakları teşvik edecek ve koruyacak mekanizmaları kurmuş ve hükûmetlere, insan haklarının korunması hususundaki sorumluluklarını yerine getirmelerinde yardımcı olmuştur.

Söz konusu yasal çatının temelleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca, sırasıyla 1945 ve 1948'de kabul edilmiş olan Birleşmiş Milletler Anlaşması ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'dir. O zamandan bu yana, Birleşmiş Milletler, kadınlar, çocuklar, engelliler, azınlıklar, göçmen işçiler, mülteciler ve benzeri savunmasız grupları da kapsamına alan, onlara özgü standartları kapsayacak şekilde kademeli olarak insan hakları hukukunu genişletmiştir. Böylelikle, bu grupların yaşadıkları toplumlarda uzun yıllardır sürmekte olan ayrımcı uygulamalardan korunabilecekleri haklar yasal zeminlere taşınmıştır.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler kurulduktan üç yıl sonra, tüm halklar için ulaşılması gereken ortak standartlar oluşturulması niyetiyle Genel Kurul, çağdaş insan hakları hukukunun dayandığı esas olan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin temel taşlarını koymuştur. Beyanname'nin 30'uncu maddesi her ülkedeki insanların temel, medeni, kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal haklarından bahsetmektedir. Evrensel Beyanname birçok bilim adamı tarafından uluslararası hukuk anlamında kabul görmektedir. Zira, geniş kapsamlı olarak kabul edilmiştir ve ülkelerin birçok açıdan gelişmişliğinin ölçüsü olarak da kullanılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette buraya kadar anlatmaya çalıştığımız hususlar Birleşmiş Milletlerin kurumsal bağlamda ideal olan teorik yanlarıydı. Sebepleri ve sonuçları her ne olursa olsun dünyanın en büyük ve kapsamlı örgütlenmesi olarak Birleşmiş Milletler yaklaşık altmış yıldır varlığını sürdürmektedir. Fakat bu uluslararası tüzel sistemin eşit güçte olmayan devletler arasındaki çatışmaları ne kadar önleyebildiği, devletsiz toplulukların haklarını ne ölçüde koruyabildiği, devletlerin üzerinde evrensel bir topluluk fikrini ayakta tutacak bir hak dengeleme rolünü oynayıp oynayamadığı ise ciddi şüpheler barındırmaktadır. Bu bağlamda, yaygın bir küresel barışın son umudu olarak sunulan Birleşmiş Milletlerin kendinden beklentileri ne kadar karşıladığı ya da karşılayabildiği ayrıca sorgulanması gereken bir husustur.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın 41 ve 42'nci maddelerine göre Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin uluslararası sorunları çözmede devletlere ilişkin uyguladığı yöntemler diplomatik yaptırımlar, ekonomik yaptırımlar ve askerî yaptırımlardan oluşmaktadır ancak Birleşmiş Milletlerin bu yaptırımsal rolünü layıkıyla oynadığı da söylenemez çünkü Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı'nın galiplerinin veto hakları nedeniyle adaletli olmayan bir işleyişe sahiptir. 1946 yılından 2008 yılına kadar güçlü devletler veto haklarını 344 defa kullanmışlardır. Özellikle, soğuk savaş yıllarında vetoya sık sık başvurulması bu örgütü işlemez hâle getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, on yıllardır süregiden Filistin-İsrail sorunu, Afganistan, Irak ve son olarak Suriye örneklerinde olduğu gibi Birleşmiş Milletler önemli oranda itibar kaybetmiştir. İtibarın kaybedilmesinde temel sebeplerin en önemlisi Birleşmiş Milletlerin kendisini var eden ilkelerine uygun davranmaması ve devletlerin uluslararası siyasi, askerî ve ekonomik haksız hamleleri karşısında sessiz kalması, olaylara nesnel değil konjonktürel yaklaşmasıdır. Yaşanan tecrübeler Birleşmiş Milletler gibi tarihin en büyük küresel organizasyonunun işlerliğinin öncelikle Güvenlik Konseyinin daimî üyelerinin tutumlarına ve diğer üye devletlerin yaklaşımlarına bağlı olduğunu göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin takip ettiği üzere Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiseri dün Türkiye Hükûmetini Kürtlerin yaşadıkları bölgelerde sivillere karşı kitlesel şiddet kullanımıyla ilgili iddiaların üzerine gitmeye çağırmıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği Türkiye'den kapsamlı bir soruşturma başlatılmasını istemiştir. İnsan Hakları Komiserliği ayrıca Türkiye'nin, Birleşmiş Milletlerin bölgeden ilk elden bilgi edinebilme talebine ise şimdiye kadar yanıt vermediğini vurgulamıştır. Bunun yanında Birleşmiş Milletler yetkilisi bağımsız bir soruşturma açılmasını ve iddiaların araştırılması için bağımsız uzmanların bölgeye girişinin engellenmemesini de istemiştir.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Türkiye ile ilgili raporu hazırlarken Cizre'den görgü tanıklarının ifadesine başvurduklarını belirtmiş, sivil insanların diri diri yakıldıklarıyla ilgili ciddi emareler bulunduğuna vurgu yaparak, Türkiye Hükûmetinin terörle mücadele operasyonlarında sivillerin hayatının korunması ve uluslararası hukuka bağlı kalması gerektiğini vurgulamıştır. Hukuk dışı ölümlerin, işkencenin, evlerin hedef alınarak yıkılmasının, güvenlik operasyonları sırasında silahsız sivillerin askerî araçlardaki keskin nişancılarca vurulmasının uluslararası hukuka göre yasak olduğuna da raporunda ayrıca yer vermiştir.

Değerli milletvekilleri, elbette dünyanın bir yerinde, hele hele Orta Doğu gibi çatışmaların, ölümlerin yoğun bir biçimde yaşandığı bir bölgede olup bitenlere karşı Birleşmiş Milletlerin kısa bir ön rapor hazırlaması ve bağımsız gözlemciler göndermekten söz etmesi anlamlıdır ve Birleşmiş Milletler mekanizmasının asli görevlerinden de birisidir bu. Ancak Türkiye'de yaklaşık on aydır sürdürülen sokağa çıkma yasakları kapsamında yaşananlara dair geç kalınmış bir girişim olduğu da belirtilmek durumundadır.

Değerli milletvekilleri, Temmuz 2015 tarihinden itibaren Kürt illerinde büyük bir askerî abluka uygulaması başlatılmış, 7 şehrin 22 ilçesinde onlarca müdahaleyi kapsayacak şekilde toplamda dokuz yüz güne varan sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Bu ablukalarda sadece Şırnak'ın Cizre ilçesinde Temmuz 2015 tarihinden beri 282 kişinin yaşamını yitirdiği, sivil toplum örgütlerince hazırlanan raporlara yansımıştır. Hayatını kaybedenlerin birçoğunun kimliği dahi teşhis edilememiştir. İnsanların diri diri yakıldığına dair önemli kanıtlar ortaya konulmuştur. Sokağa çıkma yasakları süresince yüz binlerce insan evsiz kalmış, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda bırakılmış, sağlık, eğitim hakları başta olmak üzere yaşamın birçok alanında hak gaspları yaşanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sürem bittiği için öbür maddede konuşmama devam edeceğim.

Bu vesileyle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)