| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 10.05.2016 |
MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Yedi ay önce tam bugün, 10 Ekimde Ankara Garı önünde barış ve demokrasi adına yapılan bir mitingde, miting alanına Ankara Garı önünden girmek üzere bekleyen on binlerin arasına 2 canlı bomba dalmış ve kendilerini patlatarak 103 vatandaşımızın ölümüne, 500'den fazla vatandaşımızın da yaralanmasına sebep olmuştur. Bu son derece vahim bir durumdur ve cumhuriyet tarihimizin gördüğü en kanlı katliamlardan birisidir.
O günleri biraz anımsamakta yarar görüyoruz. 7 Haziran seçimleri yapılmıştı, 400 vekil diye yola çıkmıştınız ama size 276 vekil bile verilmemişti ve 1 Kasım seçimlerine sadece yirmi gün kalmıştı. O sırada "400 vekil verin, bu iş huzur içerisinde çözülsün." dediğinizi daha dün gibi hatırlıyoruz. Önce suspus oldunuz, sonra "Millet kaosu seçti." dediniz. Önce herkes kaostan ne kastettiğinizi anlamadı ama kısa süre sonra bütün bir ülke ve bütün bir toplum olarak ağır bedeller ödeyerek bu kaostan neyi kastettiğinizi anlamış olduk. O günlerde henüz daha kaos, toplu katliamlar, bombalı eylemler olmamıştı, ülkemiz kan gölüne dönmemişti, her gün şehitlerimiz gelmiyordu ama bir şekliyle bu kaosu hazırlamak gerektiği de ortadaydı.
1 Kasıma giden yolda taşları yavaş yavaş döşemeye başladınız. Vatandaşı dehşet içine sokmadan, bütün ülkeyi terörize etmeden iktidarı yakalamanın olanaksız olduğunu "büyük usta" fark etmişti. Kendisinin "Eğer 400 milletvekilini alacak ve Anayasa'yı değiştirecek bir sayıyı bir parti alsaydı durum bugünkünden çok daha farklı olurdu." sözleri hâlâ kulağımızda. 1 Kasıma giderken halkımızın yeteri kadar tedirgin edilememiş, ülkenin yeteri kadar terörize edilememiş, ülkenin bütünüyle bir kan gölüne dönememiş olduğunu gördünüz ve oylarınızın yetersiz olduğunu fark ettiniz. Ancak, patlamadan sonraki sevincinizi gizleyemediniz, anımsayalım Sayın Başbakanın ne dediğini: "Ankara'daki terör saldırısı sonrasında anket yaptırdık, oylarımızda bir miktar yükseliş trendi var." derken yüzünüz bile kızarmadı. Dahası "7 Hazirandan sonra siyaset şirazesinden çıktı, 1 Kasımda umarız milletimiz yaşadıklarımızı bize yaşatmayacak bir karar verir." bile diyebildiniz.
O günlerde IŞİD'le içli dışlıydınız, henüz yollarınız ayrılmamıştı. IŞİD'e tam gaz gönderdiğiniz silahlar henüz Kilis'e düşmeye başlamamıştı. Henüz IŞİD'i tek bir cümle içerisinde, açık seçik "Terör örgütüdür." diye bile tanımlayamıyordunuz, suçlayamıyordunuz; olsa olsa onlar "öfkeli çocuklardı" sizin için. Saldırıdan sonra da yine, IŞİD'i açık bir biçimde suçlamaktan, hedef göstermekten sakındınız. Anımsayın Sayın Başbakanın bizim siyasi literatürümüze hediyesini: "Bu bir kokteyl saldırıdır." dedi. Tabii, Sayın Cumhurbaşkanı geri kalmaz, o da dedi ki: "DAEŞ, PKK, paralel yapı, El Muhaberat ortaklaşa, kolektif bir eylem." İşte o sırada, nereden alındığını bilmediğimiz bu istihbaratlarla Türkiye kamuoyunun gözünden IŞİD kaçırılmak isteniyordu, IŞİD bizim gözümüzden kaçırılmak isteniyordu, hatta IŞİD'i işitmemiştiniz. Ancak, bugün anlaşılmıştır ki, siz de anladınız ki buradaki sorumlu terör örgütü IŞİD'dir ve IŞİD'in artık korunacak hiçbir tarafı kalmamıştır. İşte, 10 Ekim saldırısı, patlaması, katliamı böyle bir ortamda gerçekleşti.
Bu olayın gerçekleşmesinde ağır ihmaller olduğunu çok iyi biliyoruz. Hatta belki de olası kastlar olma ihtimali de var. Dolayısıyla, biz bu araştırma önergesini Meclisin gündemine taşıdık.
Bakınız, İçişleri Bakanlığına bağlı müfettişler bir ön inceleme raporu hazırladılar. Aslında, bu rapor bir itiraf niteliğindedir ve basınımızda da çok açık bir biçimde yer aldı. Burada çok açık biçimde görüldü ki devlet, istihbarat olmasına rağmen, göz yummuştur ve üstüne düşeni yapmamıştır. Nereden mi biliyoruz? Rapordan biliyoruz. Bombayı çok iyi bildiğinizi Yunus Emre Alagöz'le ilgili olarak istihbaratın verdiği raporlardan biliyoruz. İstihbaratın raporuna göre, bakınız, TEM Daire Başkanlığına -Terörle Mücadele Daire Başkanlığına- bildirilmiş ama oradaki Emniyet görevlisi üstlerine bildirme gereği görmemiş. Hâlbuki, orada açıkça teknik takip dolayısıyla biliniyor ki bu kişi -aynı zamanda, Abdurrahman Alagöz'ün yani Suruç katliamının failinin kardeşidir- ailesiyle helalleşmiş. Bu, açık bir gerçekken göz ardı edilmiş. Müfettişlerin "Niye üstlerine bildirmedin?" sorusuna verdiği cevap son derece ilginç; personel üzerinde olumsuz psikolojik etki oluşturabilir diye yapmış bunu.
Yine, raporda DEAŞ'ın canlı bomba eylemi yapabileceğine dair istihbari bilginin önemli olduğu, TEM şube müdürlüğüyle neden paylaşılmadığının yargı yoluyla araştırılması gerektiği belirtilmiş ama biliyorsunuz ki yargı yolunun önü de önce valilik, sonra cumhuriyet savcılığı tarafından kapatılmıştır.
Yine aynı şekilde, bakınız, İlhami Balı'yla sürekli konuşma hâlindeler, teknik takibe takılıyorlar, bunlar da göz ardı ediliyor.
IŞİD'in bombacısı olarak bilinen Tuncay Kaya, aynı biçimde, patlamadan on bir gün önce salıveriliyor ve patlamadan hemen sonra şüpheli eylemci olarak aranmaya başlanıyor. Bunlar eğer ihmal değilse, bunlar görevini yapmamak değilse apaçık bir ciddiyetsizliktir.
Bu ihmaller zinciri burada bitmiyor değerli arkadaşlar, değerlendirme toplantısı yapıyorlar, diyorlar ki güvenlik güçlerine: "Kendinizi bir şekilde koruyun." Bakın, bu da yine gazetelerde manşet oldu. Düşünün, halkı koruması gereken, oradaki mitinge katılanları koruması gereken emniyet görevlileri "Kendinizi koruyun." diyorlar. Müfettişler soruyor: "Niye böyle yaptınız? Niye, halkı, insanları koruma gereği duymadınız?" diyorlar, o da diyor ki: "Zaten bu eylem HDP'lilerin eylemi değildi, sivil toplum örgütleri yapıyordu, bu nedenle böyle bir ihtiyaç duymadık." Bu şekilde devletin resmî raporuna geçmiş ifadeler var.
Yol uygulaması yapılmamış arkadaşlar, düşünebiliyor musunuz? Bu kişi teknik takipte, ailesiyle helalleşmiş, kardeşi daha önce Suruç'ta patlamış, Dokumacı grubuna ait olduklarını herkes biliyor, bu kişi Ankara'ya girerken ne hikmetse tam o sırada yolda uygulama faaliyeti durduruluyor ve kişi geçtikten sonra yani sekiz buçuktan sonra, saat dokuzda yolda uygulama yani denetleme faaliyeti tekrar başlıyor.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla Türkiye' de böylesine ağır bir katliama ilişkin, ilgililerin görevini neden yapmadıklarına ilişkin, varsa sorumluların bulunmasına ilişkin, istihbari bilgilerin neden göz ardı edildiğine ilişkin ayrıntılı bir araştırma yapma ihtiyacı var. Çünkü, biraz önce ifade ettik, valilik eliyle bu soruşturma izni verilmemiştir, cumhuriyet savcılığı da itiraz yetkisini, hakkını kullanmamıştır. Dolayısıyla, şu anda görev yüce Meclisimizindir.
Tabii, burada AKP Grubunun karar vermesi gereken, buna açıklık mı getireceksiniz, araştırma yoluyla buradaki bütün sorumluların ortaya çıkarılmasına katkı mı vereceksiniz yoksa siz de bunun örtülmesine göz mü yumacaksınız? Bu suçun aydınlatılmasına katkı vermiyorsanız bu suçun ortağı olduğunuzu unutmamalısınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, müfettiş raporu diyor ki: "Yeterli emareler ve kamu yararı vardır, inceleyin bunu." Bunu göz ardı etmek artık, bundan sonra vicdanların kabul edeceği bir durum değildir arkadaşlar. Ne yapıyorsunuz peki? Böyle patlamalar oluyor, ilk yapılan şey emniyet müdürünü görevinden almak ama emniyet müdürünü görevden almakla bitmiyor çünkü 17 Şubatta bir patlama daha oluyor, atadığınız emniyet müdürünü tekrar bir daha alıyorsunuz. Ee, bitmiyor, Ankara'da patlama bitmez. 13 Martta bir patlama daha oluyor, onu da görevden alıyorsunuz. Nerede bunun siyasi sorumlusu? Sadece emniyet müdürü mü burada sorumlu?
Değerli arkadaşlar, bu bedeli tüm toplum olarak ödüyoruz, AKP iktidarının özellikle Suriye politikası dolayısıyla ürettiği sıkıntıyı, terörü... Terör örgütlerini ülkemizde konuşlanan, eylem yapan ve ülkemiz üzerinde hâkimiyet alanı sağlayan bir noktaya getirdiniz. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği kuruldu, bugün de bunlar bizim ziyaretçilerimizdi, yaralıların, ölenlerin aileleri, yakınları ziyaretçimizdi. Ankara Garı önüne bir anıt heykel yapılmasını talep ediyorlar, adli yardım istiyorlar çünkü harç paralarının altında eziliyorlar. Bunların sorunlarına bir an evvel eğilmek zorundayız.
Dolayısıyla, burada vereceğiniz karar bu kanlı eylemin aydınlatılmasında ve aydınlık bir Türkiye kuracağımız yolda önemli katkı verecektir diyor, saygılar sunuyorum, iyi çalışmalar diliyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)