| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 05.05.2016 |
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; uzun zamandan beri görmediğim kadar Türkiye Büyük Millet Meclisini sessiz, sakin, heyecansız gördüm. Böyle bir ortamda konuşma yapmak durumunda kaldığım için üzgünüm ama kulislerin bayağı hareketli olduğunu da fark etmemek mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, 20'nci yüzyılın dünya sağlık sistemine getirdiği en önemli kavramlardan, söylemlerden biri, aşağı yukarı dünyadaki bütün anayasalarda tanımlandığı üzere, sağlıklı yaşam hakkıdır. Dolayısıyla, bütün anayasalar, bu haktan vatandaşların eşit olarak ve ücretsiz şekilde faydalanmalarını ön plana almışlardır.
Hepinizin bildiği gibi -bir kez daha tekrar edeceğim- "sağlıklı yaşam" dediğimiz zaman bedensel, ruhsal ve sosyal -gene 20'nci yüzyıl kavramlarıyla- sağlıklılığı kastediyoruz. Bu kavramların hiçbirinin bugün Türkiye'de doğru dürüst yerleştiğini kabul etmek mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bundan yaklaşık otuz beş kırk yıl önce dünyada neoliberal politikalar rüzgârlarını estirmeye başladığında her nedense 20'nci yüzyılda yerleşmiş bu kavramlar değiştirildi ve öncülüğünü özellikle İngiltere'de Thatcher, Türkiye'de de Turgut Özal'ın yaptığı gibi sağlıkta özelleştirme rüzgârları başladı ve anayasaların öngördüğü sağlıkta sosyal devlet ilkelerinden hızla geri adım atıldı ve sağlık ticarileştirildi, özelleştirildi.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı 2002 yılından itibaren sağlıkta dönüşüm adı altında Anavatan Partisinin bile yapmadığı ticarileştirmeyi, sağlığı metalaştırmayı çok ciddi bir dönüşüm altında Türkiye Cumhuriyeti'ne ve halkına dayattı. Şimdi, Sağlık Bakanımızın sunumlarından algıladığımız gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nde de gerçekten sağlığa yapılan harcamalarda son on dört yıl içinde 5 milyar dolarlardan 35-40 milyar dolarlara kadar yükselen artışlar oldu ama Türkiye'de bu işi bilen bütün hekimler ve hekim kuruluşları zaten bu rüzgârlar sonucunda sağlığın ticarileşeceğini ve sağlıkta maliyetlerin yükseleceğini bundan on dört sene önce öngörmüşlerdi.
Değerli milletvekilleri, kişi başına sağlık harcamalarında OECD ülkelerinde yüzde 5,1'le -gayrisafi millî hasılanın yüzde 5,1'i- ve kişi başına 568 dolar sağlık harcamasıyla, hepinizin tahmin edebileceği gibi, gene sonuncuyuz. Bu yüzdenin Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 16 olduğunu ve kişi başına sağlık harcamalarının 10 bin dolarlara kadar tırmandığını da hemen eklemek istiyorum. Ama bir özelliğimiz var, sağlık teknolojilerinde birinciyiz; yani MR, bilgisayarlı tomografi gibi. Örneğin, bugün İstanbul'daki MR sayısının İngiltere'deki MR sayısının çok üstünde olduğunu da söylemek mümkün.
Genel sağlık sigortası hizmetleri kapsamında milyonlarca prim ödeyemeyen vatandaşımız var. Benden önceki hatipler bu konulara değindiği için ben bunlara ekleme yapmayacağım. "Katılım payı" adı altında muayene için kişi başına 5 ila 12 lira alındığını kamu hastanelerinde ve özel hastanelerde, reçetelerden ilaç başına 1 Türk lirası alındığını, reçete başına gene emeklilerden yüzde 10, memurlardan 20 tahsilat yapıldığını ve -çok önemli bir şey- en ucuz eş değer ilacın üstünde bir reçete yazdıysa hekim, bunun karşılığının gene vatandaştan para olarak tahsil edildiğini hepimiz biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, özel hastanelerde de şu anda, hepimizin bildiği gibi, yüzde 200'e varan ek katkı payları vatandaştan tahsil edilmektedir ve bıçak parası gene, benden önce de ifade edildiği gibi, artık Türkiye'de resmîleşmiş bir hâle gelmiştir. Yani, özel hastanelerde zaten mümkün olduğu gibi, kamu kurumlarında da, özellikle üniversite hastanelerinde de maalesef, akşam 17.00'den sonra yapıldığı iddia edilen ameliyatlarda çok fahiş katkı payları alınmaktadır. Daha da acıklısı, resmî hastaneler bu 17.00'den sonraki uygulamaları çarpıtmışlar ve bunları sabah saatlerinde de yapmaya başlamışlardır.
Üniversitelerde mutsuz hocalar, mutsuz öğrenciler var. Özellikle tıp fakültelerinin temel bilimlerinde büyük bir moralsizlik uygulaması var. Performans uygulamaları da son derece etik dışı uygulamalar hâline geldi ve bunların hepsi artan gereksiz sağlık harcamalarına da yol açmakta.
Değerli milletvekilleri, bir kamu kurumu olarak Akdeniz Üniversitesi Hastanesinin Türkiye'de en iyi yönetilen ve işletilen kamu hastanesi olmasıyla bundan sekiz sene önce övünüyordum. Bugün Akdeniz Üniversitesi Hastanesinin döner sermayesinin özel sektöre olan borçlarının 60 milyon liraya kadar vardığını, ilaç firmalarına veya tıbbi teknoloji ve malzeme firmalarına yaklaşık üç yıl öncesine kadar varan borçları olduğunu, benzer durumun bütün üniversite döner sermayelerinde olduğunu ve artık neredeyse hastaneye yatan hastaya pansuman malzemesinin veya cerrahi eldivenin bile reçete edilecek hâle geldiğini de özellikle belirtmek istiyorum.
Şimdi, bunu çözmek için elbette ki iktidarımızın yap-işlet-devret modeliyle kamu hastanelerini gündeme getirdiğini ve bunlara da aynen otoyollarda ve havaalanında olduğu gibi ödeme garantilerini vadettiğini de biliyoruz. Bunun sonucunda da çok yakında mevcut kamu hastanelerinin iyice çökeceğini de söylemek mümkün.
Aile hekimliğiyle uğraşan arkadaşlarımız şöyle bir sorunla karşı karşıyalar: Devlet memurluğu hakları yok, kendi işletmelerini kendileri döşemişler, dokumuşlar. Bugün Antalya'da 46 tane açık aile hekimliği kadrosu var. Eğer bir aile hekimi bunlardan birine müracaat ediyorsa iki tane yol var önünde; ya mevcut aile hekimliği kurumlarından birine müracaat edecek, oradaki doktor arkadaşlarla hava parasıyla anlaşacak çünkü parası diğer arkadaşlar tarafından ödenmiş bir kurumda hizmet vermek durumda -son derece etik dışı, çirkin bir durum- ya da yılda 2 bin hasta garanti etmek üzere sağlık müdürlüğüne, kapı kapı dolaşıp hasta tavlayacak değerli milletvekilleri. Ne kadar aşağılayıcı bir durumla Türk hekiminin karşı karşıya geldiğini düşünebiliyor musunuz? 2 bin hasta bulmak için hastalara etik dışı bazı vaatlerde bulunacak. Maalesef, Türk hekiminin geldiği durum şu anda Antalya için budur, diğer illerde de bundan daha farklı olduğunu düşünmüyorum.
Arkadaşlar, bir milletvekili olarak en çok karşılaştığım hasta başvurularından biri "Ne olur bize yoğun bakımlarda yer bulun." Çünkü Türkiye'de yoğun bakım rezaleti var. Özel hastanelerin yoğun bakımları çok pahalı, hasta çaresizlikten, oraya yattıktan iki üç gün sonra mecburen bir kamu hastanesine geçmek istiyor. Ve özel hastanelerin de -hepimiz biliyoruz ki- bazılarında, yoğun bakım gereksinimi olmadığı hâlde, yoğun bakımlar çok masraflı olduğu için gereksiz yere yatırılan ve Sosyal Güvenlik Kurumunu da sıkıntıya sokan hasta yatak durumları da ortada.
Ve şu anda dünyada acil servis başvuruları dünya ortalamasının 10 katı olan bir ülkeyiz değerli milletvekilleri. Neden biliyor musunuz? 5 ila 12 liralık muayene katkı payını bile veremeyecek hastaların hepsi acil servisler yoluyla hastanelere giriş arıyorlar. Ve acil servisler bugün artık fonksiyonlarını kamu hastanelerinde yerine getiremez durumdalar, normal poliklinik hizmeti verir gibi çalışıyorlar ve orada çalışan doktorların da hemen hepsi kamu denetçileri tarafından hastaları ihbar etme durumlarıyla karşı karşıya.
Değerli milletvekilleri, bunun dışında -çok sıkıntılı bir durum- sağlık dünyasında, 2015 yılında bu Meclisten çıkarılan bir torba yasa sonucu sağlık sektöründe çalışan ama devamlı hizmet veren, full-time hizmet veren hekimlerin hepsi taşeronlaştırılmış durumdalar. Bu hekimlere deniyor ki özel hastane patronları tarafından: "Siz bundan sonra verdiğiniz hizmetler için bize fiş keseceksiniz ve sizin yıllık izin hakkınız olmayacak; veya hastalık zamanınızda bir güvenceniz olmayacak; bize makbuz keserek, bize hizmet vereceksiniz." Maalesef Türkiye Cumhuriyeti şimdi böyle bir rezaletle karşı karşıya ve şu anda özel hastanelerde çalışan hekimler de son derece moralsiz durumdalar ve kendi başlarının çaresine bakmak durumundalar.
Şunu övünerek söyleyeyim ki Türkiye Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği 100 binin üstünde son derece başarılı, iyi eğitilmiş bir hekim kadrosu var fakat iktidarımız bunların kıymetini bilmiyor, hemşirelerinin kıymetini bilmiyor, ebelerinin kıymetini bilmiyor ve sağlıkta maalesef çok büyük bir çaresizlik içindeyiz.
Hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)