| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 85 |
| Tarih: | 04.05.2016 |
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, dün ve önceki gün, Bartın'da 2 şehit acısıyla sarsıldık, peş peşe oldu. Mardin Nusaybin'de terörle mücadele sırasında, hain bir saldırı neticesinde Bartın'ın Ulus ilçesi Kumluca Kirsinler köyünden Sinan Oruç şehit edildi. Ve ertesi gün de Hakkâri Şemdinli'de yine Bartın Kozcağız Eyüpoğlu köyünden Ayhan Erdoğan kardeşimiz kalleşçe şehit edildi. Ben, buradan, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum; yakınlarına, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Terörü ve terörün arkasında duranları şiddetle ve nefretle kınadığımı tekrar buradan yinelemek istiyorum. Teröre destek verenler hem tarih huzurunda hem milletimiz huzurunda hem de Cenab-ı Allah'ın huzurunda hesap vereceklerdir. Milletimiz bu oynanan kirli oyunun farkındadır, bu oyunlara bugüne kadar fırsat vermediği gibi bundan sonra da vermeyecektir. Bir kez daha şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Yine, geçen hafta da burada, Ergenekon davasının adli ve siyasi boyutlarının araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergesinde konuşma yapmıştım. O konuşmada, davaya değişik kesimlerden müdahale taleplerinin olduğunu belirtmiştim. Bu müdahillik taleplerinden bir tanesinin de CHP'li milletvekili Selina Doğan'ın eşi Erdal Doğan olduğunu ifade etmiştim. Selina Hanım'ın burada bir düzeltme yapılması noktasında bir ricası oldu. Orada, tabii, Selina Hanım'ın eşi Erdal Doğan Zirve Yayınevi davasının müdahil avukatıydı. Zirve Yayınevi davası da daha sonra Ergenekon ana davasıyla birleştirildi. Ben bu ifadeyi kullanırken, ana dava ve birleştirilen davalar ayırt etmeksizin, Ergenekon dosyasında müdahillik talebinde bulunan kişi ve kurumlardan bahsetmiştim. Bunu da burada, bu vesileyle düzeltmek istiyorum.
HDP grup önerisine gelince: Grup önerisiyle 1937-1938 yıllarında Dersim'de meydana gelen olaylarla yüzleşilmesi ve bununla ilgili Mecliste bir araştırma komisyonu kurulması istenmektedir. Önceki dönemlerde de bu yönde araştırma önergeleri verilmişti, burada da konuşmalar yapılmıştı. Biraz önce de benzer konuşmalar yapıldı, polemikler yapılmaya çalışıldı, farklı düşünceler dile getirildi, "Dönemin Başbakanı sonradan Demokrat Partiye geçti." eleştirileri oldu, sataşmalarla "Dönemin Cumhurbaşkanı kimdi?" diye soranlar oldu. Şimdi, tabii, bu dönemin Cumhurbaşkanını, Başbakanını araştırmaya kalktığımız zaman doğru sonuçlar elde edemeyiz, o zaman şunu da sorarlar: "Dönemin İçişleri Bakanı kimdi ve bu İçişleri Bakanının ismini hangi belediyeler, hangi partinin belediyeleri parklara hâlâ vermeye devam ediyor?" Bunu da sorgulamak gerekir. O nedenle, bu polemiklerle bir yere varamayacağımızı öncelikle belirtmek istiyorum.
Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti devleti AK PARTİ iktidarında cesaret göstermiş ve "Tarihimizle yüzleşmemiz gerekir. Bu anlamda, eğer araştırma yapmak isteyenler varsa buyurun, Başbakanlık arşivleri açıktır." demiştir. Bu konudaki araştırmayı, olayın faillerinin kimler olduğunu, mağdurlarının kimler olduğunu Başbakanlık arşivlerinde artık bulmak mümkün, gizli saklı bir olay değil. Bu nedenle, bu konu öncelikle tabii ki tarihçilerin görevidir ama bu konuda araştırma yapmak isteyen herkese Başbakanlık arşivlerini açan iktidar da AK PARTİ iktidarıdır.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, kurulduğundan ve iktidara geldiği günden itibaren siyasi tabuların, tarihî tabuların, sorgulanamayan konuların üzerine büyük bir kararlılıkla gitmiştir. Kendi tarihiyle, tarihinin karanlık noktalarıyla yüzleşemeyenlerin, yüzleşme cesaretini gösteremeyenlerin iyi bir gelecek inşa edemeyeceğine inanan AK PARTİ iktidarında hiçbir şeyin üzeri örtülmemiştir. Çünkü, AK PARTİ, bu ülkenin büyümesinin, güçlenmesinin, dünyanın lider ülkelerinden birisi olabilmesinin önündeki en büyük engellerden birinin geçmişiyle, tarihiyle, tabularıyla ve korkularıyla, faili meçhullerle yüzleşememesi olduğuna inanmaktadır. Onun için, on dört yıllık iktidarımız sürecinde başta güneydoğu sorunu olmak üzere, ret politikaları ortadan kaldırılmış, inkâr politikaları, asilimasyon politikaları neredeyse sıfırlanmıştır.
Dersim katliamının üzerinden güncel siyasi polemikler yapılması doğru değildir. Dersim olaylarıyla ilgili olarak yazılmış çok sayıda araştırma vardır. Bugünkü olaylar ile geçmişte meydana gelen olaylar arasında benzerlik kurmak doğru sonuçlar vermeyebilir. Bu konuda araştırma yapmak isteyenler için Başbakanlık arşivleri de araştırma yapmak isteyenlere açılmıştır. Olayın sorumlularının da mağdurlarının da kimler olduğunu belgeleriyle, delilleriyle hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde arşivlerde bulmak mümkündür. Çeşitli tarihlerde Dersim'le ilgili hazırlanan raporlar vardır, Dersim'le ilgili çıkarılan kanunlar vardır, dönemin sorumlularının verdiği talimatlar vardır, Bakanlar Kurulu kararları ve ilgili belgeler ortadadır. Bu belgelerden rahatsız olmadan, belgelerde sorumlularının açık olarak belli olduğu bu olaylarla yüzleşmekten kimsenin kaçınmaması gerekir.
Araştırma önergesinde bahsedilen 1921 Anayasası'yla ilgili olarak ifade edilen hususlara da değinmek gerekirse 1921 Anayasası Kurtuluş Savaşı sonrası hazırlanan çerçeve bir Anayasa'dır, 24 maddeden oluşan bir Anayasa'dır. Bu Anayasa, yerel yönetimlere daha çok yetki veren bir Anayasa olarak tarihimizde, anayasa hukuku tarihimizde yerini almıştır. Tabii, bunu "özerklik" anlamında algılamamak gerekir çünkü verilen yetki yerel yönetimlerin o günkü ortamda güçlendirilmesine ilişkindir. AK PARTİ iktidarının on dört yıllık dönemine baktığımız zaman, Belediyeler Yasası'ndaki değişiklikle, il genel meclislerinin -üyeler ve başkan dâhil- âdeta bir yerel parlamentoya dönüştürülmesiyle, Büyükşehir Yasası'ndaki değişiklerle yerel yönetimler 1921 Anayasası'ndan çok daha ileri noktada güçlendirilmiştir. Bu nedenle, 1921 Anayasası'ndaki yerel yönetimlere verilen yetkileri "özerklik" olarak algılamak doğru değildir.
Dersim olaylarının yerel yönetimlerin özerklik talepleriyle de bir ilgisi bulunmamaktadır. Araştırma önergesinde böyle bir bağ kurulmaya çalışılıyor, bu bağın kurulmasının da doğru olmadığını belirtmek istiyorum.
Konu, tarihimizle yüzleşmeme sorunudur. Bununla ilgili olarak da zaten Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde net bir şekilde açıklamalar yapmış, gerekirse bu konularda devletin özür bile dileyebileceğini açıklamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24'üncü Döneminde de Dersim olaylarıyla ilgili mağdurların dilekçeleri Dilekçe Komisyonuna gelmiştir. Dilekçe Komisyonu da o dönemde bir alt komisyon oluşturmuştur bu konuda. 150 bine yakın belge Dilekçe Komisyonu alt komisyonuna intikal etmiştir. Bu konuda Dilekçe Komisyonunun da incelemeleri devam etmektedir. Ayrıca, Dilekçe Komisyonu alt komisyonu bu konuda hem bilgi, belgeleri talep etmiş hem de bazı tanıkları da dinlemiştir.
Konu, insan hakları sorunudur. Eğer geçmişte meydana gelen bir insan hakları sorunu varsa bunun araştırılmasıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde yetkili komisyon da aslında bu konuda kurulmuş olan ihtisas komisyonudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu tam bu konuyla ilgili ihtisas komisyonudur. Yani, burada ayrıca bir araştırma komisyonu kurup -üç artı bir ay- dört aylık sürede bu konuyu araştırmak yerine, eğer varsa yine endişeler, "Başbakanlık arşivleri yeterli gelmiyor, belgeler yeterli gelmiyor." diyorsak, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda da bu konuda inceleme yapılabilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bu konuda uzman milletvekillerimiz tarafından oluşturulan bir komisyondur, ayrıca yetkileri de geniştir. O nedenle, araştırma komisyonundan daha geniş yetkileri olan bir komisyon varken böyle bir komisyonun kurulmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Gündemimizde de İş Kanunu'yla ilgili tasarı var.
Bu nedenle grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)