| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 03.05.2016 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Suriye son yılların en talihsiz ülkelerinden birisi. Daha önce başka talihsiz ülkeler de vardı ya da onların yanı sıra hâlâ olmaya devam ediyor. Başında bir diktatör vardı. Önce bu zat bizim yöneticiler için diktatör değil biraderdi ama sonra çıkarlar çatıştı ve Suriye tıpkı Irak gibi, tıpkı Afganistan gibi toprakları üzerinde çeşitli ülkelerin savaş yürüttüğü bir ülke hâline geldi.
Şimdi konuştuğumuz 298 sıra sayılı Yasa Tasarısı yani geri kabul anlaşması bizlere Avrupa'da vize muafiyeti sağlayacakmış ve o yüzden, bugün aslında olabildiğince sessiz sedasız olmamız gerekiyor çünkü bugün son gün bunun kabul edilmesi için. Bu anlaşma kabul edilirse herhâlde vize de ona göre geçecek. Yarın Avrupa Komisyonu kararını açıklayacak. Komisyonun tavsiyesine rağmen vize muafiyetinin hem üye ülkelerin hem de Avrupa Parlamentosunun onayından geçmesi gerekiyor.
Avrupa Birliğinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelik vize serbestisi uygulamasına koşullu olarak onay vereceği iddiaları Avrupa basınına şimdiden yansımış durumda. Fakat durum çok da parlak değil. Politika gazetesinin iddia ettiğine göre, Almanya ve Fransa Türkiye'yle vize serbestliği anlaşmasına karşı kendi önlemlerini almaya başlamış bile. İstendiğinde anlaşmayı askıya alabilecekleri bir acil çıkış kapısı arıyorlar. Türkiye'nin her zaman Avrupa Birliği kriterlerini yerine getirmesini, aksi koşullarda vize anlaşmasının iptal edilmesini sağlayacak bir mekanizma geliştirmeye çalışıyorlar. Türkiye'den vizesiz gelip oturma izni olmadan ülkelerde kalmaya devam edecek kişilerin sayısının artması, Türkiye'den sığınma başvurularının artması ve Türkiye'nin yeterli sayıda mülteciyi geri kabul etmemesi gibi şartlar oluşursa anlaşmayı askıya almayı planlıyorlar.
AB hükûmetleri göç krizinin bir an önce çözüme ulaştırılması için büyük bir kamuoyu baskısı altında. Merkez sağ partileri aşırı sağ partiler sıkıştırıyor. Avrupa'da da bir sağ yükseliş olduğundan sağ hükûmetlerde Avrupa mülteci hukukunu ihlal etmek pahasına kapalı sınır politikaları izliyorlar. Türkiye ne derse desin hem bizler hem de kendi çirkin çıkarları için gözünü insan haklarına kapamış olan Avrupa durumun farkında.
Bu mülteci pazarlığı bugün başlamadı. Beşar Esad'ı kısa sürede devireceğini düşünen AKP, Avrupa Birliğini yanına çekmeye çalışırken Türkiye'ye sığınan Suriyeli sayısı 100 bini geçerse askerî müdahalede bulunacağını söylüyordu. Daha mülteciler gelmeye başlamadan sınırda kamplar kurdu, Suriye'de savaşanlar bu kamplara rahatça girip istediklerinde Suriye'ye geri dönüyorlardı. İlk mülteci akınını teşvik eden AKP Hükûmetiydi fakat istenen olmadı, Esad gitmedi, savaş sürdü ve mülteci sayısı bugün 3 milyona yaklaştı.
Peki, Türkiye sahiden güvenli 3'üncü ülke mi? Uluslararası Af Örgütü anlaşmanın tarihî bir insan hakkı ihlali olduğunu söylüyor. Türkiye'den Yunanistan ve İtalya'ya gelmiş mülteciler, sığınma başvurusu yapmazlarsa veya başvuruları reddedilirse 3'üncü güvenli ülke kabul edilen Türkiye'ye gönderilecekler. 3'üncü güvenli ülke ne demek? 3'üncü güvenli ülke olmak için ülkede ırk, dil, din ayrımı yapılmıyor olması, işkence olmaması, sığınmacıların ciddi risklerle karşılaşmaması, demokratik standartların yerine getiriliyor olması gerekiyor. İşte birbiri ardına kabul ettiğimiz kanunların nedeni bu, bunları yerine getiriyormuş gibi gözükmek. Bütün kıyamet de buradan kopuyor. İnsan hakları örgütleri ki bunlar Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı, Uluslararası Af Örgütü gibi ciddi saygınlığı olan kurumlar, anlaşmanın mülteci hukukuna uygun olmadığını ve Türkiye'nin 3'üncü güvenli ülke olma koşullarını yerine getirmediğinden endişeli olduklarını dile getiriyorlar.
Dilediğimiz kadar mülteci politikamızı övelim, sığınmacılara sağlıklı koşullar sağlayamadığımız sürece bu insanları ülkemize kabul etmemiz iyi bir politika yürüttüğümüz anlamına gelmiyor ne yazık ki. Avrupa Birliğinin Türkiye'yle geri kabul anlaşması imzalarken bahanelerinden biri, Türkiye'nin Suriyeli mülteciler için getirdiği çalışma izniydi. Konuya bu açıdan baktığımızda, bugün Türkiye'deki Suriyelilerin yüzde 0,1'inden azının çalışma izni var. Maalesef AKP'nin nizamından başka müesses nizam kalmadığından bunun farkına varamayan ve hâlen kendi çıkarlarını koruma derdine düşmüş kimi muhalefet milletvekilleri de bu sözleri ettiğimizde Türkiye'nin imajından endişeleniyorlar. Oysa bizim için kör ulusal çıkarlar değil, evrensel ve insandan yana, emekten yana sol değerler önemlidir. Mültecilerin yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada insanca koşullar içinde yaşamaları adına bugün de, yarın da mücadele etmemiz gerekiyor.
Sorun aslında ne biliyor musunuz değerli milletvekilleri; savaşları çıkarmadan önlemek, savaş olmadan bunu önlemek ve insanların mülteci olmasını önlemek ama dünyada, Türkiye Hükûmeti de dâhil olmak üzere, kimsenin maalesef buna niyeti yok, kimsenin savaş çıkarmamaya niyeti yok ve kimse savaşları önlemek istemiyor çünkü savaş ekonomisi diye bir şey var.
Geçen hafta Almanya'da bütün partilerden milletvekilleriyle güvenlik stratejilerinin parlamenter denetimi toplantısındaydık. Bugün, bütün dünyanın ortak hastalığı olan güvenlik politikaları konuşuldu yani her yerde güvenliği sağlamamız gerektiği, her yerde bombaların patladığı ve bunun için ortak hareket etmemiz gerektiği konuşuldu. Amerikalı yetkiliye Amerika'nın Irak'taki politikaları soruldu. "Irak'ta yürüttüğünüz politika nasıl bir politikaydı? Bugünden baktığınızda bu politikayı nasıl değerlendirirsiniz?" diye sorulduğunda, Irak'ta önemli hataların olduğunu ve bugünden baktıklarında Irak'taki politikayı aslında aynı şekilde yürütmeyeceklerini ifade ettiler. "Peki, Afganistan" dedik; "Peki, Libya" dedik; bunlara da aynı cevapları verdiler. Sonuçta ne Irak ne Libya ne Afganistan ne de daha öncesine gittiğimizde, Vietnam'a baktığımızda bunların hiçbiri doğru yürütülmüş politikalar değildi. İşte bugün Suriye'ye baktığımız zaman da, aslında Suriye'yi gerçekten bütün ülkelerin bir arada kendi çıkarları için yürüttüğü bir savaş ortamı hâline getiren politikalar da doğru politikalar değildi. Bugün, Amerika, bodoslama daha önceden Irak'a girdiği gibi Suriye'ye giremiyorsa, daha önce yürüttüğü yanlış politikalardan çıkardığı derslerin de ve kamuoyunun bunda yarattığı savaş karşıtı politikaların da etkisi vardır.
Evet, bir ülkede savaş istemiyor musunuz; o ülkedeki özgürlükleri destekleyelim, insan hakları örgütlerini destekleyelim, insanların ülkelerinde kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyalım ki mülteci olmasınlar, göç etmek zorunda kalmasınlar. Özgürlük olsun ki güvenlik olsun; eşit, adil bir yaşam olsun ki güvenlik olsun, insanlar mülteci olmasınlar ve kendi ülkelerinde, kendi yaşam koşullarında, kendi istedikleri gibi yaşamaya devam edebilsinler.
İnsanların mülteci olmadıkları, daha özgür bir dünya dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)