| Konu: | Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 26.04.2016 |
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
277 sıra sayılı Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın bütünü üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, görevlerini yaparken şehit düşen tüm kolluk görevlilerimize Allah'tan rahmet diliyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu yasal düzenleme önemlidir. Neden önemlidir? Kamu güvenliğini sağlamak maksadıyla kamu adına zor kullanma gücünü elinde tutan kolluk kuvvetinin bu gücü kullanırken hukuka uygun hareket etmesini sağlamak bakımından önemlidir. Bu yasal düzenleme önemlidir. Neden önemlidir? Kolluk kuvvetlerinin etkin denetimi bakımından önemlidir. Bu yasal düzenleme önemlidir. Neden önemlidir? Kamunun güvenliğini sağlamakla yükümlü olan kolluğun kamu tarafından sivil gözetimi açısından önemlidir. Biz de bu düzenlemenin sağlıklı bir şekilde, bu Meclisin ortak aklıyla yasalaşmasını önemsiyoruz fakat bu yasadan beklediğimiz faydayı sağlamak için olaya çok yönlü bakmamız gerekir.
Sevgili arkadaşlar, önce, yüksek standartlarda hizmet beklediğimiz kolluk kuvvetlerimizin ne durumda olduğuna bir bakalım. Ülkemizde kamu adına güç kullanma yetkisi olan kolluk kuvvetleri Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personelidir.
Değerli arkadaşlar, kolluk kuvvetlerimizin yaptığı görev ile yaşamları aynı ağır şartları taşımaktadır. En ağır şartlarda bir yandan terörle, teröristle, arsızla, hırsızla, namussuzla, çeteyle, devleti soyanla, mafyayla, tecavüzcüyle, dolandırıcıyla mücadele ederken öte yandan da en büyük mücadeleyi geçim sıkıntısı, sağlık, barınma, çocuklarının geleceği için veriyor kolluk kuvvetleri. Yirmi otuz saat aralıksız çalışıyorlar çoğu kez. Tayin ve terfilerde adaletsizliklerle karşı karşıyalar.
Emniyet teşkilatında birçok görev vekâleten yürütülüyor. Emniyet birimleri arasında ciddi maddi eşitsizlikler var. Poliste amir olmanın önü âdeta kesilmiş durumda. Hizmette Avrupa standardı beklediğimiz kolluk kuvvetleri maaş ve sosyal haklarda Avrupa'nın çok gerisinde. Emniyet teşkilatı politize edilmiş, iktidarın kolluk kuvveti hâline gelmiş.
Jandarma teşkilatında uzman erbaşlar sözleşmeli olarak çalışmakta. Her gün bir şehit haberini aldığımız bu yoksul ve fedakâr halk çocuklarının iş güvencesi yok. Uzman jandarmanın statü problemi var, okulları kapatılmış, kadroları astsubay kadrolarına dönüştürülmüş ama bu uzman jandarmaların geleceğinin ne olduğu hâlâ belirsiz, muallak. Astsubayların intibaklarını kısmen burada yaptık fakat sicillerinin 9/2'den başlaması konusunda talepleri var, onu çözemedik. Bunun yanında daha çözülmemiş birçok problemi var.
Bunalımların, intihar olaylarının en çok olduğu bir meslek grubundan söz ediyoruz. Bir emirle ölüme giden, şehit olan, gazi olan kolluk kuvvetleri çalışırken kimsenin aklına gelmiyor. Anası babası sıvasız evlerde oturan bu yoksul halk çocuklarından Avrupa standartlarında hizmet bekliyoruz fakat haklarını vermeye gelince kendi standartlarımızı uyguluyoruz. En önemlisi, sendikal hakları yok. İngiltere, Almanya gibi Avrupa'daki bazı ülkelerin polis sayısı ile ülkemizdeki polis sayısı aşağı yukarı aynıdır. Avrupa'da 250 bin polis olan bir ülkede 100 binin üzerinde üyesi olan polis sendikaları var, bizde ise sendikalı polis sayısı sadece 10 bin civarındadır. Onların başına neler geldiğini, nelerle mücadele etmek zorunda olduklarını, haklarında hangi gerekçelerle soruşturmalar açıldığını, kendi haklarını savunmak için aralarında yeterince para topladıklarında dava açabildiklerini polis sendikası yöneticilerinden bizzat dinledim. Kendi haklarını savunmaktan menedilen insanların toplumun hak ve hukukunu savunurken içinde bulundukları psikolojiyi anlamak için biraz empati yapmaya davet ediyorum hepinizi. Hamasi nutuklarla ne kolluk kuvvetlerinin yaşam standardı yükselir ne de toplumun güvenlik derdine deva olunur. Öncelikle bu Mecliste görüşülmesi gereken konu her gün şehit haberlerini aldığımız kolluk kuvvetlerinin standartlarını yükseltmek, sorunlarını çözmek olmalı. Üniforması kefeni olan bu yoksul halk çocuklarının özlük haklarını, çalışma koşullarını Avrupa standartlarına getirmeden onlardan Avrupa standartlarında hizmet beklemek gerçekçi değildir.
Sevgili arkadaşlar, biz bu yasaya özü itibarıyla karşı değiliz; bunu Komisyon çalışmalarında da ifade ettik. Bu yasayla ilgili eleştirimiz iktidar partisinin bu tür yasal düzenlemelerde aldığı tutumadır, bağımsız olması gereken kurumları bütünüyle kendisinin kontrolünde kendisine bağlı kurumlar olarak oluşturmaya çalışma anlayışıdır. "Biz bu yasal düzenlemeyi neden yapıyoruz?" Bu soruyu kendi kendimize soralım. Eğer sorunun cevabı "Yurttaşımızın temel hak ve özgürlüklerini korumak, gözetmek, onlara olgun bir demokraside insan olmanın onuruyla mutlu, huzurlu, güven içerisinde yaşayacakları bir kamu düzeni tesis etmek." ise cevap doğrudur. Eğer sorunun cevabı Sayın İçişleri Bakanının Komisyonda yaptığı açıklamalarda, iktidar partisi grup sözcülerinin, grup başkan vekillerinin bu kürsüden yaptıkları açıklamalarda olduğu gibi bu yasayı "Avrupa'ya vizesiz gidelim, serbest dolaşalım." diye, "Avrupa istedi." diye yapmak zorunda kalıyor isek cevap, yanlış cevaptır. Sayın İçişleri Bakanı Efkan Ala Komisyon görüşmelerinde ne diyor? "Bu, vize muafiyeti çerçevesinde ele aldığımız bir konu, bu yükümlülükler arasında bulunmaktadır. Vatandaşlarımızın Avrupa Birliğinde serbest vize almadan dolaşabilmelerini sağlayacak tasarılardan biridir. Diğer ülkelerden yani Avrupa'nın diğer ülkelerinden de yararlanarak bizler bu yasayı şekillendirdik, o zamandan itibaren Komisyonumuzun huzuruna getirdik." Aynen böyle söylüyor Sayın Ala. Allah aşkına, biz kendi ülkemizde temel hak ve özgürlükler için, bu ülkenin yurttaşları yüksek demokrasi standardına layık olduğu için, bizim vatandaşlarımız daha mutlu ve güvenli bir ülkede yaşasın diye niye yapmıyoruz bu yasal düzenlemeleri?
Avrupa Birliği hedefi doğru bir hedeftir fakat Avrupa Birliğine girmek istememizin asıl sebebi kendi ülkemizdeki standartları yükseltmek, vatandaşımızı daha uygar bir ülkede yaşatmak arzusu değil midir? Eğer asıl hedef yüksek demokrasi standartlarını sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmak değil de salt Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yapılması zorunlu görülen yasal düzenlemeleri yapmak ise o yasalar bu ülkede sağlaması gereken faydayı sağlamıyor arkadaşlar. Tıpkı bağımsız olması gereken RTÜK gibi, tıpkı bağımsız olması gereken Rekabet Kurumu gibi, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi, yasada bağımsız yazan fakat hakikatte siyasal iktidara bağımlı kurumlar oluşturuyoruz. Evet, bu yasa çıkmalı, çağdaş ülkelerde olduğu gibi çıkmalı, insanımız hak ettiği için çıkmalı, dayatıldığı için değil.
Bu Parlamento çatısı altında tüm yasalarımızı yaparken ortak aklımızı kullanarak bir uzlaşı içerisinde halkımızın yüksek standartlarda bir demokrasiye kavuşması için gayret sarf etmeliyiz. Bizler Cumhuriyet Halk Partisinin İçişleri Komisyonu üyeleri olarak ilk Komisyon toplantısından sonra Komisyon Başkanımız Celalettin Güvenç'i ziyaret ettik. Dedik ki: Sayın Başkan, bizler buraya seçilirken bu vatana hizmet etmek için seçildik. Biz bu Komisyonda alacağımız tüm kararları ön yargısız, ülkedeki kutuplaşmaya, ayrışmaya rağmen oy birliğiyle çıkartabiliriz. Her şeyi birlikte konuşalım, tartışalım, ön yargıları ortadan kaldıralım ve Komisyondan oy birliğiyle getirelim Meclisimize, Mecliste de bu kanunlar üzerinde çok fazla konuşmadan, olgunlaşmış yasaları yasalaştıralım. Aynı tutumu bu kanun görüşülürken de yaptık, Sayın Bakanın da olduğu görüşmelerde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak aynı şeyi söyledik, dedik ki: Ülkenin uzlaşıya ihtiyacı var, ülke kutuplaşmış durumda, insanlar bölünmüş durumda. Biz uzlaşmayı İçişleri Komisyonundan başlatalım, oradan dalga dalga Türkiye'ye yayılsın. Ancak bizim arzu ettiğimiz gibi olmadı, 4 siyasi partinin uzlaşarak birlikte oy birliğiyle getirebileceği bir kanun tasarısı bizim önerilerimiz, tüm siyasi partilerin önerileri reddedilerek AKP oylarıyla, oy çokluğuyla Meclise geldi.
Sevgili arkadaşlar, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucusu Mao'yla ilgili bir anekdot dinledim -ne kadar doğru bilmiyorum ama mesajı beni çok etkiledi- onu sizinle paylaşmak istiyorum. Mao bir toplantıya katılır, o toplantıda bir dinleyici onun konuşmasının ardından Mao'ya der ki: "Siz, Çin gibi binlerce yıllık kültürü olan bir ülkede kültür devrimi yaptınız, siz bir dâhisiniz." Mao karşılık verir: "Sevgili arkadaşım, ben dâhi falan değilim. Bir deham varsa başkasının aklını kullanmaktır." der.
Sevgili arkadaşlar, Ankara Emniyet Müdürlüğünün duvarında "Herkesin polisi kendi vicdanıdır." yazan anlamlı bir slogan var. Şimdi size soruyorum, kendi vicdanınızda değerlendiriniz: Bu Mecliste ortak akıl var mı? Eğer "Yok." diyorsanız, yukarıda anlattığım gelişmeler çerçevesinde, bu ortak aklın oluşmamasının sebebini kendi vicdanınızda sorgulayınız.
Sevgili arkadaşlar, bu yasa eğer olması gerektiği şekliyle çıkar ve bu komisyon olması gerektiği gibi çalışırsa kolluk kuvvetlerine de saygınlık kazandırır. Zira, iktidarın yersiz, haksız uygulamalarının toplumdaki olumsuz faturası genellikle yoksul halk çocuklarından oluşan kolluk kuvvetlerine çıkarılıyor. Bunun en somut örneği Gezi'dir. Dönemin Başbakanı Sayın Cumhurbaşkanı "Polisimiz Gezi'de destan yazdı." dedi. Hayır Sayın Cumhurbaşkanı; sizin ayrımcı inadınız, o genç insanları çapulcu olarak görmeniz ve şişmiş egonuz yüzünden Gezi'de ağıt yakıldı. Berkin Elvan'ı vurmak mıydı destan?
SALİH CORA (Trabzon) - Her konuşmayı Cumhurbaşkanına bağlıyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Gecenin bu saatinde...
MURAT BAKAN (Devamla) - Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert'i öldürmek mi destan?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Ne alaka ya!
MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Hakaret ediyorlar ancak.
MURAT BAKAN (Devamla) - İzmir'de Kordon'da genç kızları saçlarından sürüklemek mi destan? Eli sopalı polislerin sokaklarda gençleri dövmesi mi destan? Gencecik insanları gaza boğdurdunuz. Bu genç fidanlarımızı da bu kürsüden saygıyla anıyorum.
Yoksul halk çocuklarını halkın üzerine salarak polisimizi de itibarsızlaştırdınız, polise de kendi dramını yazdırdınız aslında. Siz Sayın Cumhurbaşkanı...
Sevgili arkadaşlar, ben bir milletvekili olarak Cumhurbaşkanına sitem etme hakkına sahibim. Lütfen üzerinize alınmayın.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Allah Allah, Allah Allah! O zaman karşılığını da bulacaksın! Her söylediğin sözün karşılığı vardır!
SALİH CORA (Trabzon) - Hakaret etme!
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
MURAT BAKAN (Devamla) - Siz Sayın Cumhurbaşkanı, polis teşkilatını kullanarak gizli zulüm yaptınız. Bu kürsüden Yunus'un şu sözünü siz Sayın Cumhurbaşkanına saygıyla gönderiyorum: "Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur."
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Aynı CHP işte.
MURAT BAKAN (Devamla) - Bir endişemi daha paylaşmak istiyorum Sayın Cumhurbaşkanıyla, bu kürsüden: Siz "Ey" diye konuşmaya başladığınızda...
BAŞKAN - Sayın Bakan, Genel Kurula hitap etmeniz lazım burada, Sayın Cumhurbaşkanına değil.
MURAT BAKAN (Devamla) - ...benim gibi milyonlarca yurttaşımız "Eyvah, galiba yine bazı şeyler doğru gitmiyor." diye düşünüyoruz. Bakınız, Şeyh Edebali Osman Gazi'ye "Ey!" diye hitap ediyor ama nasıl güzel bir "Ey!" "Ey Oğul! Artık beysin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül alma sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Âcizlik bize, hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Haksızlık bize, bağışlamak sana." Sayın Cumhurbaşkanı, dünya ile aranızdaki savaşta dünyanın yanında olun lütfen.
Sevgili arkadaşlar, polisin eğitim düzeyi çağdaş ülkelerin seviyesine getirilmeli. Kaliteli okullara yatırım yapılmalı, erdemli insana yatırım yapılmalı. "Yatırım, yatırım" diyorsunuz ama nedense erdemli insan yetiştirme projelerine yatırım yapmıyorsunuz. "Bir okul fazla yaptırın, bir hapishane eksiltmiş olursunuz." diyor Victor Hugo. Polis okullarına öğrenci alırken fiziksel koşulları ön planda tutuluyor, bu da doğal bir şeydir ama daha önemlisi karakter, ahlak, erdem bir o kadar ön planda tutulmalıdır. Ne diyor Ne diyor Necip Fazıl: "Memleketler parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çöker." İşinize geldiğinde tarihsel mirasımızı hoyratça kullanıyor, manevi değerleri altüst ediyorsunuz. Manevi değerlerimize göre davranın, arsızı, hırsızı, ahlaksızı yüceltmeyin. Polis okullarına alınacak öğrenci seçimini Ahi geleneğindeki erdemlere göre yapmanızı ivedilikle öneriyorum. Bakınız, Roma ve Grek kültüründe "polis" sözcüğü "Güzel yaşamın ta kendisidir." diye ifade ediliyor, polis kelimesi de oradan geliyor zaten.
Sevgili AKP'li arkadaşlar, nedir sizin bu "Bağımsız olması gereken kurumları da ben kurmalıyım." takıntınız? Zaten Hükûmetsiniz, yetmedi, hegemonyacı devlet partisi oldunuz. Vali sizin valiniz, kaymakam sizin kaymakamınız, tüm devlet bürokrasisi sizin elinizde. Avrupa Birliği sivil, tam bağımsız bir gözetim komisyonu kurulmasını size dayatıyor, siz de illa "Ben istediğim gibi kuracağım." diye bize dayatıyorsunuz. Bu gidişat, gidişat değildir.
Sevgili arkadaşlar, muhalefet şerhinde yazdıklarımızı özetliyorum: Avrupa da artık bu oldubittilere inanmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ülkemiz hakkında verdiği yüzlerce karara bir göz atarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Bu tür kurumlar sivildir, hatta, literatürde, şu an kurduğumuz kurumun ismi Avrupa'da "civilian oversight" diye geçer, şeffaftır. Devlette, siyasette, hükûmette etkin olan kişilerden değil, toplumdaki saygın, güvenilir, itibarlı şahsiyetlerden oluşur. Demokrasiyi benimseyen, hukuku, adaleti, tarafsızlığı içselleştiren erdemli insanlardan oluşur. Sizin önerinize göre bu kurum devletin, Hükûmetin ta kendisidir, mini bir Bakanlar Kurulu gibidir. Başkan, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, diğer üyeler de bakanlıklar ve resmî kurum temsilcileri.
Oysa biz ne önerdik? İçişleri Bakanının üniversitelerimizden önereceği adaylar yerine en eski üç hukuk fakültesi öğretim üyeleri arasından, Adalet Bakanının yerine ise Barolar Birliğinin önereceği adaylar arasından yine Bakanlar Kurulu seçsin dedik. Aslında olması gereken, bu kurumların önerisiyle, kamuoyunda da tartışılarak Parlamentoda nitelikli çoğunlukla seçilmesidir bu tür kurumların. Ancak biz gerek Komisyonda gerek Mecliste bir uzlaşı sağlayabilmek adına böyle bir öneri getirdik ancak 7 üyeden sadece 2'si dahi Hükûmetin mutlak kontrolü altında olmadığı için siz bu uygulamaya karşı çıktınız. Böyle mi ileri demokrasiyi oluşturacağız? Milliyetçi Hareket Partisi sayın konuşmacısı "Avrupa'da yok." dedi, aslında İngiltere'de tam burada kuracağımıza benzer bir komisyon var, "Polis Şikâyetleri Bağımsız Komisyonu" ismi, kısa adıyla "IPCC". Güvenlik kurumlarında hiç çalışmamış 11 kişi olmak üzere 15 kişiden oluşuyor ve 100'ün üzerinde bağımsız uzman personel bu kuruma destek oluyor. Bu şekilde kamuoyu desteğini ve güvenini kazanan kurul üyeleri tam bağımsız olarak daha öz güvenle hareket ediyor. Bizim de bu yasanın bizim istediğimiz şekilde çıkmasından muradımız budur zaten.
Sevgili arkadaşlar, bu tasarı önceki hükûmet tarafından hazırlanmış bir tasarıdır. Siz yeni bir Hükûmetsiniz, Sayın Davutoğlu yeni bir Başbakan. "Vesayet... Vesayet..." diyerek iktidara geldiniz ancak kendinizi vesayetten kurtaramadınız. Bu yasa daha önce nasıl geldiyse bu Hükûmet döneminde de hiçbir değişiklik yapılmadan o şekilde geldi Meclise. Çağdaş ülkelerde bu tür kurumların nasıl oluştuğunu gösteren bilgiler dosyada mevcut, hiç olmazsa o bilgilerden yararlanarak bu değişiklikleri birlikte Komisyonda yaparak getirseydik bu tasarıyı Meclise. Bu, son derece anlamlı, sorumlu, önemli, toplumumuzun vicdanı, AB yolundaki yolculuğumuzun yoldaşı olacak böyle bir kurumun oldubittilerle kurulması vahimdir sevgili arkadaşlar.
İktidardaki siz sevgili arkadaşlarım, "Her şeyi ben yaparım, ben yürütürüm, ben denetlerim. Ben her şeyim, ben olmazsam sen de olmazsın." gibi, "Ben... Ben... Ben..." tavrınız sizin benliğinizi de zedeliyor. Nasıl ki özgürlükler sınırsız değilse devletin kullandığı yetkiler de sınırsız değildir. Bırakın, sizi de sizden olmayan sivil bir kurum denetlesin, gözetlesin. Bu durum en çok sizin yararınıza olacaktır.
Sevgili arkadaşlar, bütçe çalışmaları sırasında Rekabet Kurumu gündeminde söylediğimi bir daha tekrar ediyorum: Siyaset bu tür kurumların oluşmasına önayak olmalı ama sonrasında ayak bağı olmamalıdır.
Tasarı bu hâliyle yasalaşırsa Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kullanacağımız oy "ret" oyudur. Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)