| Konu: | Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Ek Üçüncü Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 26.04.2016 |
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 296 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, çok önemli tartışmaları yaşayarak dünyada ve Türkiye'de gerçekleşen bütün toplumsal ve diğer olayların ortasında çok kritik bir eşikten geçmektedir. Türkiye böylesine önemli yoğun iç ve dış olayların yaşandığı bir süreçten geçerken kendi iç dinamiklerine, kuruluş felsefesine, devleti oluşturan organlar arasındaki ahenge, kanunların ve Anayasa'nın uygulamasındaki tam bir mutabakata her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olduğu çok açıktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada kurulan pek çok devletlerin her birinin yaşanmış hikâyeleri vardır. Hiçbir devlet diğer devlete benzemez; her devletin kuruluşunda o devletin kuruluşuna, o devletin kuruluş felsefesini oluşturan unsurlara liderlik eden fikirler vardır, mücadeleler vardır, savaşlar vardır, uzlaşmalar vardır. Dünya üzerindeki birçok devlet, böyle bir tarihî, sosyal, kültürel gelişimlerden harmanlanarak oluşmuştur ve sonuçta bugünlere gelinmiştir.
Tarihimize baktığımızda, dünya tarihine baktığımızda, modern devletlerin ötesinde, daha önceki yıllarda oluşan imparatorluklar, derebeylikler, krallıklar, emirlikler, sultanlıklar, bunların hepsinden ve bunların üstüne inşa edilerek, demokrasi, insan hakları, temel hak ve hürriyetler ve modern dünyanın kabul ettiği evrensel prensipler üzerine konularak devletler kurulmuştur. Daha hâlâ bir kısım devletler dünya üzerinde bu kavramlara çok uzaktır. Bu kavramlarla tanışan, yakınlaşan ve onları uygulayan devletler ise uygar dünyada yerlerini almışlardır. Tarihin bize sunduğu iktidar türleri; krallar, emirler, sultanlar yurttaşların haklarını bir bahşiş, bir ulufe saymışlardır. Ne demektir insan hakları? Ancak onlar dağıttığı oranda insanlar hak sahibi olabilirler. İnsanlar birer kuldur, hak istemeye hakları yoktur, görevleri iktidarların yüceliğini ve gücünü artırmaktır, o kadar. İşte, ilk dönemde emirlerin, kralların, sultanların oluşturduğu düzenle bu fikirler çarpışmıştır, bu fikirlere karşı savaşılmıştır. Bütün özgürlükçü ihtilallerin amacı, bu otoriter kuralları yıkmak, bu yolda elde edilmiş sonuçlara yeni gelişmeler eklemek olmuştur. Hürriyet mücadelesi uzun ve soluklu bir mücadele olarak bugüne kadar devam etmiş ve bundan sonra da devam edecektir.
Bir tek kişinin, yalnızca kralın hakları olduğu düşüncesine, ilk önce "Magna Carta" adı verilen 1215 tarihli İnsan Hakları Bildirisi içinde yer alan bir bildirgeyle karşı çıkılmıştır. O zaman İngiltere'yi yöneten Yurtsuz John'a karşı, halk değil ama derebeyler ve onun yanındaki sınıflar krala karşı bir mücadele vererek kralla eşit yargılanma ve vergi toplamada adaleti sağlayan bir anlayışı savunmuşlar ve dünyada ilk defa anayasacılık hareketlerine örnek gösterilmek üzere, 1215 tarihli Magna Carta ilan edilmiştir. Bu temel bir bildirge olarak tarihimizin sayfalarında durmuş, soylular, feodal beyler de -daha işin içinde halk yoktur- kendilerinin krala karşı birtakım hakları olduğunu talep etmişlerdir.
Daha sonra, Kral II.Charles zamanında, İngiltere'de 1679 yılında Habeas Corpus "Bedenim benim olsun" isimli haklar bildirisi talep edilmiştir. Nitekim, daha sonra bunlar daha da gelişmiş, 1689'da İngiliz Haklar Bildirgesi kral dâhil herkesin yasalar önünde eşit olduğunu ya da yasaların kral dâhil herkese uygulanabilir olduğunu ilan etmiştir.
Buradan nereye varmak istiyorum? Bugün, İngiltere kurulurken, ta 1215 yılında Magna Carta'dan başlayan bir süreçle, 1679 Habeas Corpus, 1689 İngiliz Haklar Bildirgesi gibi çok önemli bildirgeler ve burada sayamadığım çok daha fazla bildirgeler ortaya çıkarak İngiltere'nin demokrasi tarihini tarif etmiştir. İngiltere bugün kurulduysa ve yazılı bir anayasası yoksa, işte, bu sekiz yüz yıllık büyük bir birikimin üzerine inşa edilmiş ve bu büyük birikim bir devlet olarak, İngiltere devleti olarak ortaya çıktığında, herkesin artık üzerinde karar kıldığı, üzerinde artık tartışmaya dahi gerek duyulmayacak bir mutabakat sağlanmıştır.
İngiltere devleti dediğinizde, yazılı anayasası yoktur. Yazılı anayasası yoktur ama herkes orada ne uygulanması gerektiğini iyi bilir, herkesin aklında, fikrinde o fikirler vardır; öyle olması gerektiği, yüzyıllarca süren mücadeleler sonunda kabul edilmiştir, bunun paha biçilmez bir değeri vardır ve "devlet" dediğiniz İngiltere devleti böyle ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, İngiltere'de, geriye dönüp de İngiltere'nin kurucu iradesini değiştirmeye kalkmak, tartışmak söz konusu dahi değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika... Amerika'ya baktığınız zaman, ilk metin Amerikan Haklar Bildirgesi'nde Mayflower Sözleşmesi; Amerika'ya göçmen olarak giden Püritenlerin kullandığı geminin adıyla anılan sözleşmeyle, adil ve eşit yurttaşlık hakları Amerika'da tartışılmaya başlanmıştır, Amerika Kıtası'nda. Daha sonra, Amerikan Haklar Bildirgesi içerisinde Virginia Haklar Bildirgesi (1776), Fransız İhtilali'ne kadar önemli ve Fransız İhtilali'nin sözleşmesine göre eşit değerde bir sözleşmedir. Virginia Haklar Bildirgesi'yle, herkesin doğuştan birtakım haklara sahip olduğu, bu hakların evrensel olduğu; yaşam, özgürlük ve temel hakların tüm insanlar için doğuştan olduğu kabul edilmiş ve iktidarların yetkisi sınırlandırılmıştır.
Dolayısıyla, Amerika kurulurken koloniler bir devlet hâline geldiği zaman, işte bütün bu fikirler, Amerika devletinin içerisinde yerleşmiş kurucu değerler olarak ortaya çıkmışlar. "Amerika" dediğiniz zaman -iki yüz elli yıla yaklaşan bir Haklar Bildirgesi, mücadeleler tarihi, köleliğe karşı durumlar- her şeyi içine alan büyük bir tartışma vardır ama bu tartışmadan Amerika devleti çıktığı zaman ve kurulduğu andan itibaren, kimse geriye doğru dönük olarak da Amerika'nın kuruluş felsefesini oluşturan fikirleri tartışmak cüretini dahi göstermemiştir çünkü artık, öyle olması gerektiği konusunda, bütün toplumda muazzam bir mutabakat sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de bu gelişmelerden payımızı aldık. 1809 Senedi İttifak'la başlayan süreçte 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1876 ve 1908 Birinci ve İkinci Kanuni Esasileri, 1921 Anayasası, 1924 Anayasası derken modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu... Modern Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, emperyalizme karşı verilen o büyük Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra oluşan fikirlerin altında yatan Senedi İttifak'ı, Tanzimat Fermanı'nı, Islahat Fermanı'nı, Kanuni Esasileri de içine alan o süreci geçirdikten sonra bir gelişim göstererek kurulmuştur. Dolayısıyla, bugün, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde, altında bu fikirler de vardır; dünyadaki fikirler de vardır, Osmanlı zamanında kabul edilmiş olan, kendi iç dünyamızda kabul ettiğimiz Islahat Fermanı, Kanuni Esasi gibi fikirler de vardır. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken de işte, böylesine büyük bir yolda, büyük fikirlerin oluştuğu ve harmanlandığı bir süreçte Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'ni oluştururken tüm dünyadaki örnekleri inceleyerek ve Türkiye'deki, Osmanlı'daki gelişmeleri görerek, anlayarak ve dünyayı tanıyarak Türkiye'yi tarif etmiştir; yani Türkiye Cumhuriyeti, sıradan, hemen bir gecede kurulmuş bir devlet değildir. Onun altında dünyadaki ve Türkiye'deki siyasi mücadelelerin, anlaşmaların, çatışmaların, uzlaşmaların her birinin ayrı ayrı birer payı ve önemi vardır. Bu nedenle, bir devlet dediğiniz zaman onun kurucu felsefesini oluşturan fikirleri hemen elinizin tersiyle bir kenara bırakacak durumda kimse olamaz, olmamalıdır çünkü devletler kolay kurulmamıştır, o kolay kurulmayışının bedeli tahrip edilmemelidir. Hele Türkiye Cumhuriyeti gibi, emperyalizme karşı muazzam bir mücadeleden geçerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde dünyaya örnek olmuş bir devlet aşamasını gerçekleştirmiş bir ülke olarak bütün dünyanın gıptayla ve herkesin hayranlıkla izleyeceği bir süreci yaşatmışızdır. Mustafa Kemal Atatürk tüm dünyada hayranlık uyandırmıştır. Öyle bir liderdir ki, savaşırken karşısında öldürmek zorunda olduğu yabancı ülkelerin vatandaşlarının hayranlığını kazanan tek lider Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çanakkale savaşlarında, hatırlayınız Mustafa Kemal Atatürk'ün o büyük söylevini: "Uzak diyarlardan gelen Anzaklar, Yeni Zelandalılar, İngilizler -onların analarına seslenmiştir- sizler geldiniz, bu diyarda savaştınız, hayatınızı kaybettiniz. Analar, sizler orada ağlamayınız. Biliniz ki artık bu çocuklar bundan sonra bizim çocuklarımız." diyen tek lider dünyada Mustafa Kemal Atatürk'tür. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir savaştan, bir ölümden dostluk yaratmanın destansı bir örneğini veren Mustafa Kemal Atatürk'e Avustralyalı bir anne mektup yazmıştır. Oğlu Çanakkale'de ölmüştür o annenin ve Mustafa Kemal Paşa'ya "Paşam, söylediklerinizi duydum, gözlerim doldu. Ben çocuğumu ülkenizde kaybettim ama siz onu sahiplendiniz, artık siz de bizim Ata'mızsınız." diyebilecek bir öz güvenle Atatürk'e sahip çıkmıştır. Böyle bir tablo dünyanın hiçbir yerinde yoktur, başka bir örnek olarak da karşımıza çıkmaz.
Mustafa Kemal ne yaptığını biliyor, Mustafa Kemal çökmekte olan bir imparatorluktan, onun değerlerinden ileriye taşıyacağı bir ulus yaratmanın gayreti içerisinde olduğunu biliyor. Boşuna değildir Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, Amasya Tamimi, Samsun'a ayak basış, hiçbiri boşuna değildir. Her birinin altında Türkiye'nin siyasal bilinci yatmaktadır. Bugünlere kolay gelinmemiştir. İşte böylesine zor şartlarda, kıt olanaklarla elde ettiğimiz ve kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün dünyada bütün Müslüman ülkeler içerisinde ayrıcalıklı bir yere sahip olmasının yegâne temeli Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulan o kuruluş felsefeleridir. O kuruluş felsefeleri içerisinde halk egemenliği vardır. Hiçbir zaman Mustafa Kemal Atatürk ilelebet iktidarda kalmayı düşünmemiştir. Mümkün olan en kısa zamanda Türkiye'yi çok partili hayatla tanıştırmak için uğraş vermiştir. Nitekim, çok partili hayata geçiş İsmet İnönü sayesinde gerçekleşmiştir. Bunların kıymetini bilelim değerli arkadaşlar. İktidarı, tek parti iktidarını seçimle devrederek, önünü ilikleyerek "Bugünkü seçim mağlubiyeti benim en büyük zaferimdir." diyen İsmet İnönü'den başkası değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesin aklını başına alması gereken bir süreçten geçiyoruz. Türkiye'nin temel kavramlarıyla kimse oynamamalıdır. Türkiye tercihini yapmıştır. İşte bu tercih, bugün burada AKP sıralarında oturan arkadaşlarımızla, CHP sıralarında oturan arkadaşlarımızla, HDP ve MHP sıralarında oturan bütün arkadaşlarımızı burada buluşturan bir halk egemenliğini ortaya çıkartmıştır. Bunun kıymetini bilelim. Bunun kıymetini bilirken Türkiye'nin kuruluş felsefesinin ayarlarıyla oynanmaması gerektiği konusunda hepimizin ortak bir fikir içerisinde olması gerekiyor, buna ihtiyacımız var. Türkiye'yi sarsmadan, demokrasiyle, insan haklarıyla, temel haklarla; eğitimde en kaliteli eğitimle, sağlıkta en nitelikli sağlık hizmetleriyle, kadın erkek eşitliğiyle, fırsat eşitliğiyle, her türlü alanda en ileri düzeye getirmek istiyorsak işte bu kurucu felsefeden ayrılmamamız gerekiyor. Bu felsefeden ayrılındığında Türkiye'yi bekleyen büyük bir tehlike var, iç çatışma tehlikesi. Bu felsefelerle oynanmaz değerli arkadaşlarım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak kimseyi oynatmayız bu felsefeyle, kimseyi oynatmayız! (CHP sıralarından alkışlar) Bu, kimseye bir meydan okuma değildir, kimseye bir tehdit de değildir, olması gerekendir; olması gereken bu olduğu için biz daha yüksek sesle söylemeye devam ediyoruz.
Yurttaşlarımızdan kanunlara uymasını, Anayasa'ya uymasını bekliyoruz ama şu anda devleti yöneten kadrolarımıza baktığımız zaman başta Anayasa ve kanunların tamamen hepimizin güvencesi olması gereken kurumlar tarafından ihlal edildiğine tanık oluyoruz. Yurttaşlar kime güvenecekler? Hükûmete güvenecekler, Meclis Başkanına güvenecekler, Cumhurbaşkanına güvenecekler.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Güveniyor, güveniyor, hiçbir sorun yok.
LEVENT GÖK (Devamla) - "Bizim seçtiğimiz Cumhurbaşkanı var, Meclis var, Meclis Başkanı var." diye güvenmek durumundalar ama yurttaşlarımızdaki bu güvensizliği kaldıracak hiçbir hareketin içerisinde kimse olamaz, olmamalıdır. En başta bu kuralları koruması gerekenler devleti yönetenlerdir. Cumhurbaşkanının büyük sorumluluğu vardır, Meclis Başkanının büyük sorumluluğu vardır, Başbakanın büyük sorumluluğu vardır. Bu demokrasi mücadelesinde, insan hakları mücadelesinde çıtayı yükseltmek konusunda her birine ayrı ayrı sorumluluk düşmektedir.
Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz tabloda yaşadığımız tartışmalar... Aslında şu tartışmalar içerisinde olmamız gerekiyor: Aziz Sancarlar gibi keşke her yıl Nobel Ödülü alan bilim adamlarımız olsa, keşke. Keşke Türkiye'den uzaya, aya bir uzay aracı gönderebilsek ya da matematikte, fende, kimyada, PISA ortalamasında dünyanın sonuncu ülkesi olmasak gerek. Bunları tartışalım. Ben burada son derece iyi niyetli ve hepinizi de bence kapsayacak konuşma yaptığımı düşünüyorum. Bu konuşmaya itibar edersiniz etmezsiniz o ayrı mesele, herkesin bir siyasi görüşü var ama hepimizin siyasi fikirlerinin altında Türkiye'nin kuruluş felsefesi var. Ne demek istiyorum: Türkiye'nin kuruluş felsefesine herkesten önce Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, bakanlar, ülkeyi kim yönetiyorsa herkesten önce onlar sahip çıkmalı, onlardan cesaret almalıyız ama bu cesareti alamadığımız günlerden geçiyoruz. Bu nedenle, Meclis Başkanının dünkü ve bugünkü açıklamaları kamuoyu vicdanını tatmin etmekten çok uzaktır.
Meclis Başkanı ağzına bir bakla almıştır, baklayı dün çıkarmıştır, gelen tepkiler üzerine tekrar baklayı ağzına almıştır ama bakla ağzında durmaya devam etmektedir. Biz bu tabloyu görüyoruz, biz bu tablonun farkındayız. Biz tehlikenin farkındayız, sizler de farkında olun. Bu konuları sadece biz konuşmayalım, "ortak değerler" diyorsanız bu yaptığım konuşmayı gelin, siz de burada tekrarlayın, aynısını tekrarlayın.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşadığımız bu tartışmalardan sonra, umarım, bu tartışmalar kısa bir sürede açılır ve Türkiye, kuruluş felsefesi üzerinde mutabakatla giden bir ülke hâline gelir, gelmezse bundan tüm Türkiye kaybederek çıkar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)