GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çocuk Nafakası ve Diğer Aile Nafaka Türlerinin Uluslararası Tahsiline İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:80
Tarih:25.04.2016

HDP GRUBU ADINA BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çocuk Nafakası ve Diğer Aile Nafaka Türlerinin Uluslararası Tahsiline İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerine grubum adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Ancak, öncesinde ben Başkan, sizden sessizliği sağlamanızı rica edeceğim.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın hatip kürsüde konuşmalarına başladı. Sessiz olalım lütfen.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Şimdi, nafaka sürecine nasıl gelindiğine dair herkesin az çok bir fikri vardır. Öncesinde, elbette ki ortada bir evliliğin olması gerekir ve akabinde de bu evliliğin boşanma süreciyle karşı karşıya kalması gerekir ki nafakadan bahsedebilelim.

Şimdi, günümüzde evliliklerin teşvikini sağlamaya çalışan iktidarın politikaları ne yazık ki evliliklerin uzun sürmesine sebebiyet verememektedir, engel olmaktadır. Şöyle; iktidarın aileye yönelik yaptığı tüm düzenlemelerin hemen hepsi aileyi antidemokratik bir yapı hâline getirme çabasıdır. Nafakanın tahsil mevzusunun ortaya çıkması için az önce bahsettiğimiz gibi, elbette ki bir evlilik sözleşmesinin olması gerekir. İktidar partisinin politikalarının evlilikler ve boşanmalar üstündeki tahakkümü gün gibi ortadadır.

Erken yaşta evlilikler ülkemizin en büyük sorunlarından biridir. Özellikle kadınların toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte, kadınların yaşamsal imkânlarının ve hayat tercihlerinin azalmasına sebep olmaktadır. İktidarın 3 çocuk politikasındaki amacı, kadınları doğurmaya teşvik ederek çalışabilir nüfusu yüksek tutup iş gücü piyasasının genişlemesini desteklemek ve böylece ücretleri düşürmektir. Evdeki kadın hem çocuklara bakacak hem düşük de olsa ek gelir getiren faaliyetlerle hane halkının ölmeden ayakta kalmasına yardım edecek.

Elbette aile içi cinsiyete dayalı iş bölümü kadının üzerinden şekillenmektedir. Kadınlar daha fazla çocuk yaptıkça bu çocukların bakımını karşılama yükü ailede ve tabii ki kadının üzerindedir. Kadınlar çocuk doğurdukça giderek iş gücü piyasasından çekilecek ve evlere kapanacaktır. Peki, çalışmaya devam eden kadınlar ne olacaktır? Zira, bütün kadınların ilk önce birer anne olduklarının söylendiği, dahası hissettirildiği bir toplumsal düzende çalışan kadının anne olma yükünden kurtulmuş kadın olduğunu kim iddia edebilir? İktidar, kadınlara "Çocuk yapın." diyerek kadın bedeninin üzerinde daha fazla tahakküm geliştirmek istemektedir.

Herkesi evlendirmeye niyetli bir iktidarımız var, öyle ki üniversite öğrencilerine evliliğe teşvik için maddi destek sunulması bu politikalardan sadece bir tanesidir. Hepinizin bildiği üzere, 2013 yılında üniversite öğrencilerine evlilik kredisi verildi 10 bin TL. Bunun yanı sıra, evli olan üniversite öğrencilerine yurt imkânı sağlandı. Henüz gençlik yıllarında olan ve hayata dair hiçbir deneyimi olmayan öğrencileri evliliğe özendirme ve bunun üzerinden borçlandırma mantığını anlamak mümkün değildir.

Genç kadınların iş alanlarının daraltılıp evliliğin tek seçenek olarak dayatılması da yine önemli bir sorundur. Hükûmet bu dönem, kadınları ilgilendiren çok önemli yasa tasarılarını torba yasa yöntemiyle Meclis gündemine getirmektedir. Analık izni, kadınları yarı zamanlı çalıştırma, özel istihdam büroları ile kiralık işçilik uygulamasına dair düzenlemeler kadınların sosyal ve ekonomik yaşamdan temelden uzaklaştırılmasını öngörmektedir. Kadınların istihdama katılım oranının yükseltilip destekler biçiminde görünen ilgili tasarılarla esasında kadınların istihdama katılımını koşullara bağlayarak daha da esnek hâle getirmektedir. Tasarılarla kadınların istihdama katılımı değil, istihdamda yer alan kadınların çocuk doğurması teşvik edilmektedir. Kadınların iş alanlarından uzaklaştırılması için her türlü yasa ve mevzuatı önümüze koymaktasınız.

Bunun yanı sıra, kadına ev kadını olmaktan başka anlam yüklemeyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve başında olan Sayın Bakan Sema Ramazanoğlu'nun bugüne kadarki açıklamaları ve tutumu, ne yazık ki, kadınlara ev kadını olmaktan başka anlam yüklememektedir. Bu sebepledir ki Halkların Demokratik Partisi olarak kadın bakanlığının kurulması yönünde ısrarlı önerimiz devam etmektedir. Çünkü önerdiğimiz bu bakanlığın ülkedeki kadın ve çocukların sorunları üzerinde özel ve gerçekçi çalışma yürütmesi amaçlanmaktadır.

Yakın zamanda bir kamu spotu yayınlandı. Bu kamu spotunda, öyle düşünün ki, yapmamız gereken, çocuklara yaşama sevincini, hayata tutunma umudunu ve gelecek kaygısını gidermekken bu kamu spotunda -ben şahsen "çocuk" ve "gelin" kelimesini bir arada kullanmayı hiç sevmeyen ve doğru bulmayan biri olarak ancak anlamanız noktasında- ne yazık ki "çocuk gelin" dediğimiz görüntüleri, yayınları bu kamu spotlarında izledik. Bunlar da yine Hükûmetin politikalarıyla doğru orantılı yayınlardır.

Ancak bunların hiçbir tanesi evliliklerin kısa sürmesine ne yazık ki engel olamadı. Şöyle ki: Bir de bizim nafaka sürecine gelene kadar bir boşanma sürecini geçirmemiz gerekiyor. Boşanmalarla ilgili başvuruların yüzde 70'e yakınının kadınlar tarafından yapıldığı ve öncelikle sebeplerinin kültürel, sosyolojik, ekonomik ve toplumsal olarak aslında cinsiyete dayalı sebepler olduğu açıktır. Bu anlamda Hükûmet, şayet boşanmaları önlemek istiyorsa cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalar da yapması gerekmektedir. Türkiye'de boşanma Hükûmet açısından öncelikli bir sorun olabilir ama bizim açımızdan öncelikli bir sorun olarak ortaya çıkmamaktadır. Hükûmet bir iyileştirme yapmak istiyorsa, kadın ve çocuklara yönelik psikolojik destek verme, hukuksal hizmetlere ulaşmayı kolaylaştırma, kadınların SGK'dan yararlanmaları için çeşitli çalışmalar ve düzenlemeler yapması gerekmektedir. Bunlar nafaka tahsilini de etkileyen faktörlerdir. İktidarın politikaları, teşvik ve çabaları, olağanüstü desteğine rağmen ülkede evlilikler uzun sürmemektedir.

Şunu söylemek lazım: Politikalarınız açık ve net bir şekilde mutsuz ve umutsuz bir toplum yaratmaktadır. Bireyleri evliliğe teşvik eden politikalara rağmen boşanma oranı son on yılda yüzde 38 artmıştır. TÜİK raporuna göre 2015 yılına yansıyan sonuç ise bir yılda, sadece bir yılda boşanmanın yüzde 5 artmış olduğudur. Özetle, iktidarın, bu politikaları kendi süzgecinden geçirmesi ve kadın endeksli bir politika yürütmesi elzemdir.

Gelelim tasarının konusuna: Nafaka. Hukuk fakültelerinde ne kadın hakları ne çocuk hakları diye bir ders vardır. Bunlar kendine özgü haklar ve çağımızda pozitif ayrımcılık gerektiren haklardır. Yani insan haklarının ötesinde bu kişilere özel haklar verilmesi gerekmektedir ki toplum gerçekten ileriye gidebilsin. Hukukçular ya da boşanma sürecine tanık olanlar nafaka sürecinin nasıl işlediğini bilir. Nafaka genelde çocuk ve kadın lehine hükmedilmektedir. Bazı istisnai durumlarda erkekler de nafaka hükümlerinden yararlanabilmektedir. Boşanmaların daha çok ekonomik sebeplerle gerçekleştiği ülkemizde yüklenen nafaka yükümlülüğünün yerine gelmemesi doğal bir sonuçtur. Tahsil edilemeyen nafakalar doğrudan icra yoluyla tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Ancak bugün icra dairelerine gittiğimizde, icra dairelerinde bulunan dosyalara biraz baktığımızda, bir komisyon kurup oraya bir inceleme yaptığımızda göreceksiniz ki icra dosyalarının büyük çoğunluğu yine tahsil edilemeyen nafaka dosyalarıdır.

Bu noktada, nafaka yükümlüsü -burada da kalmıyor- şayet nafaka alacaklısı talep ederse, önerisi olursa, hepinizin bildiği üzere, nafaka yükümlülüklerini yerine getirmemekten kaynaklı olarak tutuklanabilmektedir de. Şu anki yasalar ve sistem ve uygulama hem kadını hem çocukları hem de nafaka yükümlüsünü olumsuz noktada etkilemekte ve mağdur etmektedir.

Kanun tasarısı elbette uygulanabilir olması hâlinde anlamlıdır. Bir, siz "Daha çok çocuk yapın." dediğiniz bir topluma önce bu çocukların geleceklerini nasıl inşa edeceğinize dair politikalarınızı açıklayın. Böyle bir politika var mı? Yok.

İkincisi, emin olun ki nafaka borcunu ödeyemeyen ve belki de tam tersi, nafaka borcunun ödenmesini... Yani nafaka alacaklısı olarak şu anda ülkemizde sayısız insan şu soruyu size açık, net bir şekilde sorar: Siz daha henüz iç hukukta yani ülkenizdeki nafaka tahsilini sağlayamıyorken uluslararası düzlemde, uluslararası alanda nafaka tahsilini salt bir sözleşmeye taraf olmakla çözebilecek misiniz diye bir soruyla karşılaşmanız bizce çok doğal.

Sadece sözleşmelere taraf olmak kronik hâle gelen bu tahsil meselesini ne yazık ki çözemez. Nafakası ödenmeyen çocuğun mağduriyeti ise ayrı bir vaka. Bu çocuk -babaysa bu nafaka yükümlüsü ya da anneyse, fark etmiyor- kendisiyle ebeveyni yani annesi babasıyla olan ilişkisini sadece bu bağa bağlıyor yani hukuki olarak sadece bu bağla kendisini bu kişiye karşı bağlı görüyor. Aslına bakarsanız, mesele, çocuğun eğitim, sağlık, gıda ihtiyaçlarının karşılanması. Düşünün ki bir evlilik ekonomik sebeplerle bitti ve bir baba ya da anne asgari ücretle geçiniyor ve buna rağmen de mahkeme ayda 200 lira, kim yükümlüyse ona bu nafakayı ödeme kararını veriyor. Bu noktada, zaten evlilik ekonomik sebeplerle bitmişken, bu yükümlülüğe sahip olan kişinin bu nafakayı ödemesini nasıl bekleyebilirsiniz ki?

Bütün bu tasarılar, bütün bu hızlı bir şekilde yasalaştırılmaya çalışılan mevzuların hepsi elbette -burada günlerdir söylüyoruz- AB uyum süreciyle alakalı ve elbet tabii vize muafiyetiyle ilgili. Belli bir sistemin alt zeminini oluşturmak adına hızlı hızlı kanunlaştırılmaya çalışılan tasarılar bunlar. Sağlıklı bir alt komisyon çalışmasından uzak, üzerinde yeterince tartışma yürütülmemiş olması tasarının en büyük eksikliği.

Alt komisyon çalışmaları, hepiniz biliyorsunuz, parmak usulüyle yapılıyor yani alt komisyonlarda da yine buradakinden farksız. Buradaki herkes bir komisyona üye. Alt komisyonlarda çalışmalar, bizlerin farklı önerileri, eğer iktidar partisinin üyeleri fazlaysa ne yazık ki görüşülmeden askıya alınıyor, tartışılmıyor bile. Bu noktada, muhalefet partilerinin iyileştirici bir önerisi olsa dahi, ne yazık ki hiçbir önerinin görüşülmediği alt komisyon çalışmalarına hepimiz tanığız. Milletvekillerinin alt komisyonlara üyeliği ve oradaki çalışmalarına, dediğimiz gibi, hepiniz tanıksınız. Bu noktada, iktidar partisi hızlı bir şekilde bu yasaları, bu tasarıları kanunlaştırmaya çalışıyor olabilir. Ancak gelecek günler için, belki evlatlarımız ve çocuklarımız için sağlıklı bir yasa çalışması yapmamız gerekmekte.

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler epeyce fazla. Özellikle çocuk haklarına dair uluslararası nitelikte olup da taraf olmadığı -ülkenin, Türkiye'nin- aslında hiçbir sözleşme yok, imza atmadığı herhangi bir anlaşma bulunmamakta. Bunlardan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, CEDAW yani uzunca tanımı Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Çocuk Hakları Sözleşmesi kapsamında, Türkiye'nin uyması gereken düzenlemeler bu sözleşmeler kapsamında hüküm altına alınmıştır.

Burada, özellikle CEDAW'ın 6'ncı raporuna istinaden birkaç kelam etmek istiyorum. Bu raporda, Türkiye'deki erken ve zorla evliliklerin sürdürülmesinden duyulan endişe açık bir şekilde belirtilmiştir. Bu noktada, aslında, bakarsanız, iç hukukta da geçmişe nazaran değişiklikler yapılmadı değil; burada asıl sorun, alınan tedbirlerin uygulanmasında karşımıza çıkmaktadır. Bu tedbirler yeterli değildir. Sadece sözleşmelere taraf olmak ne yazık ki bu ülkede sözleşmelerin uygulandığını göstermemektedir. Elbette ki çocuk nafakalarının ve aile nafaka türlerinin tahsili, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşen taraf açısından önemlidir. Ancak şunu herkes kabul etmelidir: Çocukların tüm haklarını en başta koruması gereken devlettir, en üst merci bu noktada devlettir. Bunun yanında, bu Parlamento çatısı altında bulunan ve inisiyatif sahibi olan, bu konuda, herkes, hepimiz, birey olarak bizler, sizler, hepimiz ayrı ayrı, çocukların tüm haklarını koruma noktasında sorumluluk sahibiyiz.

Elbette, çocuk haklarını konuştuğumuz bir gündemde, çocukların yaşam haklarını da konuşmak gerekir. 2015 yılında, az önce, yine, vekil arkadaşımız belirtti, 875 çocuk -şurası çok önemli- önlenebilir sebeplerden dolayı yaşamını kaybetmiştir. Bunun yanı sıra, ülkedeki çatışmalı süreçte, ablukaların devam ettiği bölgelerde hayatını kaybedenlerin çoğu da çocuktur. Az önce iktidar sıralarından bir vekil arkadaş "Onların hepsi terörist." dedi.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sorumlusu sizsiniz, sorumlusu!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Burada günlerce çocukların ismini zikrettik. Hepsinin yaşını, nasıl hayatlarını kaybettiklerini, nasıl katledildiklerini anlattık. Tekrar tekrar buraya asla girmeyeceğiz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Katledilen çocuklara "terörist" diyen... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Sadece üç aylık Miray bebeğin ismini burada tekrar anmak gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada, ablukalar... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, çok önemli bir şey söyleyeceğim, bakın, herkes vicdanıyla dinlesin.

Ablukalar altında hayatını kaybeden çocuklar da, bugün enkaz üstünde, yine, bu ablukalar devam ederken evleri başlarına yıkılan ve enkaza dönen evlerin üstünde bekleyen çocuklar da, 23 Nisanda sarayda, savaşta etkilenen çocuğun gözyaşları da tek bir şeyi gösteriyor: Bu ülkede artık barışın konuşulması gerekiyor. Bu çocukların hepsi ama hepsi sadece "barış" diyor.

Bu noktada, bu Parlamentoda yasalaşan tasarıların yaşam bulması, ülkenin savaş ve faşizm sürecinden onurlu ve kalıcı bir barışa giden yolu tercih etmesinden geçmektedir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu ülkede toplumsal barışa giden yol, bugün yok sayılan Dolmabahçe mutabakatından geçmektedir. Dolmabahçe mutabakatı, eğer bilirsek, tüm kesimlerin sahiplenmesi gereken önemli bir haritadır. Daha fazla kutuplaşmanın ve iç savaşın derinleşmesine izin vermeden Parlamentonun sorumluluğunu yerine getirmesi önemlidir, elzemdir, çocuklarımız ve geleceğimiz için zaruridir.

Bu noktada, sevgili arkadaşlar, son olarak şunu söylemek istiyorum ben: Barışa giden bir yol yoktur arkadaşlar, barışın kendisidir yol olan. Umut ediyorum, bu duygularla hepiniz bu sorumluluğu alır ve gerekli çalışmayı yaparsınız.

Tekrardan hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)