GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:80
Tarih:25.04.2016

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisinin üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Lehinde Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Devamla) - Biz, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda, her zaman lehinde çalışmaya gayret edeceğimizi her fırsatta ifade ediyoruz. Elbette, Parlamentonun çalışma düzeni tanzim ediliyor. Biz Avrupa Birliğiyle ilgili olarak Hükûmetin giriştiği müzakere sürecinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugüne kadar, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde, elimizden geldiğince kolaylaştırıcı bir rol üstlenerek, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda gördüğümüz her türlü yasanın geçmesine bu Mecliste katkı sağladık. Bunu kimse inkâr edemez. Nitekim uluslararası anlaşmalarda da hep beraber, birazdan göreceksiniz. Yapılan tüm çalışmalarda ülkemiz öne çıksın. Cumhuriyet Halk Partisi, AKP, MHP, HDP; olabilir, her partinin görüşü olabilir ama ülke menfaati olunca, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, "Ülke söz konusuysa gerisi teferruattır." anlayışıyla hareket ediyoruz ve bu konuda uyarıcı, tamamlayıcı önerilerimizi her zaman sizlerle paylaşmaya gayret ediyoruz. Tabii, bu konuda yaparken iktidar partisinden de samimi bir yaklaşım bekliyoruz değerli arkadaşlarım. Geçtiğimiz hafta İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu'nu getirdiniz. Dört yıl önce getirilen İnsan Hakları ve Eşitlik Kanunu'na benzer bir tasarıyı lağvederek, dört yıl önce "Bu yanlıştır, bunu, bu kanunu değiştireceksiniz." dediğimizde o zaman herkes feryat figan "Siz bunu istemiyor musunuz?" dediğinde, şimdi herkes Cumhuriyet Halk Partisinin önerisine geldi, bir başka kanun getirdiniz; İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu. Yine yanlış yaptınız, bir yanlışı yanlışla düzeltiyorsunuz. Biz bunun yanlış olduğunu söylüyoruz. Çünkü siz bunu yaparken zannediyorsunuz ki Avrupa Birliği bu getirdiğiniz kanunu kabul edecek. Hayır değerli arkadaşlarım, kabul etmeyecek, yaptığınızın yanlış olduğunu size daha sonra ifade edecekler ama iş işten geçmiş olacak. Niçin muhalefeti dinlemiyorsunuz? Niçin dinlemiyorsunuz? Getirin... Pek çok konuda, biz anlaştığımız, uzlaştığımız konularda son derece rahat bir şekilde, Parlamentoyu da yormadan, uygun atmosfer içerisinde, uygarca bir tartışma yaparak kanunları geçiriyoruz. Bunda hiçbir sıkıntı yok ama sıkıntı iktidar partisinde.

Şimdi, iktidar partisi önümüzdeki haftaya -yani bu haftaya- dönük olarak bir çalışma düzeni getiriyor. Birincisi kolluk gözetim komisyonu kurulmasına dair bir kanun, diğeri siyasi etik kanunu. Bunlar da Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde yapılması gerekli uygulamalar ama sizin getirdiğiniz gibi değil. Şimdi, bu konuda sözlerimizi dinleyecek misiniz? Uyarılarımıza kulak asacak mısınız? Ben diyorum ki: Acaba iktidar partisi, Cumhuriyet Halk Partisinin yapıcı, uygun çözüm önerilerini niçin kabul etmiyor? Aklıma, herhâlde Avrupa Birliğiyle müzakere eder görüntüsü vermek istiyorsunuz ama Avrupa Birliğiyle aslında müzakere etmek istemiyorsunuz gibi bir düşünce geliyor değerli arkadaşlarım. Ben böyle düşünüyorum çünkü görüyoruz biz bu tabloyu. Uluslararası kuruluşlar bizlere geliyor, "Bu konuda ne diyorsunuz?" Yarın Venedik Komisyonu gelecek ziyaretimize. Ne anlatacağız onlara? E, bunların raporları gidip, işte, Avrupa Birliğinde, Birleşmiş Milletlerde önemli oluyor ve bu çerçevede Türkiye itibar kaybına uğruyor.

Temel kanun getiriyorsunuz. Kırk defa burada konuştuk, yüz defa konuştuk, torba yasalardan, temel kanunlardan vazgeçin diye. Değerli arkadaşlarım, 13 maddelik bir kanun, kolluk gözetimi hakkındaki kanun nasıl temel kanun olabilir? 18 maddelik siyasi etik kanunu nasıl temel kanun olabilir? Eğer, bunlara siz temel kanun diyecekseniz ceza hukukuna ne diyeceksiniz, medeni usul hukukuna ne diyeceksiniz, ticaret hukukuna ne diyeceksiniz? Temel kanun, esas onlardır. Ülkenin bütününü ilgilendiren hukuk sistemidir. Yani böyle yaparak, siz kavramların içini boşaltarak Meclisi çalıştırmaya çalışıyorsunuz, bunlar son derece yanlıştır.

Temel kanun olarak, torba kanun olarak buraya, bu kanunları getirmeyin değerli arkadaşlarım. Hakkıyla tartışalım. Bakın, cumartesi pazarları da koyuyorsunuz, hiç kaçmıyoruz bunlardan; gelin, çalışalım ama yaptığınız yöntemler yanlış. Bunları defalarca anlattık, anlatıyoruz ama değerli arkadaşlarım, bu kafa karışıklığı AKP'de, iktidar partisinde ve Cumhurbaşkanında o denli yoğun ki... Şimdi, Cumhurbaşkanı kalktı "Ya, neymiş Dolmabahçe mutabakatı?" dedi. Değil mi arkadaşlar, aynen bunu söyledi? "Dolmabahçe mutabakatı" diye bir mutabakat... Geçtiğimiz yıl bir kısım milletvekilleri, sizin de AKP'nin grup başkan vekili, bakanları tarafından Dolmabahçe Sarayı önünde oturuldu, el sıkışıldı, açıklamalar yapıldı; o gün her şey iyiydi. Şimdi, Dolmabahçe mutabakatı yapıldığı zaman havuz medyasının başlıklarını sizlerle paylaşıyorum. Star gazetesi: "Barış baharı.", manşet; ertesi gün, Dolmabahçe mutabakatının yapıldığının ertesi günü. Ondan sonra, Yeni Şafak: "Silahlara veda çağrısı." Bunlar ertesi gün gazetelerin manşetleri. Sabah gazetesi: "Şimdi barış zamanı." Değerli arkadaşlarım, bunlar hep manşetlerden veriliyor. Bütün yurttaşlarımız bunu duydu, gördü. Adlarını veriyorum ki bütün gazetelerin, herkes neyin, ne zaman, nasıl kotarıldığını görsün diye. Güneş gazetesi: "Güzel şeyler oluyor." Mutabakat yapıldığı zaman, değerli arkadaşlarım, manşetler bunlar. Yine, Akşam gazetesi: "Barışa dev adım." Milat gazetesi: "Tarih yeniden yazılıyor."

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkemizin devasa sorunu olan Kürt sorununun çözümünde elimizden gelen her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade ettik. Ama, bu süreçler iktidar partisinin, Cumhurbaşkanının siyasi konjonktürüne göre değiştirilebilecek konular değildir, maliyetleri çok ağırdır. Bu maliyetleri sadece iktidar partisi ödemez, Cumhurbaşkanı ödemez, hepimiz öderiz, ödüyoruz da. Bu konuda bir kararlı tutum sergileyeceksiniz, milleti yolda bırakmayacaksınız. Biz de bu konuda sürecin başarıya ulaşması yönünde "İktidar partisi, eğer sen bu sorunu çözeceksen biz de sizi kutlarız." dediğimiz günleri hatırlıyoruz değerli arkadaşlarım. Bu süreçler bir anda, günlük fikirlere göre, günlük egolara göre, siyasi konjonktürden nemalanmak için bir gün öyle bir gün böyle davranılacak konular değildir; çok ihtiyatlı olmak, çok soğukkanlı olmak gerekir. Bu konuda ülkeyi daha fazla kutuplaştırmayan bir dil kullanmak gerekir. Bu dili kullanırken ülkenin menfaatlerini öne çıkartmak gerekir. "Acaba bir referandumda, bir baskın seçimde ben ne kadar oy alırım?" telaşı içine düşüldüğü zaman, biliniz ki en büyük yanlış o zaman yapılmıştır. Bunlardan kaçınmamız gerekir değerli arkadaşlarım.

Ne oldu şimdi? Dolmabahçe mutabakatı yapıldığı zaman manşet atan gazeteler, neredesiniz? Ne diyorsunuz? Daha önemlisi, ben o gazetelerden öte, o toplantıya katılan şimdiki İçişleri Bakanı Efkan Ala'ya soruyorum, hakkımdır bunu sormak; şimdiki Bakan, Başbakan Yardımcısı Sayın Yalçın Akdoğan'a soruyorum; o zaman AKP Grup Başkan Vekili, şimdi Kültür Bakanı olan Sayın Mahir Ünal'a soruyorum: Cumhurbaşkanının, "Ya, o mutabakat ne mutabakatı?" dediği zaman, o toplantıda siz vardınız, siz şimdi Cumhurbaşkanının bu söylemlerine karşı ne diyorsunuz? Burada el sıkışırken mi samimisiniz, Cumhurbaşkanı çark ettikten sonra mı samimisiniz? Hangisi, hangisi? (CHP sıralarından alkışlar) "Tarih yeniden yazılıyor." dediği zaman gazeteler, o zaman kendinizi bir sorumluluk duygusu içerisinde görüp bunun arkasında durduğunuz zaman o noktada mısınız; yoksa, şimdi Cumhurbaşkanı bu sözleri söyledikten sonra sizin söyleyecek bir çift lafınız yok mu? Ne diyorsunuz bu konuda? Cumhurbaşkanı mı doğru söylemiyor, siz mi doğru yapmadınız; hangisi doğru, hangisi doğru? Bu karede oturan Efkan Ala, Yalçın Akdoğan, Sayın Mahir Ünal, siz mi doğruydunuz, o zaman Cumhurbaşkanı mı yanlıştı; şimdi mi Cumhurbaşkanı doğru, siz mi yanlışsınız? Çıkın konuşun, çıkın konuşun, bunun konuşulmaya ihtiyacı var; bunu halının altına süpürerek işin içinden çıkılmaz değerli arkadaşlarım. Böyle ikircikli bir yaklaşım içerisinde... İktidar partisinin ülkenin en önemli konusundaki yaklaşımı böyle, Avrupa Birliğiyle ilgili en ciddi konularda yaklaşımı böyle, ondan sonra "Muhalefet..." Muhalefet daha ne yapsın? Bakın, çıkmış, bu kürsüde yanlışlarınızı güzel güzel anlatıyorum değerli arkadaşlarım. Ülkeyi böyle yönetemezsiniz. Biz samimi olarak sizlere el uzatmaya hazırız ama siz buna hazır değilsiniz.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)