GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:78
Tarih:22.04.2016

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) - Sayın Başkanı, Sayın Divanı ve Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Adalet Bakanı gitmiş durumda, keşke buradayken sıra gelseydi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Salonda salonda.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kamufle olmaya çalışıyor.

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - İyi, buradaysa selamlar Sayın Bakan.

Tabii, bu yurt dışı uluslararası adli işlemle ilgili kanunlara geçmeden keşke şu anda Türkiye içindeki kanunları bir standart hâle getirebilseydik. Sayın Adalet Bakanı, Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Olayları Araştırma Komisyonunda "Kim isterse gelsin cezaevlerini ziyaret etsin." demişti ama hâlâ biz vekiller tutsaklarla görüşmüyoruz, görüştürülmüyoruz daha doğrusu ve yine tutuklu kişilerin aileleriyle yaptığımız görüşmede ve onlardan gelen mektuplar elimizde. Son dönemde siyasi tutuklular hep sürgün ediliyor. Geceleri odalara gardiyan ve askerler "arama" adı altında ani baskınlar yaparak tutsakların iradesi kırılmaya çalışılıyor. Tutsakların iç çamaşırlarına kadar elbiselerine el konuyor. Yatak çarşaflarına, nevresimlerine, battaniye, kitap gibi özel eşyalara ve bazı odalarda kablosu da dâhil televizyonlara, çiçeklere ve odadaki çöp poşetlerine el konuyor. Hatta çok ilginçtir, gelen bir mektupta bir tutsak diyor ki: "3 tane kalemim vardı; 2'sini aldılar, 1 tanesini bıraktılar." Yani tutsaklar aslında o ülkenin adaletine, Adalet Bakanına, hukukuna bir emanettir. Bunların yapılması, hiç şüphesiz, doğru olmamakla beraber, hakkaniyet ilkesine de aykırıdır.

Yine, 600'e yakın hasta tutsağın tedavi hakları Birleşmiş Milletler ve AİHM kararlarına aykırı olarak engellenmektedir, ağır hastalar tahliye edilmemektedir.

Başka bir konuya değineceğiz. Burada da bir hukuka aykırılık var, hakkaniyete daha doğrusu. Dün konuşmamda ayet okumuştum, ayetler "x" olarak yazılmış. Oysaki Google'dan bakılıp, hemen Arapçası alınıp, oraya kopyalanıp yapıştırabilir ama bu yapılmamış. Oysaki "x" harfi de, sembolü de yabancı bir kelimedir, Latincedir. Esas orijinali "şey"den gelmektedir -yani "şey"- ama İspanyolcaya geçmesi "chi" şeklinde olmuştur, sonra Latinceye "x" olarak geçmiştir.

Şimdi, ilginç bir şey sunacağım size. 6 Nisan 2009'da Hussein Barack Obama Türkiye'ye geliyor ve Mecliste İngilizce bir konuşma yapıyor. Konuşmada yine "x" diye belirtiliyor ama "x" aşağıda belirtilerek şöyle denilmiş: "Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama'nın konuşmasının İngilizce metni tutanağa eklidir." Yani tutanakta başka bir dilin, başka bir devletin vatandaşının dili açıklanıyor ama bu Parlamento üyesinin konuştuğu -Arapça olur, Kürtçe olur, Farsça olur, başka bir dil olur- "x" olarak tanımlanıyor. Hadi dilleri bir tarafa bırakalım, ayetlerin "x" olarak tanımlanmasını doğru bulmuyorum.

Nedenine gelince, belki biz elli yıl önceki tutanakları, kitapları, eserleri, metinleri anlamıyoruz; çocuklarımız okurken anlamıyor. Niye? Dil hep zayıflatılmıştır maalesef. Tabii, bu, yürütülen Hükûmet politikalarıyla da doğru orantılı bir şey ama böyle giderse elli yıl sonra da çocuklarımız bu "x"lere takıla takıla bugünkü konuşma metinlerimizi anlayamayacak duruma gelecektir. Osmanlılar döneminde Meclis-i Mebusanda ve sonrasında çok zengin bir dil, çok zengin bir kültür yapısı vardı; Farsça, Arapça, Kürtçe, Türkçe bilinmekteydi ama, dediğim gibi, hep "x"lere takıla takıla bugün Arapça bir kelime geçiyor, Farsça, Osmanlıca bir kelime geçiyor anlamıyoruz. Bu anlamama ayıbını hepimizin üstünden atması gerekiyor ve bundan sonra özellikle en azından ayetler, hadisler "x" olarak geçmemelidir çünkü bilinmeyen bir dil değildir.

Teşekkürler, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)