GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:78
Tarih:22.04.2016

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, bu sabah bir grup önerisinde gündeme getirilen bir konuyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum, o da Can Dündar ve Erdem Gül'ün yargılanmasına dair.

Hâlâ bir algı anlayışı devam ediyor, işte "Bu basit bir gazetecilik faaliyeti değildir, bir casusluk eylemidir." diye. Tekrar edeceğim, bu kürsüden daha önce bir konuşma yapmıştım. Öncelikle, Can Dündar ile Erdem Gül'ün yaptıkları şey, MİT tırları adı verilen o tırlarda arama yapılması sonucu ortaya çıkan tutanağı yayınlamaktan ibarettir yani adli dava dosyasında yer alan bir belge yayınlanmıştır. Bu belge gizli bir belge midir, bunu önce değerlendirmek lazım çünkü Türk Ceza Kanunu'nun 330'uncu maddesinde belirtilen casusluk eyleminin gerçekleşebilmesi için bu belgenin devlet sırrı niteliğinde bir belge olması lazım. Oysa, genel bir arama sırasında "arama ve yakalama tutanağı" diye bir tutanak düzenlenir. Yine, yasamız gereği, örneğin, tırı kullanan şoför işin şüphelisidir, o tutanak şüpheli tarafından da imzalanır. Dolayısıyla, şüphelinin vâkıf olduğu, hatta avukatının da o anda olay yerinde olduğu bir belgeden "devlet sırrı" diye söz etmek kanunen mümkün değildir. Bu itibarla, ortada devlet sırrı niteliğinde bir belge olmadığı gibi, casusluk eylemi de gerçekleşmiş değildir. Lakin, 31 Mayıs 2015 günü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bu haberin hemen akabinde, aynı akşam Sayın Cumhurbaşkanı bir televizyon ekranında "Bu bir casusluk faaliyetidir, ben bunun hesabını soracağım." demiştir. Dolayısıyla, casusluk faaliyeti olarak bu suçun adını koyan hukukçu olmayan Sayın Cumhurbaşkanıdır, sonrasında, geline geline geline etki altındaki yargı tarafından görev ifa edilmiştir .

Öte yandan, "Can Dündar'la Erdem Gül'ün bir dava dosyasında yer alan bir belgeyi yayınlamaları suç mudur?" derseniz, evet, suçtur. Zira, gizlilik kararı alınmış bir soruşturmada ya da kapalı oturumda yapılması gereken bir davada bir belgeyi kamuoyuna yansıtmak soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu oluşturur ki bu da Türk Ceza Kanunu'nun 185'inci maddesinde düzenlenmiş bir eylemdir. Keza, bu anlamda Can Dündar'la Erdem Gül'ün bir suçundan bahsedebiliriz lakin bu suçun cezası tutuklanmayı gerektirir nitelikte bir eylem değildir yani suçun üst haddi yedi yıldan aşağıdır.

Öte yandan, 2012 yılında, burada bizle beraber milletvekilliği yapmış ama daha önce gazeteci olan Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekili hakkında 40'a yakın, bugünlerde gündemde olan Ergenekon davasındaki gizli belgeleri kendi köşesinde yayınlamak, hatta bu konuda dava bile açılmamışken onunla ilgili bir kitap yazmak suçundan dava açılmıştır. Keza, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar çoğunluğu bu kendi arkadaşlarının soruşturmalardan ve 40'a yakın davadan kurtulması için, 2012 yılında Türk Ceza Kanunu'nun 185'inci maddesinin son fıkrasında değişiklik yapmışlardır. 185'inci maddenin son fıkrasındaki değişiklik aynen şöyledir: "Soruşturmanın gizliliğini ya da duruşmanın kapalılığını haber amaçlı olarak ihlal edenlerin eylemi suç oluşturmaz." şeklindedir. Bugün tartıştığımız konu bu, yani Can Dündar ile Erdem Gül'ün hiçbir suçları yoktur. Keza, Anayasa Mahkemesi de işte bu olguya dayalı olarak bir ihlal kararı vermiş ve bu 2 gazeteci serbest bırakılmışlardır.

Her şeyden önce, ben Can Dündar'ı tanımam ama Erdem Gül'ü iyi tanırım. Erdem Gül bu ülkeyi seven bir gençtir.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Doğru, haklısınız.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - Ve Adalet ve Kalkınma Partisi tabanı, Refah Partisi tabanı, Saadet Partisi tabanı kendisini çok iyi bilirler. Böyle bir insana "casusluk" yaftası yapıştırıp onu cezaevine tıkmak çok büyük bir insafsızlıktır, hukuk adına büyük bir cinayettir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)