GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:78
Tarih:22.04.2016

ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli arkadaşlar, Değerli Başkan, değerli Kâtip Üyeler ve Meclisimizin değerli çalışanları; ben aslında bu madde üzerinden bir somutu sizlerle konuşmak istiyorum.

Burada bulunan bütün arkadaşlarımızın anımsayabileceği yirmi üç yıldır devam etmekte olan bir Sivas davası var, Sivas katliamı davası. Bu dava, 35 insanın yanarak ölmesine neden olmuş bir olay üzerine kurulu bir dava. Davayla ilgili olarak yurt dışına çıkmış olan ve sayıları Adalet Bakanlığınca da belirli olan ve şu anda içinde bulunduğumuz bugünlerde "15 kişi" diye ifade edilen, kimisi hakkında kesinleşmiş hüküm bulunan, kimisi hakkında ise devam etmekte olan davanın bulunduğu bir dosyamız. Bu dosyanın ne kadar geniş bir aile kesimini annelerinden, babalarından, çocuklarından mahrum ettiğini, ne büyük bir acı olduğunu, bir insanın yanarak ölmesinin ne büyük acı olduğunu her biriniz bilebilirsiniz. Bu, hepinizin yüreğini yakar ve böyle bir olay karşısında doğru olan, en azından bu yangını söndürecek olan nedir? Adil bir yargılanma yapılmış olmasıdır. Kendileri hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yani idam yerine, idamın kaldırılmasından sonra, suçları sabit görülerek, suçları kesin kanıtlarla sabit görülerek, emniyet raporlarıyla, valilik raporlarıyla, mahkeme kararlarıyla sabit görülerek bu yangının çıkarılmasında etkin rol oynadıkları belirlenmiş olan insanların, hüküm giymiş olan insanların yirmi iki yıldır -yirmi üç demiyorum çünkü 1994 yılında dava sonuçlandı- bu kadar süre içinde iade edilmelerini sağlayamadık.

Bu konu, şu madde tam da buna karşılık olan bir madde. Hakkında ya kovuşturma, soruşturma olacak ya da kesin hüküm olacak. Söylediğim rakam içinde hem kesin hüküm var hem de kovuşturma ve soruşturma var. Kovuşturma ve soruşturma bir kuşkuyu ifade eder elbette, bu insanların ceza alıp alamayacaklarını bilemeyiz ama Yargıtayın da onayladığı bir karar varsa elimizde, bu karar karşısında bizim, bu sanıkların, bu hükümlü, hükmen artık tutuklu olmaları gereken kişilerin iadesini sağlamamız gerekir. Yirmi iki yıldır biz bu iadeyi sağlayamadık.

Şimdi, bu yasal düzenlemenin, yapacağımız yeni düzenlemenin buna olanak verip vermeyeceği konusunda da ciddi kaygılar taşıyorum. Neden böyle kaygılar taşıyorum? Çünkü burada (b) ya da (c) fıkralarında yer alan, eğer, iç hukuk yönünden Türkiye'de -somut olarak söyleyeyim- herhangi bir kargaşa, karmaşaya ulusal bir konuda ya da tamamen Adalet Bakanlığının kendi değerlendirmelerine göre iadesi uygun bulunmayacak kişilerin iade edilmeyeceği konusundaki düzenleme, bundan sonra da bu şahısların iade edilemeyeceği konusunda benim umudumu tümüyle ortadan kaldırıyor. Evet, biliyorum, bu bir karşılıklılık olayı, yani başka ülkeler için de bu tür düzenlemeler var. Fakat bunun, hukukun, evrensel hukukun sağlanması yönünden, her halükârda, böyle bir değerlendirmeyi -birtakım- Adalet Bakanlığı ya da diğer bakanlıklar düzeyinde, Bakanlar Kurulu düzeyinde bir gruba yetki vermeden yargının kararına uyulmasını sağlamamız gerekir. Yargı kararları, hukuka uygun olarak verilmiş olan yargı kararlarının uygulanması, bir ülkede, adalete güveni, geleceğe güveni oluşturur. Bu güvenin oluşması yönünden buradaki bu düzenlemenin, ben, hukuksal bir düzenleme, gerçeği ve geleceği karşılayabilecek bir düzenleme olamadığı inancındayım.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, biraz önce bir başka arkadaşımız bu maddelerle ilgili konuşurken, evrensel hukukun ya da uluslararası sözleşmelerin çok da değerli olmayan sözleşmeler olduğunu, bizim kendimizi buna uydurmak için çaba göstermememiz gerektiğini ifade ettiler. Ben buna katılmıyorum. İnsanlığın var olduğu, adaletin arandığı, adaletin sağlanması için mücadele edilen her yerde, insanlığın ürünü olarak ortaya çıkmış olan hukuk belgelerinin bütün ülkeler yönünden uygulanmasının, bütün insanlık yönünden uygulanmasının bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)