| Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 21.04.2016 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Büyük Millet Meclisinin öncelikli görevi, elbette, yasama görevi ve yasama görevini yerine getirirken şüphesiz halktan almış olduğu iradeyi doğru ve özgürce yasal metinlere yansıtmaktır. Ama, maalesef, bu tasarı -daha önceki hatiplerin de ifade ettiği gibi- Avrupa Birliğinin belki bir dayatması ya da vize serbestisi kapsamında alelacele Meclisin huzuruna getirildi. Tabii, bu kanun tasarısı Meclisin huzuruna getirilirken aslında çok geniş bir araştırma yapılmadan, özellikle Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve bu anlaşmaların Anayasa'nın 90'ıncı maddesi uyarınca kanunların üzerinde, kanunlar hiyerarşisinde daha üst bir noktada olduğu gözetilmeden birtakım düzenlemeler yapıldı. Kanımca, Türkiye'nin taraf olduğu gerek uluslararası anlaşmalar gerekse mütekabiliyet kapsamında iki taraflı anlaşmalar karşında bu tasarı uygulamada güdük kalacaktır. Mesela, bu Ceza İşlerinde Karşılıklı Adlî Yardım Avrupa Sözleşmesi, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını dikkate aldığımızda ve bunların da Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre Anayasa hükmünde olduğu gözetildiğinde bu tasarıyla gelen pek çok maddenin pratikte güdük kalacağı, çok da bir anlam ifade etmeyeceği ortada.
Değerli arkadaşlar, tabii, şimdi, buna rağmen, bu tasarının 14'üncü maddesi geçici tutuklama tedbirini öngörmekte. Tutuklama, özünde, geçici de olsa kişi hürriyetini kısıtlayan, kişi özgürlüğünü engelleyen, onu belli bir süre elinden alan -bu kişi yabancı uyruklu olsa dahi- onun toplumsal yaşamla ilişkisini kesen bir durum. Şimdi, tabii, (1)'inci fıkrada sakat bir durum var. Nedir bu? Talepte bulunan ülkenin henüz belgeleri, ilgili evrakları merkezî makama yani Türkiye'deki Adalet Bakanlığına ulaştırmadan belki salt bir talep üzerine kişi tutuklanmış olacaktır ve bu kişi tutuklanınca da kırk günlük bir süreç boyunca tutuklu kalabilecektir. Şimdi, kırk günlük süre uzun bir tutukluluk süresi. Bizim Ceza Muhakemesi Kanunu'muzda genelde tutuklama süreleri bir aylık süreyle limitli yani otuz günle, otuz gün sonunda en azından dosya üzerinden bir inceleme yapılıp tutukluluk durumu gözden geçirilmekte. Oysa burada kırk günlük bir süre konulmakta, bu hususta ciddi bir engel var.
Yine, maddede, tutuklama tedbiri sonunda diyelim ki muhatap ülkenin, talepte bulunan ülkenin bu süre içinde Adalet Bakanlığına evrak göndermediğini varsayalım, yani suç şüphesinin ortadan kalktığı bir anı düşünelim, bu durumda özgürlüğü kısıtlanan kişinin haksız tutuklamadan doğan zarar ve ziyanlarının nasıl karşılanacağına ilişkin de bir hüküm söz konusu değil.
Evrensel hukuk ve çağdaş ceza hukukunun temel mantığı, aslında, ister yurttaş ister yabancı bir birey olsun, güçlü olan devlet erkine karşı yani devletleri idare eden siyasal iktidarlara karşı bireyi koruyabilmektir. Oysa, 14'üncü maddede böyle bir koruma söz konusu değil; hem haksız tutuklamadan kaynaklı tazminat haklarını içeren bir güvencesi yok hem de henüz belge ve bilgiler toplanmadan kırk gün talep eden devletin salt talebi üzerine, kişi hürriyetinden yoksun bırakılmış olunacaktır. Dolayısıyla, Türkiye'de yargı yeteri kadar bağımsız olmayınca, vesayet altında olunca yabancı kişiler için de böyle, hukuka uymayan hükümler içeren bir yasa tasarısıyla karşılacağımızı da kabul etmek aslında mantığa uygun olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)