| Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 20.04.2016 |
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tüm dünyada adaletin simgesi olan, bir elinde adaletin keskin kılıcı, diğer elinde terazi ve gözünde de tarafsızlık bandı olan adalet tanrıçasının gözündeki tarafsızlık bandı Türkiye'de maalesef sökülüp atılmış durumdadır. 12 Eylül 2010 referandumundan sonra yargı önemli bir ölçüde iktidarın güdümüne girdiğinden beri bu tarafsızlık bandı kalkmış ve gözleri sadece birilerine bakmaya koşullanmıştır. Meydanlarda "Ya taraf ya da bertaraf olacaksın." sözleri inledikten sonra bu ülkede "adalet" kelimesi sadece bir kadın ismi olarak kalmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye, Ukrayna ve Rusya'dan sonra en fazla davası olan ülkedir. Bu davalar büyük çoğunlukla Türkiye'nin aleyhine sonuçlanmaktadır. Uluslararası hukuk normları dışına çıkarak hem ülkemizin prestiji altüst oluyor hem de her geçen gün, kaybedecek bir şeyi kalmayan insanlar yaratmaya devam ediyoruz. Bu durum, tabii ki siyasi erkin Orta Doğu'dan örnek aldığı az gelişmiş demokrasiler doğrultusunda yasama, yürütme ve yargıyı tek bir gücün elinde toplama hevesinin bir sonucudur.
Değerli arkadaşlar, Kurtuluş Savaşı'nı Osmanlı'yı işgal eden Avrupa devletlerine karşı kazanan Atatürk Türkiyesi yüzünü bir zamanlar savaştığı Avrupa'ya dönerek muasır medeniyet hedefinden asla vazgeçmemişti. Çünkü muasır medeniyet aynı zamanda dünya ülkeleriyle rekabet etmenin de en önemli şartlarından birisidir. Nitekim, genç cumhuriyet dünya standardına ulaşabilmek için Avrupa hukuk düzenini, vatandaşlık koşullarını, eğitimden kadın-erkek eşitliğine kadar tüm uygar koşulları yerine getirmeyi başarmıştır. Hukukun dünya standartlarındaki yapısıyla oynayıp tarafsızlığının yitirtilmesi Irak, Suriye ve Libya'nın düştüğü aynı Orta Doğu bataklığına yarın bizlerin de düşebileceği bir zemin hazırlamak demektir.
Sayın milletvekilleri, adliye koridorlarında "Kaç İsmail kaç"larla birlikte adaletin de kaçıp gittiği, adalet saraylarının başka sarayların boyunduruğu altında, insan haklarına ve ifade özgürlüklerine zarar verdiği bir dönem yaşıyoruz. Can Dündar ve Erdem Gül davaları gibi Anayasa Mahkemesinin tarafsız kararlar verebilme umudu dışında, herkes siyasi davaların sonuçlarının nereye varacağını biliyor. Bu durum -ülkemiz için harcamamız gereken enerjiyi- maalesef birbirimizle didişmemize ve bu haksızlıkların kurbanlarının ardından yakınmamıza neden olmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Adalet bir ülkede yaşayan vatandaşların nefes borularıdır. Adaletle oynayarak ancak o toplumu nefessiz bırakabilirsiniz. Nefes almakta zorluk çeken vatandaşlar can havliyle her türlü şeye başvurabilirler. Adaletin tecelli etmediği düşüncesi şiddet döngülerinin en önemli dayanağını oluşturmaktadır. Bu nedenle, kılavuzu çağdaş demokrasiler olmayan ülkelerde terör kendisine her zaman çöplenmeye müsait bir alan bulmuştur. Bir Fransız atasözü der ki: "Adaletin küçük olduğu ülkelerde büyük olan suçlulardır." Bunun örneklerini, maalesef, ülkemizde de görmekteyiz. Bugün yargının işinize gelen taraf durumunun, yarın başkası geldiğinde sizleri de bertaraf edebileceğinin farkında olunması gerekir.
Gelin, uluslararası hukuk normlarını hiçe sayarak hem el âleme daha fazla rezil olmayalım hem de birbirimizi daha fazla hırpalamayalım. Ülkemizde ödül alanların uluslararası suçlara karışmaktan yurt dışında cezalandırıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Sözlerime son verirken herkesin ihtiyacı olan adaleti bağımsız dokusundan uzaklaştırmayalım diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)