GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:76
Tarih:20.04.2016

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunun 6'ncı maddesine ilişkin söz almış bulunmaktayım. Kanunun 6'ncı maddesi, adli iş birliği yapılan ülkenin göndereceği belgelerin soruşturma, kovuşturma ve infaza ilişkin alanda kullanılacağına dairdir ve buna ilaveten bir de istisna maddeleri vardır. Bunlar suç vasfının değişmesi ve yeni bir durumun ortaya çıkması, yeni sanıkların ortaya çıkması durumunda belgelerin kullanılabileceğine ilişkindi.

Bu aslında üzerinde çok da tartışılması gereken bir madde değil, bence daha çok şüpheli veya sanığı koruyan bir maddedir. Çünkü soruşturmanın kapsamını veya kovuşturmanın kapsamını belirleyen bir madde.

Aslında, benim burada, üzerinde ifade etmek istediğim ya da konuşmak istediğim husus... 24 Temmuz 2015 yılından beri acımasızca uygulanan savaş konseptinin, belki, bu kürsüde çokça dile getirilen boyutunun dışında kalan bir boyutuna değinmek isterim. Evet, şehirler yıkılıyor, boşaltılıyor, yüzlerce sivil insanımız katlediliyor.

Keza, siyasi soykırım operasyonlarının ve Anayasa'nın âdeta 121 ve 122'nci maddelerindeki olağanüstü hâl ile sıkıyönetim koşullarının hangi şartlarda uygulanacağını devre dışı bırakan, İl İdaresi Kanunu'na dayanan, aslında, sıkıyönetimi de aşan, sıkıyönetim uygulamalarının da çok çok ötesinde bir uygulamanın, bir hukuk dışı uygulamanın gündemde olduğu bölgede, aslında, görülmeyen bir boyut daha var. Özellikle kent ve şehir kuşatmalarının uygulanmadığı bölgelerde -belki çokça dile getirilmedi ama- mevsim itibarıyla çok da güncel olan bir sorun var, o da şu: Şimdi, mesela Kars, Ağrı, Erzurum, Van, Bitlis gibi bölgelerde mevsim itibarıyla tam yayla sezonu yani köyünden, kasabasından, şehrinden çıkıp hayvanlarıyla birlikte yaylaya gidecek insanlar söz konusu. Ancak az önce bahsettiğim gibi İl İdaresi Kanunu'ndan kaynaklı valilere verilen yetki üzerine bölgede 160-170 bölgeyi aşan özel güvenlik bölgeleri veya askerî yasak bölge uygulamaları var. Şimdi, bu yasaklı yaylalar mevsim itibarıyla hayvancılıkla uğraşan, aslında yem bakımından besicilikle uğraşan yurttaşlarımızın beş ay, altı ay gibi -yani yaz sezonunu geçirebilecekleri- çok daha ucuza hayvanlarını besleyebilecekleri alanlar.

Bu alanların içerisinde aslında özel mülke konu alanlar da söz konusu. Mesela, arkadaşlar, sadece ilim olan Iğdır'a ilişkin bir örnek vereyim. Bilirsiniz Iğdır doğunun Çukurova'sı olarak kabul edilir; Iğdır tamamen tarım arazisi ve tarımın yapıldığı bir il ama yaz aylarında hayvanların ovanın dışına çıkması gerekiyor. Mesela Iğdır'da küçükbaş hayvan sayısı yaklaşık 800 bin, büyükbaş hayvan sayısıysa yaklaşık 90 bin. Şimdi, Iğdır'da hayvancılıkla geçinen bu yurttaşlarımızın gidecekleri yaylalar Kars, Ağrı, Erzurum gibi yaylalar ama bu yaylalara gidememektedirler. Bu şu anlama gelir: Yurttaşlarımızın yaylaya çıkmaması, yaylaların yasak bölge ilan edilmesi âdeta vatandaşımızın "terör" kavramı, adı altında topyekûn cezalandırılmasıdır ve tek seçenek kalıyor: Ovada da besleyemeyeceklerine göre o zaman yok pahasına hayvanını et işlemiyle, et üretimiyle uğraşan, şirket olan kombinalara satma gibi bir durumla karşı karşıya kalmaktadırlar. Buradan Hükûmetin tam da mevsimi itibarıyla bu konuya bir çözüm getirmesini, yaylalar üzerindeki yasak kararını kaldırmasını, vatandaşın seyahat ve mülkiyet hakkına saygı göstermesi gerektiğini, bu keyfî uygulamalara son vermesini talep ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)