| Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 19.04.2016 |
ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde söz aldım.
Bu maddede önemli olan (4)'üncü ve (6)'ncı fıkralardır. (4)'üncü fıkra biraz önce yeniden değerlendirmeye tabi tutuldu ama üzerinde durmakta yarar var: "Merkezî Makam -yani Adalet Bakanlığı- yargı yetkisine giren hususlar hariç..." Tamam buna da bir şey demiyoruz. "...şartları kabul edebilir veya istenen teminat verebilir." diyor ve fıkranın devamında "Merkezî Makamca kabul edilen şartlar veya verilen teminatlar adlî mercileri bağlayıcı niteliktedir." şeklinde fıkra tamamlanıyor. Bir kere, bu, doğrudan doğruya yargıya bir müdahale niteliğindedir. Anayasa'mıza göre yargı mercileri kimseden talimat almazlar. Yargı mercileri görevlerini yaparken tam bağımsız olmaları gereken mercilerdir.
Bu noktada, geldiğimiz noktada -yargısal faaliyetlerini kapsamasa dahi- Adalet Bakanlığının mahkemelere emir verici üst makam konumuna sokulması gerçekten Anayasa'ya aykırıdır. Bu fıkra Anayasa'ya aykırıdır ve iptali gereken bir düzenlemedir. Biz, bu konuda gerek Komisyonda gerekse şimdiki değişiklik teklifimizde "Yargı mercilerince dikkate alınır." ibaresinin konmasını istedik ama bu kabul edilmedi.
İkinci bir nokta (6)'ncı fıkradır. (6)'ncı fıkra: "Adlî işbirliği talebine esas teşkil eden suçun ağırlığı ile talebin yerine getirilmesi için sarf edilecek emek, mesai ve masraf arasında açık orantısızlık bulunması veya bir devletin mutat olarak yerine getirmekten imtina ettiği işlemlere ilişkin olması hâlinde, Merkezî Makam talebi geri çevirebilir." şeklindedir, bu da mahkemenin iradesine doğrudan müdahale niteliğindedir. Adalet Bakanlığı bir mahkemenin talebini keyfî olarak geri çevirme, geri döndürme hakkına sahip olmaktadır ki bu da gerçekten Anayasa'ya aykırı bir hüküm olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu görüşmekte olduğumuz düzenleme, bir anlamda Avrupa Birliğinde serbest dolaşım için, kapının açılması için araçlardan biri olarak gösterilmektedir. Nitekim, önümüzdeki günlerde buna benzer birtakım düzenlemeleri, sadece Adalet Komisyonundan değil diğer komisyonlardan gelen düzenlemeleri de yasalaştırmaya çalışacağız. Bu noktada, muhalefet olarak elbette ki bize düşen görev bu konuda yardımcı olmaktır ancak eğer düzenlemeler temel hukuk anlayışımıza aykırıysa, Anayasa'ya aykırıysa, Türkiye'nin devlet geleneklerine aykırıysa elbette ki karşı çıkacağız. Keza, temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran, aslında, görünürde sanki bir özgürlük alanı gibi gösterilip de sınırlandıran düzenlemelere de karşı çıkacağız.
Ama bir noktaya işaret etmekte yarar görüyorum: Aslında Avrupa Birliğine biçimsel olarak yaklaşıyoruz ama her geçen gün Avrupa Birliğinden uzaklaşıyoruz, bunu göz ardı etmemek lazımdır. Bu yasal düzenlemeleri kâğıt üzerinde birbiri ardına sıralayarak, yan yana getirerek çıkaracağız, çıkarabiliriz; zaten Meclis bir yasa fabrikası hâlinde bunları çıkarmaya da devam edecektir ama şunu unutmayalım: Anlayış itibarıyla, bakış açısı itibarıyla Türkiye her geçen gün Avrupa'dan, Avrupa Konseyinden, Avrupa Birliğine üyelikten uzaklaşmaya başlamıştır. Uzaklaşıyoruz, bunun farkında değiliz. Türkiye, öyle bir ana doğru gitmektedir ki Avrupa Birliğine kapıyı kapatması için her türlü gerekçeyi hazırlayan bir ülke konumuna sokulmaktadır. Türkiye otoriter bir anlayışın elinde bilinmez bir noktaya doğru seyir hâlindedir.
Burada yapılması gereken, bizler açısından sizlere belli şeyleri hatırlatmaktadır. Mecliste böyle bir düzenleme kabul ediliyor. 3'üncü maddede bu oturum sona erecek ve şu anda Meclis tamamıyla boş. İşlevsiz kılarsanız bu Meclisi, bu işlevsizliğe siz neden olursanız milletvekili olarak, bir gün hiç ummadığınız bir anlayışla karşı karşıya kaldığınızda da sesiniz çıkmaz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)