GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:75
Tarih:19.04.2016

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın 3'üncü maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle her insanın, ister ilgili ülkenin vatandaşı ister yabancı bir ülkenin vatandaşı olsun, tüm insanların aslında ihtiyaç duyduğu, uluslararası hukuk açısından da en temel güvencesi hiç şüphesiz hâkim güvencesidir, yani yargısal güvence. Dolayısıyla, yargı ya da hâkim güvencesinin en büyük teminatı da tarafsız ve bağımsız mahkemelerdir. Dolayısıyla, iç mevzuat açısından olduğu gibi, uluslararası sözleşmelerde de ve önümüze gelen bu yasa tasarısıyla da dikkat edilmesi gereken, bireylerin veya kişilerin yargı güvencesinden mahrum bırakılmamasıdır. Dolayısıyla, incelediğimizde bu tasarıyı ve 3'üncü maddeyi, 3'üncü maddenin 1'inci fıkrası açıkça aslında yargı yetkisini merkezî makam olarak Adalet Bakanlığına devretmiş bulunmaktadır. Herhangi bir kişinin ilgili bir ülkeye iade edilmesi veya Türk vatandaşı bir kişinin yabancı bir ülkede bulunması durumunda bunun Türkiye'ye iade edilip edilmemesi tamamen siyasal erkin siyasi mülahazalarına tabi tutulmuş durumdadır. Yani, siyasal iktidar, varsayalım ki Türkiye'de suç işlemiş bir birey yabancı bir ülkede ise ve o Türk vatandaşının Türkiye'ye iade edilmesi siyasi anlamda veya ekonomik veya mali anlamda siyasal erkin çıkarlarına zarar verecekse, bu durumda, Adalet Bakanlığı bu iade taleplerini, yargı karar vermiş olsa bile, çeşitli gerekçelerle reddedebilir, durdurabilir ya da tersine, evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir tarzda, Türkiye'de bulunan bir yabancı şüpheli, ilgili devlet açısından şüpheli ya da suçlu olduğu iddia edilen bir kişi, temel hukuk prensiplerine aykırı bir şekilde, onun hukukun üstünlüğünden kaynaklanan hakları göz ardı edilerek sadece siyasi mülahazalarla, ilgili ülkeye iade edilebilecektir. Bunu açık bir şekilde zaten maddenin (4)'üncü fıkrasında görmekteyiz. Ne diyor (4)'üncü fıkra: "Merkezî Makam yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere, devletlerce ileri sürülen şartları kabul edebilir." Şimdi, devamında da, tabii, vereceği kararın yargı makamını bağlayacağını hemen ekliyor. Şimdi, burada merkezî makam olan Adalet Bakanlığının alacağı kararın yargı sınırları içerisine girip girmediğini veya yargı makamını ilgilendiren bir yetki olup olmadığının sınırlarını kim tayin edecek, bunu nasıl belirleyeceğiz?

Merkezî makamın alacağı veya vereceği bir teminat, doğrudan doğruya yargının en alt kademesinden Anayasa Mahkemesine kadar tüm yargı makamlarını bağlamış olacak. Daha da önemlisi, ilgili birey bu yetkiyle Adalet Bakanlığının aldığı bu kararlarına karşı yargı yoluna da gidemiyor. Yani, yabancı bir ülke vatandaşı, suçlu ya da suçsuz olsun, Adalet Bakanlığının iade yönündeki kararı üzerine Türkiye'deki yargı sisteminden, yargı güvencesinden yararlanmamış olacaktır. Bu yargı yetkisinin adım adım siyasal iktidara devri sadece bu kanunla değil, biliyorsunuz, geçmişte iş güvenlik kanunu, daha sonra Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün aldığı kararlarla örneğin yargı yerinden uzak cezaevlerinde bulunan tutsakların SEGBİS sistemi üzerinden yargılanması ya da geçen haftaki 273 sıra sayılı Tasarı'da mal varlığının dondurulmasına ilişkin yetkinin Maliye Bakanlığına verilmesiyle, adım adım siyasal iktidarın vesayeti altına girmiş bulunmaktadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)