| Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 19.04.2016 |
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cezaî Konulardaki Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarı üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle ifade etmek gerekir ki cezai konularda uluslararası adli iş birliğinin AB sürecinde uyumlu çalışmalar kapsamında tek bir kanunda toplanması çabası doğrudur. Bu şekilde, mevzuatta dağınık bir şekilde bulunan hükümlerin tek kaynakta toplanması uygulayıcıya da yarar sağlayacaktır. Ancak, tasarının 3, 13, 22'nci maddesinde ve ilgili diğer maddelerde ifade olunmak suretiyle ön inceleme yetkisiyle yetkilendirilen merkezî makam, özellikle suçlunun iadesi bakımından teminatsız görülmüştür tarafımızca. Bakanlığın yetkisi, mevcut düzenlemeler dâhilinde öngörülmüş olduğu gibi adli makamlara bilgi ve belge sağlanmasına yardımcı olmakla sınırlı olmalıdır. Oysa, getirilen yeni sistemde TCK'nın 18'inci maddesinde var olan ve tasarısıyla yürürlükten kaldırılması öngörülmüş olan sistem ön inceleme yetkisine sahip bir makam oluşturulmak suretiyle değiştirilmektedir. Biz böyle bir makama gerek bulunmadığını, mevcut sistemin daha teminatlı olduğunu düşünmekteyiz.
Suçluların iadesinde devletlerin uyguladığı üç sistem var. Bir: Yalnızca hükûmetin yetkili olduğu sistem. İki: Yalnızca yargının yetkili olduğu sistem. Bir de bizim de kabul ettiğimiz, "karma sistem" dediğimiz hem hükûmetin hem de yargının birlikte kabul ettiği sistem. Bu sistemde failin ve fiilin niteliğini mahkeme belirlemekte, geri vermeyeyse hükûmet karar vermektedir değerli arkadaşlar. Ancak, tasarıyla merkezî makama yani Adalet Bakanlığına ön inceleme yetkisi... Özellikle, merkezî makama gerekli şartları taşımayan iade taleplerini doğrudan reddetme yetkisi veriyor bakın bu. Oysa, TCK'nın bugün 18'inci maddesinde geri vermeye, bilgi vermeye, belge vermeye ağır ceza mahkemesi karar veriyor, onun takdirini Bakanlar Kuruluna bırakıyor. Şu anda düzeni değiştiriyoruz; önce Bakanlık, yani bizden dışarıdan herhangi bir dış mahkeme belge, bilgi istiyor, Adalet Bakanlığına geliyor, Adalet Bakanlığı sadece şeklî bir inceleme değil, kendi takdiriyle bunu geri çevirebiliyor; bu, doğru bir düzenleme değil, uluslararası sözleşmelere de aykırı. Zaten mevcut düzenlemeler gereği "Mahkeme geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verirse, bu kararın yerine getirilip getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlıdır." TCK 18/5. Tasarının 19'uncu maddesinde ise bu kararın yerine getirilmesi Başbakanın onayına bağlanmıştır. Bu imkân varken Bakanlığa ön inceleme yetkisi tanınması ancak başvuru koşulları bakımından şeklî denetimle sınırlı olmalıdır. Bu gerekçeyle tasarının 13'üncü maddesinde ifade olunan "gerekli şartları taşımayan" ifadesi belirlilikten uzaktır.
Tasarının 22/3'üncü maddesinde de merkezî makamın, talebi, iade için gerekli şartları taşımaması hâlinde yabancı devlete iletmeden reddedebilmesi açık bir hüküm değildir.
Tasarının 12'nci ve 22'nci maddelerinde ifade olunan "gerekli şartları taşımayan talep" ifadeleri "yapılan şeklî inceleme neticesinde iade talebinin başvuru şartlarını taşımaması" şeklinde bir ifadeyle somutlaştırılmalıdır. Böylelikle, makamın incelemesinin sadece başvuruda istenen bilgi ve belgelerin var olup olmadığının şeklî denetimiyle sınırlı yapılması sağlanacaktır. Nitekim, fail ve fiile ilişkin hukuki niteleme yapma yetkisi sadece bağımsız ve tarafsız mahkemelere aittir. Oysa yasa tasarısında bu şekli aşarak ön inceleme makamı, gelen talepleri doğrudan reddetme yetkisi alıyor; bu bir defa sözleşmelere aykırı. Sayın Bakan, bunların dikkate alınması gerekir.
Ayrıca, ön incelemede talebin reddi sebepleri objektif kıstaslara bağlanmalı -mercinin- ancak ek bilgi ve belge talebinin kanunen belirlenmiş makul süre içerisinde mazeretsiz olarak yerine getirilmemesi hâlinde talebin reddedilmesi mümkün olabilmelidir.
Değerli milletvekilleri, öte yandan, aynı maddenin 3/(ç) bendi uyarınca, Türkiye'nin millî güvenliğinin ve uluslararası ilişkilerinin zarar görme ihtimalinin bulunması, iade talebinin reddine sebep olması açık bir hüküm niteliğinde değildir. Zira, zaten Türkiye'nin yargı yetkisine giren hâller iadeye engeldir. Bu durumda, söz konusu ihtimal Türkiye'nin yargılama yetkisine girmeyen hâllere ve özellikle devlet sırrına özgü olarak değerlendirilecektir. Ancak, kanımızca bu madde de "ihtimal" kavramının hukuki bir tabir olmaması nedeniyle objektif bir temele sahip değildir. "İhtimal" hukukta belirsiz bir kavramdır, bunun somutlaştırılması ve netleştirilmesi gerekiyor.
Yine, tasarının 3 ve 4'üncü maddesinde ifadesi olan "yargı yetkisine giren hususlar hariç olmak üzere merkezî makamca kabul edilen şartlar ve verilen teminatların adli mercileri bağlayıcı nitelikte olması" hususu da belirlilikten uzaktır. Nihayetinde, adli işlem yapan adli mercinin bu işlemiyle ilgili olduğundan, kabul edilen şart ve verilen teminatların nasıl olup da yargı yetkisine giren bir hususun dışında uygulanma imkânı bulacağı açık değildir.
Değerli milletvekilleri, yine tasarının 4 ve 11'inci maddesinde "siyasi suç" terimi var. Tasarıda bunun tanımına yer verilmiyor. Siyasi suç nedir? Bakın, mevcut mevzuatımızda da bu yönde bir tanım bulunmuyor. Diğer taraftan, taraf olunan uluslararası sözleşmelerde siyasal suçun açık bir izahı da yoktur. Ancak, iadeye ve adli iş birliğine engel teşkil ettiğinden siyasi suçun mutlaka tanımı yapılmalıdır. Doktrinde siyasi suçun ne olduğu tartışmalı bir konu tabii ki. İtalyan Ceza Kanunu'nun 8/3 maddesi siyasi suçu "Ceza kanununun uygulamasında siyasi suç, devletin siyasi çıkarlarını veya vatandaşın siyasi bir hakkını ihlal eden her türlü suçtur." diye tanımlıyor. Ayrıca, "Tamamen veya kısmen siyasi saikle işlenen adli suçlar da siyasi suç sayılır." şeklinde tanımlıyor. Oysa, bu kapsamda Terörle Mücadele Kanunu yeniden gözden geçirilmeli, siyasi suç ile terör suçu arasındaki ayrım belirginleştirilmelidir. Bakın, bu şekilde hem insanların düşünceleri yüzünden terörist ilan edilmesinin hem de teröristin siyasi suç maskesi ardında gizlenmesinin önüne geçilmiş olur. Her ne kadar Terörle Mücadele Kanunu'nun 1 ve 2'nci maddesi birlikte değerlendirildiğinde bir suçun terör suçu olabilmesi için öncelikle terör örgütü faaliyeti olarak işlenmesi gerekli, ancak, 3'üncü maddesi silahlı bir örgüt kapsamında işlenmemek kaydıyla siyasi suç kapsamında değerlendirilmesi mümkün olan suçları böyle bir ayrıma gitmeksizin doğrudan terör suçu saymaktadır. Oysa, terör suçu iadeye engel teşkil etmezken, siyasi suçlunun talep eden ülkeye iade edilmemesi gerek ulusal mevzuat -söz konusu tasarıda- gerekse taraf olunan uluslararası sözleşmelerde genel kabul görmüştür. Bu kapsamda, tasarının 11/(2)'nci maddesi de belirli kılınmalıdır, somutlaştırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu 18'e göre geri verme hâlinde kişi ancak geri verme kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya mahkûm olduğu ceza infaz edilir. Değerli Bakan, yine tasarının 10/(4) maddesinde benzer bir hükme rastlanmamaktadır. Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi 14/(3) "Suç addolunan fiilin evsafı takibat esnasında değişmişse, iade edilen şahıs hakkında ancak yeniden belirlenen suçun unsurlarıyla iadesi talep edilebilir." diyor.
Bu hükümler çerçevesinde grubumuzun tespit ettiği pek çok eksiklik bu tasarıda bulunmaktadır. Öncelikle, adli merci karar mercisi yerine geçmemelidir. Dışarıdan bizden istenen -örneğin Zencani dosyasında, örneğin Zarraf dosyasında- bilgi ve belgelerin yerindelik kararını önce mahkeme vermelidir. Sayın Bakan, siz şimdi adli makamların yerine geçerek önce karar veriyorsunuz, sonra da adli makamlara götürüyorsunuz, bu doğru değil; bir defa, bunu düzeltmemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - Açıkça Bakanlığınız adli mahkemelerin yerine geçiyor. Bunları önereceğiz, düzeltilmesini talep ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)