GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ankara ve İstanbul'da meydana gelen 4 ayrı terör saldırısı öncesi gerekli önlemleri almadığı iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/7) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:75
Tarih:19.04.2016

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında verdiğimiz gensoru üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında terörle mücadelede şehit olan tüm güvenlik güçlerimize ve terör saldırıları sonucunda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, yakınlarına sabırlar diliyorum.

Ne mutlu ki bu vatan için gözünü kırpmadan canını veren yiğit, yurtsever insanlarımız var. Askerimiz, polisimiz, güvenlik görevlilerimiz, bu ülkenin aslan yürekli evlatları; sizin o vatan mücadelenizi ayakta alkışlıyor, saygıyla sizleri selamlıyorum. İyi ki varsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk "Türkiye'nin güvenliğini amaç tutan, hiçbir ulusun aleyhine olmayan bir barış hareketi bizim düsturumuz olacaktır." diyerek genç Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikasını işaret etmiştir. Ulu Önder, yine, 1935 yılında yaptığı konuşmasında "Dünyada milletler bir apartmanın sakinleri gibi kabul edilir. Eğer bir apartman, sakinlerinden bazıları tarafından ateşe verilirse diğerlerinin yangının etkisinden kurtulmasına imkân yoktur." demiştir. Şimdi geldiğimiz noktada, AKP Hükûmetinin yanlış iç ve dış politikası nedeniyle apartman ateş almış, yangın bizim katımıza da sıçramıştır. Maalesef, bugün Türkiye'de büyük acıların yaşandığı, gözyaşlarının dinmediği, şehit haberlerinin peşi sıra geldiği, bombaların patlatıldığı, vatandaşlarımızın sokakta rahatça dolaşamadığı, kendilerini ve yakınlarını güvende hissedemedikleri bir ülke hâline geldiğimizi görüyoruz.

Ülkemiz, canı isteyenin dilediği alçakça senaryoyu icra ettiği terör örgütlerinin uygulama platosuna dönmüştür. Örgütler rahat rahat işlerini yaparlar, hiçbir engel çıkmaz, niçin? Çünkü İçişleri Bakanı muhaliflere, biat etmeyenlere kumpas kurmakla meşguldür. Bugün dünyanın pek çok saygın ülkesi, muz cumhuriyetleri dâhil, Türkiye'nin Suriye'yle eş değer iç karışıklık içine girmesinden endişe duymaktadır, tedirgindir. Sayenizde ülke yedi cihana rezil oldu. Bu ülkelerin insanları Türkiye'ye gelmekten korkar hâle geldi. Türkiye'yi misafirperver bir ülkeden, kaçan kurtulur bir ülke hâline getirdiniz. Barış denizi olan Ege Denizi sayenizde kan ve can denizine dönüşmüştür. Sizin el atıp yüzünüze bulaştırmadığınız hiçbir şey yok. Sizin yüzünüzden memlekette ne dirlik ne huzur kaldı.

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında durma noktasına gelen terör olayları izlenen yanlış politikalar sonucunda kontrol edilemez bir noktaya taşınmıştır. Terör olayları lokal olaylar olmaktan çıkmış, kitleselleşmeye yönelmiş ve ulusal bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi tehlikeye atacak bir konuma gelmiştir. Gelinen noktada ülkemiz son on dokuz yılın en büyük terör faturasıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye'de ciddi bir istihbarat ve güvenlik açığı sorunu vardır. Ülkemizin istihbarat teşkilatları çalışamaz duruma gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti, 2002 yılında sıfırlanmış terörü yeniden ayağa kaldırmıştır. Bu Hükûmet döneminde terör örgütlerine can verilmiş ve yeniden palazlanmalarına göz yumulmuştur. Türkiye'nin başına PKK belası yetmezmiş gibi IŞİD ve daha adını bile bilmediğiniz birçok terör örgütü bela edilmiştir. Dünyada en çok terör örgütünün hedef aldığı ülke Türkiye olmuştur. Bu iktidar hem iç hem dış politikada yaptığı sayısız yanlışlıklar sonucunda Türkiye'yi Orta Doğu'nun tipik bir korku ülkesi hâline getirmiştir. İçeride yurttaşlar, dışarıda komşular "Ne olacak bu ülkenin hâli?" diyorlar. Korkuyorlar, korkmakta haklılar çünkü ülkenin de halkın da güvenliği artık, Allah'a kalmıştır.

Sadece son iki aylık döneme baktığımızda, 12 Ocak 2016 tarihinde İstanbul Sultanahmet'te meydana gelen canlı bomba eylemi sonucunda 12 yabancı ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 14 kişi yaralanmıştır. 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara Merasim Sokak'ta meydana gelen bombalı terör saldırısında 29 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 60 yurttaşımız yaralanmıştır. 13 Mart 2016 tarihinde yine Ankara Kızılay'da meydana gelen bombalı terör saldırısında 37 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, 71 yurttaşımız da yaralanmıştır. 19 Mart 2016 tarihinde İstanbul İstiklal Caddesi'ndeki canlı bomba eylemi sonucunda 4 yabancı ülke vatandaşı yaşamını yitirmiş, 36 kişi yaralanmıştır.

"Türkiye'de bulunan canlı bombaların isim isim listesi elimizde ancak eylem yapılmadıkça tutuklayamıyoruz." diyen Başbakan Davutoğlu'nun bu sözleri sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada hayretle karşılanmıştır. Başbakanın dediğine göre, onlarca canlı bomba ülkemizde rahatlıkla dolaşmaktadır.

Hâlen devam eden hendek operasyonlarının bilançosu ağır olmuştur. Mart ayı sonuna kadar Sur, İdil, Cizre, Silopi, Derik, Nusaybin ve Dargeçit'te yaklaşık 200 güvenlik görevlimiz şehit olmuştur.

Tüm bu acımasız olaylar gerçekleşirken İçişleri Bakanlığı büyük bir istihbarat ve güvenlik zafiyeti içinde olmuştur. Genelkurmay, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bakanlıklar üçgeninde olan bir bölgede 17 Şubat günü askerî servis aracına bombalı saldırıda bulunulmuş, 29 masum insan hayatını kaybetmiştir. Bu saldırıda kullanılan bombalı araç teröristler tarafından satın alınmış, teröristler o araçla iki ayda 3 bin kilometreye yakın yol yapmış, bomba yüklemiş, Türkiye'nin en doğusundan en batısına mekik dokumuş ve sonra gelip Ankara'nın kalbinde o vahşice eylemi gerçekleştirmiştir. MOBESE kameralarına aracın görüntüsü düşmesine rağmen terör eylemi engellenememiştir.

Bu acı gerçekler patlamadan sonra bir bir ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu dramatik kamu zafiyeti üzerine vatandaşlar "yol geçen hanı" ya da "Dingo'nun hanı" tanımlamasını yaparken Sayın Bakan herhâlde kınama "tweet"leri atmakla meşguldü. (CHP sıralarından alkışlar) Böylece Sayın Bakan İçişleri Bakanlığından Twitter işleri bakanlığına geçmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Dünyada ülkesinin başkentinde 167 vatandaşını teröre kurban verip sonra da "Ben İçişleri Bakanıyım." diye o koltukta oturan bir başka bakan var mıdır, sizlere soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

13 Mart 2016 tarihinde Ankara Kızılay'da meydana gelen terör saldırısı öncesi ABD Büyükelçiliği, çalışanlarına ve ailelerine Kızılay ve Bahçelievler civarında patlama olacağını duyurarak o bölgelere gidilmemesi konusunda uyarmıştır.

Yine aynı şekilde, 19 Mart 2016 tarihinde İstanbul İstiklal Caddesi'ndeki bombalama eylemi öncesi Almanya Başkonsolosluğu hizmetlerini durdurmuş, çalışanlarına ve ailelerine Taksim'de dolaşmama uyarısında bulunmuştur. Ne yazık ki ABD Büyükelçiliği ve Alman Başkonsolosluğu bu eylemler öncesi olaylarla ilgili istihbarat bilgisine sahip olabilmiş, vatandaşlarını uyarmışlardır, ama İçişleri Bakanlığı istihbarat zafiyeti içerisinde kalarak kendi vatandaşlarını uyarmamış, uyarmadığı gibi eylemin gerçekleşmesini de engelleyememiştir. Bu da istihbarat ve güvenlik konularındaki ihmal noktasına ulaşmış zafiyeti ortaya koymaktadır. Sayın Bakanın döneminde Türkiye, vatandaşlarının yapılacak terör eylemlerine ilişkin yaşamsal uyarıları yabancı ülke temsilciliklerinden öğrendiği bir ülke hâline gelmiştir. İstihbarat elçiliklerden, bombalama Suudilerden, adalet Amerika'dan, cari açık Reza'dan, oh ne âlâ, ne âlâ. (CHP sıralarından alkışlar)

Ankara'da terör örgütleri için bulunmaz bir İçişleri Bakanısınız Sayın Bakanım. Sayenizde ülke her gün gözyaşı okyanusunda yüzüyor. Bu nedenle, istihbarat ve güvenlik konularındaki ihmal noktasındaki zafiyetlerin siyasi sorumlularının başında İçişleri Bakanı olarak siz gelmektesiniz.

Sizi defalarca uyardık ama bildiğinizi yapmaktan geri kalmadınız. Genelkurmaya bağlı GES başkanlığını Genelkurmaydan alıp Millî İstihbarat Teşkilatına bağladınız, bugün sonuç ortada, ülke tam bir istihbarat zafiyetine teslim oldu.

Bakanlığın içerisinde yaşanan güç kavgasının da ülkenin bu hâle gelmesinde önemli bir yer tuttuğu aşikârdır. Maalesef gerek vali gerek kaymakam gerek emniyet müdürü atamalarında gücü ele geçirmeye çalışan dinî grupların, tarikatların kendi içlerindeki güç savaşının önemli bir rol oynaması da terörle mücadelede zafiyet doğurmaktadır. Devletin bu kadrolarında görev yapacak, iyi yetişmiş, başarılı ve liyakat sahibi insanlar olmasına rağmen, bu güce hâkim olma savaşı onların görev almalarının önünü kesmektedir. Buna müsaade eden de Sayın İçişleri Bakanıdır.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığının öncelikli görevi, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, yurdumuzun iç güvenliğini ve asayişini, halkımızın can ve mal güvenliğini korumaktır. İçişleri Bakanlığı bu görevini angaje olduğu hukuksuz işler nedeniyle yerine getirememiş, müsamaha ve görmezlikten gelme anlayışıyla terör örgütleriyle etkin mücadele edememiş ve dolayısıyla da ülkede kamu düzeni sağlanamadığından güven ve huzur kalmamıştır. Terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı şehirlerde görev yapan valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri ve diğer güvenlik ve asayişten sorumlu yetkililer de İçişleri Bakanlığının terörle mücadeledeki tutarsızlıkları ve yanlış uygulamaları nedeniyle ne yapacaklarını bilemez duruma düşmüşlerdir. Devlet içerisinde devlet oluşturmaya çalışan terör örgütleri şehirlerdeki yapılanmalarıyla şehirleri ele geçirmişlerdir. Yollar kazılmış, barikatlar kurulmuş, tonlarca patlayıcı madde yollara, binalara, araçlara, her yere döşenmiştir. Terör örgütü mahkemeler kurmuş, devletin posta işletmesiyle tebligat yapmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Yine, terör örgütü vergi dairesi kurmuş, bölge halkı haraca bağlanmıştır. Devlet güvenlik birimlerindeki kameraları kapatmış, Heron uçuşları yapılmamıştır. "Kamera kör, anten sağır." manşeti ön plana çıkmıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Yol kesilip araçlar durdurulmuş, kimlik kontrolleri yapılmıştır. Âdeta buralar "kurtarılmış bölge" olarak ilan edilmiştir. Ne yazık ki bunlar olurken ülkenin kamu düzeninden sorumlu İçişleri Bakanı, tüm bu yaşananları görmezden gelmiş ve yaşananlar karşısında terör örgütleriyle mücadele etme dirayetini ortaya koyamamıştır.

Sayın Bakanın bu konudaki dirayetsizliğini ve gerekenleri yapamayışının sebebini şubat ayındaki gensoru görüşmelerinde öğrendik. Öğrendik ki Sayın Bakan devleti aramakla meşgulmüş. Sayın Bakan, konuşması sırasında şöyle bir açıklamada bulunuyor: "Terör örgütü yöntem değiştirdi; çukurlar kazdı, barikatlar kurdu, patlayıcı düzenekleri koydu. Ama şöyle bir soru akla gelebilir: 'Ya arkadaşlar, bunlar olurken neredeydi bu devlet?' diyebilirsiniz." Evet, değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın devleti temsil ettiği o yüce makamda devleti araması içIer acısı bir durumdur. (CHP sıralarından alkışlar) Yani tam bir akıl tutulması yaşanmaktadır.

Sayın Bakan, devlet sizsiniz, yetki sizde; valiler, kaymakamlar, Emniyet müdürleri, Jandarma sizin emrinizde. Eğer o sınıra yakın şehirlerde sınır güvenliğinin ortadan kalkmasıyla ülkemize girerek devlet içinde devlet olmaya kalkışanlara karşı mücadelede, yetki ve sorumluluk duygusu içerisinde, Bakanlığınızın yapması gerekenleri eksiksiz olarak uygulasaydınız, bugün "Devlet nerede?" diyerek devleti aramaya çıkmazdınız. (CHP sıralarından alkışlar)

Devlet olmanın en önemli gereklerinden biri toplumsal barışı bozacak girişimlere karşı önlem almaktır. Bu bağlamda, terör örgütünün sıkı bir takibi gerekli olduğu hâlde bundan kaçınılması, terör örgütüne eylem hazırlığı için ortam hazırlanması suçtur. Terör örgütü aylardır, hatta yıllardır şiddet eylemlerine yeniden başlamak için gerekli her türlü donanımı elde ederken sadece iktidarda bir süre daha kalma ve birkaç seçimi geçirme pahasına örgütün silah ve mühimmat depolamasına göz yumulmuş, bile bile tepki gösterilmemiştir. Bölgedeki valilere çözüm sürecine zarar gelmesin diye bu yaşananlara göz yumulması, müsamaha gösterilmesi talimatı verilmiştir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan 17 Eylül 2015 günü katıldığı bir televizyon programında "Çözüm süreci içerisinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı. Belki kendilerine çekidüzen verirler, belki bu şekilde devam etmezler ama maalesef kendilerine çekidüzen vermediler." demiştir.

Dünyada terör örgütünün kendisine çekidüzen vermesine olanak tanıyan tek hükûmet sizsiniz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Yani, terör örgütüyle iş birliği içinde olan tek hükûmet de sizsiniz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Seçim dönemlerini eylemsiz atlatma adına, terör örgütünün gerek kırsalda ama özellikle kent merkezlerinde gerçekleştirdiği silahlı intikal ve yığınak yapma faaliyetlerine açık açık göz yumulmuştur.

SAİT YÜCE (Isparta) - Terör örgütüyle iş birliği yapan bir Hükûmet olur mu ya! Ne biçim bir konuşma bu!

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - 8 Ağustos 2015 tarihli Sabah gazetesinde yer alan ve Millî Güvenlik Kuruluna sunulan rapordan hareketle hazırlanan manşet haberinde başlık "Terör örgütü şehirlere 80 bin silah yığdı." şeklindedir.

SAİT YÜCE (Isparta) - Devletini, hükûmetini terör örgütü ilan ettin, ayıp değil mi? Yazıklar olsun sana be!

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) - Bu nedenle, başta Sur, Cizre, Silopi ve Nusaybin olmak üzere, bazı kentlerde günlerce süren sokağa çıkma yasağının temel nedeni sivil yurttaşların en az zarar görmesini sağlamak olduğu kadar, terör örgütünün uzunca süren direnişini sağlayan silah, araç gereç ve erzak yoğunluğudur.

Evet Sayın Bakan, yüzlerce ton bomba ve çok sayıda uzun namlulu silah şehirlere depolanırken, çukurlar kazılırken, devletin oralardaki varlığı ortadan kaldırılırken gözlerinizi kapatıp gensoru görüşmelerinde açıkladığınız gibi kaldırdığınız barikat, kapattığınız çukur sayısı, ele geçirdiğiniz silah, roketatar ve patlayıcılarla sorumluluktan kaçamazsınız. Bu nedenle sorumluluktan kaçamazsınız, devleti aramaya çıkamazsınız çünkü devlet sizsiniz. Devlet adamı nedir, ne anlama gelir, bunu bir kendinize sormalısınız. Devlet adamlığı, yönetilen devletin başarısıyla ölçülür. Sizin Bakan olduğunuz dönemde yüzlerce sivil yurttaşın yaşamını yitirmesine ve yüzlerce güvenlik görevlisinin şehit düşmesine sebep oldunuz. Sizin Bakan olduğunuz dönemde ülkemizde acı, keder ve gözyaşı bitmedi. Tam bir felaket tablosuyla karşı karşıyayız. Şöyle bir geriye dönüp bakıp yaşananları sorguluyor musunuz? Sizin döneminizde kaç anne baba evlatsız kaldı? Kaç çocuk babasız kaldı? Kaç kadın eşsiz kaldı? Herhâlde vicdanınız sızlıyordur Sayın Bakan.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)