GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/6) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:74
Tarih:18.04.2016

HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyorum.

Sekiz bin yıl boyunca insanlığa büyük hizmetler vermiş, medeniyetlerin bugün bu noktaya gelmesinde büyük bir alın teri, emeği olan Şehri Sur, Diyarbakır Sur bölgesi, Amid, Amida büyük bir saldırıyla şu anda karşı karşıyadır. Bugün vermiş olduğumuz gensorunun ve yapacağımız çağrıların, izahatların bu saldırıyı ve yıkımları durdurmasına vesile olmasını temenni ediyorum ve her şeyden önce, Sayın Bakan, Bakanlığın bugüne kadar yapmış olduğu bu saldırıların nerede durdurulabileceğine dair, nasıl durdurulabileceğine dair ve bu kirlilikten nasıl arınabileceğine dair kendilerine soru sorma imkânına vesile olmasını temenni ediyorum.

Evet, Sur şehrinde sekiz bin yıl boyunca hayat kesintiye uğramadı. Ne zamana kadar biliyor musunuz? AKP'nin sokağa çıkma yasaklarına kadar. AKP, sokağa çıkma yasağı ilan etmeden önceki bütün sekiz bin yıl boyunca Sur şehrinde hayat kesintiye uğramadı. Bu sekiz bin yıl boyunca defalarca Sur saldırıya maruz kaldı, defalarca Sur kuşatıldı ama hiç kimse zorla, zorbalıkla Sur'u, Suriçi'ni, Sur'un yaşayanlarını ele geçiremedi, tahakküm kuramadı. Emin olun ki bu, siz de olsanız, sizler de zorla, zorbalıkla, ceberutlukla, Sur'u ve Sur'un yaşayanlarını asla ve kata ele geçiremeyeceksiniz.

Şüphesiz ki 33 medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu şehir ve bu şehrin tüm yaşayanları, kim olursa olsun dostluk elini uzattığında, birlikte yaşam elini uzattığında hem şehrinin kapısını hem de yüreğinin kapısını bütün insanlığa, bütün medeniyetlere açtı. Bundan dolayıdır ki Sur çok dillidir, Sur çok inançlıdır, Sur çok kültürlü bir şehirdir. Sur'un tarihî ve kültürel yapısını, birikimini insanlığın ortak mirası olarak tescillemek, geleceğe taşımak, geçmişe duyulan saygının gereği ve gelecek nesillere duyulan sorumluluğun gereği olarak büyük bir stratejinin neredeyse yıllarca paydaşı olmaktan da büyük bir onur duyduğumu ifade etmek istiyorum. Tam da bu minvalde Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Projesi'nin UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınmasını sağladık ve bu sağlama süreci içerisinde de karınca kararınca emeği olan bir kardeşiniz olarak şu anda sizlere hitap ediyorum.

Bu hedefler için, başta halkımızla birlikte, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, üniversite, Hükûmet dâhil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak bir çalışma perspektifiyle hareket ettik. Bugün Şehri Sur'da dayatılan yıkım aynı zamanda insanlığa karşı işlenen suçları meşrulaştırmak amacıyla, koruma amaçlı imar planımıza ve surların korunması amacıyla ilgili bakanlıkla yürütmüş olduğumuz çalışmalara ve iki projeye özellikle atıfta bulunarak perdelenmek, üstü örtülmek isteniyor.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ve kentteki tüm dinamiklerle birlikte bugün Sur'un kuruluş yeri olan, "İçkale" diye tabir etmiş olduğumuz mekân, aynı zamanda sahabe türbelerinin, aynı zamanda kiliselerin, camilerin, bir nevi şehrin kurulduğu günden bugüne değin yönetim ve üretim yeri olan merkezin altında, henüz açığa çıkarılmamış, gün yüzüne kavuşturulmamış höyük, arkeolojik alanlar vardı. Bu arkeolojik alanın açığa çıkarılması adına Toplu Konut İdaresi, Başbakanlık, Valilik ve kentin dinamikleriyle bir projeyi birlikte hayata geçirmenin çabası içerisine girdik. Temel amacımız, Sur'un koruma bandını muhafaza etmek ve arkeolojik sit alanı içerisinde bulunan yapıların, hamamların, "amfiteatr"ların, bütün çalışmaların sürdürülerek açığa çıkarılmasını sağlamaktı. Tam da bu noktada, yüzde 68 oranında gerçekleşme sağlandı, yüzde 68 oranında başarı sağlandı. Bunun yüzde 68'de kalmasının tek nedeni de konut rezervinin orada yaşayan halka yetmemesinden kaynaklıydı ve bu çalışma 2013'ün sonuna kadar da bizzat benim tarafımdan yürütülen bir çalışmaydı.

Yine, bu çalışma cumhuriyet tarihinde bir ilkin ifadesidir. Orada arındırılan yapıların üzerine herhangi bir ticari yapı gelmeyecekti, tamamen arkeolojik alan olarak, koruma amaçlı imar planımızın içerisine de tescili yapılmış durumdadır. Toplu Konut İdaresinin kurulduğu günden bugüne değin tek bir kuruş rant elde edemediği tek proje de yine bu minvalde bizim paydaşı olmuş olduğumuz bu projenin ta kendisidir yani harcanan bütün kamu kaynakları sadece ve sadece o insanlık mirasının açığa çıkarılması ve geleceğe taşınması amacıyla kullanıldı.

İkinci çalışma da Ali Paşa ve Lalebey'deydi. Aynı perspektifle, Ali Paşa ve Lalebey'deki çalışmanın akamete uğramaması adına ve bir yönüyle de bugün ortaya konulan politikayı boşa çıkarma adına, 2008 yılında dönemin valisi Toplu Konut İdaresiyle birlikte bir avan proje hazırladı ve bu avan proje dönemin Başbakanının talimatıyla hayata geçirilmek istendi. 2008'deki o avan projenin amacı Ali Paşa ve Lalebey Mahallelerinde tüm yapıları kaldırıp yerine Toplu Konut İdaresi tarafından 5 katlı binaların inşa edilmesiydi. Kentteki tüm sivil toplum örgütleri buna itiraz ettiler ve Anakent Belediyesiyle birlikte, Sur Belediyesiyle birlikte sürecin içerisine dâhil olduk ve 2008'de yapılan protokolü lağvederek 2009'da yeni bir protokol inşa ettik ve o protokolde Ali Paşa ve Lalebey'de de "Koruma amaçlı imar planının çıktıları dışında bu bölgeye ve Sur'a çivi dahi çakılamaz." ilkesi ve prensibi üzerinden bir anlaşma, bir konsensüs sağlandı ve orada yürütmüş olduğumuz çalışmalarda da yüzde 50 oranında rızaya dayalı... Sayın Bakan, Reza'ya dayalı değil...

Sayın Bakan, duyuyor musunuz beni?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Bakan dinlemiyor ki.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın Bakan, rızaya dayalı, Reza'ya dayalı değil-...

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, gensoru kiminle ilgili?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - ...bir perspektifle, tek bir insanın burnu kanamadan, tek bir kavga, tek bir gürültü olmadan yüzde 50 oranında başarı sağlandı. Diğer yüzde 50'nin hayata geçmemesinin nedenlerinden bir tanesi de... Bizim temel perspektiflerimizden bir tanesi, Suriçi bölgesinde yapısı olup taşınmak istemeyen, koruma amaçlı imar planı çıktısı doğrultusunda, perspektifi doğrultusunda, "Ben burayı restore edeceğim." diyen her yurttaşımızın talebine, bakış açısına rıza göstermek ve onun kendi yapısını kendisinin restore etmesine de fırsat vermek adına yüzde 50'de kalmıştı.

İşte, bir yandan bu çalışmalar sürerken, öte yandan da Diyarbakır Suriçi bölgesini, insanlık ailesinin ortak hizmetine, ortak perspektifine sunacak kültürel dokuyu soyut, somut insanlık mirasıyla birleştirip, tescil ettirecek koruma amaçlı nazım imar planı, 2012'de kentin bütün dinamiklerinin katkısı ve katılımıyla, onlarca, yüzlerce toplantıyla, mahalleden tutun muhtara kadar, esnaftan tutun bütün kamu kurum ve kuruluşlarına kadar, hatta ve hatta güvenlik birimlerine kadar herkesin dâhiliyeti sağlanarak ve kentte bir sahiplilik duygusu oluşturarak, ilk defa Türkiye'de gerçekleşti ve bu plan, Diyarbakır Sur'u, Şehri Sur'u UNESCO Kültürel Miras Listesi içerisine taşıyan âdeta bir başarı sertifikası, âdeta Diyarbakır surlarını ve Diyarbakır Suriçi'ni, kültürel mirasını koruyan, kollayan bir şehir anayasası hâlini almış oldu.

Gelin görün ki bu zaman dilimi içerisinde, Bakanlığınız, öncelikle Hevsel Bahçelerini HES kurmak suretiyle katletmeye çalıştı.

Yine kentin dinamiklerinin harekete geçmesiyle ve açılan idare mahkemesindeki davayla bu ancak bertaraf edilebilindi. Bununla da sınırlı kalmadı, bir müddet sonra yine Bakanlığınız Hevsel Bahçeleri ve Dicle Vadisi'ni konut rezerv alanı olarak ilan etti. Yine kentin dinamiklerinin harekete geçmesiyle birlikte idare mahkemesinde bu karar da iptal edildi. İşte, geçtiğimiz hafta bu Mecliste torba kanunla getirilmiş olan, yargı yolunu kapatan süreç, tam da bugün, yapmak istediğinizin önlenmemesi adına, bir kentsel katliamın önlenmemesi adına yargı yolunu kapatan bir düzenlemeden başka bir şey değildir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün bir kez daha ifade etmek isterim ki hiçbir şehir kalekollarla, güvenlik perspektifiyle korunamaz, kollanamaz. Ancak ve ancak barışla korunabilir şehirler, ancak ve ancak barışla geleceğe taşınabilir şehirler. Barış, özgürlükle gelir, adaletle korunur ve demokrasiyle geleceğe taşınır. 1939 ve 1953 yıllarında Diyarbakır'da çekilen hava fotoğrafı; bu fotoğraflardan sokak dokusunu görebiliyoruz. İşte, koruma amaçlı imar planının kendisi bu sokak dokusunu ve bu tarihî şaheseri koruma amaçlıdır ama şu anda bile dozerler ve kepçeler bu tarihî yapıyı, sokak dokusunu, bu kültürel dokuyu, somut ve soyut dokuyu bir şekliyle yok ediyor. Aslında, Sayın Bakan, hafızalar yok ediliyor, hafızaların kendisi yok ediliyor. Şu anda yıkım çalışmaları sürerken sadece molozlar taşınmıyor, o binaların enkazı içerisinde bulunan genç kadınların çeyizlik eşyaları taşınıyor, beden parçaları taşınıyor, insanların bir nevi belleği taşınıyor. Ve bütün bu işlem niçin yapılıyor? İşte bütün bu işlem, turizm şehri hâline dönüştürmeyi arzulamış olduğumuz, koruma amaçlı imar planıyla hayata geçirmeye çalışmış olduğumuz bu plan ama sizin kalekol inşası için yapmış olduğunuz, şu andaki uygulamayı burada görüyoruz. Okullar yapılıyor, bir nevi Nasrettin Hoca'nın misali gibi Sayın Bakan. Siz Diyarbakır'da, vilayette konuşma yaparken; Sayın Başbakan, yine, Diyarbakır'da Ulucami'nin önünde konuşma yaparken tıpkı Nasrettin Hoca'nın eşeği misali arka tarafta dozerler, kepçeler, greyderler, bir maytap dahi patlamamasına rağmen yıkım işlemi gerçekleştiriyorlardı ve bu yıkım işlemi içerisinde, şu anda haritada görmüş olduğunuz yollar, bulvarlar, ana arterler, meydanlar oluşturuluyor sit alanı içerisinde. Bu bir kıyımdır, bu bir yıkımdır. Emin olun Sayın Bakan, IŞİD'in Palmira'ya saldırısı nedir, şu anda Sur içerisinde yapmış olduğunuz yıkım aynı anlama gelir, aynı sonuçları bünyesinde doğurmaktadır.

Bu fotoğraf da bir hafta önce havadan çekilmiş olan fotoğraf. Yıkımın fotosunu şu anda size gösteriyorum Sayın Bakan. Bu da yıkım öncesi, kentsel dokunun hâlen ayakta olduğu mekân. Çok açık ve net söylüyorum Sayın Bakan, tanklarla, toplarla yıkamadığınız binaları tanklarla, toplarla açamadığınız sokakları şu anda greyderlerle, dozerlerle, buldozerlerle hayata geçirmeye çalışıyorsunuz.

Bir devleti devlet yapan, ona meşruiyet veren birkaç özellik vardır. Bunlardan bir tanesi hayat hakkını korumaktır. Bir diğeri de şüphesiz ki özgürlükleri korumak, kollamak ve geliştirmektir ama bir diğeri de barınma hakkını, mülkiyet hakkını korumak ve kollamaktır. İşte, bizim perspektifimiz de koruma amaçlı imar planıyla korumuş olduğumuz mülkiyet çeşitliliği, mülkiyet renkliliğinin fotoğrafıdır. Sayın Bakan, bu da sizin ve Hükûmetinizin mülkiyete bakış açısının fotoğrafıdır. Kırmızıya boyalı olan tüm alan devlet tarafından, Hükûmet tarafından el konulan alanın kendisidir. Sur'un yüzde 90'ına şu anda el konulmuş durumdadır. Sayın Bakan, bu, hukuk değildir; bu, hukukun üstünlüğü değildir. Bu, olsa olsa zorbalıktır; bu, olsa olsa, bana göre, haydutluktur.

Bir kez daha ifade etmek istiyorum: On yıllık zaman dilimi içerisinde, her şart ve koşulda birlikte üretmenin, birlikte başarmanın ve aydınlık geleceğe, gelecek nesillere iyi bir miras bırakmanın arayışı ve çabası içerisinde olduk.

Sizler Adana'dan seçildiniz ve benim bildiğim kadarıyla 76 bin oyla seçildiniz ya da 77 bin oyla seçildiniz. Gültan Kışanak, Fırat Anlı 396 bin oyla seçildi. Sur Belediye Başkanımız 100 bini aşkın oyla seçildi. Sizin demokratik meşruiyetiniz neyse, o arkadaşlarımızın da demokratik meşruiyeti en az odur. Belediyeyi yok sayarak, hiçe sayarak, aynı şekilde muhtarları, sivil toplum örgütlerini hiçe sayarak orada yapmış olduğunuz her plan, her çalışma gayrimeşrudur, gayrimeşru.

Ben size bir şey söyleyeyim mi Sayın Bakan? 2004 yılında, 2009 yılında, 2014 yılında, bugünkü Cumhurbaşkanı, o dönemlerdeki Başbakan Diyarbakır'ı istedi. Diyarbakır halkı teveccüh göstermedi. Şu anda yapmış olduğunuz, Sayın Cumhurbaşkanının kini, öfkesi Diyarbakır halkına sizin tarafınızdan, Bakanlığınız tarafından kusturuluyor. Emin olun Sayın Bakan, emin olun, bütün bakanlıklar geçicidir, vekillikler geçicidir, belediye başkanlıkları geçicidir, bütün temsil pozisyonları geçicidir. Bugünkü benim size olan çağrımı siyaset gereği kabul etmeyebilirsiniz ama bana değil de kendinizden önceki bakana bakın, onun maruz kalmış olduğu uygulamaya bakın. Bugün Sur etrafında akbabalar üşüşmüş durumda. Emin olun, o akbabalar, şu anda, sizin makamınıza da çok sıkça gidip geliyorlar rant elde etmek için, bir lokma koparabilmek için. Onların, bugün Mecliste grubunuz itibarıyla bulunan insanlardan çok daha fazla olduğunu da bir kez daha dikkatlerinize, bu vesileyle, getirmek istiyorum.

Bu uygulama 1915'te bir kez daha Diyarbakır'a dayatıldı, bir kez daha dayatıldı ve yine aynı mahallelerde dayatıldı biliyor musunuz, aynı mahallelerde. Peki, bugün, ırkçılıkta, faşizmde neredeyse birbiriyle yarışan bir realiteye tanıklık ediyoruz. Birisi çıkmış diyor ki: "Baş üzerinde baş bırakmayacağız." Birisi çıkmış diyor ki: "Ya baş alacağız ya baş eğeceğiz ya da taş üzerinde taş bırakmayacağız." Vallahi, billahi, tallahi, baş kesen, taş kesen, yaş kesen iflah olmadı, iflah olmayacak, bu politika da iflah olmayacak, bu politika da başarılı olmayacak. Bu itibarla da bugün Sur'a dayatılan politika, Sur'a dayatılan saldırı aslında bir yönüyle Esad'la yarışmaktır, Saddam'la yarışmaktır, kemerler oluşturmaktır, nüfussal, demografik yapı üzerine oynamaktır.

Diyarbakır halkı Sur'da, Büyükşehirde size rıza göstermedi, siz Sur Belediye Başkanlığı hizmet binasını kamulaştırdınız. El insaf Sayın Bakan, el insaf! Şu anda, Ulu Cami, Hasan Paşa Hanı, Cemil Paşa Konağı, bizim ne kadar ödül almış olduğumuz proje varsa hepsi tarafınızdan kamulaştırılmış. Ya bu bir cehalet örneğidir ya da bu "Ey Diyarbakır halkı, sen seçimde bana vermiyorsan aha, bak, ben böyle despotlukla, zorbalıkla el koyarım." demektir. Vallahi bütün despotlar rahmetlik oldular, Allah rahmet eylemesin onlara ama hepsi bir dertten gitti, zapt edememe derdinden gitti. Emin olun, kim despotluk yaparsa o dertten gitmeye de mahkûm olacaktır. Ben, bir kez daha, bu vesileyle, yaş kesmekten, baş kesmekten ve taş üzerinde taş bırakmamaktan vazgeçin çağrısını yineliyorum.

Sizden önceki Bakanın maruz kaldığına yani kullanılıp atılmaya maruz kalmak istemiyorsanız... Gensorumuzdan sonra muhtemelen aklanacaksınız, gelip tebrik kuyruğuna girecekler Sayın Bakan, tebrik kuyruğuna girecekler. Bence siz meslek kimliğinizin de gereğini yapabilirsiniz ve çıkıp "Ey Hükûmet, bu, kültürel mirasa bir saldırıdır, bu bir insanlık suçudur. Ben bir mimar olarak bu suça imza atmıyorum, istifa ediyorum Bakanlıktan." derseniz vallahi insanlık sizi alkışlayacaktır, insanlık sizi alkışlayacaktır. (HDP sıralarından alkışlar)

En derin saygılarımı sunuyorum.