| Konu: | Sur ve Silopi ilçelerinde alınan acele kamulaştırma kararı ve Türkiye genelindeki kentsel dönüşüm projeleriyle vatandaşları mağdur ettiği ve sermaye için rant yarattığı, uygulanan RES ve HES projeleriyle doğanın tahrip edilmesine sebebiyet verdiği iddiasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/6) ön görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 74 |
| Tarih: | 18.04.2016 |
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Burada Genel Kurulun aslında bugünkü işlevi ve görevi bu gelen gensoruları dinlemek olmalıdır. Alanda halkla birlikte çalışma yapacak ve Genel Kurulda bunları ifade edecek insanların, yapacakları eleştirileri ve yaklaşımlarını buradaki, Genel Kuruldaki milletvekillerinin ve bakanların dinlemesi gerekirken Sayın Başkan, siz de onları çay içmeye gönderiyorsunuz. Gerçekten, bunu esefle dile getirmek istiyorum.
BAŞKAN - En azından Genel Kurulda uğultu olmasın diye Sayın Demirel, sizin için yapıyorum bunu.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, bugün burada Çevre ve Şehircilik Bakanına verdiğimiz gensoruyu görüşmek üzere söz almaktayım.
Başta, Sur ve Silopi olmak üzere çok sayıda ilçe için son dönemde alınan acele kamulaştırma kararlarının yarattığı kentsel ve toplumsal tahribatta birinci derecede sorumluluğu bulunmasından dolayı Sayın Bakana bu gensoruyu yönelttiğimizi en başından belirterek konuşmama başlamak istiyorum.
Biliyoruz ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, AKP iktidarının inşaat merkezli politikasının merkezindeki kurum hâline gelmiştir. On dört yıldır iktidarında, AKP'nin kentleşme ve şehircilik anlayışının geçmiş dönemlere kıyasla çok daha yıkıcı, sömürüye dayalı ve hukuksuz süreçlere dayalı hâle getirildiğini hep beraber görüyoruz. İstanbul'da Gezi Parkı'na vurulan darbede, üçüncü köprünün hukuksuz olarak inşa edilmesinde, Soma Yırca köyündeki zeytinlik katliamında bu hukuksuzluk bir sömürü mantığıyla defalarca dile getirilmiştir.
Evet, sağlıklı bir kentsel gelişme yerine afet riski ve kentsel dönüşümün ihtiyacı gibi aslında kamuoyunun yararına olabilecek politikaları kendisine zırh eden ve bu şiarla kentsel ranttan nemalanan bir anlayışın yarattığı tahribatın boyutuna hep beraber tanıklık etmekteyiz.
AKP iktidarının kentsel sömürüyü en uç noktaya taşıdığı anın son dönemde aldığı acele kamulaştırma kararlarının olduğunu söylemek ve bu şekilde ifade etmek gerekiyor. AKP iktidarının son haftalarda aldığı acele kamulaştırma kararlarının hızına şahsen biz de yetişemiyoruz. Bakanlar Kurulunun acele kamulaştırma yetkisini ilk kez kullandığı dönemlere baktığımızda ve bugünkü AKP iktidarına, geldiğimiz süreç itibarıyla ele aldığımızda, o yıllar arasında 14 acele kamulaştırma kararı verilmiştir fakat AKP iktidarı döneminde, on dört yıl içerisinde ise 2 bine yakın acele kamulaştırma kararı verilmiş yani apaçık bir şekilde yağma süreci gittikçe ilerlemiştir. Bu yağma ve talan süreci son olarak nerede devreye girdi, bunu görmek gerekiyor. Yaşam hakkının kolaylıkla ihlal edilir hâle geldiği, cenazelerin günlerce sokaklarda bekletildiği kuşatma altındaki ilçelerde devreye konuldu. Yani Sur, Silopi gibi abluka altındaki ilçelerde; Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Şırnak'ın çeşitli ilçelerinde şimdi de bir talan operasyonu başlatıldı. Kamu düzenini sağlamak için yola çıktığını söyleyenler, Kürt illerinde tam bir kamusal yıkıma sebep olmaktadırlar. Böylelikle sosyal ve kültürel mirasa düşman olan ve âdeta bir müteahhitlik firması gibi çalışan iktidar partisi; Sur'u, Cizre'yi, İdil'i, Silopi'yi tanklarla yıktıktan sonra şimdi de "kamulaştırma" adı altında sermayeye peşkeş çekmeye çalışıyor.
Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı yaptıklarının bu olmadığını söylese bile, 1 Nisan 2016 tarihinde Diyarbakır temasları esnasında şöyle söylemiştir: "Öncelikle bizim yapacağımız, vatandaşla bire bir görüşerek konut istiyorlarsa konut veya başka alternatifler sunarak onlarla birlikte uzlaşmaya girmektir. En son çare, eğer hiçbir şekilde çözüm bulunamıyorsa kamulaştırma yapılacaktır." denmiştir. Ama şimdi bu sözleri ifade edenler kamulaştırma kararı talep eden bakan olarak bir çelişki yaşamaktadır. Çünkü Bakanın ifade ettiği gibi, vatandaş ile uzlaşma, bire bir çözüm üretme öncelikli amaç ise, ilk etapta halk, seçilmiş yerel yönetimler ve diğer yerel aktörlerle istişare yapılması gerekmekteydi. Ama peki şunu çok net söyleyelim: Diyarbakır'ın Sur ilçesinde böyle bir süreç işletilmemiştir.
Gelin, Sur'daki durumdan yola çıkarak bazı soruları soralım Sayın Bakana. 33 medeniyete beşiklik etmiş, Kürtler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Türkmenler, Araplara ev sahipliği yapmış yedi bin yıllık Sur ilçesinde, Bakanlar Kurulunun tam da "Nevroz"da, yani 21 Mart günü aldığı Sur'un kamulaştırma kararının 25 Martta Resmî Gazetede yayınlanması, kararla devletin bütün ilçeye el koymuş olduğunu göstermemekte midir? Kararın yayınlandığı günden itibaren kentte yükselen itirazları da işitmiş midir acaba Sayın Bakan? Eğer işitmemişse biz söyleyelim. Diyarbakır'da 310 kurum bir araya gelerek Suriçi'ni Koruma ve Yaşatma Platformu kuruldu. Karara 21 Nisana kadar itiraz etme hakkı bulunan binlerce mülk sahibine Diyarbakır Barosu aracılığıyla hukuki olarak destek sunulmaktadır.
Evet Sayın Bakan, bunların hepsini ifade ettiğimizde Diyarbakır'da neden bu işin birinci derecede muhatabı olan taraflarla bir temas kurma gereksinimi dahi duymadınız? Eğer 2012'de belediyenin hazırladığı koruma imar planını uygulayacaksanız niye belediyeyle bunu görüşme ihtiyacı dahi hissetmediniz, niye sorunun muhataplarıyla bunu bir kez bile olsun görüşmediniz?
Evet, Sayın Bakan, sizlere soracağımız birkaç soru var. Silopi'de şu anda -14 gündür- tekrar sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz. Almış olduğunuz kamulaştırma kararıyla birlikte Silopi'de şu anda 100'e yakın evi yaktınız, yıktınız ve eşyalarını halkın da rızası olmadan molozlarla birlikte, sahiplerine haber vermeden riskli alan itibarıyla düşünerek yok etmeye çalıştınız. Şimdi Silopi'de itiraz eden halk tankla, topla ve silahlarla karşı karşıya kalmaktadır. Yine Sayın Bakan, hâlâ aileler cenazelerini Sur'dan alamamışken, hâlâ abluka kaldırılmamışken, orada yaşayanlar kendi yaşam alanlarını görmezken, sizin kentsel dönüşüm adı altında alanları ranta çevirmeniz hukuki midir, ahlaki midir? Sur'da bir kültürel soykırım yaşatmaktasınız. Evet, tarihi, kültürü ve inançları yok etmeyi kendi önünüze hedef olarak koydunuz. Sur'da çıkarılan molozlar içerisinden kadın cesetlerinin ortaya çıkması ve hâlâ kime ait olduğu belli olmayan cenazelerin durumuna ne söyleyeceksiniz? Sayın Bakan, siz bir kadın olarak bu konuda ne tür bir düşünceye sahipsiniz, açıkçası merak ediyoruz. İnsanların evleri yıkılmış olsa bile, kendilerine ait özel eşyaların molozlar içerisinde, gözlerinin önünden geçirilerek bir araziye atılmasını siz nasıl bir duyguyla karşılıyorsunuz? Bir kadın Bakan olarak bunları nasıl ifade edeceksiniz ve nasıl buna izin veriyorsunuz? Kamulaştırma kararı alınan il ve ilçelerde evler tanklar ve toplarla yıkılırken ve yakılırken, kentsel dönüşüm adı altında el koyduğunuz, gasbettiğiniz yerleri kimlere peşkeş çekiyorsunuz? Bunların yolsuzluklarını kime verdiniz? Evet, Sur'da, yine ailelere giden sizin milletvekilleriniz ve sizin belirlediğiniz kişiler evlerini almak istedikleri için talip olduklarını ifade etmişlerdir. Evet "Yargı da bizde, yasama da yürütme de her şey bizim elimizde." diyenler bugün Sur için talan politikasını hayata geçireceklerdir. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Silopi'de evlerini yaktınız, evlerine el koydunuz, eşyalarıyla birlikte evleri boşattınız; şimdi de bunu pratikleştirerek kamulaştırma kararını çıkardınız.
Evet, çok net söyleyeyim, 2 Aralık 2015 tarihinden bugüne kadar Sur'da hâlâ ablukanın kalkmadığı bir süreçte Sayın Bakan, siz abluka kalkmadan, cenazeler hâlâ oradayken, cenazelerin bulunduğu alanların üzerine evleri mi dikeceksiniz; yoksa inşa edeceğiniz karakolları mı oralara yerleştireceksiniz? Aileler merak ediyor bu soruların cevabını. Cenazelerini almayanların aileleri şunu çok merak ediyor: Orada, acaba cenazelerimizin bulunduğu yerlere hangi insanları getirtip buraya yerleştireceksiniz? Bu tam anlamıyla şunu ifade ediyor: Sizin yapmış olduğunuz, kentsel sit alanı içerisinde bulunan mahallelere aslında yıkımlar tespit edilerek koruma kurulunun kararları bile gözetilmeden buraların, alanların... Kendinizin de yasaya aykırı olarak hareket ettiğinizi biliyor musunuz? Bu da yetmezmiş gibi daha dün, geçen hafta torba yasayla bunu gündeme getirip yasal alanları da kapattığınızı biliyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Siz bir kadın olarak çevre ve şehir düzenlemesini organize etmeniz gerekirken ne yazık ki alanları halkın inisiyatifine değil, ranta ve sermayeye peşkeş çekiyorsunuz. Bu yüzden bu konulara ilişkin cevap vermenizi bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)